Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
mavera

Liboş Taha Akyol'da Birilerine şirin Görünmenin Yolunu Bulmuş...

Recommended Posts

Bu yazıya nette tesadüfen rastladım;Taka Akyolun Üstad hakkında yaptığı -sıfatlandarıcak kelime bulamıyorum- mide bulandırıcı

yorumları okuyunca hayret ettim,üzüldüm,sinirlendim ve düşündüm neden!!!...Sözde muhafazakar etiketli bu yazar müsvettesi neden Üstada çamur atıp, küçük gördüğünü bir gazete sütunundan herkese duyursun...Kanaatimce bu liboş, mukadessatçı dünyanın fikir ve aksiyon zirvesine çamur atarak,güya onu küçümseyerek,örneklerle neden müthiş bir ideolog olmadığını ispat (!) ederek,kendisini besleyen efendilerine yağcılık,yalakalık yapmış ve hiç öyle sanıldığı gibi muhfazakar ve sağcı olmadığını ispat etmiştir....Ne ilginç arkadaşlar, Ahmet Hakan çapsızı da aynı yöntemi denemişti, hatırlarsanız...Demek o sefil dünyada üstada hakaret iyi pirim yapıyor....Birde üstadı vefat yıldönümünde rahmetle anıyorum demesi yok mu; suratının ortasına tükürmek isterdim...

Üstadın değeri ortada, bu seviyesiz yorumlar onun kıymetinden eksiltmez,bilakis bu dönek, karekter ve fikriyat fukarası tiplerin attığı çamur Üstadın büyüklüğünü ve şanını yüceltir....İşte o mel'un yazı...

...........................

 

NECİP Fazıl ve Nâzım Hikmet çok defa bir arada zikredilir. Tabii ikisi de büyük şair; ama Yahya Kemal de Cahit Sıtkı da büyük şairdi... Necip Fazıl'la Nâzım Hikmet'in birlikte zikredilmesinin bir sebebi, ikisinde de ideolojik vasfın çok güçlü olmasıdır.

 

İdeolog yönleriyle baktığımızda dikkat çeken, ikisinin de şiir dışındaki eserlerinin zayıf olmasıdır.

 

Mesela roman ve hikâyede, hatta tiyatroda bile ikisi de şiirdeki başarılarını gösteremediler.

 

İkisi de "araştırma ve inceleme" denilebilecek ve referans gösterilebilecek bir eser yazamadı.

 

Nâzım Hikmet'in 1936'da yazdığı "Alman Faşizmi ve Irkçılığı" ile "Sovyet Demokrasisi" adlı 'inceleme' kitapları bunun örneğidir. Bu iki kitap sadece 'Nâzım nasıl düşünmüştü?' diye bir araştırma yaparsanız, 'kaynak' değerine sahiptir, o kadar. Stalin Rusya'sında 'demokrasi' gören bu kitap, sadece Nâzım'ın ideolojik tercihini resmeder...

 

 

 

Edebiyat ve tarih

 

Necip Fazıl'ın 'araştırma, inceleme' çağrışımı yapan kitaplarından biri, "Ulu Hakan Abdülhamid Han"dır. Bu kitabı yazarken kendisini ziyaret ettiğimde masasının üzerinde üç kitap görmüştüm; Tahsin Paşa'nın "Yıldız Hatıraları", İbnül Emin'in "Son Sadrazamlar"ı ve Ahmet Refik'in eski Türkçe "Sultan Hamid-i Sani'ye Dair" adlı kitabı.

Tabii başka kitaplara da bakmıştır. Fakat Necip Fazıl'ın bu kitabı, çeşitli kaynaklardan 'gereken' sayfaların kesilip 'üstadın üslubu' ile yeniden yazılmasıdır! Bir araştırma eseri değildir; ideolojik ve edebi bir metindir.

 

"Vatan Dostu Vahidüddin" kitabının da 'bilimsel' tarihçilik bakımından değeri yoktur.

Necip Fazıl'ın "Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu" ise gerçekten önemlidir ama bu konudaki akademik çalışmaların hiçbirinin 'kaynakça'sında yer aldığını görmedim.

"İdeolocya Örgüsü" adı kitabı ise, bir şairin muhayyilesindeki 'Platonik' ve totaliter bir kurgudur.

