Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
cihat

Nazım Hikmet Ran

Recommended Posts

"Özellikle milliyetçi-muhafazakar kesim/yani biz/ Nazım Hikmet’in “beni Stalin yarattı.” sözünü sıkça hatırlatır. Nazım bir dönem için Stalin’i sevdiği de doğrudur. Ama.. Kazın ayağı görüldüğü gibi değildir."

 

Hadi canım sen de! Kazın ayağı öyle değilmiş. Bir kere şu yukarıdaki maşallahlık laf ve de "hıfzılkapital" /ki burada hıfzılkuran tabirimize atıf var/ Nazım'ın hüviyeti netlik kazanır. Çoğu memleket edebiyatı yapar, yok hasret gitti, yok memleket sevdalısıydı. Hangi toprak parçasıydı memleketimizin tam hatırlamıyorum ama, bir gün Türkiye'ye deniz yolu ile gelmiş ama vatandaş tarafından taşlanmış. Hak etti mi? Yukarıdaki lafızları dikkate alacak olursak hafif kalmış. Ha, edebiyatı hoştur ya da değildir;

 

 

Trrrrum,

trrrrum,

trrrrum!

trak tiki tak!

Makinalaşmak

istiyorum!

 

Ama durunuz bunun hakkını yememeli!

 

Bir de Üstad'ın karşısına dikilen rakip isim olarak hala bilinir ya; sindiremiyorum.

 

Neyse umarım şimdi öteki dünyada kıymetli Stalin olsun yahut Lenin kendilerine eşlik ediyordur, ve "kavgamı kafamda götürüyorum" dediği çürük izminin içine doldurur. Ne diyelim, herkes taşıdığı dâvânın kurbanıdır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Nazım Hikmet Ran…

Nazım Hikmet mevzuu geçince aklıma hep ‘Nazımım…’ geliyor Kurtlar Vadisinden…

Kemal Sunal’ın bir filmi vardı… Buzdolabı, pantolon reklamında filan oynuyor Sunal… Millet ise reklamda oynayan şahsiyete güvenip alıyordu reklam ürünlerini ama… Ama işte… Sonra o ürünler fosss… Şu yağlama yıkama var ya, dünyanın en bakılmazını fanuslar içerisine aldırır, biz de önümüzde sanat icra ediliyor diye öyle ağzımız açık bakakalırız… Oysa her şey yalandan ibaret…

‘’Makineleşmek İstiyorum’’ şiiri Nazım’ın en güzel şiiri…

‘’Trrrrum,

trrrrum,

trrrrum!

trak tiki tak!

Makinalaşmak

istiyorum!’’

Şu şiirdeki sanatın reklamını nasıl yapmak gerekir, bilmem ki? Makina genç galiba...

‘Trrrrum,

trackakık,

cızızkık!

Trak tiki zonk!

Hurdalaşmak

istemiyorum!’

Bu şiiri de ben yazdım işte... Kominist arkadaşlar yapsınlar reklamımı, beni yoldaşları olarak görsünler de bak... Bak o zaman bu şiirden ne anlamlar çıkarırlar... Gözlerinde dünyanın en büyük şairlerinden olurum... Benim şiirime biraz yağ gerekiyor, e onu da siz ekleyin artık...

 

‘’Gelsene dedi bana

Kalsana dedi bana

Gülsene dedi bana

Ölsene dedi bana

 

Geldim

Kaldım

Güldüm

Öldum’’

Yani şu şiirdeki inceliği görememek demek... Yani başka bir şey demiyorum... Nazım’ın Vera’sına yazdığı bir şiir... Vera da çok şey olmuştur, duygulanmıştır canım... Merak ediyorum da Vera başka bir şey isteseydi diyorum, yani ‘İslama gir Nazım!’ deseydi misal... Aman ya... Aslında Nazım bu şiirin son mısrasına Vera’ın bir isteğini de yazabilirdi... ‘Haftada 2 gün dedi bana/ eski eşime gideyim dedi bana/ gönderdim’ gibi mesela...

 

 

 

Hele bir şiiri var Nazım’ın... ‘Kızıl Saçlısına’ yazdığı bir şiir... Piraye’ye mi yazdı? Belki Vera... Nüzhet olabilir mi? Münevver?.. Amannn... Kime yazdıysa yazdı işte... O şiir şöyle başlıyor:

‘Pembe yanaklı al dudaklı bir karım olursa eğer..

