Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
cihat

Nazım Hikmet Ran

Recommended Posts

Her ne kadar fikriyat olarak Üstad ile arasındaki hacim farkı koca Çınar ile sararmış ot nispetinde olsa da, edebiyatın evrenselliğinin hatrına, bu başlık altında Nazım'ın şiirlerini toplayalım..

 

TAHİR İLE ZÜHRE

 

Tahir olmak ta ayıp değil

Zühre olmakta

Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil

Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte

yani yürekte....

Mesela bir barikatta döğüşerek

Mesela Kuzey Kutbu'nu keşfe giderken

Mesela denerken damarlarında bir serumu

ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak ta ayıp değil

Zühre olmak ta

Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil..

 

 

Seversin dünyayı doludizgin

ama o bunun farkında değildir

ayrılmak istersen dünyadan

ama o senden ayrılacak

yani sen elmayı seviyorsun diye

elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık

Yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden

Tahir olmak ta ayıp değil

Zühre olmak ta

Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil...

 

 

 

 

BULUTLAR ADAM ÖLDÜRMESİN

 

 

Analardır adam eden adamı

Aydınlıklardır önümüzde gider .

Sizi de bir ana doğurmadı mı ?

Analara kıymayın efendiler .

Bulutlar adam öldürmesin .

 

 

 

Koşuyor altı yaşında bir oğlan ,

Uçurtması geçiyor ağaçlardan ,

Siz de böyle koşmuştunuz bir zaman .

Çocuklara kıymayın efendiler .

Bulutlar adam öldürmesin .

 

 

 

Gelinler aynada saçını tarar ,

aynanın içinde birini arar .

Elbet böyle sizi de aradılar .

Gelinlere kıymayın efendiler .

Bulutlar adam öldürmesin .

 

 

 

İhtiyarlıkta aklına insanın ,

Tatlı anıları gelmeli yalnız .

Yazıktır , ihtiyarlara kıymayın ,

Efendiler , siz de ihtiyarsınız .

Bulutlar adam öldürmesin ...

 

 

 

Nazım Hikmet Ran

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Seviyorum Seni

 

Seviyorum seni

ekmeği tuza banıp yer gibi

Geceleyin ateşler içinde uyanarak

ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi...

 

Ağır posta paketini

neyin nesi belirsiz

telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi...

 

Seviyorum seni

denizi ilk defa uçakla geçer gibi

İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık

içimde kımıldayan birşeyler gibi

Seviyorum seni

Yaşıyoruz çok şükür der gibi...

 

Nazım Hikmet

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

KEREM GİBİ

 

Hava kurşun gibi ağır!

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum!

Koşun

kurşun

erit-

-meğe

çağırıyorum...

O diyor ki bana:

-Sen kendi sesinle kül olursun ey!

Kerem

gibi

yana

yana...

"Deeeert

çok,

hemdert

yok"

Yürek-

-lerin

kulak-

-ları

sağır...

Hava kurşun gibi ağır...

 

Ben diyorum ki ona:

-- Kül olayım

Kerem

gibi

yana

yana

Ben yanmasam

sen yanmasan

biz yanmasak,

nasıl

çıkar

karan-

-lıklar

aydın-

-lığa.

Hava toprak gibi gebe.

Hava kurşun gibi ağır.

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum.

Koşun

kurşun

erit-

-meğe

çağırıyorum......

 

(1930 - Mayıs)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mademki Nazım Hikmet'in şiir kumaşı tanıtılıyor, Makinalaşmak'ı eklemeden olmaz :rolleyes:

 

Trrrrum,

Trrrrum,

Trrrrum!

Trak tiki tak!

Makinalaşmak istiyorum!

 

Beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu!

Her dinamoyu

Altıma almak için çıldırıyorum!

Tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,

Damarlarımda kovalıyor

Oto-direzinler lokomotifleri!

 

Trrrrum,

Trrrrum,

Trak tiki tak

Makinalaşmak istiyorum!

 

Mutlak buna bir çare bulacağım

Ve ben ancak bahtiyar olacağım

Karnıma bir türbin oturtup

Kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!

 

Trrrrum

Trrrrum

Trak tiki tak!

Makinalaşmak istiyorum!

