Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
trradomir

İlginç Bir Hapishane Hatırası

Recommended Posts

Aşağıdaki parça; Hüseyin Üzmez'in genelinde hapishane hatıralarını anlattığı, 'Çilenin Böylesi' ismini taşıyan eserinden iktibastır. Hapishane hatıralarını okumak çok ilginç oluyor. Hüseyin Üzmez'in üslubundan başlı başına dikkate şayan olan hadiseleri okumak ayrı bir zevk. Hoşunuza gideceğini umuyorum, üzerinde biraz düşünürseniz de pek âlâ olur. Hapishane, ayrı bir alem...

 

Bir sabah "Topuz öldü..." dediler. Topuz çay ocağının garsonuydu. Garibanlardan biriydi. Akşamdan hastalanmıştı. İdareye haber vermiş, birşeyler yapsınlar diye ısrar etmiştik. Dinleyen olmamıştı. Ne doktor gelmişti, ne de hastahaneye kaldırmışlardı. "Numara yapıyor..." demişlerdi. İnanmamışlardı. İşte şimdi ölmüştü.

 

Topuz ölmüştü. Bir çıra gibi söndürmüşlerdi. Bir nefeste gitmişti. 70 lik anasına sadece "Öldü..." diyecekler ve çamaşırlarını kucağına sıkıştırıp savacaklardı.

 

Topuz kaskatı olmuştu. İri, yeşil gözleri kapanmıyordu. Hangi saatta öldüğünü kimse bilmiyordu. Bir fısıltı dolaştı. "İsyan edelim..." dediler. İsyan... Bu asil söz bu hapishanede ilk defa söyleniyordu. Ruhlara gizli bir ışık doldu. Nabızlar canlı canlı atmağa başladı. Başlar yavaş yavaş dileniyor, gözler parlıyor, diller çözülüyordu. "Evet isyan edelim.... Hastahaneye kaldırsalardı arkadaşımız ölmezdi."

 

Kalktılar... Ranzaları kapıların arkasına dayadılar. Koridorlarda barikatlar kurdular. Yemek masalarının ayaklarını kırıp ellerine aldılar, bağırmağa başladılar:

 

—Ulan Allah'sızlar... Ulan zâlimler... Gelin de hepimizi öldürün... Öldürün. Yaşatmayın....

 

Ayaklanma bir anda diğer koğuşlara da sıçradı. Kapılar kırılıyor, camlar, çerçeveler indiriliyordu. Jandarma dışarda ateş etmeğe başlamıştı. Müdür hoparlörde durmadan sükûnet tavsiye ediyordu. Bir ana baba günüydü. Bu düşünülmeden yapılan, aniden patlak veren bir isyandı. Elebaşısı yoktu. Kolay kolay hâkim olunamazdı. Arkadaşlar bana akıl danışmağa başladılar. Kendiliklerinden ayaklananlar beni tabiî elebaşı sayıyordu. İş bir defa çığırından çıkmıştı. Akıllıca idare etmekten başka çare yoktu.

 

İdare ölüyü almak istiyordu. Bizimkiler vermiyorlardı. "Otopsi yaptıracağız, neticeyi ve ölüm sebebini size bildireceğiz..." diyorlardı. Bir mahkûm coşuyordu: "Otopsi yaptırmakla ölü mü dirilir?... Siz kimi kandırıyorsunuz?..." Saatlar geçti. Mahkûmlar ölüyü vermemekte direniyordu. Kolordu'dan takviye kuvvetleri gelmişti. "Ateş edeceğiz... Hapishaneyi yakıp yıkacağız... Teslim olun..." diye bize son ihtarda bulunuyorlardı. Jandarma baş gediklisi Ömer Çardakkaya hapishanenin çatısına çıkmış avazı çıktığı kadar bağırıyordu: "Ulan ben kimim, bilyonguz mu ben kimim?... Deniz, kara, hava kuvvetleri hücum..." Havaya ateş ediliyordu. Kadın koğuşundan bir kadın çatıya bir tencere fırlattı. Tencere Çardakkayanın kafasına değdi. Çardakkaya çatının üzerine yuvarlandı. Az kalsın işçi koğuşunun avlusuna düşecekti. "Abaaav... Abooooovvv..." diye bağırıyordu. Kalkınca yine gürlemeğe başladı. "Ulan ben devletim... Yakarım sizi... Ordular hücuuum.." Tak.. Tak.... Tak... Raak...Güüüüüm...

