Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
cihat

Bir Bağdat Hikâyesi

Recommended Posts

"Olan olmuştur, olacak olan da olmuştur o gece''‏

 

Hakikat akıl almaz derecede hayâsız bir taarruz altında. İnanılır gibi değil, ama bazı kimseler şu acayip hikâyeye inanmamızı bekliyorlar: Masum İsrail donanması –savaş gemileri, denizaltılar, zodyaklar, helikopterler- açık denizde kendi halinde sakin sakin yol alırken Mavi Marmara denilen yolcu gemisinin soda şişeli ve sopalı vahşi saldırısına uğradı. Dişlerine kadar silahlı gariban İsrail komandoları neye uğradıklarını şaşırdılar ve o şaşkınlık içinde Mavi Marmara yolcularını yayılım ateşine tutarak 9 kişiyi öldürdüler, 50 kişiyi yaraladılar. Öldürülen ve yaralanan zalim insani yardım gönüllülerini boşverip mazlum İsrailli katillerin derdine yanmalıyız... Yuh!

Bu iğrenç propaganda beni hasta ediyor, midemi bulandırıyor. Şifa niyetine Sadık Battal'ın Mavi Marmara'yla ilgili yazısını tekrar tekrar okuyorum. Size de okumanızı tavsiye ederim.

 

İşte, "Derviş Devrimcilerin Kuru Ekmeği İnsanın Yolunu Aydınlatıyor" başlıklı o yazı:

 

"İnsanlık tarihi Hakkın, hukukun ve adaletin, putlarla mücadelesinin tarihidir tam da. Cenabı Hak, insanlara, dünya hayatında hukukun ve adaletin mümkün yollarını Peygamberlerimizin rehberliğinde apaçık anlattığı kutsal kitaplarında, insanın mutluluğuna ve huzuruna giden hukuk ve adalet yolunun, Allah'tan başka ilahlara tapmamaktan geçtiğini şüphesiz bildirmiştir.

 

İnsan, tarih boyunca birçok kez yoldan çıkmış ve sapıtmıştır. Sapmanın küreselleştiği anlarda yeniden gönderilen Peygamberler aracılığıyla insan bir kez daha yola, erkana, edebe, hukuka ve adalete davet edilmiştir. Allah, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa'yı, insanın yolunu aydınlatması, insana köprüden önce son çıkışı göstermesi için son peygamber olarak göndermiştir.

 

Vakit hızla ilerlemiş, insan, Allah'tan başka ilah olmadığını unutmaya, başka ilahlar aramaya başlamıştır bir kez daha. Bir kez daha eskiye, nefsi olana dönüş başlamıştır.

 

Sadece ve daima Allah'a ait olan güç, Peygamber Efendimizden sonra, bir vakit gelmiş insandan bilinmeye başlanmış, tam bu noktada Hakkın, hukukun ve adaletin, hayata geri dönmesi için İmam Hüseyin ve ailesi Kerbelaya hareket etmiştir. İnsan, Sevgili Peygamberimizin sevgili ailesini hak ve adalet arayışında, Kerbela çöllerinde yalnız bırakmış ve bu utancı o gün bugün sinesinde taşımıştır. Otoritenin ve gücün tek ve mutlak sahibi Allah'ı unutanlar, ömrü veren de ömre ömür biçen de sadece Allah'tır hakikatini unutup, şu fani dünyada, oyun ve eğlence için gönderildiğimiz uyku dünyasında, fazladan bir üç gün daha kalabilmek umuduyla, yalan dünyanın yalan güç ve otorite odaklarına / zamane yezitlerine Allah'tan utanmadan yaltaklanarak kendilerine verilen süreli ömrü boşa harcamışlardır.

 

Sevgili Peygamberimizin torunları, Allah'ın arslanı İmam Ali'nin çocukları, Kerbela çöllerinde şehit olmayı göze almamış olsaydı, insanlık adalet duygusundan, bir ütopya olarak dahi olsa mahrum kalırdı. Kerbela olmasaydı, maazallah,Yezit ve sonraki bütün yezitler, sureti haktan görünebilirdi insanın gözüne, bu da insanlığın topyekun helakı olabilirdi, doğrusunu elbette Allah bilir.

