Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Recommended Posts

Doğu-Batı

 

● Biz baştan başa yeryüzünü kaplayan ve hattâ yıldızlarda insan ve arada temas vasıtası bulunsa, oralara ve her tarafa kadar bütün mesafe, istikâmet, hacim ve hareket âlemi üzerinde tam bir gerçeklik ve uygunluk iddia eden küllî ve beşerî bir dâvanın işçileri olarak, kendimizi Doğu – Batı diye mevhum ve müteassıp bir ayırt edişe bağlayamaz, böyle bir darlığa sığdıramayız. Şekillerin en kemallisi olan bir yuvarlağın hudutladığı Dünyamız, tıpkı bir yuvarlaktaki başlangıç ve bitiş meçhulüne eş, kendi etrafından hiçbir noktayı öbürlerinden çözüp ayıramaz, güneşi hiçbir noktada demirleyip durduramaz bir bütün temsil ederken; herkesin kendi arkasında veya önünde bölgeleştireceği hakikat, nihayet son arkayı en öndekinin önüne, yahut son önü en arkadakinin arkasına bağlayıcı fasid daire şivesiyle mekâna yerleştirilebilir mi?

 

● Hakikat, eğer hakikatse mutlaka her yeri kaplayacak ve ilerisi göründükçe esasta onu da kapladığı meydana çıkacaktır. Bizim hakikatimizse her türlü mekân ve mıntıka hasisliğinden mücerred ve münezzeh...

 

● Böyleyken biz, Doğu – Batı bölümünde, sadece büyük ve şûmullü hakikatimize yol veren müşahhas âlet ve manivelâdaki amelî istinat noktası bakımından, vasıtacı gerçeklerin en faydalısını buluyoruz.

 

● Bu bakımdan Doğu – Batı ayırımı keskin bir vâkıadır. Mücerred mânada nâmütenahi bir intişar hakkı tüttüren dâvamız, müşahhas mânada, hele bazı tarihî ayırma zaruretlerine çakılı hudut kazıkları önünde, Doğu ve Batı isimli bir bölünüşe ve iki yarı dünyaya kuvvetle inanmak ve sarılmak zorunda kalıyor. Elverir ki, Doğu ve Batı bölünüşünün parça hendeseleri arasındaki tefrikî hüviyyet, bütüne erdirici bir kıyas vasıtası olmaktan ileriye götürülmesin...

 

● Zaten kendi içinde binbir tezada gömülü, ve bu tezatlar önünde nisbeten tezatsız Batıya karşı belki parça parça duygu ve seciye birliklerine sahip bir Doğunun, san’at adına san’at yaparcasına gayesiz ve fantazyacı meddahı olmak, üstün fikre yakışmaz.

 

● Biz, Doğuya galip rengini üfleyen, onu bütün dünyaya karşı taarruza ve (aksiyon)a kaldırmış olan, böylece kendi intişar dalgaları önünde Batıyı maddî ve mânevî (barikad)lara girmeye ve aradaki bölümü çizmeye zorlamış bulunan ezelî ve ebedî ruhun, hak yolunda ve iç ve dış istikametlerde sistemli dâvacılarıyız. Doğu da bizim için, olsa olsa, ancak bu ruh etrafında mücerret bir istidat ve ruhî bünye tarlası olarak haritalaşabilir. Yoksa, kaba mekân ölçüsüyle gözümüzde Doğu diye de bir şey yoktur.

 

● İşte bu üstün ve münezzeh mânanın sadece madde mihrakı sıfatiyle Doğu, bir zamanlar dünyayı altın varaklarla zarflamak isterken, Batı, yalnız kendisini ve lâyık gördüğü kadar bir insanlık sahasını duman renginde bir madenle kapladı; ve bu iki madde ve mânanın tokuştuğu hudut boylarınca, güneşin doğduğu ve battığı istikametlere doğru, ister istemez iki âlem peydahlandı: Doğu ve Batı...