 

Ben "Ölüyü verelim. Ama peşini de bırakmayalım. Şikâyet edelim. Meşru yoldan hakkımızı arayalım. Bu kadar gürültü olduktan sonra artık olayı ört-bas edemezler..." diyordum. Bu noktada sözümü dinlemiyorlardı. Ölüyü kati'yen vermeyeceklerdi.

 

Bir kaç saat sonra idare de ısrar etmekten vazgeçti. Gelen takviye kuvvetlerinin başında bir yüzbaşı varmış. "Yahu, bunlar ölüyü ne yapacaklar?.. Varsın kalsın..." demiş. Müdür itiraz etmiş: "Yüklenin, ateş edin... Devlet otoritesi yerde kalamaz..." diye bağırmağa başlamış, dinlememişler... Artık bağıra bağıra yorulmuştuk. Saat 20 yi geçtiği halde gelen giden yoktu. Topuzun ölüsü "devlet otoritesi" gibi yerde upuzun, kaskatı yatıyordu. Geç vakitlere kadar oturduk. Yine bir ses çıkmadı. Arkadaşlar yataklarına birer birer çekildiler. Artık uyumak istiyorlardı. Bir türlü uyku tutmuyordu. Topuz işte şurada yatıyordu. Kazık gibi kaskatı, gözleri tavana kakılmış gibiydi... Nereye baksalar O'nu görüyorlardı. Gözlerini yumsalar yine Topuz karşılarındaydı. Arada bir şurada burada yatanlar başlarını kaldırıp Topuz'a bakıyor, sonra tekrar yatağa gömülüyorlardı. Bazıları Topuz'un nefesini kulaklarının dibinde hisseder olmuşlardı. Ölünün yakınında kimse kalmamıştı. Fısıltı halinde biribirlerine hortlak hikâyeleri anlatmağa başladılar. Bir ara bir sessizlik öldü. Birkaç dakika sonra öyle bir çığlık koptu ki bütün koğuş ayağa fırladı. Süleyman Nazlı rüya görmüştü. —Topuz gırtlağıma sarıldı....

 

Diyordu. Bir başkası da üzerinde bir ağırlık hissetiğini söyledi. Diğer biri "Vallahi de, billahi de ben Topuz'u kefenli halde şu karanlık köşede gördüm." diyordu. Rauf Dayı "Marko Topuz'un üzerinden atladı..." dedi.

 

Marko idarenin kedisiydi. Mahkûmlara gelen et ve kıymanın yarısını arama sırasında gardiyanlar Marko'ya verirlerdi. Miyavladığı zaman öküz böğürüyor sanardınız. Haram yiye yiye dana gibi olmuştu. Cinci Hoca fırladı:

 

"Bir kedi ki bir cendegin üstünden atlaya, vallahü a'lem bil'hayr ola ki o ölü hortlaya... Bunun kitabı kebairi imamı Bir-givi kaddes Allahü sırrel ervahta yeri vardır." diye fetva verdi. (Tabiî atıyordu.) Posta Müdürü Hayati Bey söze karıştı: "Canım görüyorsunuz ki herif şurada yatıyor.... Hortlamış olsa şu soğuk betonda durur mu?... Haydi uyuyun, haydi... Bırakın böyle saçma şeyleri..."

 

Yattılar... Yarım saat kadar sonra Ahmet Kahraman yatakta doğruldu:

 

—Arkadaşlar dedi. Ben helaya gitmek istiyorum, benimle birlikte gelen var mı?