 

Uçlarda dolaşmak

 

Aykırı gitmeyi, uçlarda dolaşmayı severdi. Daha 1936'da "bütün peygamberlere ve ruhi fenomenlere yataklık eden büyük Asya" için şunları yazmıştı:

"Benim kafamda Asyacılık, eski Yunan'dan beri seyrini, istihalelerini bildiğimiz Avrupa medeniyeti dışında ve ona rakip ayrı bir medeniyet tasavvurudur... Tarihleri, doğuşları ve ruh mayaları bakımından Avrupa camiasının dışında olup da kendilerine yeni, köklü ve şahsiyetli bir tekevvün arayan milletlerce bugün, Avrupalı olmamak şerefini haykıran bir gün."

Bu satırlar o zamanki 'Yunan-Latin' özentisine karşı tam cepheden 'aykırı' bir duruşun ifadesidir. Zihnimizde bir "Asya" penceresinin sürekli açık olması gerektiğini bugün kimse inkâr edemez, ama Avrupa penceresini kapatmak 'öteki uç'tur.

 

Şair Necip Fazıl Hayreddin Karaman ve Hamidullah gibi gerçek âlimleri 'tekfir' ediverdi, Vahdettin'den bir kahraman türetti, Abdülhamid'i yüceltmek için Kanuni'yi "Himalaya'nın tepesindeki çöp" diye resmetti, Mehmet Akif'in şairliğini küçümsedi...

 

Bunlar, uçlarda dolaşmayı seven şair ruhunun mübalağalarıdır; edebi bir özelliktir bu. Ama 'rehber' alınabilir mi?!

Elbette Nâzım ve Necip Fazıl şair olarak büyüktürler. Şairleri sevelim, kıymetlerini bilelim ama onları "ideoloji rehberi" gibi görmekten sakınalım.

Vefatının 23. yılında 'Üstad'ı rahmetle anıyorum.

 

 

Taha Akyol

Milliyet

30/05/2006

Share this post


Link to post
Share on other sites

Rahmetle değil pislik atarak anmış. Üstadın samimiyetini anlayamayanlardan biri daha. Şiir dışındaki eserlerini zayıf bulması aslında şiirini de anlayamadığını gösteriyor. Karaman ve Hamidullaha gerçek alim demesi aslında bu saldırının sebeplerinden biridir. Onlara alim diyen biri, Üstad gibi ehli sünnete tabi olan ve reformcularla, mezhepsizlerle savaşan bir insanı tabi ki objektif olarak değerlendiremez. Yazdıklarının hiç bir kıymeti yok. Sadece hangi yolda olduğunu anlamış olduk.

Share this post


Link to post
Share on other sites

yazıyı hayretler içinde okdudum.

Sonunda şunu gördüm ki 'kötünün iyisi' ni seçmek ve ondan hakikat adına medet ummak yine hakikatın tecellisi noktasında tam bir aciziyetin vesikası...

Sağda solda entellektüelitenin müdavimlerinden sayılan bu adam hakikatte meseleleri isimlendirmekten öteye geçmemiş, hiç bir fikriyatın, hiç bir oluşun sancısını çekmemiş, hasılı üstadımızın tabiriyle 'yafta yazar'lık çizgisine tıkılıp kalmış bir aydın müsfeddesi...

 

Üstadın eserlerini anlamak için Onun fikriyatını tanımak, çilesinden hissesine düşeni almak, kısacası o eserlerin bağlı olduğu sinir köklerini tanımak gerekir...

Bunuda Aydın Doğan'ın kulübesinde bir tasmalık yer arayan kalemşörlerden beklemek abeslerin şahı olur...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Vefatının 23. yılında 'Üstad'ı rahmetle anıyorum.

 

 

Taha Akyol

Milliyet

30/05/2006

 

 

insanlar çok tuhaf..kimse ne olacağım demiyor.Alalh cümlemizn yardımcısı olsun

Share this post


Link to post
Share on other sites

milliyet yazarından ne beklenebilirki üstadı savunulmasımı, veya olumlu bir hava estirilmesimi....

üstadı çekemeyen din düşmanları kıyamete kadar ondan ve onun anlaşılmasından korkacaklar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Evvela, Konu Serbest Kürsü'den bu bölüme taşınmıştır...

