Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
nedamet..

'suçumuz Osmanli Olmaktı!'

Recommended Posts

Sultan 2. AbdülhamidHan’ın torunu Bülend Osman'dan çarpıcı açıklamalar.

 

“Türkiye, İslam dünyasını yeniden toparlayabilir” diyen Sultan 2. AbdülhamidHan’ın torunu Bülend Osman: Suçumuz Osmanlı olmaktı.

 

Takvimler 3 Mart 1924’ü gösteriyordu.. Hilafet makamının kaldırılması için başlatılan girişimler bugün sonlanacaktı.. Saltanat kaldırılalı ve Son padişah Vahideddin gönderileli 2 yıl olmuştu.. 3 Mart 1924 günü yaklaşık 3.5 saat süren oturumda çıkarılan kanuna göre; hilafet makamı, ortadan kaldırılmış, Halifeyle birlikte, hanedan mensuplarından erkeklere 24 saat, kadınlara da 10 gün süre tanınacaktı.. Buna, hamile olan kadınlar da dahildi.

 

Bülend Osman her ne kadar, “Türkiye’ye ve hanedanı dışarı gönderenlere kızgın olmadığını söylese de açıklamalarında belli bir sitem de gizliydi.. Israrla, “Siz neden gönderildiniz ve neden zaman tanınmadı?” sorumuz karşısında hayli zorlanan Bülend Osman, en sonunda, “Bir devlet kuruluyordu, devletin yaşaması için bir kolun kesilmesi gerekiyordu, o kol Osmanlı koluydu ve bizi dışarı atmak zorundaydılar” dedi..

 

Hilafetin ilgası ve Hanedanın sonu

 

Soğuk kış günleri geride kalmış, çetin ve karlı günler yerini baharın esintilerine bırakmıştı.. Ancak Türkiye’nin yeni başkenti Ankara’da özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM)’nde sert fırtınalar esiyordu.. Takvimler 3 Mart 1924’ü gösteriyordu..

 

Hilafet makamının kaldırılması için başlatılan girişimler bugün sonlanacaktı.. Saltanat kaldırılalı ve Son padişah Vahideddin gönderileli 2 yıl olmuştu.. “Şeyh” unvanlı Saffet Efendi ve 54 arkadaşının hazırladığı 431 Sayılı Hilafet'in İlgasına ve Hanedan-ı Osman'ın Türkiye Cumhuriyeti Memalik Haricine (ülke dışına) çıkarılmasına dair kanun Meclis’te ele alınıyordu.. Meclis her ne kadar tek adam Mustafa Kemal’in oluşturduğu listeden seçilmiş olsa da sert tartışmalar kaçınılmazdı..

Ahmet Emin Yalman'ın Vatan gazetesi “60 milletvekili hilafetin kaldırılmasına ve hanedanın memleketten çıkarılmasına taraftar” haberini vermişti.

 

3 Mart 1924 günü Kanunun görüşülmesine saat 3.25’te başlanmış ve müzakere saat 6.45 de bitmişti; bir diğer ifadeyle yaklaşık 3.5 saat sürmüştü.

 

Konu temelde salt Hilafetin kaldırılışı değildi. Hilafetin kaldırılışı konusu sadece teklifin 1. maddesinde “Hilafet Hal’edilmiştir. Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda mündemiç olduğundan hilafet makamı mülgadır” cümlesiyle geçmekteydi. Geriye kalan “yürütme ve yürürlük maddeleri” hariç 10 madde saltanatın kaldırılması sonrasında hanedan üyelerinin yurtdışına çıkarılması ve bununla ilgi işlemler hakkındaydı

 

Halid Bey: Bunun için mi savaşıldı?

 

Bundan dolayı bazı milletvekilleri az sonra oylanacak kanun teklifine muhaliftiler.. Örneğin Gümüşhane Milletvekili Zeki Bey, hilafetin kaldırılmasıyla önemli bir milli geleneğin sarsılmış olacağını, halledilmesi gereken daha birçok siyasi ve iktisadi mesele varken mevcut konunun gündemde olmasının yanlışlığını vurgulayacaktı. Kastamonu Milletvekili Halid bey de “Halifeyi kurtaracağız” diyerek halkı harekete ve milli mücadeleye davet ettiklerini, bu yeni tutumun bir çelişki olarak halkı rahatsız edeceğini belirtecekti..