 

*Ayrıca, makinalaşmak ve makinalaştırılmak fiiliyatlarına yönelik yapılan ve en keskin hicivlerden olan Şarlo'nun filminden bir sahneyi izlemek için tıklayınız.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Trrrrum

Trrrrum

Trak tiki tak!.

ne kadar da manidar yazmış. estetiğe bakarmısınız!

(cihatım ne gerek vardı ki şimdi bu adamı burda barındırmaya)

+ bir soru acaba bu şahısla alakalı bir sitede üstadımıza yer verilir miydi acaba?

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Büyük ihtimal yer verilmezdi. Çünkü körükörüne bağlanılan ideolojinin, düşünce etrafına kurduğu ve sınırları daraltan duvarları, ‘ kendinden olmayana ‘ geçit vermek istemez. Bu duvar öyle bir duvar ki, tanımadan dışlattırır, reddettirir. Bir de bunun tam aksi yönde olanı var. Bizdense hemen al içeri. O da, anlamadan benimsemenin yolunu açabilir. Her 2 durumdaki körlük de zararlıdır.

 

Bu şahısla alakalı bir sitede, bir; yukarıdaki sebepten, bir de; Üstadın zirveden hiç inmeyen sanatı ile fikirlere tesir etme gücünün, kafalar ve gözler önüne serilmemesi için yer verilmek istenmeyebilir. Yer verilirse, cihat kardeşimin ilk mesajda belirttiği gibi, çınar ile sararmış ot arasındaki fark ortaya çıkar ki, o çok önem verdikleri ideolojilerini eleştirmeye başlayan ve o çok büyük! sanatkarlarının aslında ne olduğunu görebilen birini, kendi elleriyle yetiştirmiş olurlar. Azıcık vicdan ve edebi zevk sahibi, aradaki farkı görebilir çünkü. Üstadın her yönüyle kıymetini bilen insanlar bence, kıyaslama yapabilmek için bu malumata da sahip olmalılar. Belki henüz, Nazım'ın yazdıklarını okumamış kardeşlerimiz vardır. Bir nevi, mikrobu tetkik eden mütehassıs olarak da görebiliriz kendimizi. O yüzden hafakan kardeşim, siyahla beyazın farkını daha iyi görebilmek için, bir araya gelmelerine izin verelim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevgili Hafakan kardeşim ,

 

Bu başlık sadece bir şiir zarfı, altındakilerde ona mukabil, hiç bir fikri propaganda niteliği olmayan, - ilk mesajdaki açıklamada değindiğim gibi - salt edebi cihetleriyle mevzubahis olan birer mazruftur.

 

Üstad ile fikir ve estetik mefhumlarında arşa tabii olanlar, bu çukur adama hiç bir şekilde tenezzül etmeyecek, reyhan kardeşimizinde belirttiği gibi, aradaki sıklet farkının barizliğini belki de bu zaviyeden daha net göreceklerdir.

 

Ayrıca o tür bir sitede Necip Fazıl başlığının olması onlar için intihara tam teşebbüs olur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

sevgili cihat ve reyhan arkadaşım açıklamalarınız +bilgileriniz için teşekkür ediyorum. durum anlaşılmıştır

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir Ayrılış Hikayesi..

 

 

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,

ama nasıl,

avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp

parmaklarımı kanatarak

kırasıya

çıldırasıya...

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,

ama nasıl,

kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,

yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,

yüzde hudutsuz kere yüz...

Kadın erkeğe dedi ki:

-Baktım

dudağımla, yüreğimle, kafamla;

severek, korkarak, eğilerek,

dudağına, yüreğine, kafana.

Şimdi ne söylüyorsam

karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..

Ve ben artık

biliyorum:

Toprağın -

yüzü güneşli bir ana gibi -

en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..

Fakat neyleyim

saçlarım dolanmış

ölmekte olan parmaklarına

başımı kurtarmam kabil

değil!

Sen

yürümelisin,

yeni doğan çocuğun

gözlerine bakarak..

Sen

yürümelisin,

beni bırakarak...

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere...

Kapandı bir pencere...

AYRILDILAR...

 

N.Hikmet

Share this post


Link to post
Share on other sites

Seni Düşünmek

 

Seni düşünmek güzel şey,

ümitli şey,

dünyanın en güzel sesinden

en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

ben artık şarkı dinlemek değil,

şarkı söylemek istiyorum...

 

N.Hikmet

Share this post


Link to post
Share on other sites

Buraya Nazımcıların pek hazzetmediği, kabul etmek istemediği ''Ağa Camii'' şiirini asacağım.