Olursa 24 ayar ahlaklı..

Anama bakar gibi bakar..

İlaha tapar gibi taparım..!’

Ne şiir ama değil mi? Freud’a çok meraklıydı herhalde Nazım… Anasına bakar gibi karısına mı bakacak, yoksa karısına bakar gibi anasına mı bakacak? Ne karışık… Öyle olsa olmaz, böyle olsa hiç olmaz… Nazım ve tapmak… Bu da ayrı bir mizah konusu zaten…

Nazım Hikmet efendi hiç rahat durmamış… Nüzhet, Lena, Piraye, Münevver, Galina, Vera… Yoruldum… Çok hızlı adam bu Nazım… Ayrılmış, hemen evlenmiş… Eşinden ayrılmadan başkasıyla olmuş, sonra ayrılmış beraber olmuş… Ayrıl demiş kadına ayrılmış kadın, sonra kendi de ayrılmış bilmem kaçıncı eşinden, evlenmiş ayrıl dediği kadınla… Bazen de ayrılmadan evlenmiş başkasıyla, iyi mi? Aklınız mı karıştı? Yani benim de karışmıştı ilkleri ama insan sonra alışıyor Nazım’ın özel yaşantısına…

Nüzhet ile evlenmiş… Sonra Lena ile evlendi… Bu arada Nüzhet bir profla evlendi… Piraye ile evleniyor Nazım… Nazım ile Piraye boşanıyor… Nazım Münevver’e aşık oluyor ve evleniyorlar… Nazım Münevver aşkı, Piraye ile nazım evli iken başlıyor… Bu arada Nazım münevver birlikteliğinden bir çocuk oluyor… Çocuk 3 aylıkken Nazım kaçıyor ve Rusya’da Vera ile evleniyor… Nazım Vera evliliğinden önce de Dr. Galina ile evleniyor… Ömrünün sonuna kadar da Vera ile evli kalıyor… Vera’nın külleri Nazım’ın mezarının yanına koyulmuş…

Nazım En uzun Piraye ile evli kalıyor… Piraye Vedat Örfü ile evliydi ve bu adamdan Piraye’nin iki çocuğu var… Böyleyken Nazım ile evleniyor…

Münevver de Nurullah Berk ile evliydi ve bir kızları vardı… Sonra araya Nazım giriyor, Münevver Nazım evliliği oluyor, Nazım’ın bu adamdan bir oğlu oluyor…

Vera bir başka adamla evli… Çocukları var Vera’nın… Boşan diyor Vera’ya Nazım… Vera şart koşuyor… Haftada iki kez eski kocamın yanına gideceğim ve Nazım kabul ediyor… Evleniyorlar…

Bu arada Nazım habire evleniyor... Geride bıraktıklarından boşanıyor mu, bilmiyorum? Yani boşanmadan habire evleniyor... Sadece periye ile boşandığını biliyorum, ondan da emin değilim ya...

Başka kadınlar da var arada ama onlarla evlenmiyor…

Sanki birbirine geçmiş filmlerden oluşuyor Nazım'ın hayatı...

Nazım’ın bu halini, onu sevenlerin az kısmı, farklı değerlendiriyor… Nazım’daki aşkın büyüklüğünden bahsediyorlar… İnanın böyle… Her dala konan bir aşk… Nazım hayranlarından büyük kısmı ise bu olanlardan habersiz.... Müslüman bir Sosyal Demokratın nasıl Nazımcı olduğunu sanıyorsunuz? Habersiz de ondan...

Hâlbuki karısını aldatan vatanını satar… Nazım vatanını satmış mıdır, bilemem!?!

Daha çok şey yazardım ama şimdilik bu kadar…

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Nazım Hikmet Ran…

Nazım Hikmet mevzuu geçince aklıma hep ‘Nazımım…’ geliyor Kurtlar Vadisinden…

Kemal Sunal’ın bir filmi vardı… Buzdolabı, pantolon reklamında filan oynuyor Sunal… Millet ise reklamda oynayan şahsiyete güvenip alıyordu reklam ürünlerini ama… Ama işte… Sonra o ürünler fosss… Şu yağlama yıkama var ya, dünyanın en bakılmazını fanuslar içerisine aldırır, biz de önümüzde sanat icra ediliyor diye öyle ağzımız açık bakakalırız… Oysa her şey yalandan ibaret…

‘’Makineleşmek İstiyorum’’ şiiri Nazım’ın en güzel şiiri…

‘’Trrrrum,

trrrrum,

trrrrum!

trak tiki tak!