 

Kanun teklifini hazırlayan grubun lideri Şeyh Saffet Efendi ise “Halifelik unvanı belli bir hükümetin inhisarında değildir. Kim adaletle hükmederse zaten halifeliğin gereğini yerine getirmiş olur” iddiasında bulunacaktı..

 

Aynı görüş Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey tarafından da dile getirilecek hilafetin kaldırılması savunulacaktı..

 

Konuyu tartışan Heyet-i Vekile Reisi İsmet Paşa(İnönü) da, müstakil bir devlet kuran İslam toplumlarına diğerlerinin tahammül edemediklerini iddia edecekti..

 

“SÜRGÜN YASASI” GEÇİYOR

 

Tartışmaların ardından oylamaya geçilecek ve o tarihi karar Meclis’ten geçecekti.

Çıkarılan kanuna göre; hilafet makamı, ortadan kaldırılmış, Halifeyle birlikte, hanedan mensuplarından erkeklere 24 saat, kadınlara da 10 gün süre tanınacaktı.. Yasayla birlikte hanedan mensuplarının Türkiye'yi ebediyyen terk etmeleri emredilmişti. Buna, hamile olan kadınlar da dahildi. Yani bu süre içerisinde Osmanlı hanedanına mensup kim varsa Türkiye topraklarını terk edeceklerdi.

 

Aynı kişiler kendilerine ait arazileri de artık kullanamayacak, hiçbir hak da talep edemeyeceklerdi.

Nitekim Hilafetin kaldırılmasına dair kanun bunu açıkça belirtiyordu.

 

Teklifin ilk maddesi şöyleydi; "Halife hal edilmiştir. Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan, hilafet makamı mülgadır..."

 

İkinci maddesi ise şöyledir; "Mahl-ü halife ve Osmanlı Saltanatı müderrisesi hanedan erkek, kadın bilcümle azası ve damatlar Türkiye Cumhuriyeti memaliki dahilinde ikamet etmek hakkından ebediyyen memnudurlar. Bu hanedana, kadınlardan mütevellit kimseler de bu madde hükmüne tabidirler.."

 

TOPÇU İHSAN: MEZARLARINI DA SÖKELİM

 

Kanunun çıkarılması sırasında, dünya tarihinde eşine rastlanmayacak bir olay yaşanacaktı. Hilafeti kaldırma kanununun ikinci maddesine göre yurtdışına çıkarılacak kadın, çocuk ve damatların zor durumda kalacağı, bunların sefalete düşmemesi için yurtdışına çıkarılmasının sakıncalı olduğunu söyleyenler de çıkmıştı. Ama bu teklif daha ağır bir teklifle geri dönecekti.

 

İstanbul İstiklal Mahkemesi Başkanı Topçu İhsan, değil bu kimselerin Türkiye topraklarında kalmasını, hanedanın geçmişine ait ölülerinin kemiklerini dahi söküp atma fikrindeydi. İhsan, "Hanedan'a mensup kişilerin ölülerinin kemiklerini bile mezarlarından çıkarıp atmak lazım gelir" diye avazı çıktığı kadar bağıracaktı. Hatta bu sözler o dönem Batı basınında gündeme gelecek, geçmişine bu denli kinle dolu zihniyet şiddetle ayıplanacaktı.

 

Topçu İhsan'ın bu teklifi tek parti olan CHP'nin içinde dahi tepkilere neden olacak, albay milletvekili olan Halit Akmansu partisinden istifa edecekti.

 

Hiç şüphesiz, Hilafetin kaldırılması Türkiye Cumhuriyeti’nin en radikal ve köklü kararlarından biridir. Bu karar ile sadece kendi milli sınırları içindeki Müslümanlar değil, tüm dünya Müslümanları, bu arada Müslümanlar üzerinde çeşitli planları olan Batı dünyası da etkilenmiştir.