 

havsalam almıyordu bu hazin hali önce

ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce

dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;

allahımın ismini daha çok candan andım.

ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!

böyle sokaklarda ki, anası can verirken,

işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...

böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,

en kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,

üstünde orospular yükseltiyor sesini.

burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,

yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.

kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,

anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu

bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen

bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!

ey bu caminin ruhu: bize mucize göster

mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer

bir gün harap olmazsa türkün kılıç kınıyla,

baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!

 

Ağa Cami, İstiklal caddesinden galatasaraya doğru inerken sağ tarafta kalır ve her galatasaraya doğru indiğimde Nazımın bu şiiri aklıma gelir. yazılış tarihi yanılmıyorsam 1921, yanlış da olabilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Trrrrum,

Trrrrum,

Trrrrum!

Trak tiki tak!

Makinalaşmak istiyorum!

 

Bu şiir mi Allah aşkına şiir paçavrası bir de bu adamın sanatını -tabi sanatsa-Üstadımızlar karşılaştırmıyorlar mı?

 

Ağa Camii şiirini daha önce de görmüştüm demek nazım gibi adamlarında içinde birşeyler varmış

 

Sonsöz:Üstadımın yanında bu adamın esamisi okunmaz

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arkadaş fikrini söylemiş, karşılaştırmada diğerinin daha hafif kalacağından bahsetmiş, alıntıladığı kısım da arkadaşın yaptığı yorumu hak ediyor bence de. Ünlemli cümleler kurmaya gerek var mı sizce? Beğenmek zorunda mıyız Nazım'ı? Ben de mesela bazı şiirleri müstesna, sanatını da sevmem Nazım'ın. Kimin itiraz etmeye ve beni düşmanlıkla ithama hakkı var? Hem düşmansak size ne?

 

Allah'ım ya rabbim ya...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Abi düşmanlık etmenin manası yok!

 

Şimdi düşmanlık ettiğimi nereden çıkardınız?Trak trak tirrim bilmem ne bu şiir ise sanat anlayışımız mateessüf uyuşmuyor beyefendi...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Şimdi düşmanlık ettiğimi nereden çıkardınız?Trak trak tirrim bilmem ne bu şiir ise sanat anlayışımız mateessüf uyuşmuyor beyefendi...

Abi ben de beğenmiyorum şiirini.. He arada güzeller var ama... Yukarda demişlerdi bu herifin ne işi var burda gibisinden onun için yazdım. Şiir(imsi)leri eleştirenlere cevap olarak değil..Ünlemli cümle kullandığım için özür dilerim. Özel bir anlamı yoktu aslında el alışkanlığı...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ceviz Ağacı

 

Başım köpük köpük bulut,

içim dışım deniz,

ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,

budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

 

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,

Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.

Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.

Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil

Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var,

Yüz bin elle dokunurum sana, Istanbul'a.

Yapraklarım gözlerimdir.Şaşarak bakarım.

Yüz bin gözle seyrederim seni, Istanbul'u.

Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

 

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

 

N. Hikmet

Share this post


Link to post
Share on other sites

Salkım Söğüt

 

 

Akıyordu su

gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.

Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!

Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere

koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!

Birden

bire kuş gibi

vurulmuş gibi

kanadından

yaralı bir atlı yuvarlandı atından!

Bağırmadı,

gidenleri geri çağırmadı,

baktı yalnız dolu gözlerle

uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

 

Ah ne yazık!

Ne yazık ki ona

dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,

beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

 

Nal sesleri sönüyor perde perde,

atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

 

Atlılar atlılar kızıl atlılar,

atları rüzgâr kanatlılar!

Atları rüzgâr kanat...

Atları rüzgâr...

Atları...

At...

 

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

 

Akar suyun sesi dindi.

Gölgeler gölgelendi

renkler silindi.

Siyah örtüler indi

mavi gözlerine,

sarktı salkımsöğütler

sarı saçlarının

üzerine!

 

Ağlama salkımsöğüt

ağlama,

Kara suyun aynasında el bağlama!

el bağlama!

ağlama!

