mehmet 15 Report post Posted June 2, 2007 Necip Fazıl hakkında, birçok kişinin merak ettiği sorulardan ikisini Murat Kayacan, “N. Fazıl’ın Zaaflarını Dillendirmek İfsattır” başlıklı yazıma yorum olarak aktarmış. İlk önce bir yorum olarak cevap vermeyi düşündüm. Ama yorum biraz uzayınca, müstakil bir yazı olmasının biraz daha mantıklı olacağını düşündüm. Hem böylece çok daha fazla kişi okuyacaktır. Belirteyim ki bu sorulara daha ayrıntılı bir cevap vermek isterdim. Ancak bugünlerde yaşadığım yoğunluk, buna izin vermedi. Fakat ileriki günlerde niye olmasın? M. Kayacan’ın soruları şunlar: “N Fazıl, Mevdudi ve Erbakan kadar ümmetçi midir ve onlar hakkında söylediklerine tövbe etmiş midir? Sezai Karakoç N. Fazıl'ın en iyi ihtimalle "fantezi kahve oyunları" na para yetiştireceğim diye maddi sıkıntı çekmiş midir?” 1.soru için; Necip Fazıl'ın Mevdudi ve Erbakan hakkında söyledikleri, iki farklı merkezden çıkmıştır. Öncelikle bunları ayırmak gerekmektedir. Mevdudi konusunda söyledikleri, "İslam"ı koruma adına sarf edilmiş altın sözlerdir. Ve bu, tövbeyi gerektirecek bir şey değil, aksine İslam'ı kabullenişindeki samimiyete ve büyüklüğe kanıttır. Erbakan konusuna gelince, Üstadın zamanında aktif olup da onun eleştirilerine muhatap olmayan siyasetçi hemen hemen yoktur. Bu, onun, siyasetin içinde olduğunun kanıtıdır ve “üstad”lık belirtisidir. Büyük Doğu fikrinin uygulama alanı bulması için, bu bir gerekti ve N. Fazıl da bu gereği, gözü kara bir şekilde gerçekleştirdi. Erbakan’a söyledikleri de, Milli Görüş ruhu içerisinde büyük emeği olan bir adamın (yani kendisinin) söylemleridir; bir düşmana yöneltilen ifadeler değil. Şimdi ben de size sorayım: Abdülhamit mevzuunda M. Akif’in tavrı, ne kadar İslami veya İslamdışı idi? M. Akif kesinlikle pişman da olmadı o ulu hakana söylediklerinden. “Pişman oldu” söylentileri, bizim İslamcıların Akif’i kurtarma çabalarından başka hiçbir şey değildir. Akif’in pişman olmaması yani tövbe etmemesi, onu küçülttü mü? Elbette hayır. Bu konuya da böyle bakmakta ciddi yarar vardır. Tabi ki bu yarar, bizedir; Üstad’a ya da üstadlara değil. Afgani, Abduh, Mevdudi… gibi isimler, işin esası “şaibe” dolu hayatların sahipleridir. En barizinden Afgani, Mısır’daki mason locasının kurucusudur. Bu adamların ümmetçiliği ne kadar samimi, orasını galiba su götürür. Bu isimlerin ümmetçiliğinin toplamı, Necip Fazıl’ın ümmetçiliğinin milyonda biri bile edemez. Çünkü onda, mezkûr isimlerin ilim ve akıllarının çok çok üstünde olan “samimiyet ve ihlâs” mevcuttur. Erbakan’ın ümmetçiliği ile N. Fazıl’ınkini nasıl kıyas ettiniz, doğrusu anlayamadım. Erbakan bir fikir lideri değildir ki. O, İslam adına hizmet eden birçok oluşumun mensuplarını bir araya toplayan bir çatının lideridir. Değil mi ki bugün Milli Görüş içerisinde tasavvufa gönül vermiş birini de görebiliriz bir selefiyi de. Özetle bunlar, N. Fazıl’ın kesinlikle zaafları değildir. İslam adına “dert” sahibi olduğunun kanıtıdır. Bu ise “büyük”lüktür. Benim, yazımda, dillendirilmesini ifsat olarak gördüğüm zaaflar, kişisel, sadece sahibini bağlayan zaaflardır. Bunu böyle görmem ise, o büyük adamın millet nazarındaki değerine “halel” gelebileceği kaygısını taşımamdan dolayıdır. Çünkü bu “halel”, hakikat itibariyle Müslüman şuurlara gelmiş olacaktır. Bu da kutlular kutlusu bir medeniyetin mirasçısı olan her Müslüman Türk ferdi gibi beni de ciddi oranda üzmekte ve düşündürmektedir. İkinci soru için; Sezai Karakoç, yüzyılın en içten en dertli ve en Müslüman mütefekkirlerindendir. Bu sözleri söylememize sebep, onun yaşamı, yazdıkları ve konuştuklarıdır. Karakoç’un üzerinde en fazla durduğu dört isimden biri N. Fazıl’dır. Hiçbir zaman ondan bir “düşman” gibi bahsetmez; aksine ona duyduğu sevgi, ay gibi aşikârdır. Oysa Karakoç, Müslüman camia içerisinde saydığımız birçok ismi, üzerini çizecek kadar şiddetli bir şekilde eleştirmektedir. *** Belirtmeliyim ki sorduğunuz soru, daha baştan sağlam ve sağlıklı bir soru değildir. Bir adamın “fantezi kahve oyunları”na para yetiştireceğim diye yoksul düşen bir kişi, aklen ve ruhen sorunlu demektir. Böyle bir şey yok! Karakoç’un Büyük Doğu çıkarken Üstad’a maddi ve manevi yardım ettiği doğrudur. Ancak sadece Karakoç mu? Süleyman Hilmi Tunahan, Menderes ve Nakşi birçok isim… Bunların hepsi N. Fazıl’ın fantezilerine mi hizmet etmiştir; yoksa kutlu bir medeniyeti yeniden diriltmek için var olan Büyük Doğu’ya mı? Burada saydığım ve sayamadığım isimler, bu kadar aptal olmasa gerek. Karakoç’un çektiği maddi sıkıntıyı, Necip Fazıl da çekmiştir. Bu insanlar, koca bir medeniyeti dert edinen insanlardır. Sorunuzun altından çıkan anlama göre; ne Karakoç aptal bir adamdır ne de N. Fazıl sömürücü biri. 01 haziran 2007 http://www.siyasetinsesi.com/index.php?isl...azar&id=481 Quote Share this post Link to post Share on other sites