Makinalaşmak

istiyorum!’’

Şu şiirdeki sanatın reklamını nasıl yapmak gerekir, bilmem ki? Makina genç galiba...

‘Trrrrum,

trackakık,

cızızkık!

Trak tiki zonk!

Hurdalaşmak

istemiyorum!’

Bu şiiri de ben yazdım işte... Kominist arkadaşlar yapsınlar reklamımı, beni yoldaşları olarak görsünler de bak... Bak o zaman bu şiirden ne anlamlar çıkarırlar... Gözlerinde dünyanın en büyük şairlerinden olurum... Benim şiirime biraz yağ gerekiyor, e onu da siz ekleyin artık...

 

‘’Gelsene dedi bana

Kalsana dedi bana

Gülsene dedi bana

Ölsene dedi bana

 

Geldim

Kaldım

Güldüm

Öldum’’

Yani şu şiirdeki inceliği görememek demek... Yani başka bir şey demiyorum... Nazım’ın Vera’sına yazdığı bir şiir... Vera da çok şey olmuştur, duygulanmıştır canım... Merak ediyorum da Vera başka bir şey isteseydi diyorum, yani ‘İslama gir Nazım!’ deseydi misal... Aman ya... Aslında Nazım bu şiirin son mısrasına Vera’ın bir isteğini de yazabilirdi... ‘Haftada 2 gün dedi bana/ eski eşime gideyim dedi bana/ gönderdim’ gibi mesela...

 

 

 

Hele bir şiiri var Nazım’ın... ‘Kızıl Saçlısına’ yazdığı bir şiir... Piraye’ye mi yazdı? Belki Vera... Nüzhet olabilir mi? Münevver?.. Amannn... Kime yazdıysa yazdı işte... O şiir şöyle başlıyor:

‘Pembe yanaklı al dudaklı bir karım olursa eğer..

Olursa 24 ayar ahlaklı..

Anama bakar gibi bakar..

İlaha tapar gibi taparım..!’

Ne şiir ama değil mi? Freud’a çok meraklıydı herhalde Nazım… Anasına bakar gibi karısına mı bakacak, yoksa karısına bakar gibi anasına mı bakacak? Ne karışık… Öyle olsa olmaz, böyle olsa hiç olmaz… Nazım ve tapmak… Bu da ayrı bir mizah konusu zaten…

Nazım Hikmet efendi hiç rahat durmamış… Nüzhet, Lena, Piraye, Münevver, Galina, Vera… Yoruldum… Çok hızlı adam bu Nazım… Ayrılmış, hemen evlenmiş… Eşinden ayrılmadan başkasıyla olmuş, sonra ayrılmış beraber olmuş… Ayrıl demiş kadına ayrılmış kadın, sonra kendi de ayrılmış bilmem kaçıncı eşinden, evlenmiş ayrıl dediği kadınla… Bazen de ayrılmadan evlenmiş başkasıyla, iyi mi? Aklınız mı karıştı? Yani benim de karışmıştı ilkleri ama insan sonra alışıyor Nazım’ın özel yaşantısına…

Nüzhet ile evlenmiş… Sonra Lena ile evlendi… Bu arada Nüzhet bir profla evlendi… Piraye ile evleniyor Nazım… Nazım ile Piraye boşanıyor… Nazım Münevver’e aşık oluyor ve evleniyorlar… Nazım Münevver aşkı, Piraye ile nazım evli iken başlıyor… Bu arada Nazım münevver birlikteliğinden bir çocuk oluyor… Çocuk 3 aylıkken Nazım kaçıyor ve Rusya’da Vera ile evleniyor… Nazım Vera evliliğinden önce de Dr. Galina ile evleniyor… Ömrünün sonuna kadar da Vera ile evli kalıyor… Vera’nın külleri Nazım’ın mezarının yanına koyulmuş…

Nazım En uzun Piraye ile evli kalıyor… Piraye Vedat Örfü ile evliydi ve bu adamdan Piraye’nin iki çocuğu var… Böyleyken Nazım ile evleniyor…

