Salihbey 6 Report post Posted April 9, 2007 BAŞBUĞ VELİLERDEN 33 Ezelle ebet arası Allah’a doğru giden evliya kervanları arasında en şanlısına ait 33 kol başılı “Altun Silsile Silsile-i Zeheb” çerçevesidir ki keyfiyet ölçüsüyle temel sayısını, bütün kainat gibi, O’ndan alır. (1) Altun Silsile, Nakşilik yolunun Esseyid Abdulhakim Arvasi Hz.’nde son bulan kolunun ismidir. Üstad Necip Fazıl’ın mürşidi olan “manzur-u nazar-ı piran-ı kiram Esseyid Abdulhakim likülli emrinfehim” Hz’lerinde son bulan kol yukarıya doğru çıka çıka iki cihan serverine ulaşır. Gelelim silsileye; Resulullah (SAV) Hz. Ebubekir (RA)-Hz. Selman-ı Farisi (RA)-Kasım bin Muhammed Caferi Sadık-Beyazid-ı Bestam-Ebu Hasen Harkaani-Ebu Ali Farimedi-Yusuf Hamedani-Abdulhalik Gucdüvani-Arif Reyvegeri-Mahmut Encir Fagnevi-Hoca Ali Ramiteni-Muhammed Baba Semmasi-Seyyid Emir Külal-Şah-ı Nakşibend-Alaaddin Attar-Yakup Çerhi-Hace Ubeydullah Ahrar-Hace Muhammed Zahid-Derviş Muhammed-Hacegi Emkengi-Hace Muhammed Bakibillah-İmamı Rabbani-Hace Muhammed Masum-Seyh Seyfettin-Seyyid Nur Mazhar-ı Can-ü Canan-Abdullah Dehlevi-Mavlana Halid-Seyyid Taha-Seyyid Fehim Arvasi-Esseyid Abdulhakim Arvasi… Necip Fazıl, bu kitaplarında Altun Silsilenin “Altunlarını” menkıbeleriyle beraber tanıtmaya çalışmıştır. Kitap 351 sayfa olup, 155 sayfası 19.Kol başı olan Hace Ubeydullah Ahrar (Taşkendi) hazretlerine ayrılmıştır. Kitapta dikkati çeken hususların başında bu husus gelmektedir. Üstad bu hususu “Reşahad” sahibinin (Şeyh Safiyüddin-Yazarın notu) mürşidi oldukları için haklarında en geniş bilgi verilmiş bulunan büyük veli… O yüzden büyük keyfiyetleri, kemiyetçe de tafsiladlı…(2) diyerek belirtmiştir. Hace Ubeydullah Ahrar hazretleri kimseden hediye almazlardı. Ziraatle uğraşarak zengin oluyorlar ve malları bereketleniyor Mukaddes emaneti Yakup Çerhi hazretlerinden aldılar. Türkistan’ın Taşkent şehrinde dünyaya gelmiş ve o civarda yaşamıştır. Diğer hacegan büyüklerinden farklı olarak, kendisi daha çok sultanlarla, emirlerle ve mirzalarla temas kurmuştur. Yaşadıkları zamanda hepsi Müslüman olan mirzaların dünyevi ihtiraslar yüzünden Müslüman kanı dökmelerine engel olmuştur. Bir alim ve din büyüğü olarak beylerin, mirzaların saygısını ve sevgisini kazandığından “Eğer ben şeyhlik etseydim asrımda hiçbir şeyh, mürit bulunmazdı. Lakin bizim işimiz Müslümanları zalimlerin kötülüğünden saklamak olduğu için sultanlarla temas ve kalplerini teshir etmek üzerimize borç olmuştur.”(3) buyurmuştur. Üstad Necip Fazıl kitabının bu kısmında mirzalar arasındaki savaş ve mücadelelerde hoca hazretlerinin rolüne gayet tafsilatlı şekilde yer vermiştir. Sultanların süfli hislerini bastıramadıkları zaman kalplerini tasarruf edecek, onların “doğru yol” dan sapmalarını önleyecek din ulularına ihtiyaçları vardır. Hoca hazretleri de buna en güzel misaldir. Bu yazımızda, onca büyük varken sadece Hoca Ubeydullah hazretlerini ele almamızdan, murad, Üstad’ın O’na kitabında diğerlerinden çok fazla yer ayırmasıdır. Şüphesiz diğer hacegan büyüklerine de Üstad en az O’nun kadar yer ayırmak isterdi, ama; elindeki kaynaklar-yazılı kaynaklar-buna müsaade etmemiş olabilir. Bu kitap, insanı manevi iklimlerde dolaştırdığı gibi, her tarafından tasavvuf kokuları tütmektedir. Her kol