 

● Ne yapalım; bir zamanlar sonsuzluk ve hudutsuzluk bayrağı altında kendilerini zorlamış olan biz olsak da, hududu çizen, bölümü yükselten ve zorla gözlere sokan onlardır! Ve şimdi biz ifade ve muhasebemizi Doğu – Batı bölümleri dışında hiçbir kalıpda canlandıramıyorsak, kendi öz dâvamızın sonsuzluğuna ve hudutsuzluğuna karşı mazur, düşmanlarımıza ve zıtlarımıza karşı da, kendi ayırımlarını kabul eden bir gerçekçi sayılmalıyız!

 

● Hangi cephesiyle inanmayıp hangi tarafiyle inandığımızı gösterdiğimiz Doğu – Batı bölümüne bir kere yerleştikten sonra, Doğu bizce, öteden beri kendi içinde beslediği binbir tezat yüzünden, yine kendi esas rengine, hâkim vasfına, kâinat çapındaki (aksiyon)cu ruhuna karşı mes’ul bir ters varış ve bâtıl anlayışın zemini oluyor; Batı da topyekûn Doğuyu yıldırmış, apıştırmış ve sindirmiş olmak noktasından Doğu hüviyetinin som ve yekpâre (aksi dâva)sı ve zindan bekçisi halinde ufukları kelepçelemiş bulunuyor.

 

● Evet; Doğu – Batı ayırımını ortaya koyar koymaz, ilk bakışta ortaya şu manzara çıkıyor: İçeride, Hint Denizine doğru, bütün vecd ve hakikatini kaybetmiş, her türlü savunma kudretinden mahrum, sadece yılgınlar, ezginler ve kravatlı maymunlardan ibaret, ölü bir insanlık... Dışarıda da, Atlas Okyanusuna doğru, yalnız saldırıcı, dize getirici ve kendisini Doğuya örnek gösterdikçe büsbütün zehirleyici bir âlem... İçli ve dışlı bu iki zıt dünya arasında da, dış tezahür aynalarının bütün aldatıcı gösterişlerinden ve yalancı teyitlerinden müberrâ ve müstağni fakat galip gelmek için mutlaka içli ve dışlı binbir cephede savaş vermeye memur ve mecbur ezelî ve ebedî hakikat dâvası...

 

● Böylece Doğu, Batı ve Büyük Doğu anlamları şimdiden hecelenmeye başlanmış olmuyor mu?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Önce davaya tam bir bağlılık ve inanç bildirisi. Ve ardından çok net ve vüzuh şekilde doğu-batı ayrmının madde ötesindeki bir hal olduğunu ve müteassıp bir şekilde kaba anlayış çerçevesindeki bir anlayışın bizlerin anlayışı olmadığını üstadımız burada ifade etmiştir.Ki davamızın herşeyi kuşattığını dolayısı ile işi satıhda anlamamak gerekliliğinden bahsediyor.(Akla gelebilir, eğer dava herşeyi kaplıyor ise bu neyin nesi oluyor? Niye doğu-batı ayımından bahsediliyor... cevabını üstadımızın bu yazısında net olarak bulabilirler.Okunduğu zaman genişliği anlayabilirler..)

 

 

Sonra kesin şekilde doğu-batı ayrımı..Bunu kabul ettikten sonra ise hakikat davasının kokusu.Nesiflerde,gönüllerde,bilinçlerde. Bİr tarafta da aksi yönde hareket davası güden tuhaf güruh bunun derdinde..

Ve üstadım üst seviyeli bir anlatışla yazının sonuna kadar geldiğinde doğu-batı ayrımını net yapmış bulunuyor.Artık yol Büyük Doğu'da...

Share this post


Link to post
Share on other sites
● Hakikat, eğer hakikatse mutlaka her yeri kaplayacak ve ilerisi göründükçe esasta onu da kapladığı meydana çıkacaktır. Bizim hakikatimizse her türlü mekân ve mıntıka hasisliğinden mücerred ve münezzeh...