Münevver de Nurullah Berk ile evliydi ve bir kızları vardı… Sonra araya Nazım giriyor, Münevver Nazım evliliği oluyor, Nazım’ın bu adamdan bir oğlu oluyor…

Vera bir başka adamla evli… Çocukları var Vera’nın… Boşan diyor Vera’ya Nazım… Vera şart koşuyor… Haftada iki kez eski kocamın yanına gideceğim ve Nazım kabul ediyor… Evleniyorlar…

Bu arada Nazım habire evleniyor... Geride bıraktıklarından boşanıyor mu, bilmiyorum? Yani boşanmadan habire evleniyor... Sadece periye ile boşandığını biliyorum, ondan da emin değilim ya...

Başka kadınlar da var arada ama onlarla evlenmiyor…

Sanki birbirine geçmiş filmlerden oluşuyor Nazım'ın hayatı...

Nazım’ın bu halini, onu sevenlerin az kısmı, farklı değerlendiriyor… Nazım’daki aşkın büyüklüğünden bahsediyorlar… İnanın böyle… Her dala konan bir aşk… Nazım hayranlarından büyük kısmı ise bu olanlardan habersiz.... Müslüman bir Sosyal Demokratın nasıl Nazımcı olduğunu sanıyorsunuz? Habersiz de ondan...

Hâlbuki karısını aldatan vatanını satar… Nazım vatanını satmış mıdır, bilemem!?!

Daha çok şey yazardım ama şimdilik bu kadar…

 

güzel tahlil...

Share this post


Link to post
Share on other sites

...

Ben yanmasam

sen yanmasan

biz yanmasak,

nasıl

çıkar

karan-

-lıklar

aydın-

-lığa.

...

 

 

Vay be!..

 

 

bu şiirin "vay be" denilecek bir tarafı yok çünkü bizim inancımızda ben yanayım başkaları kurtulsun düşüncesine yer yoktur. önce ateşten kendini kurtarmaya çalışırsın ardından aileni ardından da toplumu...

 

mum dibine ışık yermez sözü de müslümana hitap etmeyen bir sözdür...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Havsalam almıyordu bu hazin hali önce

Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce

Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;

Allah'ımın ismini daha çok candan andım.

Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!

Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,

Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...

Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,

En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,

Üstünde orospular yükseltiyor sesini.

Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,

Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.

Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,

Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu

Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen

Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!

Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster

Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer

Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla,

Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!

 

 

Nazım Hikmet; inanışına tamamen zıt bu şiiri herhalde manevi bir buhran halindeyken yazmıştı.Bana biraz Üstad'dan ilham almış gibi geldi ilk, okuduğum zaman Üstad'ı hatırlattı çünkü bana.

Nazım ilk zamanlar islama sempati duyuyordu. Daha sonra bir gece bir kitap okudu ve kara kuvvet şiirini yazdı.

 

Yaldızlı meşin kabı

Parçalanmış kitabı,

Ay altında dün gece

Deli bir derviş gibi,

Mumu sönmüş, rahlesi

Yere devrilmiş gibi,

Okudum saatlerce.

 

 

Yaldızlı meşin kabın

Parçalanmış koynunda,

Çevirdikçe küf kokan

Her sarı yaprağını,

Sandım eşeliyorum

Bir mezar toprağını.

 

İnce el yazıları

Canlandı birer birer,

Masallarda çizilen

Yüzleri gösterdiler.

 

İblis bir yılan oldu.

Adem Havva ’ya kandı

[

Kardeşini öldüren

Lanetli ruhu gördüm.

 

Koca tahta bir gemi,

Ummanlarda çalkandı.

Ufuklarda güvercin

Bekleyen Nuh ’u gördüm.

 

İsmail ’in topuğu

Kumdan çıkardı zemzem.

Tur-u Sina ’da Musa,

Kaldırdı kollarını,

Asasını vurunca

Yarıldı bahri kulzem,

Buldu Beni İsrail

Kudüs ’ün yollarını.

 

Zekeriya zikrini

Bir sonsuz ah ’a verdi.

Doğdu İsa, bikrini

Meryem Allah ’a verdi.

 

Kureyşli Muhammed ’e

Kucak açtı Medine.

Bir ateş mezar oldu

Kerbela Hüseyin ’e.

 

Sahifeler döndükçe

Bunlar hep birer birer,

Doğrulup devrildiler.