başının kendisine ait menkıbeleri ve veciz sözleri okuyucuyu ürpertmekte ve ölçüyü göstermektedir. Bazıları: · Ebul Hasen Harkaani- Allah dediğiniz zaman size başka bir söz söyleyenle sohbet etmeyin. · Abdulhalik Gucdüvani- Dışın süslenip bezenmesi için haraplığından gelir. · Mahmut Encir- Açık zikri uyuyanlar uyansın diye ediyoruz. Zikir herkesçi duyulsun diye… · Şah-ı Nakşibend- Bizim tarikatımız zahirde halk, batında Hak ile olmaya dayanır. · Hace Ubeydullah Ahrar- Tasavvuf, vakti, en değerli olan şeye sarfetmektir. · İmam-ı Rabbani- Allah, ötelerin ötesinde… · Seyyid Fehim Arvasi- (Bir gün camide sigaranın haram olduğuna dair bir fetva savunan hocaya karşı, camiden çıkar çıkmaz müritlerine emrediyorlar) Bu sözler üzerine hepiniz birer sigara yakıp için!.. Üstadın bu kitabını sizlere ne kadar tanıtmaya kalksak, yetersiz kalacağı şüphesiz. Çünkü her sayfası altın değerinde her sayfası Allah dostlarının menkıbeleriyle dolu. Kitabı baştan sona dikkatlice okumak da yetersiz. Her menkıbede ve veciz sözlerde tefekkür alemine dalmak gerekiyor. Kelimeler ifadeden aciz kalıyor. Tanıtımımızda Üstad Necip Fazıl’ın mürşidi ve yegane kurtarıcısı olan Esseyid Abdulhakim Arvasi hazretlerini ifade eden sözleriyle son verelim: “O Altun silsile’de 33. Halka dairenin en alt noktası halinde küfür ve dalaletin zirveleştirdiği 20. Asırda, dairenin en üst noktası olarak iman ve irşad kutbudur. Kelimeler dize gelsin!..(4) DİPNOTLAR (1) N.F.Kısakürek , Başbuğ Velilerden 33, BD yayınları, Beşinci basım,Ocak 1996,s:2. (2) A.g.e.s: 133 (3) A.g.e.s: 168 (4) A.g.e.s: 351 Salihbey Share this post Link to post Share on other sites
halidkandemir 0 Report post Posted December 11, 2010 çok güzelmiş,eline sağlık. Share this post Link to post Share on other sites
Hilal Aşığı 0 Report post Posted May 17, 2011 Başbuğ Velilerden kitabı kana kana içtikçe lezzet aldığınız ama asla doyamayacağınız buzlu suyu olan bir pınar gibidir... Share this post Link to post Share on other sites
Horanta 39 Report post Posted May 17, 2011 Hoş bir inceleme Salihbey gönüldaşa teşekkür... Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted June 7, 2011 Azamet ifadesi: "Başbuğ Velilerden"... Gönül dünyasının en seçkin milletinin konuştuğu dil "Başbuğ Veliler"in hayatlarıdır. Gönüllerin dünyasında hangi milleti alırsanız alın, Hindu mistizmini, Hristiyan mistizmini veya diğer inanışların derinliğini. Hiçbiri İslam mutasavvuflarının yani gönül dünyasının seçkin milletinin o asil lisanının yanına bile erişemez. Onlar bambaşkadır. Gökteki yıldızların dünyadaki yansımalarıdır. Azametleri ve asaletleri yüzyıllar sonrasındaki herhangi bir kalpte bir anda vuku bulur ve o kişi ölse bile bedeni o azametin korumasında dipdiri kalır. İşte üstadımız da vakar dolu hayatlardan sahneleri bizlere sunmakta ve çöle su getirmekte... O eser ki, kuru kuruya okunmamalı. Ders almak için okunmamalı. İbret almak için okunmamalı... Ölü gönlü diriltmek için, manen can verip devleşmek için, "yok olmak" ve "var"ı bulmak için okunmalıdır.. Bilmeliyiz ki eserin kelimeleri sözlükteki manalarının karşılığı değildir gönüldeki manaların karşılığıdır... Bizler de gönül dünyamızdaki ezan saatinde açmalıyız kapılarımızı. Ki girsin yıldızların yansıması olan ışıklar... Aydınlatsınlar içimizi, tenvir etsinler önümüzü... 1 Share this post Link to post Share on other sites
