Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Turan

İbrahim Ethem

Recommended Posts

İbrahim Ethem - Ben sultan doğdum, bana saray gerek... Öyle bir saray ki, genişlikte en geniş de, darlıkta en dar...

 

Balıkçı - Saraya mı, saraya mı gidiyorsun...

 

İbrahim Ethem - Saraya!... ( Gömleğini uzatır ) İçine yalnız beyaz gömleklilerin alındığı... Kuma uzatılıp kalıbının çıkarıldığı... Boyuna göre yer verildiği... Saray!... İçinde kılıçlı böceklerin nöbet tuttuğu... Havaya, ışığa bile yasak denildiği... Darlığın genişliğe çevrildiği... Saray!...

( Gömleğini indirir, azametli tavır ) Ben, Belh Sultanı İbrahim Ethem, sarayıma gidiyorum!

 

Balıkçı - (Çığlık, çığlık) Ayrılma, kal !

 

İbrahim Ethem - Hiç ayrılmamaya, büsbütün kalmaya gidiyorum!

 

 

( Derinlerden, müziksiz koro halinde bir ilahi... )

 

Toprakta kimler yatur?

İğnesin suya atan,

Balıklara getirten,

İbrahim Ethem yatur!...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Derinliğine fert ve genişliğine cemiyet beş duyu ile hayatı algılamanın yanında diğer organlarının da devreye girmesiyle dışarıyı değerlendirmede adeta senfoni orkestrası gibi uyum içerisinde çalışan insanların fikirlerinin manzumlaşmış tek cümlelik müşahhas tablosudur. Hayatı sadece görünenden ibaret saymak, etrafta olan biteni beş duyunun algısı dairesinde değerlendirmek ve sonrasında ortaya çıkan sonucu salt "doğru" ya da salt "gerçek" diye kabul etmek aslında salt yanlışı bulmanın kendisidir. Aklı perdelemenin ama bu perdeyi de göstermeyecek büyü ile gözleri efsunun kurbanı yapmanın ta kendisidir. Sınırlarını bu şekilde belirlediğimiz iki remzin ikincisini şu anda kayda değer olarak düşünmüyor ve ilkine doğru mecramızı asıl minvaline oturtalım.

 

Cemiyet genişliği gösterirken fert de derinliği ifade eder.Ve ikisi birbirine muhtaçtır. Kim kimi imal etti diye bakacak olursak anlayış sahibi olan herkes önceliğin ferde ait olduğunu kavrar. O zaman cemiyetin yani genişliğin olması ferdin derinliği ile doğrudan alakalı.Fert derin olduğu ölçüde yükselir, ferdi çoğul hale getirip cemiyete doğru yol almak ise şu teşbihle kendisini ifade eder: Yer küreden yukarıya doğru yükseldikçe görüş açısı genişler, gözün nazar etmiş olduğu satıh büyür. Yukarılara doğru çıkıldıkça gözün görmesindeki genişlik ilk başta yukarı çıkmakla yani ferdin derinleşmesi ile oluyor.Bu, ikili diyalogta başlangıcı yapanın fert olduğunu gösteriyor, sonrasında ferdin derinleşmesinden dolayı yükselmesi yer kürede görme alanının artması ile aynıyla cemiyetin genişliğine tekabül ediyor ve diyalogta zorunlu ve gerekli mukabeleyi gösteriyor.

 

Ferdi tek başına ele almak kendisini cemiyetten tecrit ederek anlatmak eksiklik doğurabilir.Bunu gözardı etmeksizin ferde dönmek ve onu kısaca izah etmek lazım. Şu ana kadar ne kadar anlayış varsa hep arayış peşindedir.Ölümsüzlüğü yani hayatın gayesini aramışlardır."Hayat nedir"e cevap vermek ve varlığın sırrına ermek istemişlerdir. Ölümsüzlüğü arayan her sistem,mezheb,anlayış veya edeb kaideleri çözümün kendisinde olduğunu iddia ve ispat etmeye çalışmışlardır.-Her şey konumuzdan uzaktan veya yakından alakalı olduğundan ana kolumuzda dallanma meydana gelebiliyor,bazı yerleri çok kısa geçmek durumunda kalabiliyoruz bazı yerlere ise fazladan girebiliyoruz-Hakiki ölümsüzlük ise tam manasıyla zamanın ve mekanın efendisi ile tüm yeryüzüne gönderilen İnancımızda kendisini göstermiştir. İnancımızın ferde verdiği ve ferdi vardırmak istediği saray tüm manasıyla zamanı ve mekanı deşen,yıkan,yakan ve geçen,baktığı halde göremeyene sır, görene ise etrafında haleler bulunan her halesinde namütenahi bir ahenkle gönülleri fetheden bir Tacmahal'dan kapılarını aralar.Bunu göremeyenler anlamaz ve görene acıyan gözlerle bakar.Bazen hor görür bazen ezmeye gidecek tavırlarda bulunur. Gören ise, nereye ait olduğunu bilir,pervane olduğu, aşkından yandığı kendisini kasıp kavuran o vuslat anını hayaller, dışarıya olan münasebeti ise bu aşkın kainatı kuşatan ölçülerine malik ve her hal ehli insanın en derininde encamını tayine götüren istikamet üzerinde.İşte ferdin ve cemiyetin birbiri ile ilişkisindeki sır...

 

Büyük veli de aynı hal üzerinde,görmekte. Göremeyip de bakan ise o veliye "nereye" demekte...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İBRAHİM ETHEM - (Doğrulur) Gece yarısı....

(Çok uzun durak... Birdenbire, tavanda sert
ve tüyler ürpertici bir tokmak sesi... İbrahim Et-
hem dehşetler içinde doğrulmuş; tavana bakıyor..
Tokmak sesi devamda...)

İBRAHİM ETHEM - (Başı tavana doğru, hay--
kırarak) Kim o?.. Kim var damda?

(Tokmak sesi... )

İBRAHİM ETHEM - (Aynı vaziyette) Ne olu--
yor?..

DAMDAN SES - Hiç!.. Yabancı değil...

İBRAHİM ETHEM - (Dehşete batmış) Ne
demek yabanca değil! Kimsin sen, ne arıyorsun
damda?..

DAMDAN SES - Bir katar devem varda; kay-
bettim! Damda onları arıyorum!

İBRAHİM ETHEM - (Mecnun edası ile tah-
tından sıçrar, tavana doğru) Bu da ne iş! Kaybo-
lan develerini sarayın damında mı arıyorsun?.. Öy-
le mi... dedin; ne dedin?

DAMDAN SES - Evet, öyle dedim!

İBRAHİM ETHEM - Deli misin sen, kim çı-
kardı seni dama?..

DAMDAN SES - Deli sensin! Nerede, ne ara-
nacağını bilmeyen...

İBRAHİM ETHEM - Damda deve aranır mıy-
mış?..

(Uzun durak... )

DAMDAN SES - (Değişik ton, tane tane) Ya
sen Allah'ı sırmalı elbiseler, inci düğmeli kaftan-
lar, altun yaldızlı taht, ipekli yastıklar üzerinde mi
arıyorsun?

 

Damdan gelen son SATIR_ ümmetin uyuşuk yüzüne tokat misali , müthiş levha....

ismet baba' nın beyt'inde buyurduğunu hatırladım '' mecazlardan geçip hakka gidelim , cemali ba kemale seyredelim''

Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...