İşte hakikatin gerçek ölçüsü. Görünmeyene doğru gidildikçe görünmeyenin de kapsandığını ve böylece görünen, görünmeyen ne varsa herşeyin o hakikatin içinde olduğunu bilmek. Üstadımız bizim hakikatimizi ifade ederek işin ruh planındaki altyapısını resmetmiştir.

 

● Biz, Doğuya galip rengini üfleyen, onu bütün dünyaya karşı taarruza ve (aksiyon)a kaldırmış olan, böylece kendi intişar dalgaları önünde Batıyı maddî ve mânevî (barikad)lara girmeye ve aradaki bölümü çizmeye zorlamış bulunan ezelî ve ebedî ruhun, hak yolunda ve iç ve dış istikametlerde sistemli dâvacılarıyız. Doğu da bizim için, olsa olsa, ancak bu ruh etrafında mücerret bir istidat ve ruhî bünye tarlası olarak haritalaşabilir. Yoksa, kaba mekân ölçüsüyle gözümüzde Doğu diye de bir şey yoktur.

 

● İşte bu üstün ve münezzeh mânanın sadece madde mihrakı sıfatiyle Doğu, bir zamanlar dünyayı altın varaklarla zarflamak isterken, Batı, yalnız kendisini ve lâyık gördüğü kadar bir insanlık sahasını duman renginde bir madenle kapladı; ve bu iki madde ve mânanın tokuştuğu hudut boylarınca, güneşin doğduğu ve battığı istikametlere doğru, ister istemez iki âlem peydahlandı: Doğu ve Batı...

 

 

Ve zorunluluk gibi, isteyerek veya istemeyerek oluşan bir vaka.. Doğu-Batı. Kesin bir vaka. Görmek istemeyen ve düşünmeyenin dışında herkesin bilebileceği ve görebileceği bir vaka. Doğu ve batı ayrımı. Arkasından fikirlerin manzumesinin oluşturduğu bir ideologya: Büyük Doğu...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Gerek üstadın, gerekse BDG arkadaşımızın değindiği gibi aslında direkt olarak böyle bir ayrıma gitmek muhal gibi görünse de çağın ve tarihin akışı doğu ve batı alemlerini birbirinden ayırmış bulunuyor. İstisnalar ise ya kaideyi bozmayacak cinsten, ya da İslamiyet gibi her iki kutbun da taşımış olduğu çeşitli yönleri, özellikleri sentezlediğinden ve böylece her iki kutuptan da ayrıldığından dolayı yeni, üçüncü bir yola dahil sayılabilecek tarzdan.

 

Ben bir üstteki paragrafta doğuyu mistik inanışların alıp yürüdüğü, müthiş bir imanın ve sakinliğin hüküm sürdüğü, kabuğuna çekilmiş, tembelleşmiş ve donuklaşmış Uzak doğu, batıyı da bugünkü manasıyla kastedilen kesimin, yani aksiyoncu ruha sahip olmasına rağmen bu ruhun aşırı dozajda bulunması sebebiyle artık müthiş bir hırsla, doyumsuzluk acısıyla kıvranan, inancıyla değil, madde hırsıyla hareket eden, manayı unutmuş insanların yaşadığı toprak parçaları olarak kabul ettim. Bu ayrımın varlığını Allah'ın insanları farklı topluluklara bölmesiyle (genetik eğilimlerle denebilir belki) açıklamak en mantıklısı gibi görünüyor bana.

 

İslamiyet, Aliya İzzetbegovic'in de Doğu ve Batı Arasında İslam isimli eserinde işlediği gibi Doğu ve Batının faydalı yönlerini müthiş bir intizam içerisinde dizginlemiş ve kendi potasında eritmiştir. Lakin zaman içerisinde çeşitli iç ve dış tesirlerin etkisiyle inananları ekseriyet itibarıyla pörsümüş ve ortaya netice olarak Uzak Doğululaşmış bir İslam coğrafyası çıkmıştır. Günün İslamiyetini bu sebepten dolayı bir doğu dini olarak kabul etmek yanlış olmaz. Aslına bakılırsa, idealizm temeli üzerinde yükseldiğinden İslam'ı orijinal haliyle yine doğulu kabul etmek mümkündür. Bu doğululuğuna rağmen İslamiyet inancın aksiyonu bastırmasına ve tembelliğe yol açmasına izin vermez. Bu yönüyle mütemadi bir durağanlığı değil, aksiyoner bir idealizmi remzlendirir. Mana, maddeyi yönlendiren temel amil olması hasebiyle maddenin üstündedir İslam'da, lakin madde de, insanın yaradılış amacını gerçekleştirebilmesi için, yani Allah'ın yeryüzündeki halifeliği görevinin yerine getirilebilmesi için tahakküm altına alınmalıdır.