 

Bir yazar Doğan grubuna intisab ettiği anda çöp tenekesine düşmüş ekmekten daha fazla uzak durulmaya layıktır, bir kez daha gördük bunu böylelikle. Oldukça subjektif ve sığ bakış açılarıyla yorumlar yapmaya çalışmış Akyol, fakat desteklenememiş birkaç iddiadan, subjektif ve alakasız birkaç tespit müsvettesinden başka hiçbir şey göremiyoruz bu yazıda. Üstadın rehber alınıp alınamayacağına dair verdiği örnekler bir peşin kabulden ileri geliyor. "Ben söyledim, oldu!" mantığı işliyor yalnızca. Geçerliliği olan hiçbir değerlendirme unsuruna başvurulmadığı gibi, bedihi gerçekler de sırf reddedilmek düşüncesiyle işe girişildiği için bir anda ters-yüz olmuş vaziyette gösterilmeye çalışılıyor. Yazının ana mülahazası, Üstadın bir ideolog olarak kabul edilemeyeceği... Fakat öyle veya böyle, bilerek veya bilmeyerek, mecburi veya iradî, her türlü sapmaya ve çark etmeye rağmen üstadı ideolog olarak kabul eden insanların nerelere geldiklerine, üstadın bu insanların ufkunu açarak onların yükselmesine nasıl vesile olduğuna dair tonlarca örnek karşımızda hakikatin en kat'î ispatı olarak büyük bir azametle durmaktayken, bu iddiaya kahkahalarla gülüp geçmeden tepki gösterebilecek bir akl-ı selim sahibi tanımıyorum. Yazının, "Niyet eyledim Aydın Bey'in rıza-yı şerifeleri içün Üstad'ın hatırat-ı maneviyesine bevleylemeye, Allahu ekber!" niyetiyle başlanmış bir yazı olduğu apaçıktır ve hedeflerinden birisi de sağlam bir ideoloğa bağlanmış, donanımlı, kabiliyetli ve aksiyon ruhuna sahip bir gençliğin oluşmasının depolitizasyona kurban verilmesinin sağlanmasıdır. Zira malumdur, liboş olarak nitelenmesinde hiçbir beis olmayan zorlama aydınlar arasında, üstadın tabiriyle soru işaretlerini düzelte düzelte ünlem işareti haline getirmiş dik duruşlu ve donanımlı gençlerin varlığı hoş karşılanmaz. Bastırılmış septisizmleri için de bir tehdittir bu gençler. Herşeyden öte en büyük amaçları yaranma sevdalarını doyurmak olan bu insanlar için böyle cehalet kokan bir yazıyı hazırlamanın, meseleyi olmayan fikir namusları ve fakiri oldukları edeb ve haya mefhumları çerçevesinde değerlendirdiğimizde, gayet tabii olduğunu müşahede etmekte hiçbir meşakkat bulunmamaktadır.

 

Çöplükten vakitsiz bir horoz sesi yükselmiş, hepsi hepsi budur.

 

Vefatinin bilmem kaçıncı yılında Taha Akyol'in fikir namusunu rahmetle anıyorum.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Taha AKyol 1980 döneminde Ülkücü Kuruluşlar davasından yargılanmış biridir. Hatta mahkeme salonundaki görüntülere bakıldığında görülecektir ki Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey'in hemen yanında oturmaktadır.

 

Fakat insanoğlu işte. Nefsine söz geçiremiyor.

 

Sonu "oş"la biten her kelimeyi kaldıracak meziyete sahip bu liboş, çizgisini tamamen terk etmiş ve kucaktan kucağa oturmayı marifet bilmiştir. Mürekkebine haram bulaşmıştır.

 

Allah ıslah eyleye böyle insanları.

 

Bu insanların savunduğu değerlere, şahıslara şüphe ile bakmak gerekir. Bir gün kalksa da beni övse (Allah korusun) öncelikle kendimi hesaba çekerim :)

 

Saygım size...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Daha önceden gördüğüm bu yazısıyla Taha Akyol da kalibresinin minicikliğini ispatlamıştır. Doğanın satılmış kalemi...

