Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Cile54

Hazır Cevap Yazar Süleyman Nazif

Recommended Posts

Enver Paşa’nın babası da Süleyman Nazif gibi Malta sürgünleri arasındadır. Nazif bir gün adamcağıza takılır “gel amca sana bir İngiliz dilberi alalım.”

-Nerden icabetti şimdi, anlayamadım?

-Türk kadından doğma oğlun koskoca Devlet i Âli Osmani’yi batırdı, İngiliz kadından doğan da Britanya’yı batırsın, hepimiz kurtulalım.

-Niye öyle söylüyorsun evlad, ben hayatta harama uçkur açmadım.

-Keşke helale de açmasaydın.

 

***

Bir gün iki katır tarafından çekilen İngiliz vagonlarına hayretle bakan vatandaş mırıldanır: “Bu kadar yükü iki katır nasıl çekiyor?”

-Bunda şaşacak ne var? Koskoca Osmanlı İmparatorluğunu üç katır (Talat, Cemal, Enver Paşaları ima eder) sürüklemedi mi?

 

***

Malta sürgününden dönünce, Ahmet Haşim’e başından geçenleri anlatır.

-Et ne mümkün birader. Bize verdikleri konserveler herhalde Pastörlü yıllardan kalmaydı.

Haşim kızdırmak için laf sokar “İnsan etinden mi?”

-Yok canım! İngilizler insan etini başkasına yedirirler mi?

 

Siz Nehri

Kibarlığıyla tanınan Abdülhak Şinasi Hisar bir gün kardeşine “Sen” deyince, Süleyman Nazif: “Doğrusu çok şaşırdım beyefendi” der, “ben sizin Sen Nehri’ne bile Siz Nehri dediğinizi sanırdım.

 

***

Gencin biri Abdullah Cevdet hakkında “alçak” deyince müdahale eder “hayır, ona alçak diyemezsin!”

“Aman efendim, siz geçen hafta neler söylemiştiniz neler!”

“Alçağın da bir irtifaı vardır, bu herif çukurdur, çukur!”

 

***

Duydunuz mu bilmem Şair Şinasi, kirden ve mikroptan felaket korkar. Öyle ki dostlarının elini dahi eldivenle sıkar.

Bir gün garsondan su ister. Süleyman Nazif ekler: “Oğlum, beyefendinin suyunu yıka da getir”

 

Buna da şükür

Bir gün mürettipler mahçup mahçup gelir “Özür dileriz” derler, “bir yanlışlık olmuş, sizin yazınızın altında Florinalı Nazım’ın imzası çıkmış.”

- Allah beterinden saklasın! Ya onun yazısının altında benim imzam çıkaydı!..

 

***

Sedat Simavi “Resimli Gazete”yi çıkarmaktadır. Daha büyük resimler kullanmak için Süleyman Nazif’ten yazılarını kısaltmasını isteyince kafası atar.

-Birader, siz Resimli Gazete değil, gazeteli resim çıkartmak istiyorsunuz galiba!

 

***

Çokbilmişin teki Ahmet Haşim’i “Bağdatlı Arap” diye çekiştirince S. Nazif parlar: “Yapma birader” der, “Bağdat’ı kaybettik, bari Ahmet Haşim’e kıyma!”

 

***

S. Nazif, Abdülhak Hamit’in yanında görünen hahifmeşrep kadından hiç hoşlanmaz. Bir gün dayanamaz: “Efendim” der, “Fatma Hanım ölünce ‘Makber’i yazmıştınız. Şu yanınızdaki ölürse her halde ‘Mezbele’yi yazarsınız.”

 

Burası Pekin değil

S. Nazif, Bağdat valisi iken ordu kumandanlığından bir telgraf gelir: “10 bin okka çayın temin edilip, yollanması hususunu bilgi ve müsaadelerinize...”

Derhal cevap yollar: “Çin imparatoruna çekilmesi gereken telgraf, yanlışlıkla vilâyetimize gelmiştir. Malumatınıza...”

 

***

S. Nazif bir ara Avrupa’da meşhur adamlar ölünce evlerinin müze haline getirildiğinden bahis açar. “Kapıda mermer bir levha düşünün, üzerinde pirinç harflerle ‘Edip Nazif Müzesi’ yazmışlar mesela...”

Şair Nazım, heyecanlanmış olmalıdır, S. Nazif’in sözünü kesme gafletinde bulunur.

- Sahi, ben ölünce kapıma ne yazarlar?

S. Nazif ters ters bakar: “Kiralık Ev!.. Başka ne yazacaklar!”

 

***

Edebiyatçı Celal Sahir bir sohbette, “Ben bir dul kadının ikinci kocası olmak istemem” deyince taşı gediğine koyar: “Birinci kocası mı olmak istiyorsun yani?”

 

Kara yüzlüler

S. Nazif, l. Dünya Harbi sırasında kömür alışverişine başlar. Tanıdıklarından biri bunu yadırgar. “Yıllarca valilikte bulunmuş, umuru devlet görmüş birisin, üstelik elin kalem tutar. Böyle küçük işlerle uğraşmak yakışıyor mu sana?”