 

Ay battı, Güneş doğdu.

Kalbimizde ateş doğdu.

 

Yaldızlı meşin kabı

Parçalanmış kitabı,

Varsın gömülsün diye

Ebediyyen uykuya,

Attım bir kör kuyuya.

 

 

Yazık, yazık bize ki,

Asırlarca aldandık.

Karanlıkta çizilen

İzleri görmek için

Görüp yüz sürmek için.

 

Ne gökten necat geldi,

Ne bir parça merhamet,

Çalışan esirlere.

İsa, Musa, Muhammed

Sade bir satır dua,

Bir tütsü buhur verdi.

Masal Cennetlerinin

Yollarını gösterdi.

 

Ne beş vakit namazı,

Ne Anjelüs ’ün çanları,

Zincirden kurtaramadı

Yoksul çalışanları.

 

Yine biz köleleriz

Efendilerimiz var.

Yine her mel ’un taşı

Yosunlanmış bir duvar.

 

Esir, efendi diye

Koymuş da adlarını,

İkı bahta ayırmış

Arzın evlatlarını.

Efendi işletiyor.

Esir işliyor yine

 

Yine efendilerin

Gümüşlü sofrasından,

Kar gibi ekmeğinden,

Gümüş dolu tasından

Kırıntı, artık bile

Düşmüyor işleyene.

 

 

Yine biz esir geçen

Her günün akşamında

Eve, sade bir lokma

Ekmek getiriyoruz.

 

Gece yağmur inlerken

Evimizin damında,

Isınabilmek için

Güneş bekler gibi,

Birbirine sokulan

Hasta köpekler gibi,

Yırtık yorganımızın

Altında titriyoruz.

 

Çiftimiz balyozumuz

Sonsuz çalışmamızla

Asırlardır bağrında,

İnleyen kazmamızla

Heyecana geldi de,

Kara toprağın kalbi,

Kendini teslim eden

Taze bir gelin gibi.

 

Çiçeklerle dolandı

Dünya isimli ağaç,

Biz bu ağacımızın

Dibinde ölürken aç,

Efendiler gösterip

Sırıtan dişlerini,

Birer birer topluyor

Bütün yemişlerini.

 

Efendiler, ağalar,

Evliyalar, keşişler

Ebedi karanlığın

Boğulsun kollarında

Artık temiz ruhların

Aydınlık yollarında

Sade bir din, bir kanun

Bir hak: İşleyen dişler!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mademki Nazım Hikmet'in şiir kumaşı tanıtılıyor, Makinalaşmak'ı eklemeden olmaz sad.gif

 

Trrrrum,

Trrrrum,

Trrrrum!

Trak tiki tak!

Makinalaşmak istiyorum!

 

Beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu!

Her dinamoyu

Altıma almak için çıldırıyorum!

Tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,

Damarlarımda kovalıyor

Oto-direzinler lokomotifleri!

 

Trrrrum,

Trrrrum,

Trak tiki tak

Makinalaşmak istiyorum!

 

Mutlak buna bir çare bulacağım

Ve ben ancak bahtiyar olacağım

Karnıma bir türbin oturtup

Kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!

 

Trrrrum

Trrrrum

Trak tiki tak!

Makinalaşmak istiyorum!

 

*Ayrıca, makinalaşmak ve makinalaştırılmak fiiliyatlarına yönelik yapılan ve en keskin hicivlerden olan Şarlo'nun filminden bir sahneyi izlemek için tıklayınız.

 

Şiiri pek fazla seven biri değilim ama, Nazım'ın bu şiiri bayağı bir ilginç geldi bana

Share this post


Link to post
Share on other sites

20090206_derin_dusunce_org_nazim_hikmet.jpg

Bir zamanlar Cumhuriyet Gazetesi ilginç değil mi?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Nazım Hikmet inanılmaz özelliklere sahip bir adam. Türk edebiyat tarihinde ender rastlanan özelliklere. Benim en çok ilgimi çekense tabir-i caizse tam bir kaypak olması. He bir insan 60 küsur seneye bu derecesini nasıl sığdırır o da ayrı muamma. Vatan, millet, sadakat meselelerini zaten geçtim. Fakat aşk ve evlilik hayatı azıcık incelendiğinde bile şahsında rahat bir kişilik analizi yapılabilir. Ve ifadem bulur yerini. Şiiri de vasattır ayrıca. Malum cenah tarafından bu kadar ikonlaştırılmasını da aynı cenahın daha iyisini çıkaramama zavallılığıyla açıklayabiliriz sanırım.