 

Hem doğuyu, hem batıyı tüm müspet yönleriyle hapseden ve tüm menfi hususiyetleriyle dışlayan İslam, Büyük Doğu hedefinin temelini oluşturmaktadır. Büyük Doğu netice itibarıyla tüm dünyayı değişmez hakikatte bütünleştirmeyi amaçlayan bir sistem olsa da, nokta-ı istinadı sebebiyle doğuludur. Zira Büyük Doğu hem maddi bakımdan, hem de temelindeki ruhçuluk ağırlığı bakımından doğuya aittir, hedefi de ilk etapta doğuda yer alan, doğululaşmış, doğululaşmış kabul edilen İslam alemidir.

 

Doğu ve batı üzerinde ayrı ayrı fikir alışverişlerinde bulunmamızı sağlayacak konular tahminime göre gelecek haftalarda açılacak, o sebeple dallar üzerinde detaya inmeyi şu anda gereksiz buluyorum. Daha genel, daha bütün bir yargıya varmayı amaçladım bu sebeple.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites
"Doğu da bizim için, olsa olsa, ancak bu ruh etrafında mücerret bir istidat ve ruhî bünye tarlası olarak haritalaşabilir. Yoksa, kaba mekân ölçüsüyle gözümüzde Doğu diye de bir şey yoktur."

 

 

Üstad bu cümlesinde neyi anlatmak istemiş?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın bu ifadeden anlatmak istediği meseleyi irdeleyebilmek için öncelikle onun doğu-batı mefhumlarına nasıl baktığına ışık tutmalıyız. Üstadın davası İslam’dır ve Üstad, İslam’ın hem doğu hem batı için biricik kurtarıcı sistem olduğunu bilir ve söyler. Dünyanın yekûnu İslam tohumunun atılması gereken bir tarladır ve bu davaya başkoyan, davanın anlatılmasını, ruhlara sindirilmesini gayeleyen Üstad için seçilecek olan mevzi bakımından doğu- batı ayrımı yoktur. Davamız kainat çapındadır ve topyekun dünya bu davanın muhatabı olduğundan dolayı bir vahdet (teklik) teşkil eder. Bununla birlikte, kendimizi doğu ve batı diye yapılan bir ayırd edişin peşinden sürükleyemez, kendimizi bu iki yerden birine bağlı göremeyiz, bağlı görmek mücerret manada etrafımıza kısıtlayıcı bir sınır çekmek, kendimizi darlığa sıkıştırmak olacaktır. (günümüzde biz doğulu muyuz, batılı mıyız tartışmasını yapan bir zümre var, bunlardan batı taklitçileri bizi illaki batıya yamamaya çalışırken, işin tam olarak özüne inemeyen ve kabuk üstü ruhumuzu seyredenler de doğuya bağlamaktalar. Ama ne bu, ne diğeri..)