-Dostum bu savaştan yüz akıyla çıkacağımızı sanmıyorum. Hiç olmazsa benimki kömür karası olsun!..

 

***

Karaosmanoğlu bir konuşmasında “vazifesini yaptı” deyince “Şu yapmak fiili çıkalı çok şey yıkıldı” diye çıkışır, “mademki “konuştu” yerine “konuşma yaptı” diyorsunuz, o zaman “geldi” yerine “gelme yaptı”, “gitti” yerine “gitme yaptı” demeniz yakındır.

 

***

Bir gün, “Eyvah, beni hemen kuduz hastanesine kaldırın, aşı yapılsın” diye bağırır.

Çevresindekilerde bir telaş, bir telaş “Ne oldu üstat?”

“Ne olacak; dilimi ısırdım!”

 

ALINTIDIR

Share this post


Link to post
Share on other sites

ONA ÇIKILMAZ INILIR

Yazar ve edebiyatçılarımız arasında en fazla nüktesi bulunan kişinin Süleyman Nazif (1869—1927) olduğuna sanıyoruz ki

kimsenin süphesi yoktur. Kurtuluş Savaşı öncesinde Istanbul’a asker çıkaran Ingiliz ve Fransızların aleyhine, "Piyer Loti

Hitabesi"nde ağır sözler söyledigi için bazı Türk büyükleri ve Ingilizler tarafından Malta Adasına sürülen Süleyman Nazif, yürekli

bir vatanperverdi de.

Süleyman Nazif in en zıt oldugu kişilerden biri Abdullah Cevdet’miş. Esas mesleği doktorluk olan fakat hep yazarlıkla

meşgul olmuş bulunan Abdullah Cevdet’in aleyhine kullanılabilecek her fırsatı Süleyman Nazif değerlendirirmiş.

Süleyman Nazif bir gün Bab-ı Âli yokuşunda bir tanıdıgına rastlamış, ona nereye gittigini sormuş. Tanıdığı:

— Abdullah Cevdet’e çıkıyorum, diye cevap vermiş. Süleyman Nazif bu cevap üzerine tanıdığına kızmış:

— Abdullah Cevdet’e çıkılmaz, inilir; çünkü o yüksek değil, alçak biridir!

 

ABDULLAH CEVDET VE DİN

Abdullah Cevdet, zamanında dinsizliği ile tanınan ve böyle tanımasından da gocunmayan biriymiş. Süleyman Nazif e bu

konuda ne düsündügünü sormuşlar, şu cevabı vermiş:

 

— Abdullah Cevdet’in dinsizliginden anlayın ki din iyi bir şeydir. Eğer din kötü bir şey olsaydı Abdullah Cevdet dindar

olurdu.

:angry:

 

SAMIMIYET

 

Süleyman Nazif e bir gün, Abdullah Cevdet’in nasıl bir adam olduğu sorulmuş. Süleyman Nazif bu soruya "Çok samimi adamdır, sîretini suretinde tasır." diye cevap vermis.

(Abdullah Cevdet’in, çiçek bozuğu suratı sebebiyle çirkin bir görünüsü varmış. Içinin kötülügünü dışına da yansıtmıstır,

demek istemis.)

 

 

BEN DE BITIRECEKSINIZ DIYE KORKUYORDUM

 

Abdullah Cevdet, bir ara Shakespeare’in bütün eserlerini Türkçe’ye çevirmeye baslamıs. Bir iki çevirisini yayımlamıs.

Fakat çeviriler hiç basarılı degilmis. Shakespeare’in eserlerine lâyık bir tercüme yapamamıs. Abdullah Cevdet bu tercüme isine

devam ettigi bir sırada bir gün Süleyman Nazif’e demis ki:

— Nazif, biliyor musun, su Shakespeare’i çevirme isini bitirmeden ölecegim diye korkuyorum.

Süleyman Nazif bu yakınmadan yararlanarak kendi korkusunu açıklamıs:

— Abdullah Cevdet, ben de tam aksine Shakespeare’i çevirme isini ölmeden önce bitireceksin diye korkuyorum. Herkes

Shakespeare’in eserlerini ölümsüz diye bilir, sen onları Türkçe’ye çevirmekle ölümlü olduklarını ispatladın!..

 

IKI DIL

Süleyman Nazif in oglu Sait Nazif, çocukken babasına sormus:

— Baba, Fransızca’yı sen mi iyi bilirsin, yoksa Victor Hugo mu?

Süleyman Nazif, oglunun gözündeki degerini yitirmemek, Victor Hugo’nun da hakkını yememek için söyle cevap vermis:

— Victor Hugo Fransızca’yı benden iyi bilir; ama ben de Türkçe’yi ondan iyi bilirim.