 

Bu tarz yazılarda izlediğim genel metoda uyarak yazıdaki iddiaları en baştan sona doğru ele alacağım:

 

Öncelikle, üstadın büyük şair olduğunu söylemiş ve onu bazı şairlerle karşılaştırmış. Üstadın şairliği, yanına yazılan adamlarınkiyle karşılaştırılamayacak kadar iyidir. Diğerlerine büyük şair demek gerekirse Üstada çok büyük şair demek iktiza eder. Sadece 30 yaşına gelinceye kadar kendisi hakkında yapılan yorumlara bakarsak kastettiğim mana daha iyi anlaşılır. Daha sonra bu yorumların vicdanlara sıkışmasının veya içten içe gelişen ve bastırılmaya çalışılan hayranlıklara dönüşmesinin sebepleri de herkesçe malumdur.

 

Üstadın şiir dışındaki eserleri zayıfmış. Ah be tahacığım, dünyayı tepetaklak gösteren doğan marka tuhaf gözlükleri gözünden çıkarırsan ettiğin kelamın altında ezilirsin. 'Neden öyleymiş acaba?' diyoruz ve bir sonraki paragrafa geçiyoruz. Ne o? Mesela mı yazıyor orada? Hmm, Taha örnek verecek demek ki! Üstadın ideolojik eserlerinin zayıflığına ilk delil şu o zaman: Mesela roman ve hikâyede, hatta tiyatroda bile ikisi de şiirdeki başarılarını gösteremediler.

 

Heyt be, Alakaya maydonoz, gel bize bazı bazı... Üstad roman ve hikaye dalında fazla eser vermemiştir. Buna rağmen bir yalnızlık gecesinin vehimleri hikayesi olağanüstüdür. Tiyatro hakkındaki yorumu ise tam bir facia. Ya bu adam üstadın tiyatrolarını okumadı, ya da anlamadı. 'Shakespeare çok sıkıcı' diye Hamlet'i elinden bırakan lise talebeleri vardır ya, bu yazısından tüten seviyesizlikten dolayı Tahacığım da gözümde o seviyede artık. Neyse dağıtmayalım. Ne diyordum? Hmm... Üstada Türk Shakespeare diyenlerin haklılığını bu iki tiyatrocuyu karşılaştırmalı okuyanlar çok iyi bir şekilde anlayacaktır. Hatta bu konuda hazırlanmış tezler bile mevcut. Bu ülkede Bir Adam Yaratmak, Reis Bey, Ahşap Konak, Künye, Mukaddes Emanet, Yunus Emre ... kalitesinde tiyatro yazabilmiş birisini gösterin bana bulabiliyorsanız. Dünyada bile zorlanırsınız. 'Ama, ama, ama tiyatro eserleri şiirleri kadar popüler değil' derseniz size içinde yaşamakta olduğunuz ülkenin tiyatro kültüründen sorarım. Velhasıl tamamen işkembe iddialar.

 

Üstadın işi araştırma ve inceleme yapmak değil, bazı bilinen hakikatleri bir görüş etrafında yorumlamak, dikkat çekilmeyen noktalara dikkat çekmek ve hadiselerin içyüzlerini ortaya çıkarmaktı. Üniversitelerimizde araştırma ve inceleme yapan tonlarca master öğrencisinden üstadın farkını da bu terkip kabiliyeti oluşturuyordu. Onun işi araştırmacılara ışık tutmaktı. Kaldı ki kendi eserlerinde tarihle ilgili teferruatta belli başlı bilindik hatalar olsa da eserleri zihnen gelişmek ve ilgili konularda yeterli bilgiye ulaşmak isteyen herkes için kaynaklıktır. Taha gibi geri zekalılar için değil tabi o ayrı.

 

Tabii başka kitaplara da bakmıştır. Fakat Necip Fazıl'ın bu kitabı, çeşitli kaynaklardan 'gereken' sayfaların kesilip 'üstadın üslubu' ile yeniden yazılmasıdır!

 

Bak bak bak! Taha ifrazatında boncuk bulmuş Ayşe teyzesi! Ne olmasını bekliyordun be tahacığım? Adam kafasından tarihi olay mı uydursaydı? Elbette kendi bildiklerine ek olarak muteber vesikaları kullanacak! 'Başka kitaplara da bakmıştır' diyorsun madem, madem kullanılan kaynakların senin gördüğün üç kitapla sınırlı olmadığını biliyorsun, ee o zaman niye 'üç kitap gördüm de bilmem neydi de' diye ötüyorsun be abiciğim, niye? Başka kitaplara bakmış olduğunu sen dahi kabul ediyorsun. Hayır yani amacın ne? 'Başka kitaplara da bakmıştır ama sizin kafanızda bi soru işareti olsun neme lazım' diye mi düşünmeye çalışıyorsun acaba?