 

N.Hikmet

Share this post


Link to post
Share on other sites
Abi ben de beğenmiyorum şiirini.. He arada güzeller var ama... Yukarda demişlerdi bu herifin ne işi var burda gibisinden onun için yazdım. Şiir(imsi)leri eleştirenlere cevap olarak değil..Ünlemli cümle kullandığım için özür dilerim. Özel bir anlamı yoktu aslında el alışkanlığı...

Peki o halde, tatlıya bağlandı mesele elhamdülillah. Siz cevap yazdığınız mesajı alıntılamayıp ünlem kullanmak yoluyla bağırma ve fırçalama ima edince biz de bir önceki mesaja cevap yazdığınızı düşünerek karşılık vermek durumunda kaldık. CW'daki Tu@rek'in bir sözü vardı: Internet'te, üslubunun gösterdiği adamsın... Gerçekten harika bir söz... Biraz daha dikkatli olursanız bu ünlem meselesinde, çok defalar yanlış anlaşılmadan mustarip olmaksızın meramınızı anlatabilirsiniz.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Peki o halde, tatlıya bağlandı mesele elhamdülillah. Siz cevap yazdığınız mesajı alıntılamayıp ünlem kullanmak yoluyla bağırma ve fırçalama ima edince biz de bir önceki mesaja cevap yazdığınızı düşünerek karşılık vermek durumunda kaldık. CW'daki Tu@rek'in bir sözü vardı: Internet'te, üslubunun gösterdiği adamsın... Gerçekten harika bir söz... Biraz daha dikkatli olursanız bu ünlem meselesinde, çok defalar yanlış anlaşılmadan mustarip olmaksızın meramınızı anlatabilirsiniz.

Evet biliyorum Tu@rek'i :rolleyes: CW üyesiyim.. Teşekkür ederim önerileriniz için. Daha dikkatli olacağım inşAllah.

Share this post


Link to post
Share on other sites

BAHRİ HAZER

 

Ufuklardan ufuklara

ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu;

Hazer rüzgârların dilini konuşıyor balam,

konuşup coşuyordu!

Kim demiş "çört vazmi!"

Hazer ölü bir göle benzer!

Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer!

Hazerde dost gezer, e.....y!..

düşman gezer!

 

Dalga bir dağdır

kayık bir geyik!

Dalga bir kuyu

kayık bir kova!

Çıkıyor kayık

iniyor kayık,

devrilen

bir atın

sırtından inip,

şahlanan

bir ata

biniyor kayık!

 

Ve Türkmen kayıkçı

dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.

Başında kocaman kara bir papak;

bu papak değil:

tüylü bir koyunu karnından yarıp

geçirmiş başına!

Koyunun tüyleri düşmüş kaşına!

 

Çıkıyor kayık

iniyor kayık

 

Ve kayıkçı

"Türkmenistanlı bir Buda heykeli" gibi

dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş,

fakat, sanma ki Hazerin karşısında elpençe divan durmuş!

O da bir Buda heykelinin

taştan sükûnu gibi kendinden emin

dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.

 

Bakmıyor

kayığa

sarılan

sulara!

Bakmıyor

çatlayıp

yarılan

sulara!

 

Çıkıyor kayık

iniyor kayık,

devrilen

bir atın

sırtından inip

şahlanan

bir ata

biniyor kayık!

 

- Yaman esiyor be karayel yaman!

Sakın özünü Hazerin hilesinden aman!

Aman oyun oynamasın sana rüzgâr!

 

- Aldırma anam ne çıkar?

Ne çıkar

kudurtsun

karayel

suları,

Hazerde doğanın

Hazerdir mezarı!

 

Çıkıyor kayık

iniyor kayık

çıkıyor ka...

iniyor ka...

Çık...

in...

çık...

 

 

(1928)

 

 

 

 

Bu adama en dandiğinden iki şiir ziyadesi ile kafi gelirdi de hadi neyse... "Bu kıyağımızı unutma Nazım" diyor ve yollayıp yollama dilemması yaşadığımız yukarıdaki tuhaf şiiri, bir anlık gaflet ve dalalet hali akabinde yollama cüretini gösteriyoruz.

 

 

 

Bahri Hazer adlı şiirle alakalı olan Üstad nüktesine aşağıdaki link vasıtası ile ulaşabilirsiniz.

 

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?showtopic=2817

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hikmet R'nin son dönemlerinde kaleme aldığı bir şiir.Bir makina gibi değilde artık iç dünyasının ve az da olsa maneviyatın,milli bilincin koktuğu satırlar.

