Çilekeş 5 Report post Posted July 21, 2005 Bir gazetenin sorduğu üç sualin cevaplarını, o gazeteden sonraya bırakmaksızın kendi gazeteme alıyorum: 1- "Yeni nesli nasıl buluyorsunuz?" tarzında bir sual, "Kurtların sardığı ceset üzerindeki hayata ne dersiniz?" gibi bir sorudan farksızdır. Bugün sanat ve edebiyat sahasında göze çarpan hayatiyetler, bütün halinde bir ölümün parça parça doğurduğu "huveyne-mikroskobik hayvan" hareketlerinden ibarettir. Türk cemiyeti, iman ve gaye boşluğundan uğradığı (psikasteni)den kurtuluncaya kadar topyekûn sanat ve edebiyatı, kolera çıkmış bir ev gibi, kapısı mühürlenmiş kabul edebiliriz. Bu hükümden sonra, yeni kuşaklarla, onların geçmiş nesillere kıyâsı, kendi kendisine meydana çıkar. 2- Uydurma dil, insanın, içinde yaşadığı kâinatı beğenmeyip onu yenisiyle değiştirmeye kalkması kadar mecnunca bir abestir. Kâinat aranır, taranır, tarh ve tanzim edilir, ruh tasfiyehanelerinde arılaştırılır, sadeleştirilir, lâkin yeniden icat edilemez. Kâinatta mevcut her unsur, dillerde de kelime halinde bulunduğuna göre, bu benzetmede yanlış yoktur. Nasıl kâinatı yıkmanın altından (kaos) çıkarsa, Moskova mer-ü kumandasında Türkçeyi yıkma teşebbüsünün arkasından da bugünkü yıkıntı çıkmıştır. Lâtin şairinin barbarlar hakkında dediği gibi: Harabeleri de harap ettiler. Türkün ruhuna musallat mâna barbarları, Allah ve Resulünün düşmanlarıdır. 3- Memleketimize gelen bitli ve pis sakallı turistler kadar bütün dünyayı saran bunalım gençliği, yeni keşiflere ve madde oyuncaklarına rağmen ruhunu bulamayan, eşya ve hâdiselere yeni bir tahakküm nizamı getirecek yeni imanını arayan insanoğlundan tersine bir işarettir. Bunlara ait bütün Batı yayınlarını okuyor, hallerini yakından takip ediyor ve tüylerim ürpererek hükmediyorum ki, her haliyle topyekûn inkâra giden bu gençlik, hakikatte tam bir iman ihtiyacının timsalini ve aynı yokluğun feci halini belirtiyor. 19'uncu Asrın ortasından beri gelen madde terakkileri ve onun doğurduğu madde hayatı yüzünden başını alıp giden ruh, şimdi her sahada yokluğunun neticesini göstermekte, intikamını almaktadır. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Çilekeş 5 Report post Posted July 21, 2005 S.A ne kadar doğru tespitler değil mi??peki bu yazılanların bugünden bir farkı var mı?? HAYIR selam ve dua ile... Quote Share this post Link to post Share on other sites
NFK-Fan 285 Report post Posted July 21, 2005 Selamlar, Çoğu mütefekkiri anlamak, düşüncelerinden faydalanarak yaşanılan çağa uygun çözüm önerileri üretmekle olur. Çünkü söz konusu mütefekkir, kendi yaşadığı dönemdeki problemleri yorumlamış ve belli başlı çözüm önerileri getirmiştir. İşte bu çözüm önerileri üretilirken mütefekkirin kullandığı bakış açısı, kendisinden sonraki dönemlerde yaşayan insanlar için bir ışık hüviyetindedir. Mütefekkirin Problemlere çözüm getirmek için kullandığı bakış açısı, yeni problemlere uygulanmaya çalışılır. Fakat mütefekkirin, devrinde ortaya attığı fikirlerin devri geçmiş, daha doğru bir ifade ile mütefekkirin döneminde "sorun" olarak görünen meseleler ya ortadan kalkmış, ya da sorun olarak görülmemeye başlamıştır. Fakat Üstad öyle değil... Bundan 32 yıl önce yazılmış Türkiye'nin Manzarası'nı okuduğunuzda, tam da bugün için yazıldığını düşünebilirsiniz. Sorunlarımızı tespit etmeye kalktığınızda, sizden yarım asır önce, Üstad'ın, oldukça başarılı bir biçimde o soruna çözüm bulduğunu görürsünüz. Üstad sürekli günceldir... Onu Üstad yapan etmenlerden birisi de bu... Saygı ve selamlarımla... Quote Share this post Link to post Share on other sites