 

Bir araştırma eseri değildir; ideolojik ve edebi bir metindir.

 

Ulu Hakan, ideolojik bir perspektife sahip olan, edebi bir üslupla kaleme alınmış tezli, doğru, orijinal ve kıymetli bir tarih kitabıdır.

 

"Vatan Dostu Vahidüddin" kitabının da 'bilimsel' tarihçilik bakımından değeri yoktur.

 

Hmm, taha diyorsa öyledir be abi... Valla bak... Çok ciddiyim ya, gülme lan! Aaa, çok ayıp valla.

 

Necip Fazıl'ın "Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu" ise gerçekten önemlidir ama bu konudaki akademik çalışmaların hiçbirinin 'kaynakça'sında yer aldığını görmedim.

 

Okyanusun derinliklerindeki bir altın madeni, insanlar ona ulaşsa da, ulaşmasa da değerlidir. Bir eserin kıymetini ölçmek için akademik çalışmaların kaynakçasında yer alıp almadığına bakmak da yeterlidir zaten. Hem eserlerin hazırlanış türleri akademik çalışmaların kaynakçalarında yer alma imkanını etkilemez. Di mi Taha? Öyle di mi canım? Hadi ordan Taha...

 

"İdeolocya Örgüsü" adı kitabı ise, bir şairin muhayyilesindeki 'Platonik' ve totaliter bir kurgudur.

 

İdeolocya Örgüsü, dahi bir rehberin kaleme aldığı ulaşmak için peşinden gidilmesi gereken yegane realist toplum ve devlet reçetesidir.

 

Uçlarda dolaşılması gerekiyorsa dolaşılır. Sırf ortayı tutturmak için hakikatten taviz verilmez. Nefret etmişimdir bu 'uçlar kötüdür' teranesinden. Arkadaşım, bir milyon kere bir milyon bir trilyon ediyorsa öyledir, bir milyar değildir. Bir insanı uçlarda olduğu için yargılayamazsınız. Hakikate uymayan halleri varsa o ayrı.

 

Zihnimizde bir "Asya" penceresinin sürekli açık olması gerektiğini bugün kimse inkâr edemez, ama Avrupa penceresini kapatmak 'öteki uç'tur.

 

İdeolocya Örgüsü okunsaydı üstadın Avrupa penceresini tamamen kapatmadığı, kullanılan kes yapıştır ürünü cümlenin manasının aslında ne olduğu daha iyi anlaşılabilirdi. Arkadaş bir niyetle yola çıkmış, bir yere varacak. Ayakları yere mi basar, yoksa uçarak kaçarak mı hedefine ulaşır, o onun için önemli değil. taha seçmiş ikinci yolu. iyi yolculuklar tahacığım.

 

Şair Necip Fazıl Hayreddin Karaman ve Hamidullah gibi gerçek âlimleri 'tekfir' ediverdi, Vahdettin'den bir kahraman türetti, Abdülhamid'i yüceltmek için Kanuni'yi "Himalaya'nın tepesindeki çöp" diye resmetti, Mehmet Akif'in şairliğini küçümsedi...

 

* Hayreddin Karaman ve Hamidullah gerçek alim değildir,

* Vahdeddin kahramandır,

* Abdülhamid'i yüceltme gayesinden bağımsız olarak Kanuni Himalaya'nın tepesindeki çöptür ve Abdülhamid yücedir,

* Mehmet Akif'in şiiri küçümsenmemiş, sadece şiiri üzerinde tespitlerde bulunulmuştur.

 

Elbette Nâzım ve Necip Fazıl şair olarak büyüktürler. Şairleri sevelim, kıymetlerini bilelim ama onları "ideoloji rehberi" gibi görmekten sakınalım.

 

Haşa huzurdan ulan armut, daha şu yazının başında üstadın ideolojik vasfının çok güçlü olduğundan bahseden sen değil miydin?