 

Altmış kişi birden fırladı. Hepsi hela tarafına koşuşmağa başladılar. Yer dardı tabiî... Sığmazlardı. Şuraya buraya serpiştirip döndüler. Süleyman Nazlı en arkada kalmıştı. Nefes nefese içeriye girdi. Deli gibi bağırıyordu:

 

—Bu eşşek oğlu eşşek benden ne istiyor?... Kendisine o kadar iyiliğim vardı. Sigara alırdım, uyuşturucu hap verirdim, parasız bırakmazdım. Demin rüyada gırtlağıma sarıldı. Şimdi de karanlıkta ıslık çalarak beni çağırdı. Vallahi gördüm. Helanın penceresinin arkasından bakıyordu. Beyaz kefenler giyinmişti. Gözleri iri iri, yemyeşil parlıyordu.

 

Yine Ahmet Kahraman atıldı:

 

—Yahu arkadaşlar... Dedi. Biz bunun dirisinden ne hayır gördük ki ölüsünden hayır görelim... İdareye, söyleyelim gelip bunu alsınlar....

 

Barikatları kaldırdılar, ranzaları indirdiler. Bu sefer de "İlle gelin ölüyü alın..." diye bağırıyorlardı. Şimdi de idare gelmiyordu. O gece sabaha kadar gözümüze bir damla uyku girmedi. Sabahleyin Topuz'u aldılar. Hortladığı bütün hapishaneye yayılmıştı. Herkes bir hikâye anlatıyor, Topuz'u gördüğünü söylüyordu. Topuz'un hayaleti bir türlü hapishaneden uzaklaşmıyordu. Bu korku gardiyanlara da sirayet etti. Artık geceleri çifter çifter nöbet tutuyorlardı. Orta kapının karanlık merdiven altına geceleyin kimse yaklaşmıyordu. Bir gece nöbetçi gardiyanlar orda beyaz kefenler içinde Topuz'u görmüşlerdi.

 

Marko da başımıza belâ olmuştu. Bir böğürdü mü, biz bütün ölüler hortladı sanıyorduk. Topuz için sadakalar verdik, mevlûtler okuttuk... Cinci Hoca kırk Yasini Şerif indirdi. Topuz hâlâ peşimizi bırakmıyordu. Birisi "Topuz'un ruhu Marko'ya geçmiştir...." dedi. "Topuz dindar bir insan değildi. Onun için dualar mevlûtler, aksine O'nu rahatsız eder.... Bunları bırakalım da manevî huzurunda beş dakika saygı duruşunda bulunalım..." Dolandırıcı Muzaffer Bey kalktı. "Sizi büyük Topuz'un manevi huzurunda beş dakika sükûta davet ediyorum..." dedi. Durduk.... Bu da fayda etmedi. Sonra "Topuz hapçıydı, belki de bizden istihkakını istiyordur." dediler. Düşündük, taşındık... Mademki Topuz'un ruhu Marko'ya geçmişti, Öyleyse O'nun niyetine Marko'ya uyuşturucu hap içirelim diye karar verdik. 10 tablet uyuşturucu Nembutel hapını un gibi ufaladılar. Bir tas süte karıştırdılar. Ben de muziplik olsun diye birkaç tane müshil babını ufattım, gizlice tasa koydum. Marko'yu tuttular, ayaklarını sımsıkı bağladılar... Bu da yetmedi birkaç kişi bağlı ayakları üzerine bastılar. Sonra şakaklarını yanlardan sıkıştırdılar, hayvan ağzını açtı. Bir tas südü gırtlağından aşağıya boşalttılar... Böylece hem Topuz'u hoşnut etmiş, hem de Marko'dan intikam almış oluyorlardı. Az mı kıymalarını yemişti bu soyga?... Hem O'na düşmandılar, hem de hürmette kusur etmezlerdi. Çünkü Marko sıradan bir kedi değil, müdürün kedisiydi. Müdür her sabah onu kucağına alır, okşardı.

 

İkinci günü gardiyanlar müdüre "Marko hastalandı..." demişler. "Bana getirin." demiş, getirmişler. Kucağına almış, her zamanki gibi okşamağa başlamış... Aksilik bu ya... Hoparlörler de açık kalmıştı. Biz idarede konuşulanları koğuşlardan duyuyorduk. Biraz sonra büyük bir tarıltı koptu. Biz radyo parazit yapıyor sandık.