 

Kerbela, iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, hak ile batılın, adalet ile adaletsizliğin, cennet ile cehennemin somutlaştığı ve geri dönülemez biçimde çatıştığı andır. Yerlerin ve göklerin tek sahibi Allah ve İnsanlığa gönderdiği son kutsal kitabı Kur'an, çatışmanın şahididir. 31 mayıs 2010 tarihinde şafak sökmeden 'Akdeniz'in ufka doğru kızıla çalan mavisi'ne yerler gökler şahittir.

 

İmam Hüseyin'in ve ailesinin şehadetiyle dünya hayatında varolmayı sürdüren adalet ve Hak duygusunu hayata yeniden hakim kılmak ve insana bir kez daha emanet etmek isteyen Allah, askerleri ve melekleriyle hıncahınç dolu Mavi Marmara'nın, Akdeniz'e doğru, Hakka doğru, adalete doğru hareketine izin verdi o gece, bize de herşeyi apaçık gösterdi. O muhteşem gecenin biz de şahidi olmak istiyoruz, bizi de o gecenin ebediyyen şahidi kıl ya Rabbi.

 

Furkan Doğan ve 8 arkadaşımız şehitlikle ödüllendirildi o gece. Furkan, Kur'an'ın öbür adıdır. iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, hak ile batılı, adalet ile adaletsizliği, cennet ile cehennemi bir kez daha ebediyyen birbirinden ayıran Furkan, Mavi Marmara'nın rehberiydi o gece.

 

Allah, insanı bir kez daha özgür ve şerefli kıldı o gece.

 

Özgürlük ve şeref, Allah'tan insana bir kez daha armağan edildi o gece.

 

Tek bir esir kalmayıncaya dek, tüm insanlık özgür oluncaya dek, Mavi Marmara yoluna devam edecek.

 

Allah'tan geldik, Allah'a döneceğiz hakikatini, bir kez daha ve geri dönülemez biçimde gördük o gece.

 

Allah var, keder yok... Olan olmuştur, olacak olan da olmuştur o gece."

 

Hakan Albayrak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah'tan korkmayıp kendi gölgesinden korkanlar

 

Açık denizde vatandaşlarımızı katleden İsrail'den hesap soran, Filistin'e asla sırtını dönmeyeceğini ilan eden, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde İran'a yaptırıma "hayır" diyen, Bilad-ı Şam (Suriye, Ürdün, Lübnan) ile BENELUX benzeri bir birliğin temelini atan, kısacası titreyip kendine dönen ve emperyalistlerin sünepe uşağı olmaktan çıkan Türkiye, emperyalistlerden evvel ve onlardan ziyade Türkiye'deki yerli işbirlikçilerinin kâbusu oldu.

 

İsrailliler bile onlar kadar saldırmıyor Mavi Marmara'yı sahiplenen hükümete. Avrupa Birliği bile Mavi Marmara ve dolayısıyla Türkiye'nin izinden giderek Gazze ablukasının kalkmasını savunurken onlar "Bize ne Gazze'den" demeye devam ediyorlar. Türkiye'nin BM'de İran'dan yana tavır koymasına ABD Hükümeti bile onlar kadar tepki göstermedi. Ve birçok Batılı gözlemci bile Türkiye'nin Ortadoğu'daki etkinliğini makul karşılarken onlar "komşularla sıfır sorun, azami işbirliği, tam entegrasyon" siyasetini Batılı efendileri adına yerden yere vuruyorlar. Düne kadar hükümeti ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'ne hizmet etmekle suçlayanlardan bile "Emperyalistlerin Türkiye için çizdiği yoldan saparsanız başımız derde girer, sakın ha!" mealinde itirazlar yükselmeye başladı.

 

Özgüven sahibi başı dik bir Türkiye'ye –böyle bir Türkiye tasavvuruna bile- tahammül edemiyorlar. İstiyorlar ki Türkiye eski güzel günler(!)deki gibi ezik olsun, sünepe olsun. Vatandaşları açık denizde korsanların saldırısına uğrayıp hunharca katledilirken bile alttan alan, "Sorun değil, olur böyle şeyler" diyen zavallı bir Türkiye istiyorlar. Kendileri gibi Türkiye!