 

Allah namus versin size, o kadar.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kemiksiz (ya da omurgasız mı demeli), menfaatinin yönüne esen rüzgara kapılmaya alışmış fikirsiz bir yazar(?!) müsveddesinin sözlerini dikkate almaya bile gerek yok...'Zorlu nefsine bi nebze olsun diz çöktürememiş' bu tip insanları Allah ıslah etsin...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Akyol'u sevmem, bana çok batıcı gelir, ama gazetesine göre değerlendirmeyelim, çünkü Nihat Hatipoğlu Hocada bir Cartel gasetesinde yazıyor, ama Carteldekilerle uzaktan yakından alakası yok...

Share this post


Link to post
Share on other sites
...........................

 

NECİP Fazıl ve Nâzım Hikmet çok defa bir arada zikredilir. Tabii ikisi de büyük şair; ama Yahya Kemal de Cahit Sıtkı da büyük şairdi... Necip Fazıl'la Nâzım Hikmet'in birlikte zikredilmesinin bir sebebi, ikisinde de ideolojik vasfın çok güçlü olmasıdır.

 

İdeolog yönleriyle baktığımızda dikkat çeken, ikisinin de şiir dışındaki eserlerinin zayıf olmasıdır.

 

Mesela roman ve hikâyede, hatta tiyatroda bile ikisi de şiirdeki başarılarını gösteremediler.

İkisi de "araştırma ve inceleme" denilebilecek ve referans gösterilebilecek bir eser yazamadı.

 

Nâzım Hikmet'in 1936'da yazdığı "Alman Faşizmi ve Irkçılığı" ile "Sovyet Demokrasisi" adlı 'inceleme' kitapları bunun örneğidir. Bu iki kitap sadece 'Nâzım nasıl düşünmüştü?' diye bir araştırma yaparsanız, 'kaynak' değerine sahiptir, o kadar. Stalin Rusya'sında 'demokrasi' gören bu kitap, sadece Nâzım'ın ideolojik tercihini resmeder...

 

 

 

Edebiyat ve tarih

 

Necip Fazıl'ın 'araştırma, inceleme' çağrışımı yapan kitaplarından biri, "Ulu Hakan Abdülhamid Han"dır. Bu kitabı yazarken kendisini ziyaret ettiğimde masasının üzerinde üç kitap görmüştüm; Tahsin Paşa'nın "Yıldız Hatıraları", İbnül Emin'in "Son Sadrazamlar"ı ve Ahmet Refik'in eski Türkçe "Sultan Hamid-i Sani'ye Dair" adlı kitabı.

Tabii başka kitaplara da bakmıştır. Fakat Necip Fazıl'ın bu kitabı, çeşitli kaynaklardan 'gereken' sayfaların kesilip 'üstadın üslubu' ile yeniden yazılmasıdır! Bir araştırma eseri değildir; ideolojik ve edebi bir metindir.

 

"Vatan Dostu Vahidüddin" kitabının da 'bilimsel' tarihçilik bakımından değeri yoktur.

Necip Fazıl'ın "Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu" ise gerçekten önemlidir ama bu konudaki akademik çalışmaların hiçbirinin 'kaynakça'sında yer aldığını görmedim.

"İdeolocya Örgüsü" adı kitabı ise, bir şairin muhayyilesindeki 'Platonik' ve totaliter bir kurgudur.

 

Uçlarda dolaşmak

 

Aykırı gitmeyi, uçlarda dolaşmayı severdi. Daha 1936'da "bütün peygamberlere ve ruhi fenomenlere yataklık eden büyük Asya" için şunları yazmıştı:

"Benim kafamda Asyacılık, eski Yunan'dan beri seyrini, istihalelerini bildiğimiz Avrupa medeniyeti dışında ve ona rakip ayrı bir medeniyet tasavvurudur... Tarihleri, doğuşları ve ruh mayaları bakımından Avrupa camiasının dışında olup da kendilerine yeni, köklü ve şahsiyetli bir tekevvün arayan milletlerce bugün, Avrupalı olmamak şerefini haykıran bir gün."

Bu satırlar o zamanki 'Yunan-Latin' özentisine karşı tam cepheden 'aykırı' bir duruşun ifadesidir. Zihnimizde bir "Asya" penceresinin sürekli açık olması gerektiğini bugün kimse inkâr edemez, ama Avrupa penceresini kapatmak 'öteki uç'tur.

 

Şair Necip Fazıl Hayreddin Karaman ve Hamidullah gibi gerçek âlimleri 'tekfir' ediverdi, Vahdettin'den bir kahraman türetti, Abdülhamid'i yüceltmek için Kanuni'yi "Himalaya'nın tepesindeki çöp" diye resmetti, Mehmet Akif'in şairliğini küçümsedi...