 

‘YA KAFAMIZI KESSELERDİ!..’

 

‘Sizi gönderenlere kızgın mısınız?’ sorumuza, “Değilim, en azından kafamızı kesmemişler, bu da olabilirdi” diye cevap veriyor.. Bu kez ‘Siz ne yaptınız ki kafanız kesilsin?’ soruma geliyor.. Osman, “Aynı soru sürgünle ilgili de sorulabilir, ne yaptık ki sürgün edildik!..”

 

Bülent Osman Türkiye’nin geçmişiyle barışmasının kaçınılmaz olduğunu, ve kendilerinin asla korkulacak birileri olmadığını vurguluyor.. Dahası Türkiye’nin yeniden İslam dünyasını toparlayabilecek bir abi olabileceğinin altını çiziyor..

 

“AB sevdasından vezgeçilmeli, orada insana ve aileye dair bir şey bulamazsınız” diyen Osman, Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan başbakanlığında kurulan D-8 projesini hatırlattığımızda ise, “D-8 veya başka bir oluşum, Türkiye kendisini arasına sokmak istemeyen AB’nin peşinden vazgeçip geçmişiyle barışarak İslam dünyasına yeniden abilik yapabilir. Bu hiç de zor değil” diyor..

 

Bülend Osman’ı en çok kızdıran sorularımdan biri de dedesi 2.Abdülhamid’le ilgili sorum oluyor.. “Dedenize yakıştıralan ‘Kızıl Sultan’ ifadesi sizce kimin yakıştırması?”

 

Çok nazik görünüm ve tavırlarıyla tanınan Osman bir anda jest değiştirerek, “Bu Ermeni uydurması, Ermeniler sevmezdi” dedi. Türkiye’de eskiye oranla büyük değişim yaşandığını belirten Osman, “Eskiden daha acımasız ve önyargılı ithamlar yapılıyordu, ancak şimdi herkes sorguluyor. Gençlikten ümitliyiz” diyor.

 

O gece sarayda yaşananlar

 

1924’ün 3 Mart’ında, çıkarılan kanun ivedilikle Osmanlı hanedanına iletilecek ve kısa sürede Türkiye’yi terk etmeleri istenecekti.. Hatta Abdülmecid Efendi hemen o gece sürgüne gönderilmişti. Karar Halife’ye sarayın kütüphanesinde tebliğ edilmişti.

 

Ankara Hükümeti, İstanbul Valisi Haydar Bey’e gönderdiği telgraf emriyle Dolmabahçe Sarayı’nda kalan Halife Abdülmecid Efendi’nin hemen o gece sınırdışı edilmesi talimatını vermişti.

 

Vali Haydar Bey ve İstanbul Emniyet Müdürü Sadeddin Bey 3 Mart akşamı saat sekiz sularında Halife’ye kararı tebliğ etmek için Dolmabahçe Sarayı’na gitmişti. Polis ve asker, sarayın etrafını sarmış, bütün telefonlar kesilmiş, sarayda yaşayanların dışarıyla bağlantı kurmasına imkan bırakılmamıştı. Abdülmecid Efendi, heyeti kütüphanede kabul etti. İlk tepkisi ‘Ben vatan haini değilim. Buradan ölsem de gitmem. Ceddim Fatih’in zaptettiği bu topraklardan beni zorla nasıl çıkartabilirler?’ oldu. Vali ve polis müdürü, Halife’ye ‘milli iradeye itaat etmediği takdirde saraydan gerekirse zorla çıkartılacağını’ söylemişlerdi.

 

Zoraki yolculuğun hazırlıkları sadece 1.5 saat sürdü ve Halife’yle beraber üç hanımı, Şehsuvar, Hayrünisa ve Mehisti hanımlar, oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, hemen o gece, Dolmabahçe’den alınıp Çatalca’ya götürüldü, istasyonun dışında bekletilen Simplon Ekspresi’ne ilave edilmiş yataklı altı adet vagona bindirilip Türkiye’den sınırdışı edildiler.

