Salihbey 6 Report post Posted August 11, 2007 Parti,vatanımıza millî bir mahsul değil,Avrupa’lı bir mamul olarak,Abdülaziz devrinde girer.Topkapı Sarayında,asil Nfk Quote Share this post Link to post Share on other sites
cihat 28 Report post Posted August 22, 2007 Parti,vatanımıza millî bir mahsul değil,Avrupa'lı bir mamul olarak,Abdülaziz devrinde girer.Topkapı Sarayında,asil Bağdat Köşkü'nün yanında, 'Barok' ve 'Rokoko' biçimi Mecidiye Kasrı'nın zuhuru gibi... Teftişsiz ve hasımsız taklit yoluyla bizi şahsiyetimizden etmek ve içimizden yemek isteyen Batı'nın maddî ve manevî emperyalizmasına yararlı fesat iklimini kurdurma ve kurucularını teşkilatlandırma işi olmuştur bizde parti... Oltasının ucundaki yem de,yutanı ebediyen sersemletmeye yeter,ayağa düşürülmüş ve hakikatları tepetaklak edilmiş iki zavallı mefhum:Hürriyet,Medeniyet... Sırayla "Genç Osmanlılar" dan başlayarak "İttihat ve Terakki", "Hürriyet ve İtilaf", "Cumhuriyet Halk Partisi", " Demokrat Parti", "Adalet Partisi" ve daha nice küçük dallarıyla bizde parti,Avrupalı'nın tebeşirle yere çizdiği,tavuk hapishanesine benzer bu sihirli dairenin dışına çıkamamış ve Türk'ün ruh köküne bağlantı kuramamıştır. Üstelik,gününü gün etmeğe bakan cüce politika esnaflığı ve tam bir dünya görüşü yoksunluğu... Bizde parti böyle gelmiş ve bir gün topyekûn hesabı görülünceye dek böyle gidecektir... Necip Fazıl Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted October 31, 2007 Yabancı reçetelerden medet umarak, kavga ve gürültüyü meşrutiyet, milli egemenlik, demokrasi, parti adına Batıdan ithal eden mukallitler, yani fikirleri, inançları, ideolojileri, maddî ve manevî topyekun bütün zaviyeleri ithal malı olan bu güruh, millî hakimiyet maskesi altında milleti kendilerine mahkum etmiş, milleti - hem de Müslüman Türk’ün ruh köküne zıt olan- bir zümrenin tahakkümüne sokmuş, iman yerine şüphe, millî menfaatler yerine sınıf ve zümre çatışması, mukaddes değerler ve emanetler yerine de felsefî ideolojileri, ferdî ve içtimaî sahada bozulan muvazenenin hüküm sürdüğü cemiyete sersemletici bir propaganda ilacı eşliğinde yamamışlardır. Bu yama inatlaşmaları, hasetleri, hırsları da beraberinde getirmiş, köylere kadar sinen ”particilik” hastalığı sebebiyle en yakın dostların, ahbapların birbirlerine husumet beslemesine, selamı sabahı birbirlerinden kesmesine sebep olmuş, en sudan ilişkilerde bile farklı fırka mensupları birbirlerinden kötülük, fenalık bekler olmuş, insanlar hasmının kendi kuyusunu kazdığı zehabına kapılmış ve böylece cemiyette birbirine sımsıkı bağlı olması gereken ferdler lif lif birbirinden çözülmüş, ayrılmış, nifak tohumları kafalara atılmıştır. Yahudi’nin en temel stratejilerinden olan ”böl, parçala, yok et” metodu; parti, particilik, partizanlık mihverinde kendine bir yayılma sahası bulmuş, toparlanıp tek yumruk olması istenmeyen devletler ve milletler üzerinde de tatbik edilerek binbir türlü ayrılık ve bölücülüğün müşahhastan mücerrette kadar yayılmasına ve bitik, çökük, çürük bir cemiyetin teşekkülüne zemin hazırlanmıştır. Üstad'ın "Cemaat" şiirinde: ” Sözde islâm... Bir ferdi bir ferdine kaynamaz; Bu halle, utanmadan, camide saf saf namaz!” Dizelerindeki cemaat ruhu ölen ferdin katillerinden biri de partinin getirdiği parçalayıcı âmillerdir. Ne zamanki cemiyet, tek tek ferdleri ile birlikte düşmandan