Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Muvazene

Püf Noktası Piyesinden Bir Bölüm

Recommended Posts

Birinci Perde

( Beyoğlu’nda bir pansiyonun tavan arası odası… Tavan çatı şeklinde ve basık… Solda, ancak iki büklüm şekilde girilebilecek bir kapı… Sağda mazgalvari biçimde dar ve küçük bir pencere… Bir divan, alçak yer masası ve her tarafa serpiştirilmiş yer yastıkları… Duvarlarda modern resimler. )

 

( Tam orta yerde, ayakları tahta iskemle üzerinde, boynunda bir ip, kendisini tavandaki kancaya asma vaziyetinde şair Recep Kafdağlı… Recep, ayaklarının altındaki iskemleyi devirir ve kancaya asılı kalır. Boynundaki ip gergin, vücudu hareketsiz… Ne çırpınma ne bir şey… Gözleri yumulu ve dili hafif çıkık… Geçen saniyeler…Bir anda ölüvermiş gibi bir hal… Kapı açılır, genç ressam ve müzisyen girerler. Recep’i görür görmez tavırlarında dehşet…)

 

RESSAM- ( Dona kalmış ) Vay anasını ! Kendini asmış!...

 

MÜZİSYEN- Belliydi bu sonuç! Dünyaya küsmüştü.

 

( Ressam ve müzisyen atılırlar. Ressam, Recep’in önüne geçmiş hayretle yüzüne bakıyor. Müzisyen sol tarafta şaşkın.)

 

MÜZİSYEN-Kucaklayıp indirelim!

 

RESSAM – İpi kesmek lazım… Bende çakı olacak…

 

MÜZİSYEN- Ben arkasından kucaklayıp kaldırayım da sen ipi kes.

 

( Ressam, yerdeki devrik iskemleyi alıp Recep’in sol yanına koyar. Cebinden çakısını çıkarıp açar. Müzisyen Recep’in arkasına geçer ve onu dizlerinin altından kavrar. Hafifçe kaldırır. Ressam iskemleye çıkmak üzeredir. )

 

MÜZİSYEN- ( Çığlık basarcasına ) Vay sahtekar var ! Bize oynadığı oyuna bak. ( Ressam bir ayağı iskemlede kalakalmıştır. Müzisyen hafifçe kaldırdığı Recep’i bırakır. Boynundaki ilmiğin üstüne düşen Recep…Müzisyen bir atılışla Recep’in önüne geçer.)

 

MÜZİSYEN- ( Elleriyle kalçalarından kavrayarak ) Düzenbazlığın bu kadarı masallarda olmaz! ( müzisyen Recep’i çevirerek arkasını cepheye döndürür. Müthiş manzara… Tavandaki kancadan gelen ve Recep’in ensesinden sarkan bir ip ve ucunda bir çengel… Çengel Recep’in bel kayışına geçmiş ve santim farkıyla onu ölümden kurtarmıştır. Ressam ve müzisyen hayretten çarpılmış vaziyette. Müzisyen onu tekrar döndürür ve yüzünü cepheye çıkarır. )

 

RECEP – ( Gözlerini açmış ) Ben daha ölmedim mi?...

 

RESSAM- ( Recep’e ) Şiirde, hayatta, her şeyde sahtekarların sahtekarı Bay Recep Kafdağlı! ( pencereyi gösterir ) Şu pencereden bakkala sarkıtılan ipin ucundaki çengeli nasıl da tam seni kurtaracağı noktada ayarlayabildin ?

 

RECEP – ( Bön bön ) Hiçbir şey ayarlamış değilim, öyle rast gelmiş…

 

MÜZİSYEN – ( Recep’e) Sen onu git de yeni şairlere yuttur.

 

RECEP – İndirin ipten de anlatayım!...

 

RESSAM- ( Yandaki iskemleyi bir tekmede Recep’in arka tarafına fırlatarak ) Yağma yok !... Hem bizi alaya al, hem de yardım iste!... İndirmeyeceğiz, saatlerce ipte kal ki, aklın başına gelsin!...