 

Abdülmecid Efendi sarayı terk ederken Vali Haydar Bey’e ‘Madem ki milletin ve memleketin selameti için çalışıyorsunuz, Allah muvaffak etsin’; Emniyet Müdürü Sadeddin Bey’e de ‘Ben yine bu millete dua edeceğim. Ölsem dahi mezarımda kemiklerim bu milletin refahı ve saadeti için duaya devam edecektir’ demişti. Ne yazık ki olay Hanedanın ülke dışına sürülmesiyle kalmamış, çeşitli ülkelerden saraya hediye edilen yüzlerce tarihi eşya adeta yağmalanmıştı.. 15 lirayla çıkılan yolun sonu ise tam bir sefaletti.. Bazı Müslüman ülke vatandaşlarının, sürgüne giden halifeleri için topladıkları paralarla geçinmeye çalışacaklar, dahası ücretini ödeyemediği için oteller tarafından sokağa atılan hanedan mensupları olacaktı..

 

İngiliz Büyükelçisi Ronald Lindsay: "Laik Türkiye'nin Müslümanları artık İngiliz İmparatorluğu için bir tehlike olmaktan çıkmıştır."

 

Arnold J.Toynbee (İngiliz Tarihçi): "Halifeliğin kaldırılmasıyla Türkiye, İslam dünyasının merkezi olmaktan çıkmıştır. Türkiye İslam'ın manevi önderliğini bırakıp, köşe başını dönüp, dünyevi bir hükümet kurup halifeyi sınır dışı edince, batılılaşmanın nimetlerine karşılık, İslam Birliği ve İslam'ın desteğinden vazgeçer olmuştur.. Ne olursa olsun halifelik İslam toplumunun en birleştirici ve İslam’ın geçmişi ile en güçlü bağı sayılmıştı.." (Türkiye Türkçesi İst. 1971)

 

Boston Gazetesi (Amerika): "Türkiye Halifeyi tekmelemekle kurtuldu.. Batılı temeller üzerine cumhuriyet ilan ediliyor. Bugüne kadar kurulmuş bütün İslami devletlere temel teşkil eden dini kanun ve gelenekler dağıtılıverdi... Bunun yanında 500 milyon dolar değerindeki tüm dini kurum ve kuruluşlar da devletleştiriliyor..."

 

83 yıldır gurbetteler

 

Geçtiğimiz aylarda Dolmabahçe Sarayı’nda “Osmanoğlu’nun sürgünü” belgeselinin tanıtımı için buluşan 100’ü aşkın hanedan mensubu bir anlamda hem gerçek topraklarıyla hem de birbirleriyle hasret giderdiler..

 

Sultan 2. Abdülhamit'in en büyük oğlu Mehmet Selim Efendi'nin torunları Lübnan ve Suriye'den; İkinci Abdülhamit'in oğlu Abdülkadir Efendi'nin torunları Avustralya ve Almanya'dan; Sultan 5. Murat'ın torunu Osman Selahaddin'in torunları İngiltere'den; Sultan 1. Abdülmecid'in torunu İbrahim Tevfik Efendi'nin torunları Lübnan'dan; İkinci Abdülhamit'in ablası Mediha Sultan'ın torunları İngiltere'den; Sultan 2. Abdülhamit'in kızı Naime Sultan'ın torunu Fransa'dan gelmişti.

 

Sarayda eğretiydiler

 

Pek çoğu artık ne Türkçe ne Osmanlıca biliyordu.. 83 yıl önce Saray’dan çıkarılmalarına karar verildiğinde, namaz ve Kur’an okuyarak sürgüne giden halifenin torunları şimdi bambaşka bir dünyanın insanları olmuştu sanki.. Sanki hiç Osmanlıya bulaşmamışlar, çocuklarına Max, Tatyana, Coosmos ve Sandy gibi isimler takacak kadar da Batılılaşmışlardı.. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte yaşanan hafıza kaybı sanki en çok onları vurmuştu.. Toplanarak geldikleri Dolmabahçe Sarayı, onlara belki de hüzünlü gözlerle bakıyordu artık.. Belki de 82 yıl önce kendini terk eden hanedanın torunlarını tanıyamadı bile.. Çünkü ne o geceki programda ne de hanedan torunu olan kişilerde Osmanlı ve geçmişe ait en ufak bir iz kalmamıştı.. Her neyse her şeye rağmen onlar bizim için önemliydi..