 

Bunlar, uçlarda dolaşmayı seven şair ruhunun mübalağalarıdır; edebi bir özelliktir bu. Ama 'rehber' alınabilir mi?!

Elbette Nâzım ve Necip Fazıl şair olarak büyüktürler. Şairleri sevelim, kıymetlerini bilelim ama onları "ideoloji rehberi" gibi görmekten sakınalım.

Vefatının 23. yılında 'Üstad'ı rahmetle anıyorum.

 

 

Taha Akyol

Milliyet

30/05/2006

 

Yorumlara geçmeden evvel, içten duam, Allah'ım bizi sabit kıl.

Ya mukallibel kulub, sebbit kalbi alâ dinik.

 

Taha Akyol gibi cemiyette 'dönme' ler maalesef çok fazla. Çok fazla ancak bu kadar dönmek de kolay bir iş olmasa gerek.

Bir kere üstâd şairlerin sultanıdır. Roman,hikaye,tiyatro hepsinde en mükemmel örnekleri ile eserlerini üretmiştir.

İdeolocya Örgüsü'nden platonik bir kurgu olarak bahsetmiş, ne hazindir ki idealizmini yitirip emperyalist düzene saplanan bir ruh ancak bu eseri bu şekilde niteleyebilir.

Avrupa penceresini kapatmak öteki uç imiş. Taha Akyol'un geçmişine yazıklar olsun. Kendisini Brüksel konsolosumuz kılalım, başı arşa değsin.

Üstâd'ı ideoloji rehberi olarak görmekten sakınacakmışız. Ya kimi göreceğiz, mutedillik demek 'sus, çok konuşma, ters gitme, lüks ve rahat içinde yaşa, keyfine bak, düşünme, ye iç yat ve dünyanı mamur kıl' mı demektir..

Hamidullah ve Karaman gerçek alimlermiş.. Bugün haksöz,özgür-der,mazlum-der,akabe v.s gibi mezhepsiz-reformist grupların tümü üstâd'tan nefret ederler. Ama şükürler olsun onların 'tevhidi uyanış' olarak niteledikleri mezhepsizleşme ve neo-müctehidlik akımı bugün üstâdın yolundan gidenlerce fikri bazda yine, her zaman olduğu gibi çökertilmektedir.

 

Taha Akyol bilsin, Üstâd bizim en başlıca ideoloji rehberimizdir. Ve mümkünse kuru kafasıyla tenkit etmeye çalıştığı Üstâd'a ilişmesin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu satırları yazarken eğer Tahacık samimiyse helal olsun diyesim geliyor. Vay be insan bu kadar da cahil olmaz ki, olamaz. Bu da marifet. Belki diyorum arkadaşlar Üstadın fikir ve sanat ışığının şiddetinden kör olmuştur arkadaş ondan bişeyler görememiştir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

arkadaslar,dostlar,gonuldaslar,pek muhterem insanlar..

 

ben size bir sey sormak istiyorum,bu taha akyol ve onun gibi insanlara karsi bu tutumunuz nedir arkadaslar?

 

yani kufur edince bilmem libos deyince,yok tahacik deyince bilmem ne deyince iciniz rahatliyormu ? bumudur yani sizin savunma anlayisiniz,yada dava anlayisiniz? hadi diyelim taha akyol la karsi karsiya geldin ayni laflari sarfedermisin yoksa aman efendim soyleydide boyleydide der lafi cevirirmisin?

 

ben size demiyorum ki tenkit etmeyin,yermeyin.amma bunun olcusunu kacirmayin,elestirinin de bir siniri bir hukmu,bir edebi yokmu?

 

siz direk hakaret ediyorsunuz. birakin ustadi savunmayi filan.bir muslumana bu uslup yakisirmi? heleki kafir demeler,kufur efli demeler,sapik demeler,bunlar nedir yahu?(bu forumda baskalari hakkinda boyle seyler cokkez soylendi) siz kimsiniz,yada biz kimiz bu konuda hukum verip karara bagliyoruz.

 

arkadaslar kimse kizmasin,sinirlenmesin.ben bir musluman olarak dusunuyor ve bunu soyluyorum.siz nasil isterseniz oyle anlayin.

 

selam ve muhabbetle

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...