 

RECEP - Yazık değil mi bana ? Diri diri ipte kalınır mı ? Kurtarın çengeli bel kayışımdan da rahata kavuşayım.

 

RESSAM – Olmaz ! sahtekarlığının cezasını böyle çekeceksin.

 

RECEP – ( Ressam’a ) Haydi !...

 

( Ressam ve müzisyen yürürler. Ressam giderken Recep’i arkasından birkaç kere çevirip tepesindeki ipi burar. Recep havada dönmeye başlar. Ressam ve müzisyen çıkarlar. Recep bir - iki dönüşten sonra yüzü cepheye dönük kalır. Uzun durak. )

 

RECEP- ( Gözlerini açmış kendi kendine ) Ölmeme izin vermeyen Allah’ım beni bu serserilere rezil etme !... ( Uzun durak … Recep ipte, yüzü traji-komik çizgilerle mühürlü , aptal aptal bakıyor. Sol taraftan merdivenleri koşarak çıkan birinin ayak sesleri… Recep gözlerini o tarafa kaydırır. Kapı bir tekmede açılır. Gazeteci Siret Mesail… )

 

SİRET – ( Kapıdan ) Her şeyden haberim var. Arkadaşlara sokak kapısında rastladım. Sana bu maskaralığı yapman için mi odamızı bıraktık?...

 

RECEP – Siri, sen o ahmaklara benzemesin. Hiç olmazsa sen anla halimden.

 

( Siret yürür, Recep’in yanında durur )

 

SİRET- Sen evvela kendini kandıran, sonra da başkalarını kandırmayı sanat edinen adi bir hokkabazsın .

 

RECEP – ( Mahzun bir istihza tonuyla ) Öyle mi Siri ? Odanda barındırdığın, karnını doyurduğun şair, demek senin gözünde basit bir hokkabaz!...

 

SİRET - bazı, gerçekten sanatkar tarafların olmasa idi, kim çekerdi derdini senin? Haydi, in bakalım ipten.

 

RECEP – Nasıl ineyim ?

 

SİRET – Bindiğin gibi in!

 

RECEP - İnsan her bindiği yerden kolayca inemiyor ki?...

 

SİRET – Doğru!... İktidar mevkiine kadar aynı şey!...

 

RECEP - Tam da iktidar mevkiine benziyor ya makamım. ( Eliyle arkasını gösterir ) Koy şu iskemleyi ayaklarımın altına da ineyim.

 

( Siret, tahta iskemleyi çekip, Recep’in ayakları altına yerleştirir. Recep, tahta iskemleye basar, boynundaki ilmiği gevşetip açar. Boynundan çıkarır, sonra eliyle arkasındaki çengeli bel kayışından kurtarır ve iskemleden atlar. Siret gülümseyerek seyreder )

 

RECEP – ( Birden tonu dikleşmiş ) Demek bütün bunlar sence basit bir oyun ha? Budala, aklına güvenendir.

 

SİRET – Ayağını yere basar basmaz yine küstahlaştın. Aczini kuvvet diye satan senin çapında bir istismarcı görülmemiştir. ( Tavandan sarkan ipi gösterir ) Hakkını veremediğin şu ipten utan!...

 

RECEP – Ben daha nelerden utanıyorum! Or.sp.ların ipini çektiği kırmızı kadife yelekli, karınları şiş köpeklerden; sabaha karşı bütün bir gecenin kusmuğunu temizleyen çöpçülerden; sizin gibi hiçbir inceliğe aklı yatmaz aydın bozması cücelerden; nelerden, nelerden ?...

 

SİRET – Arkadaşlar gelsin de anlat bize, neymiş aklımızın yatmadığı incelik.

 

RECEP – Nerede onlar ?

 

SİRET – Aşağıdaki bakkalda…Öte beri alıp gelecekler… Öğle yemeği yerine, zeytin, peynir, reçel, ekmek. Herhalde acıkmışsındır.

 

RECEP – Ben tokum !