 

 

 

DAVET

 

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan

Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan

Bu memleket bizim!

Bilekler kan içinde, dişler kenetli

ayaklar çıplak

Ve ipek bir halıya benzeyen toprak

Bu cehennem, bu cennet bizim!

Kapansın el kapıları bir daha açılmasın

yok edin insanın insana kulluğunu

Bu davet bizim!

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine

Bu hasret bizim!

Share this post


Link to post
Share on other sites

YAŞAMAYA DAİR

 

1

 

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi meselâ,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

 

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani, o derecede, öylesine ki,

meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut, kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel, en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

 

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak, yani ağır bastığından.

 

1947

 

YAŞAMAYA DAİR

 

2

 

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan

bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz

en son ajans haberlerini.

 

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,

diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

 

Diyelim ki, hapisteyiz,

yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla

yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.

 

Yani, nasıl ve nerde olursak olalım

hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

 

1948

 

YAŞAMAYA DAİR

 

3

 

Bu dünya soğuyacak,

yıldızların arasında bir yıldız,

hem de en ufacıklarından,

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,

yani, bu koskocaman dünyamız.

 

Bu dünya soğuyacak günün birinde,

hattâ bir buz yığını

yahut ölü bir bulut gibi de değil,

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak

zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

 

Şimdiden çekilecek acısı bunun,

duyulacak mahzunluğu şimdiden.

Böylesine sevilecek bu dünya

"Yaşadım" diyebilmen için...

 

Şubat 1948

Nazım Hikmet Ran

Share this post


Link to post
Share on other sites

sevdiğim bir şiirdir..

Hikmet Ran'nın hayatının son dönemlerinde kaleme aldığı bir şiir midir bilemem ama milli bilincin koktuğu satırlardan sayabiliriz bu şiiri de sanırım...

 

 

O toprakatan öğrenip

kitapsız bilendir

Hoca Nasreddin gibi ağlayan

Bayburtlu Zihni gibi gülendir.

Ferhattır

Keremdir

ve Keloğlandır...

 

Yol görünür onun garip serine,

analar babalar umudu keser,

kahpe felek ona eder oyunu.

Çarşambayı sel alır,

bir yar sever,

el alır,

kanadı kırılır

çöllerde kalır,

ölmeden mezara koyarlar onu..

 

N.H.R.

Share this post


Link to post
Share on other sites

s.a değerli cihat kardeşim bu mustesna insanın mustesna sitesinde nazım hikmetin şiirlerinin bulunması çok anlamlı ve güzel bu anlamda tebriklerimi iletirim. fakat koca çınar benzetmene kesinlikle diyeceğim bir soz olmaz ama sararmış ot misali biraz nazıma haksızlık gibi geliyor.Fikriyatı ustadla farklı olsada omrunun son demlerinde itikadi hadiseyi idrak etmiş olduğunu okuduğum kitaplardan biliyorum.kaynaklar ne kadar sağlam bu tartışılır.bu anlamda ustadla nazım arasında gecen bir konuşma ve nazımın itikadi şiirlerini okunulmasını isterim

muhabetlerimle

cansmmm

 

necip fazıl:nazım,benim rejimim olsa seni asardım.fakat bu hiçlik rejiminde*fikirsiz ve imansız insanların seni süründürmesinden müteessirim.onun için ziyaretine geldim.

 

nazım hikmet:benim de rejimim olsa ben de seni asardım.sonra da darağacının başında ağlardım.bil ki bu soylu tarafının daima takdircisi kalacağım

 

 

 

Ağa Camii

 

Havsalam almıyordu bu hazin hali önce

Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce

 

Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;

Allah'ımın ismini daha çok candan andım.

 

Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!

Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,

 

Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...

Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,

 

En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,

Üstünde orospular yükseltiyor sesini.

 

Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,

Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.

 

Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,

Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu

 

Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen

Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!

 

Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster

Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer

 

Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla,

Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!

 

 

Nazım Hikmet Ran

 

 

 

 

 

Mevlana

 

Silindi gönülden acı

Kalbe muhabette buldum

ilacı

Ben de müridinim işte

Mevlana.

Ebede set çeken zulmeti

deldim

Aşkı içten duydum, arşa

yükseldim

Kalpten temizlendim, huzura

geldim

Ben de Müridinim işte

Mevlana.

 

Nazım hikmet

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...