 

GEREKSIZ

Süleyman Nazif Basra valisi iken, belediye baskanı olan zat bir gün S.Nazif e sehrin mezarlıgının etrafını bir duvarla

çevirme projesinden bahsetmis. S. Nazif, düsüncesini söyle açıklamıs:

— Bana göre gereksiz masrafa girmektir. Çünkü dısarıdakiler mezarlıga girmek istemezler. Mezarlıktakiler de zaten

dısarı çıkamazlar...

 

ZULÜM

Süleyman Nazif, Türkçe’nin azınlıklar tarafından bozuk telaffuzla konusulmasına hiç tahammül edemezmis. Özellikle

Ermenilerin Türkçe’yi çok kötü konustuklarına tanık olurmus. Bunu anlatmak için söyle dermis:

— Ermeniler, Türklerin kendilerine zulüm yaptıgını iddia ediyorlar. Bunun ispatı zordur. Fakat bu dogru bile olsa, bunun

acısını dilimize yaptıkları zulümden fazlasıyla çıkarıyorlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mehmet Akif, Almanya'dan dondugunde sormuslar:

Avrupa'da ne var ne yok Ustad!

Soyle cevap vermis: Gordugum kadariyla isleri dinimiz gibi saglam; dinleri ise islerimiz kadar curuk.

************************************************

 

Hekimoglu Ismail, elindeki karanfil ciceginin neden kokmadigini soranlara su cevabi vermis:

Ahirzaman karanfili kardesim. Mahiyetini kaybetmek ve gorundugu gibi olmamak, sadece ona mahsus degil ki...

************************************************

 

Yolculardan biri, otobus soforunun yanina gider ve namaz vakti gecmeden bir mola vermesini rica eder. Sofor sinirlenerek:

Kaza edin efendim, der. Ne olur yani?

Adam sakin sakin cevap verir:

Ben kaza etmeden, ya sen kaza edersen?

 

**********************************************************

 

Üstad Necip Fazıl vapurla Karaköy'e geçerken, yanına biri yaklaşıp:

 

"Üstad", diye sormuş "Peygamberlere ne diye gerek duyuldu, biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik."

 

N. Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:

 

"Ne diye vapura bindin ki, yüzerek geçsene karşıya" cevabını vermiş.

Share this post


Link to post
Share on other sites

hepside zekice cevaplar,onların karşılarındaki adamlar olmak istemezdim :angry: bu arada nevbahar kardeşim üstadla ilgili olan cevapları keşke üstaddan hazır cevaplar bölümüne açsaydın..

 

selam ve dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İKİ KARDEŞ ARASINDA

 

Süleyman Nazif Bursa’dan İstanbul’a gelirken, o sırada Mudanya’da kaymakam olan kardeşi şair Faik Ali’ye misafir olmuş. Bir gece kardeşinde konaklamış ve ertesi gün Mudanya’dan İstanbul’a gelecek vapura binmiş. Ancak vapur çok küçük, hava da çok fırtınalı olduğundan kaymakamlık tarafından vapurun kalkmasına izin verilmemiş. İşin aslını bilmeyen Süleyman Nazif, bir hayli zaman bekledikten sonra “Bu vapur niye kalkmıyor?” diye söylenmeye başlamış. Kaptan:

-Hava müsait olmadığı için kaymakam bey müsaade etmiyor, deyince Süleyman Nazif, soluk soluğa hükümet dairesine gitmiş. Küçük kardeşi Faik Ali’nin odasına dalıp söylenmeye başlamış:

-Sen kaptan mısın? Tehlike var mı, yok mu ne bilirsin? Neden herkesi vapurda bekletiyordun? Havada ne var sanki?

Faik Ali denizin tehlikeli olduğunu, vapurun Karaburun’u dönerken fırtınaya tutulmak ve batmak ihtimali bulunduğunu, vs. söylemişse de dinletememiş. Nihayet, ağabeyinin ısrarı üzerine kaptana vapurun hareket etmesi için emir vermiş. Fakat vapur tam Karaburun’a dönerken müthiş bir tehlike atlatmış. Denizin ortasında bir hayli bocalayıp batma tehlikesini geçirdikten sonra da güç bela Mudanya’ya dönmüş. Süleyman Nazif, tekrar kardeşinin evine gitmiş, ancak ne o, ne de kardeşi bu hadiseden hiç bahsetmemişler. Ertesi sabah hava açmış. Deniz sakinleşmiş. Süleyman Nazif vapura binmeden evvel kardeşinin makamına gitmiş:

-Fail Ali, demiş. Deniz nasıl? Vapur kalksın mı, ne dersin?

 

( İskender Pala – Güldeste )

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,

 

valla simdi cok uzuldum,suleyman nazif gibi bir adami simdiye kadar duymadigim icin. artik bundan sonra asiliriz okumaya.

 

bide bu anlatilanlar fikra olmasa gerek gonuldasim,yoksa fikra baska anlamlar iceriyorda ben mi bilmiyorum.

 

neyse selam ve muhabbetle

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...