 

Geçmişimizle artık barışmalıyız

 

Son senelerde birçok memleket tarihiyle barıştı. Bulgaristan'ın son Kralı Simeon memleketine yıllar sonra sıradan bir vatandaş olarak dönüp başbakanlığa kadar yükseldi. İtalya, ülkeye girişi 50 yıldan beri yasak olan tahtın varisini geçtiğimiz yıllarda yarı resmi törenle karşıladı. Avusturya Macaristan İmparatorluğu tahtının varisi Arşidük Otto von Habsburg, Avrupa Parlamentosu'nda uzun yıllar milletvekilliği yaptı. Fransa tahtının varisi Paris Kontu Henry d'Orleans, Paris'te mütevazı bir evde yaşıyor ve hayatını resim yaparak kazanıyor.

 

Türkiye'de de son senelerde tarihle barışma yolunda yavaş ama güzel adımlar atıldığı da bir gerçek.. Kim bilir, ülkeyi yönetenler de bir gün Abdulhamid’in torunu Bülend Osman’ın dediği gibi “Bizim neyimizden korksunlar ki” serzenişini duyar da geçmişle bozulan köprüler yeniden kurulur..

 

VAKİT

Share this post


Link to post
Share on other sites
‘Sizi gönderenlere kızgın mısınız?’ sorumuza, “Değilim, en azından kafamızı kesmemişler, bu da olabilirdi” diye cevap veriyor.. Bu kez ‘Siz ne yaptınız ki kafanız kesilsin?’ soruma geliyor.. Osman, “Aynı soru sürgünle ilgili de sorulabilir, ne yaptık ki sürgün edildik!..”

 

 

Buluştururlar birgün bizi hesapta...

 

:( :(

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Kendimi pek çok kişiye karşı sorumlu hissediyorum. Gerçekten onlar sürgünü hak edecek ne yaptı? Adalet değil midir mülkün temeli? Hadi sürdün diyelim, niçin bu suçsuz insanlara gerekli imkanları sağlamıyor, "Saltanat tehlikesi(!)" diye birşey kalmadığında niçin onlara izin vermiyor ve ülkelerine dönmelerine engel olmaya devamda inat ediyorsun? Vahidüddin'in, vefatinden hemen önce nişanının değerli taşlarını söküp satmak zorunda kalması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en büyük ayıplarından, en ciddi rezaletlerinden birisi değil midir?

 

Diğer yandan, bir arkadaşıma Bosna Hersek ziyareti esnasında oranın yerlilerinden birisi "Bizi siz Müslüman yaptınız, biz şimdi bu yüzden acı çekiyoruz; bizden siz sorumlusunuz!" mealli birşey söylemiş. Duyunca yüzüme en şiddetlisinden bir tokat yemiş gibi oldum, donakaldım. Gerçekten sorumluyuz, gerçekten savunacak yanımız yok... Elden gelen, "Allah onlara yardımı nasip eylesin" duası ve "Mahşerde hakkımızı, o mazlumların hakkıyla beraber alırız inşallah" şeklindeki gerçekleşmesi bedih olan hakikat ile avunmak...

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

kitaplarda Vahdettin vatan hainidir.bir ingiliz gemisine binip kaçmıştır diye ögretirsen olacagı budur.Vahdettin kaçma fikrinde olsaydı şimdikilerin ülke dışına kaçırmakta olagan üstü çaba harcadıkları malvarlıklarının binlerce katını götürmezmiydi diye sorarlar adama.sorarlarda cevap alamazlar.:-((((((((((

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...