Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
BDG

Serdengeçti'den Nükteler

Recommended Posts

Hasan Âli Yücel'in Duası

Seçim sıralarında İzmirliler, millî türkülerle Kırbelini Ali dayı türküsüyle milletvekilleri bulunan H. Âli Yücel'i içten bir tezahüratla karşılamış ve uğurlamışlardı. Bay yücel, o gün halkın kendisine gösterdiği teveccühten fevkalâde mütehassisti. Ankara'ya, evlerine geç vakit dönebildiler. Vekil-i âli çok heyecanlı idi. Odasına yavaşça girdi. Baktı, oğlu Can'la, kızı Canan uyuyordu. Fakat onu çoktan ilgilendiren şey, ne ev, ne bark, ne de evlâd ü ayal idi. O, bambaşka şeyler düşünüyor, sarsıntılar geçiriyordu. Şimale dönerek -çünkü kıbleyi çoktan değiştirmişti -tıpkı tekkede olduğu gibi iki dizinin üzerine çöktü. Yücel şöyle yalvarıyordu:

Canı cananı bütün varımı alsın da Huda,

Etmesin] tek makamımdan beni dünyada cüda!

Bunu tekrar" tekrar söylüyordu. Ansızın gaipten bir şada, bir nida işitti!.. Bu ses ona: "Ey sadık kulum! Sen daha âli, daha yüksek makamlara lâyıksın!" diyordu. Yücel hemen secdelere kapandı; bayıldı.

Sabah olup da ayıldığı zaman baktı ki kapısının önünde her zaman emrine amade bulunan vekillik otomobili yok. Yücel şaşırdı ve işte o zaman gazetelere, radyolara kadar akseden meşhur sayıklamasına başladı: "O vekil ben miyim, ben değil miyim?".

Not: Rahmetli Mareşal, Demokrat Parti'nin kuruluşu sırasında: "Memlekette komünistliğin alıp yürüdüğünü, bu hususta Halk Partisi Maarif Vekillerinden birini ikaz ettiğini söylemiş, bunun üzerine o zaman Maarif Vekili bulunan Hasan Âli Yücel iktidar gazetelerinde ve Devlet Radyosunda "O Vekil ben miyim?" diye Mareşal'den sormuş, rahmetli Kenan Öner de "Evet, o Vekil sensin" demiş, iş mahkemeye intikal etmişti. O zamanlar Oner-Yücel davası diye ortalığı dolduran mesele böyle başlamış, K. Öner davayı kazanınca Yücel, Vekillikten düşmüştür. İşte bu fıkra o sırada kaleme alınmıştır.

 

--------------------------

 

Küçük Küçük, Kibar Kibar Hırsızlıklar

 

Bakkaldan bir şey alıyorsunuz. Ekseriya yanınızda bozuk para bulunmaz. Bakkal da, "bozuk yok" diye asgarî 35 kuruş noksan verecektir size. Sebzecisi de, kasabı da öyle...

Paranızın üzerini kazara sayıp eksik aldığınızın farkına varır, her gün tekerrür eden bu kırım kırım hırsızlığa kızar da yüzünüz kızara kızara paranın üstünü isterseniz, alacağınız cevap, verdiğiniz para kadar hazır ve peşindir: "Efendim, bozuk para yok." Bu sefer sanki kabahat sizde imiş gibi siz bozulursunuz. Hele kalabalık yerlerde, meselâ sinemalarda, o gişelerde o küçük küçük bayancıkların bu işte hünerlerine diyecek yok!

Millet gişelerin önünde kuyruk olmuş bekliyor. Artık o kadar adamın içinde şakır şakır para sayıp, "bayan 35 kuruş eksik.." diyemezsiniz ya. Haydi 35 kuruş ne olacak diyelim... Teklif mi var... Ama siz bir kuruş noksan verdiniz mi bilet kesilmez...

Amerika'da bunun istatistiğini yapmışlar. Neticede bu noksanlıklar %80 garson ve gişe memurlarının lehine imiş. Demek ki bu işte yanılmadan ziyade, bir kasıt var. Büyük küçük, damla damla, hırsızlık ve hırsızlardır bunlar...

Aynı zihniyette ve karakterde olan insanları, daha büyük işlerin başına koyun, iş hacmine ve istismar sahalarına gore bunların hırsızlıkları da artar...