 

Batı, kuru aklı ve aklın varabileceği en ileri hududa erişmeyi tablolaştırırken, doğu da batının önemsemediği, geri plana ittiği ruhî sahaların dahil olduğu bir konumdadır ve doğu ile batı arasındaki farklılıklardan, ayrımlardan biri de budur. Doğu bu hususiyetine rağmen kendi içinde de binbir tezada gömülü, bâtıl cinsinden inanışların kaynadığı ve aklı kullanmadığı için dünya imarını gerçekleştiremeyen bir yapıyı da bünyesinde ihtiva etmektedir. Bu yüzdendir ki, doğunun gözümüzde bir kıymet ifade etmesi, maneviyat çerçevesine meyilli olan sahası, ruhuna hitap edilebilecek bir potansiyele sahip olması sebebiyledir. Ki Üstadın her mevzuda ele aldığı, odak noktasına yerleştirdiği mesele ruhtur. Doğudaki istidat sahibi ruh, onu haritalaştırmakta ve o harita üzerinde ruh fetihlerinin planının yapılması gerekmektedir. Kaba mekân ölçüsü ise, doğuyu yön itibariyle ele almak ve doğunun ruhuna değil kabuğuna bakmak anlamına gelmektedir. Ve bu kabuk doğu, bizim için bir mâna ifade etmemektedir. Zaten başta da değindiğimiz gibi Üstadın doğu – batı ayrımı da mekana, kabuğa müşahhasa bağlı değil, ruha, zihniyete, mücerrede bağlı olan bir çizginin eseridir. Biz ne doğuya ne de batıya bağlıyız. Biz, doğunun ruhunu, batının da aklını bir potada eriterek teşekkül etmesi gereken zirve noktasına ulaşmayı hedeflemekteyiz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hangi cephesiyle inanmayıp hangi tarafiyle inandığımızı gösterdiğimiz Doğu – Batı bölümüne bir kere yerleştikten sonra, Doğu bizce, öteden beri kendi içinde beslediği binbir tezat yüzünden, yine kendi esas rengine, hâkim vasfına, kâinat çapındaki (aksiyon)cu ruhuna karşı mes’ul bir ters varış ve bâtıl anlayışın zemini oluyor; Batı da topyekûn Doğuyu yıldırmış, apıştırmış ve sindirmiş olmak noktasından Doğu hüviyetinin som ve yekpâre (aksi dâva)sı ve zindan bekçisi halinde ufukları kelepçelemiş bulunuyor.

 

cok gzl cümleler acıklamada güzel tesekkrler.doğuda bizm batıda

Share this post


Link to post
Share on other sites

Açıklamalar için teşekkürler.

İdeolocya Örgüsü altı çizile çizile hatta 4 yada 5defa okuna okuna zihne yerleştirilmeli. Şu konu hangi sayfada denildiği zaman şuralarda olması lazım denecek seviyeye gelinmeli diye düşünüyorum.

Davanın yolunu ve kıvrımlarını çizici bir kitap...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tabi Üstad'ın Doğu-Batı tanımlamaları ve görüşleri kutup/blok/coğrafya değildir (fiziksel anlamda). Merkezini Doğu (medeniyet anlamında) bir sistemin; Batı'ya kaptırmış olduğu değerlerini, yine kendi içinden değerler üreterek etkisiz hale getirmesini dile getirmiştir.

 

Batı bir gerçektir, Batı'nın etkisi/mevcudiyeti insanlığı ciddi anlamda değiştirmiştir (maddi-manevi). Bu gerçeklerden ve etkilerden yola çıkarak; yolu, biçimi ve amacı belirtmiştir.

 

Neye neyle karşılık verileceğini, karşılık verebilmek için rakibini kendi üstün ve zayıf özellikleriyle saf dışı bırakabilmenin mümkün olacağını söylemiştir.

 

İnsanlığın doğum yeri, tarihlerin mekanı, peygamberlerin var olduğu Doğu'nun; nasıl oldu da Batı karşısında geriye düştüğünü ve yine nasıl oluyor da Batı'nın ruh eksikliğine rağmen Doğu'yu sindirdiğini dile getirmiştir.

 

Son olarak bir şey söylemek istiyorum:

 

İnsanlığın kurtuluşu ışıktadır (nurdadır); işte o nur, yalnızca yalnızca Doğu dediğimiz manadadır. Onun için Doğu'yu bilmek, anlamak ve yaşamak lazım.

 

(Buradaki görüş ve analizlerin yanında benimkiler eksik kalmış olabilir, belirteyim)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...