 

SİRET – Hani sabahleyin ben buradan ayrılırken kurt gibi aç idin ? Dünkü akşam yemeğini bile yememiştin ? Sana öğleye yetiştiririm, dişini sık demiştim. Şimdi birdenbire doydun mu ? Midenin sesini bile işittirmekte samimi değilsin .

 

 

 

( Recep bir an cevap vermez, divana çöker, başını elleri arasına alır, sonra birden kaldırır.)

 

 

 

RECEP – Senin samimiyetten anladığın donsuz gezmek gibi bir şey… sanatkarlar böyle samimilerden olamaz.

 

SİRET – Halbuki şiirlerinde ne kadar samimisin.

 

RECEP – O da samimi görünmenin sanatı… Hangi samimilik ?

 

SİRET – Sen yalnız şaşırtmaya, çeneleri düşürmeye, insanları alıştıkları ölçülerden şüphe ettirmeğe bakıyorsun ! Fransızların dediği gibi “ Burjuvaları hayrete düşürmek” işin gücün !

 

RECEP – ( eliyle bir yer yatağını gösterir ) Hele çök yere Siriciğim.

 

( Siret Recep’in yanında bir yer yastığına çöker )

 

RECEP – Ben arıların bal yapması gibi, hiçbir şey izah etmem. Sadece eserimi veririm. Ben renk renk anılarımı yaşarım. Senin gibi zamanı biteviye olan izah hastaları da gözlüklerini takarlar, laboratuarlarında boş yere çalışır dururlar. Cücelerin nasibi!...

 

SİRET-( Yastığına doğrularak ) Seni akıl çelici, göz bağcı seni ! Kendini asmaya kalkışmanın da mı izahı yok ?

 

RECEP- Var ! Biraz bekle !

 

( Kapı tarafından ayak sesleri… Recep ve Siret o tarafa bakarlar, kapı açılır. Kucaklarında ekmekler ve sarılı paketler, Ressam ve Müzisyen )

 

RECEP- ( Kapıya doğru gider ) Bizim dahi taslakları… Şimdi her şeyi anlarsınız .

 

RESSAM- ( Uzaktan Siret’e ) Ne diye indirdin ? Sahici dahi şairi ipten ? Yaptığı numaranın yüzü suyu hürmetine hiç olmazsa bütün bir gece ipte kalmalıydı. Lokmasını ağzına verirdik; yerdi. Annesinin arkasında asılı bir bebek gibi de çantada mışıl mışıl uyurdu.

 

RECEP-( Ressam’a ) Haydi budala ! Haydi ! Getir şu nevaleleri de mideye indirelim.

 

SİRET- ( Recep’e ) Hani ya bir dakika önce toktun ?

 

RECEP- Şimdi acıktım. Ben anlarımı yaşarım demedim mi? Hayat dediğin her an değişiklik… Değişmedin mi ? Sizin gibi tek telli sazlar şöyle dursun kendimden bile usanıyorum… Beziyorum.

 

RESSAM- kendinden başka herkesi de budala sayıyorsun.

 

RECEP- Ne yapalım… herkesin göz göze olduğu bir koğuşta gözüne uyku girmemek, alemin yalnızlık acısını çekmekteyim. Yerin dibine batsın böyle zeka, böyle deha !

 

SİRET – ( Ayağa kalkar ) belki de en büyük budala sensin. ( Ressam ve Müzisyen ilerleyip ellerindeki nevaleleri yerleştirmeye başlarlar. )

 

RECEP – ( Siret’e ) Olabilir ! Amma büyük olmayan büyüklükten düşmem ya ! “ Budalaların sayısı namütenahidir “ diyen Lafonten herhalde büyükleri hesaba katmıyor.

 

SİRET – ( Recep’ e bakarak ) herif kendisini insan üstü gören bir çılgın ve yüzsüz mü yüzsüz … Kendini firavun, bizi de ehrama taş taşımakla görevli bir esir kabul ediyor.

 

RECEP- ( Tavrı birden bire mahzun ) Otur, otur Siri Bey otur. ( Siret oturur, öbürleri de yastıklara çökerler, Recep’e bakarlar. Uzun durak )

 

RECEP – ( Komik ve ıstıraplı tavır ve ağlamaklı bir sesle ) Çocuklar! Şunu bunu bırakın. Ben ölmek istiyorum.

 

( Durak… Ekmeği ikiye bölmek üzere bulunan Ressam öylece kalır. Müzisyen’in ağzına bir zeytin tanesi götüren eli bir an o vaziyette durur. )

 

SİRET – Yeni bir numara karşısındayız galiba.

 

RECEP – ( Gözleri boşlukta ) Değil çocuklar! Numara falan yok. ( Eliyle gösterir ) Şu bizim Siret Mesail’in bakkala sarkıtılan ipini inanınız ki hiçbir hesap yapmadan ilmikleyip boğazıma geçirdim, amma ucundaki çengel beni havada tarttı, asılmama engel oldu. ( Coşkun ) Ben ölmek istiyorum çocuklar.

 

SİRET – Öl, ne duruyorsun ?

 

RECEP – Kalbim dur emrini dinlemiyor, nasıl öleyim ? Eski bir hikmet sahibinin sözünü dilime pelesenk ettim: “ Ya ol ! Ya öl ! “ … Olamıyorum… Ölemiyorum.

 

RESSAM- Karar verdikten sonra ölmekten kolay ne var ?

 

RECEP- Kaderde ölmemek varsa, ondan daha zor bir şey yok.

 

MÜZİSYEN – Bırak kuzum şu fikir cambazlıklarını da kırk yılda bir kere olduğun gibi görün.

 

RECEP- Olduğum gibiyim çocuklar; bu işe birkaç kere davrandım. Şakağıma bir kurşun sıktım. Kurşun aklı varmış gibi ensemden atlayarak arkamdaki aynayı parçaladı. Bir tüp uyku ilacı aldım. İlaçlar bayat çıktı. Kendimi hangi taksinin önüne attımsa, acı bir firen sesiyle durması bir oldu. Kendimi, macerasını okuduğum bir Londralıya benzetiyorum. Öyle azmetmiş ki ölmeye, üç ölüm sebebini birleştirerek canına kıymak istemiş. Tayms nehri üzerindeki bir köprüde, bir fenere ip atıp, ilmiği boğazına geçirmiş. Dünyanın en tesirli bir zehrini de yutuvermiş. Ve kendisini sallandırmış. Tam o anda tabancasını kaldırıp beynine ateş etmiş. Kurşun ipi kesmiş. Adam suya düşmüş, pis sular da onu kusturmuş. Nihayet herif sapasağlam yüzerek karaya çıkmış.

 

SİRET- Demek bunlardan yalnız bir tanesini yapsaymış işi tamammış.

 

RECEP – Öyle ! Ölüm sebepleri birbirini öldürüyor ve adam kurtuluyor.

 

SİRET – Sen bunlardan yalnız bir tanesini yerine getir ve öl! Amma samimiyetle.. Ciddiyetle…

 

RECEP- Olmuyor Siri Bey olmuyor! Bana öyle bir ölüm şekli lazım ki, hiçbir ihtimalle önlenmesi kabil olmasın.

 

RESSAM- Çooook ! İstediğin kadar.

 

RECEP- ( Ressam’a ) Bir tanesini söyle.

 

SİRET- ( Recep’e ) Söyleriz merak etme. Sen her şeyden önce niçin ölmek istediğini söyler misin ?