Kalemdar 293 Report post Posted July 17, 2012 Güreş meydanında bir sufi! Necip Fazıl, Başbuğ Velilerden Seyyid Emir Külal, güçlü kuvvetli, yiğit bir delikanlı. Gözleri, güreş meydanında kendisine rakip olacak bir babayiğit arıyor. Buhara yakınlarında bir seyyid… Hicri 700’lerin ortası. Çömlekçilik zanaatıyla uğraşan güçlü kuvvetli bir adam. Necip Fazıl, O’nu, ‘Altun Silsile’nin 15. sırasında anlatıyor. Hem de harika bir üslup ve dil ile… Seyircilerin heyecanlı bekleyişi Peygamber Efendimiz’in kutlu neslinden olan bu zat, Seyyid Emir Külal hazretleridir. Güreş meydanında dolanıp karşısına çıkacak bir er, bir bahadır diliyor. Etrafta bir sürü seyirci. Birazdan başlayacak olan güç ve zeka oyununu heyecanla beklemekteler. Zahirin değil, bâtının pehlivanı! Fakat bu sefer Emir Külal’in karşısına çıkan, uzaklardan müridânıyla çıkıp gelen süt beyaz sakallı, nurani bir şeyhtir. Müridler hayret içinde olanları izlemekteler. Şeyh, müridlerinin şaşkınlığını gidermek için hikmetle ve hakikatle konuşuyor: “Şu gördüğünüz meydandaki er, zahirin değil, bâtının pehlivanıdır. Yakın zamanda nice insan, onun kuvvetiyle kemale erecektir. Onu kendime bend etmek istiyorum.” Ve şeyhin kemendi pehlivanın boynunda! Sonrası o yakıcı nazardır. Çünkü Emir Külal’in bakışları şeyhinkilere değiyor ve kalakalıyor olduğu yerde. Güreşi bırakıveriyor. Emir Külal, şeyhi olacak bu zatın ellerine atılıyor ve ayaklarına kapanıyor. Şeyh, Hacegan-Nakşi silsilenin zirvelerinden Baba Semmasi hazretleridir ve işte tek nazarda pehlivanın boynuna kemendini geçirmiştir. Böylece Şah-ı Nakşibend hazretlerine el verecek olan büyük mana pehlivanının bâtın güreşi, nefs savaşı, ekber cihadı Hace Baba Semmasi hazretlerinin rehberliğinde başlamış olur. Mustafa Nezihi,hiç bitmeyecek güreşten bir kesiti resmetti Kaynak Share this post Link to post Share on other sites
Kalemdar 293 Report post Posted March 16, 2013 Şah-ı Nakşîbend (K.S) Biri sordu: - Sizin yolunuzda halktan kaçmak ve açık zikir yok... Ya neye dayanıyor tarikatınız? Cevap verdiler: -Bizim tarikatımız, zâhirde halk, bâtında Hak ile olmaya dayanır. **** Nakşilik yolunda en büyük keramet, kerametin gizlenmesidir. Buna <<setr-i keramet>>diyorlar. Hakkın en büyük imtihanlarından biri, velîsi ve kulunu kerametle lûtuflandırıp, onun, keramet ve kendi zatı arasında neyi seçeceğine bakmaktır. Gaye Allah'tır keramet değil; ve Allah verdikçe, verdiğine kanmayıp onu istemek, onun rızasına yönelmek lâzımdır. Tarikatın en nazik geçidi... Bir çoğu bu geçitte yakalanıp, nesi var, nesi yoksa kaybetti ve iflâsa gitti. Çizgisi çizgisine , noktası noktasına şeriata bağlanmak ve ondan sonra şeriatın bâtınındaki gayeye ulaşmaktan ibaret bu yol, disiplinlerin en incesiyle, ilâhî rızadan gayri hiç bir murad tanımaz. Onlar için, Allahın ikramlarından birine takılıp kalmak da, kerametin son haddinde, kerameti peçelemekten, örtmekten büyük keramet tanımazlar. Başbuğ Velîlerinden 33 Syf: 92-93 Share this post Link to post Share on other sites
KÜRŞAD1071 8 Report post Posted March 16, 2013 Sadat-ı Kiram'ı anlatan her kitap güzeldir .kitabı güzelleştirir Share this post Link to post Share on other sites