Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
trradomir

Yüz Seksen

Recommended Posts

29 Aralık 2007 Zaman'ından harika bir yazı. Son dönemde ben bu Nedim Hazar'a hasta olmaya başladım ya du bakalım hayırlısı...

 

Yüz Seksen...

 

M. Nedim Hazar

 

Sonra da şaşırmış gibi yapıyorlar; 'aman dostlar, toplum muhafazakârlaşıyor' diye... Bayram namazını bilmem ne adasında kıldıklarını ballandıra ballandıra köşelerine alıyorlar, -ki bunu dini bütün bir Müslüman yazar yapsa eleştirirler!- hepsinin dedesi kesin müftü kadrosunda zaten, haminneleri de kesin başörtülü. Ama bu toplum niye muhafazakârlaşıyor efendim?

 

 

 

Bakın en son PKK'yı vurmak için Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bile yapamayacağı bir şeyi yaptılar. Namaz kılan birkaç PKK'lının yanında saz çalarak takılan başka PKK'lının resmini koyup, 'Vay saygısızlar. Bunlar dinsiz ulen!' türü kahve geyiğine çevirdiler durumu. İnsanın kendi kalemiyle kendini rezil etme durumu buna dense gerek. Şafiilik diye bir mezhep bilmedikleri için, ellerini yukarıdan kalplerinin üzerinden bağlayan kişileri 'kadın gibi ellerini bağlıyor' diye eleştirirler tabii.

 

Garip, tuhaf bir ruh hali. Hem dine karşı, hem din uzmanı bir durum. Nasıl oluyorsa!

 

Mesela, ne zaman bu ülkeye beşinci sınıf dikta ile yönetilen bir Arap memleketinin ihtida etmiş başı açık kadını gelse, hemen kaleme sarılırlar; 'Eh bakın Arap hatunları bile başı açık, size ne oluyor?' diye. Muazzam bir ölçü işte... Keza bilmem hangi üniversitede hangi yardımcı doçent kalkıp 'efendim örtü İslam'da yok, bunlar Yahudi geleneği' dese yine bodoslama dalarlar topa... Ancak, 'iyi de kardeşim başını açanlar Kur'an'da olmadığı için mi açıyorlar?'

sorusuna apışıp kalırlar.

 

Öyle ya!

 

Diyelim ki, örtü yok... Namaz, oruç ve diğer ibadetler için ne buyuracaksınız?

 

'Şiştiniz mi?' diye sormayız ama meraklanmasınlar!

 

Bir milyon kere anlattık ama anlamak gibi bir niyetleri yok. İşlerine gelmez tabii... Efendim kendileri türbana karşıymış, başörtüsüne karşı değillermiş. Bu zihniyeti de alaşağı edecek formül belli. 'Pekiyi kızlar haminneleriniz gibi başörtüsü kullansa üniversiteye alır mısınız?' diye sorunca yine başlayacaklar kem ve de küme...

 

Aslında, yine milyon kere yazdığımız gibi, mesele bellidir. Onları rahatsız eden şey, kendileri gibi olmayanların sosyal hayatta boy göstermesidir. Kızların kendilerine göre modern şekilde giyinmesinden rahatsızlar. Tarlada çalışmalarına, fabrikada ter dökmelerine, evlerinde oturmalarına ses çıkarmazlar. Ama sokakta görmekten, sosyal hayatın içinde yer almalarından fena halde rahatsızlar...

 

Yine soru kafalarına iner tabii. 'E hani siz kızların okumasından, sosyal hayatta yer almasından yanaydınız?'

 

Sessizlik tabii ki...

 

Aklı başında, sünnet-i seniyye'yi (haydi şimdi bir de neymiş bu kavram onu araştırsınlar bakalım) bilen din adamları pek hoşlarına gitmez. Kendi işlerine göre yorum yapan birtakım insanları 'heh işte bak gerçek din adamı' şeklinde lanse etmekten pek bir hazzederler.

 

Mahalle baskısı diye bir palavra attılar, şimdi ona yapışıp duruyorlar. Onlara plaza, towers baskısından söz edince de sağır adamı oynuyorlar. Kendi ortamlarında bir tek kendileri gibi düşünmeyene nasıl tahammül edemediklerini hepimiz biliyoruz. Bir tek kişi var mıdır yanlarında çalışan örtülü?

 

Bütün bunların hepsini anlıyoruz...

 

Türkçe ibadet etmek isterler mesela. 'Tamam kardeşim' deriz. 'Kimse sizin ibadetinize karışmaz ister Türkçe edin, isterse Flemenkçe. Hatta isterseniz amuda kalkarak yapın ibadetinizi. Ama bizim ibadetimizin şeklini de size soracak değiliz' deyince sıkıntı olur. İbadet etmezler ve sizin ibadetinizin şekline de onlar karar verir. (Bkz: PKK'lıların ibadet şekline ayar vermek...)

 

Bilmedikleri bir şey daha var. Biz bunları bıkmadan usanmadan yazdık ve yazacağız. Anlamak istemeyebilirler; ama gerçeği değiştirmeyecek bu durum. Kimsenin dinini, inancını kendi istedikleri gibi yamultamayacaklar. İsteseler bile yapamazlar...

 

Mesele kapasite ve donanım meselesi...

 

Bu nedenle hep mahcup olmaya mahkûmlar.

 

Nasıl deniyordu; el tekrar-ı ahsen!..

 

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1044

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazıya katılmamak elde değil efendim. Dedikleri doğrudur. Kahve muhabbetinde bile bu konular sürekli tartışılır. Sadece okey masasında kalır bu tartışmalar. Türban karşıtı okumuş biri geldi mi onların karşılarına apışıp kalırlar. Fakat böyle yazarlarımız, bilgili insanlarımız olduktan sonra bizlerde apıştırıyoruz çoğunlukla.