gelme ve onun hakikatini kabul etme yüzünden mahrum kaldığı öz hakikatinin kadrini kıymetini idrak eder, Allah’tan başkasına kul olmaz, ondan başka ilah kabul etmez, putlaştırılan mahlûkları hâlik yerine koymaktan vazgeçer, ebedi saadetin kapısını açar, sonsuza varmayı biricik mesele telakki eder, soy, sop, ırk, kavim, sınıf üstünlüğünü tartışmayı bir yana bırakıp, tek üstünlüğü takvada bulur ve sadece dışta-satıhta değil; gönülde, vicdanda ve ruhta müesseseleşen bir nizamın değişmez, eskimez, paslanmaz mukaddes hükümlerini ferdi, içtimai, iktisadi, siyasi ,ailevi yani topyekun bütün yapıların temelinin teşkilatına memur eder, işte o zaman esaret getiren sahte hürriyetlerden, zulüm altında inleten düzmece adaletten, düşmanlık tohumları eken uydurma kardeşlik teranelerinden kurtulur, özlediği nizama kavuşur. Quote Share this post Link to post Share on other sites
eko 5 Report post Posted October 31, 2007 Nice partiler geldi geçti.. *İttihat ve Terakki *Cumhuriyetçi köylü ve millet partisi *Milli selamet partisi *Türkiye emekçi partisi *Sosyalist parti *Milli nizam partisi vs.s.vs.s saymakla bitmez Hepsinin anlattığı tek laf demokraside çare tükenmez evet parti kurmada da çare tükenmez. Hepsinin anlatmak istedikleri oldu kimisi anlatamadan gitti yok oldu. Hepimiz izleyici olduk onlar oynadı çok alkış toplayan başımıza oturdu. Biz çok iyi seyirci oldukki bizi kimler yönetiyordu bilemedik *Halkın içine takılmadan halkçı gezinene *Sosyalizm nedir bilmeden onların mitingine katıldık *Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduk Artık başımızdaki adamı ekonomi göstergelerine bakarak seçmeye başladık kim aç kim tok kimsenin umrunda değil ya da benim oğluma okulda nasıl bilgi veriyorlar bunlar bizi artık ilgilendirmiyor *Bu kadar aç gözlü *Kaypak *Sinsi *Bencil *Vurdumduymaz *Davalar adamını Görmemişti bu millet Bu kadar da siyasetten kopmamıştı bu millet Allah sonumuzu hayır etsin Quote Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted October 31, 2007 Geçmişten günümüze kadarki "oluş" sürecimiz içerisinde partinin yeri son asırlara dayanmaktadır. Ve tüm tecrübelerle de sabit olunmuştur ki,parti, bize herzaman yabancı kalmış ve öz değerlerimizden birisi olamamıştır. Çoğu zaman kukla partiler ve particiler gelmiş ve işin nidüğünü bile kavramadan bizim asırlık yapımızla ters düşen anlayışın en öndeki temsilcileri bu güruh(parti zihniyeti) oluvermiştir. Ve özellikle dikkat edilirse şunuda gözden kaçırmamış oluruz: Partiler(tanzimattan günümüze kadar) her zaman için kendisine hayat ve umut kaynağı olan bozuk zihniyetlerin de sığınağı oluvermiştir. Dün, ittihat terakki bugün pkklıların partileri bunlara basit örneklerdir... Tüm meselemiz ise şu yöndedir: Asırlardan beri tarihe yön veren bir millet olarak tarihimiz ve yönetimdeki yöntemlerimizi masaya yatırılmalı ve doğruları seçilmelidir.Ve artık bizim yönetim biçimimizin de merkezinde yer alan "parti" anlayışına gerekli düzenlemeler bu doğrular ışığında yapılmalı. Tarihin tecrübelerinden faydalanıp yanlışlar silsilesine hayat veren parti mevhumumuza düzenleme getirmeli. Quote Share this post Link to post Share on other sites