 

---------------------------------

Sayın Bayanlar ve Köpekleri

Yenişehir'de dikkatle dolaşan bir kimse belki insan kadar köpek görür. Her bayanın yanında bir köpek? Apartman katlarında köpek... Balkonlarda köpek... Hem de ne köpekler... Koca koca kurt gibi erkek köpekler...

Bu köpekler bayanlarına kocalarından çok daha sadıktırlar. Bayanların köpeklerine karşı hissiyatları da öyle... Kocasız dururlar köpeksiz duramazlar.

İstatistik Genel Müdürlüğünden bir ricamız var. Gelecek nüfus sayımlarında cetvellere bir hane daha açılsın. Çocuklardan orijini köpek olanlar bir tarafa, insan olanlar diğer tarafa yazılsın. İşte o zaman çocukların Ankara Radyosunda neden kopiller gibi havladıkları daha iyi anlaşılır.

 

 

Serdengeçti'nin nüktelerini bu başlığa ekleyebilirsiniz

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir Serdengeçti klasiği daha:

 

Osman Yüksel milletvekili olduğu dönemlerde bir mesele ile alakalı meclis kürsüsünde konuşurken CHP milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protesto eder ve konuşmasını engellemeye çalışırlar. Bunun üzerine Osman Yüksel SERDENGEÇTİ” Bu meclisin yarısı hıyar.”deyip kürsüden iner. Bunun üzerine CHP’li vekiller meclisin şahs-ı manevisine hakaret söz konusudur. Lütfen sözünü geri al, diye itirazda bulunurlar. Bunun üzerine Serdengeçti yeniden kürsüye gelip şöyle der:

 

-Tamam sözümü geri alıyorum. Bu meclisin yarısı hıyar değil.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bâb-ı Âli mi, Bab-ı Âdi mi?

 

Biz Babıâli'yi lisede edebiyat kitaplarından Öğrenmiştik, -ı Ali hayalimizde bir cennet kapısı gibi büyük, cazip yerdi. Hayatını ezberlediğimiz adamların cümlesi oradan yetişmişti. Gel zaman, git zaman, İstanbul'a bizim de yolumuz düştü. Tabi ilk iş olarak şu Babıâli'yi görelim, dedik... Bu Babıâli kitaplardakine hiç benzemiyordu. Küçük, daracık dükkânlar, yokuş v.s. neyse, burasıymış, dedik, geçtik.

Bu sefer Babıâli'ye bizim de işimiz düştü, Serdengeçti'nin 6. sayısını orada bastıralım demiştik. Bir hayli nefes tükettikten sonra matbaalarla anlaştık. Bir yerde dizilip, diğer bir yerde basılacaktı. Dizen dizdi; fakat mecmua tam basılacağı sırada yukarıdan bir emir: Basma! Düşüverdik Babıâli'ye! Kime bastırsak yarabbi kime? Hamalların sırtında, dizilmiş, bağlanmış sayfalar. Ağır mı ağır... Kurşun gibi... Gibisi var mı ya... Zaten kurşun... Güç belâ bir yerle anlaştık. Kâğıt aldık Babıâli'den... Bir de ne görelim... Kâğıtlar da noksan. Her toptan 30-40 tane aşırılmış.

Kâğıtları, kâğıtçı hamallardan almıştık. Babıâli'nin hamalları bile insanı dolandırıyor.

Diğer bir hâdise: Mecmuaların ilk sayıları, Vilâyet karşısında Kâmil isminde bir bayie verilmişti. Tam 2200 mecmua... Hapishaneye düştüğümüz için takip edememiştik. Adama gittik, mecmuaların hesabını istedik. Güldü: "İki - üç sene sonra bana hesap mı soruyorsun" demesin mi? Biz ısrar edince herif sertleşti. Ben, dedi, onu bayi Remzi'ye vermiştim! Yahu biz sana verdik, biz Remzi, memzi dinlemeyiz! dedik, fakat ne fayda; söktüremedik... Aslı astarı yok ya, hele bir de Remzi'ye soralım dedik... Remzi öleli çok olmuş. Hesaplar vereselerine intikal etmiş. El Fatiha... Naçar elimiz boş döndük. Böylece 2200 mecmua güme gitti.