 

Yazıda bilmediğim -anlamadığım- bir nokta var. "beşinci sınıf dikta ile yönetilen bir Arap memleketi" burada bahsi geçen beşinci sınıf dikta yönetimi ne demektir?

 

Birde trradomir linki bi kontrol ediversen. Ben tıkladığımda o link zaman sayfalarında bulunamıyormuş.

Share this post


Link to post
Share on other sites

harika bir yazı ellerinize sağlık iyikide varsınız bizim düşüncelerimizi böylesine açık yüreklilikle anlattığınız için sağ olun umarım bi mahcubiyet hissederler oda bi başarıdır iyileşmeye doğru selamlar..

Share this post


Link to post
Share on other sites

üç çeşit insan var.şeytan bunlara üç türlü bulaşır

birincisinin karşısına çıkar.onu tatlı sözlerle olmazsa kaba kuvvetle sindirir geri çevirir.

ikincisi ikna olmaz ve sinmez.ama şeytanla kavgaya tutuşur yoluna devam edemez olduğu yerde durur.

üçüncüsünün karşısına çıkar önce ikna etmeye çalışır.adam daha hızlı yürümeye başlar.sonra hakaret etmeye başlar.adam hızlanır biraz daha.sonra kaba kuvvete başvurur.adam şeytanı alteder ve koşmaya başlar.şeytan adamın karşısına çıktığına bin pişman olur.

işte bilerek veya bilmeyerek iislama kötülük eden her şeytanla üçüncü adam gibi mücadele edilmeli.o zamanbelki boş keseden sıkmaktan bile korkarlar.

ŞÜPHESİZ Kİ ŞEYTANIN HİLESİ PEK ZAYIFTIR Allahın buyurduğu gibi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Linki düzelttim, lakin Nedim Hazar'ın son yazısı bu olduğu için geçici bir düzelme oldu bu. Muhtemelen yarın farklı bir yazıyı gösterir bu link. Ee o zaman oturup siz ararsınız artık canım, herşeyi de devletten beklemesenize?

 

Malum, Suriye, Ürdün gibi bir kısmı direk sömürge olan ülkelerin 'hayat boyu devlet başkanları (bugünün konseptinde diktatör deniyor)' sülalesini toplayıp Türkiye sefası sürmeye geldiğinde bizim basın mal bulmuş mağribînin iştiyakıyla abanır kalemlere. Hatırlarsınız, hatırlamamanın, unutmanın imkanı yok. 'Arap Esma fıstık gibiydi, saçlarıyla kim var kim yok büyüledi, Esma hamamda poz verdi; bi de bizim Emine'ye, Hayrunnisa'ya bakın, böğğ iğrenç' tarzlı haberler pek sık karşılaştığımız rezalet tabloları olurdu bu ziyaret günlerinde. Yarın gelsinler, yine olur. Arap ülkesi deyip burun kıvırdıkları, diktatörlükle yönetildiği için böcek gibi telakki ettikleri ülkelerin saçı ortada olan hanımlarını gördüklerinde gösterdikleri tepkinin bir anda 180°'lik açıyla gelmeye başlaması, bizim eyyamcı matbuatın bir hususiyetini çok güzel bir şekilde çerçeveliyor. Nedim hoca çok iyi yakalamış. Terakkinin saça bağlı olmadığını, geri kalmışlığın ve despotizmin geriliğin sembolü kabul ettikleri başörtüsüyle hiçbir alakasının bulunmadığını kabul etmeleri gerekirken, iflah olmaz şekilciliklerinin bir tezahürü olarak kılla, tüyle ilgilenip bet seslerini salya püskürtüleri eşliğinde yükseltiyor bizim basın. Onların bu tavırları, pençesinde debelendikleri aşağılık kompleksinin gözleri ne denli körleştirdiğinin de bir ispatı halbuki. Tarafsız bakan hiçkimse, Türkiye'nin son yıllarda kazandığı itibarın, başı açık hanıma sahip olan devlet başkanlarının güttüğü Arap ülkelerinin kazandığından çok daha fazla olduğunu atlamaz, atlayamaz. Bunu söylemek dahi utanç verici, böyle bir bedaheti tekrarlamak ayıptır ama yine de söyleyelim: Neymiş? İş dünyevî terakki dahi olsa, başörtüsü cemiyetleri geri bırakan bir bez değilmiş, başörtünün atılması da cemiyetleri daha medeni yapmıyormuş vesselam. Alınız size en ampirik misaller!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kürsüde yazısını okuyan başı örtülü genç kıza tepki göstererek kürsüden inmesini sağlayan ordu görevlisine, herkes tepkisini gerek küfür ederek , gerek bağırarak çağırarak gereksede hal ve edebiyle tepkisini dile getirirken, birisi(birkaçı) o şahsiyeti eleştirerek, eleştirken tebrik ediyordu ki o yazara katılmamakta elde değil...

 

Bir insan doğru düşünsede yanlış düşünse de haksızlığa uğrayınca sesini "toplumda yeteri kadar" gür çıkaramıyorsa o kişinin fikri toplumda yok "duyulamayacak kadar" demektir..Ve o subay birşeyi hakkı kadar yapıyor,,, düşüncesi ne olursa olsun düşüncesini çoğu kişiden gür yaparak hakkını savunma cesareti göstererek o kürsüden indirmiştir varsa eğer cesaretiniz fikrinize güveniniz o kızımızı indirdikleri gibi hakkınızı savunun o kürsüye çıkarın yoksa siz düşünmüyorsunuz demektir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...