 

Öyle bir Türkiye yok artık ve bir daha asla olmayacak inşaallah. İzzet yolunda belki daha çok bedel ödeyeceğiz ama ödediğimiz hiçbir bedel bizi bu yoldan saptırmayacak, tam tersine ayaklarımızı iyice sabit kılacak bu yolda. İşte Mavi Marmara Katliamı. İsrail'in bizi boğmak için akıttığı kan bile azmimizi kamçılıyor. Allah'tan korkmayıp kendi gölgesinden korkan zavallılar bunu anlamaz.

 

Hakan Albayrak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kahbe düzenin tetikçisi: PKK

 

Dışarıda İsrail, içeride "Ergenekon" atağa geçer de PKK durur mu? Kabuklarını kırmaya başlayan Türkiye'nin yeniden kabuk bağlaması için PKK da üzerine düşeni yapacak elbet.

 

Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde Kürt'ün ve Kürtlüğün ciğerine tüküren faşistleri ihya etmek için...

 

Cunta Anayasası'nın demokratikleştirilmesini engellemek için...

 

"Demokratik Açılım"ın tehdit ettiği oligarşiyi korumak için...

 

Kürt meselesinin çözümü yolunda atılan adımları boşa çıkarmak için...

 

Dünyaya açılan Türkiye'yi Kandil'e çekerek oyalamak için...

 

Uluslararası sistem lordlarının değirmenine su taşımak için...

 

Kısacası fitne ve fesat için...

 

 

* * *

"Eskisinden daha şiddetli saldırılar olacak"mış, "Daha fazla kan akacak"mış...

 

Niye ki?

 

Ufukta çözüm umudu belirdiği için değilse ne?

 

PKK'nın sahneye çıktığı 1984'te Kürt'ün adını anmak bile yasaktı, bugün ise taş gibi Kemalistlerin bile Kürt'e Kürt demesini icbar eden bir atmosfer var...

 

1984'te sokaklarda bile Kürtçe konuşulamıyordu, bugün ise televizyonlarda bile Kürtçe serbest...

 

1984'te "Kürt siyaseti" hayal bile edilemezdi, bugün ise adıyla sanıyla "Kürt siyaseti" yapan bir siyasi parti Meclis'te temsil ediliyor...

 

1984'te "Güroymak" yerine "Norşin" diyecek bir adamın alnı karışlanırdı, bugün ise ülkenin cumhurbaşkanı bile "Norşin" diyor...

 

1984'te Kürt meselesini çözmek şöyle dursun legal zeminde tartışmak bile mümkün değildi, bugün ise ülkenin başbakanı bile Kürtlere reva görülen zulümleri -mesela Dersim katliamını- açıkça kınayarak devletin özeleştiri yapması gerektiğini söylüyor...

 

PKK'yı doğuran şartlarla bugünkü şartlar çok farklı.

 

1984'te var olan sorunların tamamının çözüldüğünü söyleyemeyiz; fakat bütün sorunların serbestçe tartışılabilmesi ve legal zeminde çözülebilmesi için gerekli olan vasatın büyük ölçüde oluştuğu açıktır.

 

Eksikliklerin, büyük ölçüde, PKK'nın "Ergenekon"la paslaşmasından kaynaklandığı da açıktır.

 

2004'teki demokratikleşme hamlesine ateşkesi bozarak cevap veren, 2007'deki sivil anayasa rüzgârını karakol katliamlarıyla kesen, en çok "Kürt siyaseti"nin mustarip olduğu (?) parti kapatma furyasının önüne geçecek anayasa değişikliği oylamasında BDP'ye red oyu verdiren, şimdi de 'statükoyla hesaplaşma referandumu' sürecini ve müstakbel genel seçimleri "Ergenekon" lehine manipüle etmek için katliam üstüne katliam yapan

 

PKK, Kürtlerin esenliği için gerekli olan şartların olgunlaşmasını asla arzu etmediğini daha açık nasıl ifade edebilir?

 

Eskiden Kürt meselesinin çözümü için silahlı mücadeleden başka yol olmadığını düşünen pek çok BDP'li ve hatta PKK'lı bile diyor ki: "Şartlar değişmiş ve silahlı mücadele Kürt sorununun çözümü yolunda bir engele dönüşmüştür. Bu yöntemin bir an evvel terk edilmesi gerekir."

 

PKK'nın bu değişen şartlarda şiddeti sona erdirmek yerine tırmandırmayı seçmesi ve sanki şartlar 12 Eylül döneminden bile daha kötüymüş gibi "Eskisinden daha şiddetli saldırılar olacak, daha fazla kan akacak" gibi mesajlar vermesi, hükümetin yanlışlarıyla filan izah edilemez.

 

Hükümetin elbette yanlışları olmuştur; ama PKK'yı çıldırtan, hükümetin yanlışları değil doğrularıdır.

 

Kahpe düzeni tehdit eden o doğruları büyütmek ve çoğaltmak için hiçbir şey yapmadı; tam tersine, o doğruların üstünü örtmek için elinden geleni yaptı ve yapıyor PKK.

 

Hakan Albayrak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şeyh Said parti kurabilir miydi?

 

Şeyh Said ve arkadaşları, devletin gidişatını legal yollarla etkileme imkânına sahipler miydi? Hiç değilse prensipte, potansiyel olarak var mıydı bu imkân?

 

Bir siyasi parti kurup halkın oylarına talip olabilirler miydi mesela?

 

Yahut Halk Fırkası'nın milletvekili aday listelerinde kendilerine yer bulabilirler miydi?

 

Devletin bazı uygulamalarına itirazlarını Meclis çatısı altında özgürce -'Bazı kelleler gidecektir' diye tehdit edilmeden- dile getirebilirler miydi?

 

Tabii ki hayır.

 

Bırakın siyasi parti kurmayı, Meclis'te temsil edilmeyi...

 

Fikirleri doğrultusunda bir gazete, bir dergi bile çıkaramazlardı 1925'in Türkiye'sinde.

 

Hatta bir kitap bile basamazlardı.

 

Basarlardı, ama onun bedelini de başlarıyla öderlerdi.

 

Şapka İnkılabı'ndan iki yıl önce yazdığı bir risalede Şapka Kanunu'na muhalefet ettiği gerekçesiyle idam edilen İskilipli Atıf Hoca gibi...

 

* * *

"Devlete başkaldırmış olan Şeyh Said ve arkadaşları için nasıl anma töreni düzenlenir?" diye soruyorlar.

 

Halbuki şöyle sormaları gerekirdi:

 

"Tek parti diktatörlüğünde başkaldırıdan başka seçeneğe sahip olmayan Şeyh Said ve arkadaşlarına yapıştırdığımız hain yaftasının günümüz demokrasi ortamında gözden geçirilmesinden daha tabii ne olabilir?"

 

* * *

Diyarbakır'da idam edilişlerinin 85. yıldönümünde Şeyh Said ve 47 arkadaşını rahmetle anıyorum.

 

Mekânları cennettir inşaallah.

 

Hakan Albayrak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir Alperen'in istifası

 

Suriye'nin PKK'ya desteği çoktan mazi oldu. 1998'de imzalanan Adana Mutabakatı, Türkiye-Suriye ilişkilerinde yeni bir sayfa açtı. Bu sayfanın başında iki ülke arasındaki 'aktif sorunlar' sıfırlandı, sonra azami işbirliği ve entegrasyon safhalarına geçildi. 2003'ten beri devam eden bir entegrasyon süreci var. Vaktiyle savaşın eşiğine gelmiş olan Türkiye ve Suriye orduları da bu süreçte ortak tatbikat yapacak kadar yakınlaştı. "Bugün Türkiye'nin en yakın müttefiki kimdir?" sorusuna hiç tereddütsüz "Suriye" cevabını vermemek için dünyadan fena halde habersiz olmak lazım.

 

İran'la ilişkiler Suriye ile ilişkiler kadar gelişmiş değil, ama PKK'ya karşı işbirliği konusunda Türkiye'nin İran'dan memnun olduğu (hatta medyun-u şükran olduğu) da dünyadan haberdar olan herkesin bildiği bir şey.