 

Şimdi  tamam, onu eminim- kendisinin bile hayal edemeyeceği mertebelere çıkaran kesimi geçtim. Bize ne oluyor? Üstad, Nazım Hikmeti şöyle kapak etmiş ehehehee' nedir? İkisinin arasındaki farkı sadece dava ve inanç olarak açıklamaya kalkmak azıcık edebiyat bilgisi ,kapasitesi olan bir insanın yapacağı iş değilken. Ama olur mu bizimkiler birilerini kapak etme, morartma fırsatını ele geçirmişler. Kaçar mı? Kime karşı kimi rakip gösterdiklerini zerre sallamayarak.

 

Bu amcanın bir Japon Balıkçısı şiiri vardır. Kendisi de seslendirmiştir. Yanılmıyorsam 'Ezginin Günlüğü' de yorumlamıştı. Aylar önce dinlemiştim kendi sesinden. Ağzımdaki kahveyi ekrana püskürttüğümü hatırlıyorum. Arkada coşkun bir sosyalist marşı, ardından uyuşuk, son hecelere tuhaf bir iyimserlik tınısı eklenmiş gevşek bir ses.  Ne diyordu Muro. Hah. Komprador uşağı şeysinden olasım geldi bir an için. Benim içim mi fesat? Meybi. Ama cenahı falan geçtim bu adam sağcı olsa yine sevmezdim, yine tiksinirdim. Ki isim vermeyeyim yok mu şimdi onun şekil fakat farklı yol izleyenler bizimkilerden. Var. Onları da sevmiyorum günahım kadar. Zorunda mıyım kardeşim?

 

Coşkun sosyalist marşlı olan şiir şeysini bulamadım. Ama ses aynı. Dinlemeyenler için buyrun bir kez dahahttp://youtu.be/51eoiNLQaBg

Share this post


Link to post
Share on other sites

nazım hikmet ran(1902-1963) neden kötülük prensi anlayamıyorumm neden kimse şiirlerinin gerçek anlamını bilip ona göre yorum yapmıyor onu hiç anlamıyorummmmmm

Share this post


Link to post
Share on other sites

nazım hikmet ran(1902-1963) neden kötülük prensi anlayamıyorumm neden kimse şiirlerinin gerçek anlamını bilip ona göre yorum yapmıyor onu hiç anlamıyorummmmmm

 

Keşke şiirlerini gerçek anlamlarıyla beraber burada analiz etseniz de hepimiz faidelensek. He? :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Garibüzzaman 25 Şubat 2012 - 05:11 ÖS tarihinde şöyle yazdı: ... Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karan- -lıklar aydın- -lığa. ... Vay be!..

 

 

bu şiirin "vay be" denilecek bir tarafı yok çünkü bizim inancımızda ben yanayım başkaları kurtulsun düşüncesine yer yoktur. önce ateşten kendini kurtarmaya çalışırsın ardından aileni ardından da toplumu...

 

mum dibine ışık yermez sözü de müslümana hitap etmeyen bir sözdür...

Bu şiirden sizin anladığınız manayı çıkarmak bir büyük beyin çabası gerektirir!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için

Sheaksper' a gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı şu olur:

- Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın...

 

 

Nazım, sen tokatlık enseni büyüt, daha da büyüt, sadece büyüt...

 

 

Fikirlerim boyut mu değiştiriyor yo hayır. Ama sadece güldüm yani şu tepkilere. Can Yücel başlığı da kilitli. Gençler gördüm bugun Kadıköy meydanında, Dev-Lis Che'nin resmini asmışlar yine gericilik pankartları falan. Germeyin arkadaşlar, onlar itiyorsa biz gidelim. Mesele değil. Okuyun, şiirden zarar gelmez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Herkes Gibisin

 

Gönlümle baş başa düşündüm demin;

Artık bir sihirsiz nefes gibisin.

Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin

Akisleri sönen bir ses gibisin.

 

Mâziye karışıp sevda yeminim,

Bir anda unuttum seni, eminim

Kalbimde kalbine yok bile kinim

Bence artık sen de herkes gibisin.

 

Nazım Hikmet RAN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...