Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
cihat

Ahmet Haşim

Recommended Posts

(1884-1933) Bağdat'ta doğdu. Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey'in oğludur. Çocukluğu Bağdat'ta geçti. 7 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul'a geldi. Galatasaray Lisesini bitirdi. Öğretmenlik yaptı. Çeşitli devlet memurluklarında bulundu. Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. Şiirleri, Servet-i Fünûn, Âşiyan, Muhit ve Dergâh gibi ünlü dergilerde yayımlandı. Sembolist ve empresyonist etki ve izler taşıyan şiirler yazdı. "Akşam şairi" olarak tanındı.

 

 

MUKADDİME

 

Zannetme ki güldür, ne de lâle,

Âteş doludur, tutma yanarsın,

Karşında şu gülgûn piyâle...

 

İçmişti Fuzûlî bu alevden,

Düşmüştü bu iksîr ile Mecnûn

Şi'rin sana anlattığı hâle...

 

Yanmakta bu sâgardan içenler,

Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı,

Baştan başa efgân ile nâle...

 

Âteş doludur, tutma yanarsın,

Karşında şu gülgûn piyâle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

teşekkür ederim, cihat. Bizlere ne güzel konular sunuyorsun. Şimdi de Ahmet Haşim:) eline sağlık. Diğer şairlerde yazarlarda olduğu gibi, insan sadece ne şair ne de yazardır Şairlik veya yazarlık bir vesileden ibarettir. Bu yaklaşımla bizleri bu konuda biraz daha bilgilendirebilir misin acaba? özellikle ben hayat görüşünün biraz daha ayrınyılı bizlere sunulmasının yararlı olacağını düşünüyorum..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Elbetteki şairlere ilham veren ve sanatlarını yönlendiren hayat görüşleri çok önemli.

Açılan başlıklar altında bunlara yer vermemiz ,paylaşılan eserleri daha lezzetli kılacaktır.

 

 

Ahmet Haşim 'sembolizm' akımının etkisinde kalmış, bu türde başarılı şiirlere imza atmıştır.

Şiirlerinde hayal ve müziğin büyük bir yeri vardır.Dolayısıyla şiirde ahenk onun için çok önemlidir.

 

Yaşadığı dönemin önemli toplumsal olaylarına, siyasi akımlarına hemen hemen hiç değinmeyerek sadece 'güzelliği' sunmaya memur olmuştur.

 

Göl Saatleri (şiir, 1921), Piyale (şiir, 1926), Gurabahane-i Laklakan (fıkra, 1928), Bize Göre (fıkra, 1928) ve Frankfurt Seyahatnamesi (gezi, 1933) kitaplarını yayınladı.

 

konu hakkında daha aydınlatıcı malumatı olan arkadaşların bunları bizden esirgememesi dileğiyle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

sağ olasın, cihat kardeşim, bilgilerini bizle paylaşman bizleri de bilgi açısından donatıyor. Ve sayende üstadımızın yanına, birçok şairide seninle tadıyoruz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

rica ederim..

Benimkiler naçizane, yüzeysellikten öteye geçmeyen bilgiler.

Şairleri ve yazarları birkaç kuru tarifle anlatmak imkansız bir durum.

Hal böyle olunca da şairi takdim etmede kendi şiirinin yerini hiç birşey tam olarak alamıyor ;

 

MERDİVEN

 

 

 

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

 

Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

 

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

 

Bu bir lisân-ı hafidir ki rûha dolmakta

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Ahmet Haşim, modern Türk şiirinin Batı şiiriyle ilk gerçek karşılaşmasıdır. Bugüne kadar hiç eskimeden ve değerini yitirmeden gelen kendi şiir anlayışını Piyâle’nin başına koyduğu “Şiir Üzerine Bazı Düşünceler” adlı yazıda şöyle dile getirir: “Şair ne bir hakikat habercisi, ne güzel ve etkileyici konuşan insan, ne de yasa koyucudur. Şairin dili, “düzyazı” gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere var olmuş, müzik ile söz arasında, sözden çok müziğe yakın ortalama bir dildir...”

 

O BELDE

 

Denizlerden

Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.

Bilsen

Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan

Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!

Ne sen,

Ne ben,

Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,

Ne de âlâm-i fikre bir mersâ

Olan bu mâi deniz,

Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.

 

Sana yalnız bir ince tâze kadın

Bana yalnızca eski bir budala

Diyen bugünkü beşer,

Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,

Bulamaz sende, bende bir ma'nâ,

Ne bu akşamda bir gam-i nermîn

Ne de durgun denizde bir muğber

Lerze-î istitâr ü istiğnâ.

 

 

 

Sen ve ben

Ve deniz

Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz

Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ,

Uzak

Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak

Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz...

 

O belde?

Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde;

Mâi bir akşam

Eder üstünde dâimâ ârâm;

Eteklerinde deniz

Döker ervâha bir sükûn-ı menâm.

Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir,

Hepsinin gözlerinde hüznün var

Hepsi hemşiredir veyâhud yâr;

Dilde tenvîm-i ıstırâbı bilir

Dudaklarındaki giryende bûseler, yâhud,

O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm

Onların ruhu, şâm-ı muğberden

Mütekâsif menekşelerdir ki

Mütemâdî sükûn u samtı arar;

Şu'le-î bî-ziyâ-yı hüzn-i kamer

Mültecî sanki sâde ellerine

O kadar nâ-tüvân ki, âh, onlar,

Onların hüzn-i lâl ü müştereki,

Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz

Hepsi benzer o yerde birbirine...

 

 

O belde

Hangi bir kıt'a-yı muhayyelde?

Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd?

Bir yalan yer midir veya mevcûd

Fakat bulunmayacak bir melâz-i hulyâ mı?

Bilmem... Yalnız

Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz

Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz

Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı.

Uzak

Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak

Bu nefy ü hicre, müebbed bu yerde mahkûmuz...

 

****

Aşağıdaki de bu nadide şiirin, Mehmet Fuat tarafından dil içi çevirisi yapılmış hâli...

 

O BELDE*

 

Denizlerden

Esen bu ince rüzgâr saçlarınla eğlensin.

Bilsen

Özlem ve gurbet sıkıntısıyla akşam ufkuna bakan

Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne kadar güzelsin!

Ne sen,

ne ben,

ne de güzelliğinde toplanan bu akşam,

ne de düşünce acılarına bir liman

olan bu mavi deniz

iç sıkıntısını anlamayan kuşağa yakın değiliz.

Sana yalnız bir ince genç kadın,

bana yalnızca eski bir budala

diyen bugünkü insan,

bu düşük açlık, bu kirli bakış,

bulamaz sende bende bir anlam,

ne bu akşamda ince bir kaygı,

ne de durgun denizde bir gücenik

içine kapanma ve isteksiz titreyişi.

 

Sen ve ben

ve deniz

bu akşam ki, titreyişsiz, sessiz,

topluyor ruhunun kokusunu sanki,

uzak

ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak

bu sürgüne ve ayrılığa sonsuzca bu yerde mahkûmuz...

 

O belde?

Durur el değmemiş hayal bölgelerinde;

mavi bir akşam

hep dinlenir üstünde;

eteklerinde deniz

döker ruhlara bir uyku durgunluğunu.

Kadınlar orada güzel, ince, temiz, geceye bağlıdır,

hepsinin gözlerinde hüznün var,

hepsi kızkardeştir. Veya sevgili;

gönüldeki üzüntüleri yatıştırmayı bilir

dudaklarındaki ağlayan öpücükler, yahut,

o gözlerindeki çivit rengi soru sessizliği.

Onların ruhu gücenik akşamdan

yoğunlaşmış menekşelerdir ki

durmadan durgunluk ve susmayı arar;

ayın hüznünün ışıksız alevi

sığınmış sanki yalnız ellerine.

O kadar çelimsiz ki, ah, o hasta deniz

Hepsi benzer o yerde birbirine...

 

O belde

hangi bir hayal anakarasında?

Hangi bir uzak ırmak ile çevrili?

Bir yalan yer midir, veya var olan,

ama bulunamayacak bir hayal sığınağı mı?

Bilmem... yalnız

bildiğim sen ve ben ve mavi deniz

ve bu akşam ki uzun uzun titretiyor

bende hüzün ve ilham tellerini,

uzak

ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak

bu sürgüne ve ayrılığa sonsuzca bu yerde mahkûmuz...

Share this post


Link to post
Share on other sites

TAHATTUR

 

 

Bir Acem bahçesi, bir seccâde,

Dolduran havzı ateşten bâde...

Ne kadar gamlı bu akşam vakti...

Bakışın benzemiyor mu'tade.

 

Gök yeşil, yer sarı, mercân dallar,

Dalmış üstündeki kuşlar yâda;

Bize bir zevk-i tahattur kaldı

Bu sönen, gölgelenen dünyâda!

 

 

 

Ahmet HAŞİM

Share this post


Link to post
Share on other sites

BÜLBÜL

 

Bir gamlı hazânın seherinde,

 

Isrâra ne hâcet yine bülbül?

 

 

Bil, kalbimizin bahçelerinde,

 

Cân verdi senin söylediğin gül.

 

 

Savrulmada gül şimdi havada,

 

Gün doğmada bir başka ziyâda.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir gamlı hazanın seherinde

Israra ne hacet yine bülbül?

Bil, kalbimizin bahçelerinde

Can verdi senin söylediğin gül!

Savrulmada gül şimdi havada

Gün doğmada bir başka ziyada...

Share this post


Link to post
Share on other sites

KARANFİL

 

Yârin dudağından getirilmiş

Bir katre âlevdir bu karanfil,

Rûhum acısından bunu bildi!

Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer,

Kızgın kokusundan kelebekler,

Gönlüm ona pervâne kesildi.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest Bir Kereye Mahsus

Merdiven şiirini severim. Ama bu şiirde ne anlatılmak istediğini hâlâ anlayabilmiş değilim... Ayrıca bu şiir aruzun hangi kalıbıyla yazılmış?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...