 

Gelin görün ki, Büyük Birlik Partisi yönetimi, Başbakan Erdoğan'a sunduğu "Terörle Mücadele İçin Öneriler" dosyasında, Suriye ve İran'ı, İsrail'le beraber, "terörü bir nevi müdahale etme ve ceza verme aracı olarak kullanan ülkeler" diye anarak hedef gösterdi. Genel Başkan Baş Müşaviri (Alperen Ocakları eski Başkanı) Eyüp Gökhan Özekin buna defaatle itiraz etmiş, fakat nafile. Sonuçta o ifade değiştirilmedi ve Eyüp Gökhan Özekin uzun bir açıklama yaparak görevinden istifa etti. İşte o açıklamanın can alıcı kısmı:

 

"...Bu dosyanın hazırlık aşamasında, her konuda olabileceği gibi bir takım görüş ayrılıkları söz konusu oldu. Bunların teferruatına girecek değilim ancak bu görüş ayrılıklarının geneli, tabiri caizse katlanılabilir görüş ayrılıklarıydı. Fakat 'Terörün Uluslararası Desteğine Karşı Mücadele' başlığı altında, ilk satırda, Suriye ve İran'ın İsrail ile aynı kategoride değerlendirilerek ülkemizdeki terörü bir nevi müdahale etme ve ceza verme aracı olarak kullanan ülkeler olarak değerlendirilmesi, şahsımın katlanamayacağı bir durumdur. / Bu okuma biçimi, birkaç cihetten arızalıdır. Birincisi mevcut duruma ters bir anlayıştır. Suriye gerek teröristlerin kendisine, gerekse finans kaynaklarına karşı ciddi bir mücadeleye girişmiş, İran idam cezaları dahil bir çok yöntemi kullanarak teröre savaş açmışken, Suriye ve İran'ı İsrail'in yanına iliştirmek insafsızlıktır. İkincisi bizim ideolojik duruşumuzla ilgilidir ki, bu daha da ehemmiyetlidir. Bizler, 'bu hududu kimler çizmiş gönlüme, dar geliyor dar geliyor kardeşim' diyen Nizam-ı Alem ülkücüleriyiz. İlayı Kelimetullah için Nizam-ı Alem... Biz medeniyet dairemizin içine giren hiçbir ülkeye, millete yahut etnisiteye tavır alma lüksüne sahip değiliz. Bu teferruat meselesi değil, temel bir meseledir. Mukaddesatımıza, 1993 ruhuna, Muhsin Yazıcıoğlu'na, verilen mücadeleye, mütefekkirlerimizin kanaatlerine, şahsi görüşlerime, yani hangi ölçüye bakarsam bakayım vazgeçilmez, boş verilmez, tevil edilemez bir meseledir."

 

Bu satırları okurken ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Siyaset tarihimizin en asil istifa gerekçelerinden birisiyle karşı karşıyayız. İttihad-ı İslam davasına sadakat adına görevinden istifa eden bir siyasetçiyle karşı karşıyayız. Türkiye ve bütün İslam dünyasının ihyası için elzem olan siyaset ufkunun tezahürüyle karşı karşıyayız...

 

Aziz kardeşim, arkadaşım, gönüldaşım, yoldaşım Eyüp Gökhan'ı ayakta selamlıyorum. Onun hassasiyetini öpüp başımın üstüne koyuyorum. Sergilediği asil tavrın bereketli olmasını Cenâb-ı Hakk'tan niyaz ediyorum.

 

HAMİŞ: BBP camiasına muhabbetim malumdur. Eyüp Gökhan bu camiadan kopmak için istifa etmediği gibi, ben de onun istifasını kutlarken bu camiaya cephe alıyor değilim. "İnşaallah hayırlara –BBP camiasının da hayrına- vesile olur" diyerek kutluyorum...

 

KADDAFİ'NİN JESTİ

 

Gazze'ye yardım gemisi gönderen Kaddafi Vakfı'ndan nefis bir açıklama geldi:

 

"Kaddafi Vakfı olarak bu eylemimizi İsrail saldırısına uğrayan Türk gemisi Mavi Marmara'daki kahramanlara ithaf ediyoruz. Aziz Mavi Marmara şehitlerine minnetle..."

 

Hakan Albayrak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...