 

Müdür bağırmağa başladı:

 

—Tuh... Allah belanızı versin. Elim yüzüm battı... Ne aptal aptal bakıyorsunuz?... Çabuk bir bez getirsenize... Marko pislemişti....

 

Birkaç gün sonra (18 temmuz 1955 günü) bizi senelik hücreye aldılar.

 

...

 

...

Share this post


Link to post
Share on other sites

eyvallah trradomir eline sağlık.

h.üzmez habire anlatıyo zaten cezaevi anılarını belli belirsiz. ama ben bitürlü anlamış değilim kendisini, üstadla topu topu 1 yıl beraber kalmışlar ona sorsan sanki bin yıl!! şahsen ben artık ne fikirlerini nede bakış açısını tasvip etmiyorum. incele incele kopcak hüseyin abi! kabadayılığı elden bırakmıyor ama bukadarda mülayim olmazkibe insan.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Fikir adamı olarak fazla dikkate alınacak birisi değil zaten. Daha doğrusu Üstad bellenecek bir insan değil. Ama yine de kazandıracağı şeyler olduğuna inanıyorum. Hatıralarının arasında bulabileceğiniz tadı başka bir yerde bulmak kolay değil. Başka yerlerden okumanız mümkün olmayan detaylara inebiliyor, karakterler hakkında daha geniş bir açıdan bakma şansına sahip oluyorsunuz. Arada sırada meselelerle ilgili çok ilginç ve isabetli nüanslar yakaladığını görmek de hoş. Ayrıca hapishane ortamında bir yıl beraber kalmak, bir kişinin en azından o anı hakkında fikir sahibi olmak için bence yeterlidir, kaldı ki daha sonraki dönemde de irtibatlarının tamamen koptuğunu söyleyemeyiz, özellikle Serdengeçti'yle sürekli irtibat halindeler. Velhasıl kendisi bizim camiadaki bir boşluğa karşılık geliyor. Forumda bir yerde Vural Savaş hakkında övgüler döktüğü yazılmıştı, doğru mudur bilmiyorum ama yaptıysa bile yine de defterden tamamen silemem, yazdıklarının talibi olurum. Gözümdeki itibarı düşer mi? Evet, fazlaca...

Share this post


Link to post
Share on other sites

tarihe bir nevi damgasını vurmuş bu ismin daha bi dikkatli ve tavizsiz olmasını beklememiz çokşey olmasa gerek diye düşünüyorum ama şahsi kanaatimce. Fakat görüyoruzki h. abide duruşu ile ılımlı (layt)müslümanların safına çoktan girmiş bulunuyor.

Rabbim hepimizi iyi etsin inşallah.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hem komedi hem trajedi. Sahi bir kediye geçtiğine inanmış ve hap mı içirmişler yani..

 

Anı-hatırat güzel bir tat bırakır damakta, bunu da okumak güzeldi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hoyt! Bu konu nerden çıktı ya?

 

Ben bu konuyu açtığımda doğan çocuklar neredeyse ilkokula başlayacak. Eksildikçe saatler ömrümüzden şımardık da kimseyi beğenmez mi olduk? Yoksa 50'lerin heyecanlı çocuğu yıllar geçtikçe zıvanadan mı çıktı... Kitaplarında, herhalde hakkında konuştuğu insanlara duyduğum derin sevgiden olacak, hala sürükleyici bir heyecan bulabildiğim Hüseyin Üzmez'in şahsı bana artık çok antipatik, çok itici geliyor. Varoşların geri zekalı çocuğu Forrest Gump'ın hepimize yönelttiği şu suale kulak vermek istemez misiniz ey türkü dostları: 'Neden böyle oldu?' :)

 

En azından şu ikinci mesajın favorilerini ucundan biraz alayım bari. :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

İdare ölüyü almak istiyordu. Bizimkiler vermiyorlardı. "Otopsi yaptıracağız, neticeyi ve ölüm sebebini size bildireceğiz..." diyorlardı. Bir mahkûm coşuyordu: "Otopsi yaptırmakla ölü mü dirilir?... Siz kimi kandırıyorsunuz?...

 

çay ve simitle iyi gitti sabah sabah

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...