cihat 28 Report post Posted November 3, 2007 Türkiye'de parti, Büyük Fransız İnkılâbından tam yarım asır sonra (1789 - 1839) Tanzimat hareketiyle zeminini bulur ve Abdülaziz devrinde "Genç Osmanlılar" adlı bir hücrecik halinde protoplazmalaşır. Bu, Batıdan sıçrama, frengi gibi bir mikroptur. Bir mikrop ki, memleketin iç halini, kendi içinden fışkırma, kendi öz nefs muhasebesine dayalı bir vicdan tepkisiyle düzeltmek ve aslî cevherine döndürmek cehdi yerine, dışarının ve düşman dünyanın bu hale bakışını, güya deva ve yol gösterisini böylece Türk'ü kökünden ayırmak ve boşluğa düşürmek gayretini kukla şuursuzluğu içinde temsil eder. Türkteki İslâm birlik ve bütünlüğü karsısında Batı adamının beş asırdır yapamadığını bir asra, evet, tam bir asra sığdırmak ve bunda da muvaffak olmak gibi bir yörünge belirtir. Bizde parti, kendi öz hakikatimizin koruyucusu olarak içimizden doğma değil, düşmanımızdan gelme ve onun öz hakikatini bize yamamak bahanesiyle bizi öz hakikatimizden mahrum bırakma (strateji)sinin "veled-i zina"sidir. Avrupalı bu "veled-i zina"yı büyür büyümez, kubbesini, sütunlarını, dört duvarını ve temelini yıkması memuriyetiyle cami kapısı önüne bırakmış ve muradına bal gibi ermiştir. Necip Fazıl (Babıali) Quote Share this post Link to post Share on other sites
mukarrabin 103 Report post Posted June 22, 2009 Kardelen Dergisi (60. sayıdan) PARTİ Necip Fazıl KISAKÜREK Bizde parti, kısaca ve kabaca, dünyaları fethetmiş bir imanın şu veya bu müessir yüzünden kabuk bağlaması, küllenmesi, sönmeğe yüz tutması ve temsil kadrosunda derin bir kansızlık illetine düşmesi üzerine, bu müessirleri hep dışarıda, dışarıya ait dış şekil ve aletlerde arayan çeyrek aydınlar elinde, yine âdi bir batı kopyası olarak kuruluvermiş, reçetelik, küçük politika tezgâhlarından ibarettir. Ve bu tarzda parti kahramanları olarak gelip gidenler içinde, Türk cemiyetinin ne verdiği, ne aldığı, neyi tutup vermemesi ve neyi çekip alması gerektiği ve bunlarla iç içe, insan, cemiyet, dünya, tarih muhasebesi üzerinde, tek çilenin tek damla terini dökmüş tek kafa mevcut değildir. Hemen hepsi de, bir zamanların Şişli salonları, (kozmopolitizm) yuvaları, Mason locaları ve batı emperyalizmasının usta ajanları eliyle yontulmuş (Erzats) mamulleridir. Bu ölçüye göre son 60-70 yıl içinde gelip geçmiş başlıca partileri gözden geçirecek olursak, hepsinin aynı esas, aynı maya, aynı doku üzerinde, birbirlerinden yalnız mizaç, asabî cümle, edâ ve üslûp farklarıyla ayrıldığını ve hiçbirinin dünya batı âlemi içinden öz milletine, kendi öz milleti içinden de dünya ve batı üzerine bakabilecek ruh kıratında olmadığını görürüz. Aynı maya, birinde ahmakça atılganlık, öbüründe haince miskinlik, daha öbüründe kaygısızca deviricilik, berikinde kararsızca idari-i maslahatçılık şeklinde tezahür eder ve ayrıca bu sönük gezegenlerin ateş böceği biçimindeki peykleri, zifiri karanlığı noktalar, durur. Başına ne geldiyse bu türlü parti anlayışı ve bu türlü partilerden gelmiş olan Türk milleti, henüz gerçek partisine kavuşmuş değildir. Kavuşmak şöyle dursun, ona kavuşmanın imkânlarından da, kendi adına kanun çıkaranların fermanıyla mahrumdur. Bu vaziyette Türk milletine düşen borç, Nasreddin Hocanın, üstüne pislediği karpuzlar arasında, bir eleme yapıp; Buna çok değmiş, buna da değmiş, buna az değmiş, ama buna değen belki temizlenebilir! Tesellisiyle, kendisini, kanunî zuhur gününe çıkarabilecek bir vasıta bulmaktan başka bir şey olamaz Quote Share this post Link to post Share on other sites