 

RECEP – Demin söyler gibi oldum. Olamadığım için ölmek istiyorum. Sadece gururum yüzünden. Ben bu berbat cemiyet düzeni içinde eski tabirle “ köşe başı şairi” hayatını sürmekten bittim, geberdim. ( masadaki ekmeği eline alır ) Bu cemiyet, bir lokma ekmeği çok görüyor sanatkara. ( Ekmeği Siret’e uzatır ) Eğer Babıali’nin sefil gazetelerinin birinde banka hademesi aylığıyla çalışan şu Siret Mesail Bey olmasaydı, nice olurdu halimiz ? ( Eliyle Müzisyeni gösterir ) Seni, rehindeki külüstür piyanosunu bir türlü kurtaramayan zavallı müzisyen! Aynanın karşısına geç de , tart kendini! Eğer hamam oğlanına benzer bir fiziğin, birazcık da sesin varsa kurtuldun demektir. Gazinolarda her heyler çekerek… ( Siret’i işaret eder ) Şu adamın bir yıllık maaşını bir gecede kazanabilirsin.

 

RESSAM- Sıra bana geldi galiba…

 

RECEP – ( Ressam’a) Evet sıra sana geldi. ( Romantik bir eda ile ) sen estetik dış çizgilerini ezip bozup, ruhunu aramış ormandaki modern ressam’ Kadıköy vapurlarının lüks kamaralarında oturan züppelere şipşak portrelerini çizip ikişer buçuk liraya takdim etsen daha iyi etmez misin ?

 

RESSAM – Biz de yeni bir cemiyet düzeni idaresinin peşindeyiz amma, o senin gerici kafandaki ölçülere göre değil.

 

RECEP – Siz dünyaya, gerinizdeki delikten baktığınız için bizi gerici görüyorsunuz.

 

RESSAM – Hey gidi laf cambazı hey !

 

RECEP- Benim gerici dediğin kafamdaki ölçülere kalsa yine iş görürdük. Cemiyette her şeyin hakkını verirdik. Şimdi kapatalım bu netameli bahsi de, maksadımıza gelelim. Söyleyin, razı mısınız içinde yaşadığımız cemiyetten ?

 

RESSAM – Asla !

 

MÜZİSYEN – Elimden gelse bombayla havaya uçururdum bu cemiyeti.

 

RECEP- ( Siret’e döner ) Sen ne yapardın ?

 

SİRET – Gülerdim ! Şimdi halinize güldüğüm gibi.

 

RECEP - ( Siret’e ) Sen çeyrek porsiyon bir adamsın. ( Ressamla Müzisyeni gösterir ) Bunlar da yarım adamlar. ( Siret’e ) Kendin bir şey olamadığın için, bir şey olmak yolunda çabalayanlara yararlı olmaktan başka hünerin yok senin. Yani şahsiyetin yok. ( Ressamla Müzisyeni gösterir. ) Bunlarsa ne yaptıkları işi, ne onun toplumdaki değerini, ne de toplumun halini gören, düşünen, tartan, her şeyiyle uydurukçacıların “ Bitkisel “ dedikleri nebati istidatlar…

 

Bir vaaza hazırlanıyormuş gibi Recep’in eli havada kalır. Uzun durak..)

 

 

 

SİRET – ( Recep’e) Ya sen nesin bir de onu söyle ?

 

RECEP – ( Ağlar gibi ) Ah, beni bana döndürme. O zaman bütün yelkenlerim suya iner. Bakın ben neyim. ( Melodramatik ton ) Ben, mevsimler boyunca dilimle, kafasından yakalamaya çalıştığım kızı, bir anda hurdacının ayaklarına kaydıran; ( Durak ) pinti kitapçıdan, kağıdını getir de basalımdan başka cevap alamayan; ( Durak ) katırın yem torbasına saman yerine gül doldurmuşçasına şiirleri nefretle tükürülen; ( Durak ) bir depo içinde tek lokmadan mahrum midesi tok cücelere maskaralık eden; ( Durak ) her sabah ayna karşılarında suratını düzenleyen; bilmek için ağlaya ağlaya yanaklarını cırmıklayan; ( Durak ) sıfırla yüz derece arasında zikzaklar çizici şahsiyet ibresini bir türlü yerine oturtamayan; ( Durak ) bir türlü akıntıya uyamayan, hep ters giden, taş aralarında sıkışıp kalan… ( Durak … Elini havaya kaldırır )

 

SİRET – Al sana romantik, amma da dahiyane… Şunu tekrarla da not edelim.