 

 

Bâb-ı Âli'de Bir Adilik Daha

 

Sabahaddin Ali mahkemesi dolayısıyla İstanbul'a gitmiştik. Gelmişken dedik Serdengeçti'nin 8. sayısını burada bastıralım... Mecmuanın eski sayıları da şiddetle aranıyordu. (4 - 5) sayıları bir arada tek kapak altında tekrar bastırmaya karar verdik. EGE Matbaası denilen bir matbaanın sahibi ile pazarlığa giriştik... Bu zat aynı zamanda Demokratmış.. "Ali Dayı" ve "Kelepçe" gazetelerini çıkarıyor. Neyse sözü uzatmayalım. Her iki sayıyı 8. sayı ile (4-5) basacak ve bize Kurban Bayramından 3-4 gün evvel teslim edecek... Paranın yarısını da peşin verdik. Herif bir gün sonra caymasın mı? Şaşırdık kaldık... Sağdan soldan, "o para canlısıdır, bir kere bağlanmışsınız; biraz para verin de yapsın" dediler. Biraz daha para verdik. Razı oldu. Derdi para imiş adamın. Bayramdan 4 gün evvel teslim edeceği mecmuaları 1 gün evvel teslim etti. O da 4-5. sayının ikinci baskısını... 8. sayıyı basamam, dedi, çıktı...

Kâğıtlar matbaaya getirilmiş, bekliyor. Biz mecmua bekliyoruz...

Bayram geldi. Paranın yarısı verildi. İtirazı da şu: Vay efendim, böyle mecmua görmemiş... Tıklım tıklım yazı imiş-. Bir santim yer yokmuş... Tahta kurusu girecek kadar dahi... Satırları saymış... Şu kadarmış... Herif, satır matır derken attı bize satırı... Be adam... Sen bunun numunesini gördün. Paranın yarısını aldın. Kâğıtları buraya getirttin. Dinlemedi ki bizim sayın Demokratımız?! Haydi kâğıtları bir başka matbaaya taşı... Kurbanlar kesilmeden bizim mecmua Babıâli'de kurban oldu gitti.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Nâzım Hikmet ve Açlık Grevi

 

 

Türkiye komünistlerinin elebaşısı Nâzım Hikmet, hapisten beni çıkarsınlar diye açlık grevine başlayacakmış! 10 Kr. Vatanla 10 Kr. Cumhuriyet bunu bir mesele hâline getirdiler. Bir zaman başladı vazgeçti denildi. Bir zaman başlayacak denildi, aslı çıkmadı... Tabi şimdikinin de aslı astarı yok...

Kendisiyle arkadaşlık eden mahkûmların anlattığına göre bir oturuşta 3-5 kişinin yediği kadar yiyip içen Nâzım'ın kaç gün, hatta kaç saat aç kalabileceği kestirilemez!.. Mesele, kendisini bir mesele hâline getirmek! Halk efkârını üzerine çekmek... Vicdanları ve merhamet duygularını tahrik etmek... Hem efendim, her şeyi maddeye, menfaate, mideye bağlayan ve bunu bir hakikat olarak kabul eden, ideal hâline getiren bir insanın açlık grevi yapması bir bakıma kendi davasına karşı gelmesi gibi bir şey.. Bir gün gelip Nâzım Hikmet'in kendi davasına da ihanet ettiğini de mi görecektik? Hikmetinden sual olunmaz!.. Düşünün bir kere maddeci, kavgacı, ruhsuz bir Karl Marks'la, ruhçu, sulhçu Gandi'nin anlaşmasına imkân var mı?.. Bu da öyle bir şey!...

Not: Cumhuriyet ve Vatan gazetelerinin halka büyük bir vatanperver olarak tanıtmaya kalkıştıkları, onun Rus komünizmi ve Rusya ile asla alâkası bulunmadığını söyledikleri Nâzım Hikmet'in akıbeti malûmdur: "Moskova'da asıl vatanıma kavuştum; beni Stalin yarattı.." gibi konuşmalarını bütün dünya duydu. Ama Vatan ve Cumhuriyet gazeteleri...

 

C.H.P. ve Zelzeleler

 

 

Ben öteden beri takip ederim. Onlardan biri hele birisi seyahate çıktı mı, yahut çıkmaya karar verdi mi, hemen arkasından zelzele muhakkak! Amma muhakkak... Ol mübarek ayağını toprağa basar basmaz yer gök sallanır.

Bir zaman Kırşehir havalisinde bir zelzele olmuştu. Olmadan biraz evvel o mübarek zat, o mıntıkada bir seyahate çıkmıştı... