Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
BDG

Aksiyon Ve Onlar

Recommended Posts

Aksiyon Ve Onlar

 

 

...Şimdi, yine kendimizden olmak şartiyle, umumî mânada tarihi yoklıyalım: Timur ve ilk Osmanlı sultanları... Osman, Orhan, Murad, Yıldırım... Bu noktaya kadar sâf (aksiyonun timsalleridir, bunlar... (Aksiyon)un felsefesini birazdan yapacağımız için anlatmıyorum. Fakat, belirtmiştim ki, imansız (aksiyon) olamaz. Besbellidir ki, aşksız iman olamaz, disiplinli ve ahlâkî ölçüsü yerinde olmayan (aksiyon) ise hiç olamaz. Bunlar, saydığım isimler, büyük, o büyük (aksiyon) vasıfları yüzünden ilk fetihlere ermişlerdir.

 

Bunların arkasından karşımıza bir Fatih Sultan Mehmed çıkıyor, bir Hadîsin de bütün hikmetine nail olarak, İstanbul'u fethetmek gibi bir mazhariyete eriyor. Bakın, (aksiyon)culuğuna!

 

(Duyulmuyor sesleri...)

 

"- O duyulmayan sesi bir yükseltsem altında toplanmaya gelir miydiniz, gelmez miydiniz?" (Gülüşmeler, gelirdik, sesleri...)

 

Fâtih; önüne bir zincir çekerler, biliyorsunuz, gelir, gemilerine insan aklının kabul etmiyeceği şekilde yol açar. O devrin fennî imkânlarına göre harika iş... Dağlardan Halic'e donanma indirmek... Bizanslı uyandığı zaman, bütün donanmayı Haliç'te görür. İşte (aksiyon) budur, olmazı yapmak... Fatih bunu yapabiliyor; çünkü imanı var, şevki var, aşkı var, gençliği zindeliği var...

 

Gençlik yaş işi değildir. Ruh işidir. Yavuz da aynı... Mısır, İslâm birliği gayesi... Tarihî tabloları çabuk geçiyorum; fikri, zamana rahat sığdıralım diye. Evet; Yavuz, Mısır'ın fethi, Çaldıran vesaire... En parlak (aksiyon)... O devirde, Yeniçeride bozulma başlamıştır. (Aksiyon)cunun büyük hareketi malûm... Atını sürüp aralarına:

 

"- Karılarının yanına gidecekler dönsün, benimle gelecekler gelsin!" (Aksiyon)cu budur. Biraz sonra (Napolyon)da anlıyacaksınız bu sırrı... Yavuz... Ve nihayet Kanunî... Şimdi burada büyük tarihî bir sırra dokunacağım. Kanunî şüphesiz ki, büyük bir padişah... Amma, Osman'ların, Orhan'ların, Murad'ların, Fatih Sultan Mehmed'lerin ve Yavuz'ların eseri artık kemâline gelmiştir ve O'na bir büyük mirasyedi gibi, bunun başına geçmek düşmüştür. Yâni, kendisinden evvel başlamış bir (aksiyon)u, arkasından tâkipetmek... Önünden çekmek değil... Yoksa, Kanunî kendi şahsıyla büyük değildir, devriyle büyüktür. Nitekim Viyana önünde fütuhatımızın artık durması, (aksiyon) kabiliyetimizin ve onu besleyen iman ve aşk kabiliyetimizin, yavaş yavaş gölgelenmeye başladığının delilidir. Artık Viyana fethedilemez, niye? O devrin, içtimaiyatçı gözüyle şartlarına bir göz atanlar anlar ki, Viyana gerçekten fethedilemez artık... Çünkü ruh pörsümeğe başlamıştır. Bu hâlin ilk mes'ullerinden biri, Yıldırım'dır. Yıldırım, ilk içki içen padişahtır. İlk defa altundan düğmeler takınan "zibü fer" içinde gezinen hükümdar... Esirdir, karısı Sırp prensesine, ruhen... Bütün faziletlerine, meziyetlerine, (aksiyon) ruhunun şahdamarı olan atılganlığına ve gözükaralığına rağmen, Yıldırım, bu ruhun iç nescini, ahlâk dokusunu, ilk defa yaralamış, örselemiş, bozmuş olandır. Mâna bozulunca da, madde kabiliyetinin ve körükörüne atılganlığın hiç bir kıymeti kalmıyor. Yıldırım'ın devrinde cemiyet taze, genç, sâf ve iman dolu olduğu için, sarsıntı, helak edici olmamıştır. O devirde din adamının ne büyük insan olduğuna bakın!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zaten kuruluş döneminde atılan o muhteşem tohum sayesinde şahlandı Devlet-i Ali ve İslamiyet. Tabiri caizse ve yakışı kalırsa ben bu durumu şöyle tariflendirmek istiyorum:

 

Bir futbol takımı düşünün ki tam saha baskı, sahanın her tarafına ayak basma ve hakim olma, sadece ama sadece rakip kaleyi düşünüp gol ve golleri bulma çılgınlığı. (Bu hücum anlayışı ayrıca mükemmel bir savunmadır)

 

İşte aksiyon ve aksiyonculuk budur. Yarhisar'da, Kulacahisar'da, Bursa'da, Kosava'da, Niğbolu'da v.s hep bu aksiyon hakim olmuştur. Netice itibariylede bunun en son meyvalarını Kanuni ve sonrası yemeye başlamıştır. En nihayetinde ise değil meyva; posanın suyunun suyu bile kalmamıştır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ruh, gün geçtikçe genişleyen halkalar teşkil ederek bir âleme aksiyon tecessümü ile yayılıyorsa; bilmek, anlamak, görmek lazımdır ki, aşk ile palazlanan bir imanın, aşkın lisanıyla terennüm eden bir gönlün, bu aşkın, imanın şanına layık bir görkeme müsâvi olan billur bir devrin, bu devrin gümrah kıldığı çiçeklerin koku ve göz cihetindeki ve aslında asıl amacı ruhla ulaşmak olan ahengi gibi bir devrin kalbi, tam da bu noktada atmaktadır.

 

Aşk devri... Hâleti ruhiyesini kelam sahasında da tezahür ettiren, Allah’ın Habib’inin hadisinde müjdesini verdiği kutlu fethe mazhar olma şerefine nail olmanın saadetine eren, müşahhası fethederken, mücerretin de fatihliğinin peşinde olan Fatih Sultan Mehmet Han’ın gönlünde ve ruhunda kıvamına erişen ve aşk mührüne müyesser olan iman dolu kalbinin imbiğinden süzülen özün hülasası, belki de iki mısraya nakşedilmişti:

 

“Sanman taleb-i devlet ü câh etmeğe geldik

Biz âleme bir yâr için âh etmeğe geldik.”

( Şiirin mânasına müteveccih kaleme alınan enfes yazıyı okumak için tıklayınız )

 

Fikrî, ruhî, manevî atmosferin edebiyat ve dil ile sergilendiği, ortaya döküldüğü düşünülecek olursa; ruh payı namütenahiye ulaşan bu mısralar o aşk devrinin kalbî, ruhî, lisanî ve imanî buudunun ne muazzam bir mümessilidir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...