 

RECEP – Ben hiçbir şeyi tekrarlamam. Seninle aynı dolaba koşulabilir miyim ben ?

 

SİRET – Seni zor bela kabul ettirdiğim gazetede kalsaydın şimdi geçim sıkıntın olmazdı. Cüce erzakıyla geçinip giderdin. Sadece deha acıları içinde kıvranır, onunla kalırdın.

 

RECEP – O senin öküzlerin şahı patronun yok mu ? Onun nefesinin kokusunu çekmektense, senin artıklarını yemeyi tercih ederim. Şükürler olsun ki artık kararımı verdim.

 

SİRET – Yeni bir intihar tecrübesine mi kalkışacaksın ?

 

RECEP – Evet ama bu defaki su götürmez… Erimiş demir potasına atlar gibi bir şey. .. böylesini istiyorum. Mademki bu cereyanı durduramıyorum; onun üzerinde akıp giden bir yosun parçası olmaya da razı olamıyorum. O halde…

 

SİRET – O halde…

 

RECEP – O halde kendimi kıyıya atar kurtarırım .

 

RESSAM- ( Recep’e ) Yani ölüme sığınırsın.

 

RECEP – Evet.

 

RESSAM- Senin mezhebinde izin var mı intihara ?

 

RECEP – Asla ! Belki de bunun için Allah canımı koruyor. Amma affına sığınıp bu dünyaya veda etmekten başka çarem kalmadı.

 

RESSAM- Sen ıstırap kaçağısın. Niçin bizim gibi dayanamıyorsun acıya ?

 

RECEP – Sana ahmak denildi mi kızıyorsun. Halbuki sen ahmaklık imparatorluğunun şehin şahısın. Senin ızdırap çekmeye kabiliyetin var mı ki tahammülden bahsediyorsun ? sen de benim kadar duy da ızdırabı, ondan sonra dayanmaktan bahset…

 

SİRET – ( Birden bire yerinden zıplayarak ) Recep Kafadağlı buldum.

 

RECEP – Ne buldun ?

 

SİRET – Ölümlerin en şanlı, en tatlı, en emin şeklini…

 

RECEP – Neymiş o ?

 

SİRET – Tophanedeki meşhur efe…

 

RECEP – Bana ne efeden?

 

SİRET – Gazetede gözlerinle gördün, aleyhimde yazarsanız gazeteyi temelinden uçururum dedi ve gitti. Kimse de sesini çıkaramadı. Polisin bile yanına sokulamadığı kabadayı.

 

RECEP – Ne olacakmış?

 

SİRET – İşte onun Tophane’deki kahvesine gider, başından hiç çıkarmadığı yanpiri kasketini çekip yere çalar, efeye meydan okur, gayet usta bir bıçak darbesiyle ölür gidersin.

 

RECEP – ( Avaz avaz ) Şaheser fikir, şaheser…Yarın sabah oradayım…

 

SİRET – Biz de geliriz seninle…

 

RECEP – Gelip de ne yapacaksınız ?

 

SİRET – Kahramanlığını seyrederiz.

 

RECEP – Ya siz de bıçaklanırsanız ?

 

SİRET – Senden önce gelip ayrı otururuz…

 

RECEP – ( Ressam’a ) uzat şu ekmeği de yarının şerefine karnımı bir temiz doyurayım.

 

( Ressam ekmeği uzatır. Recep ekmeği kapıp eliyle koparmadan ağız dolusu ısırır. )

 

RECEP – ( Ağzı ekmekle dolu ) Koro, Bohem marşı. ( Recep elini kaldırıp indirerek kumanda verir, dördü birden )

 

Hayat

 

Bayat

 

Tanca

 

Dayat

 

Boş ver

 

Yan yat

 

RECEP – ( Sağ eli havada ) Ben gidiyorum arkadaşlar. Yaşasın cücelerin bohem hayatı… ( Recep’in eli havada kalır )

 

 

 

PERDE

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...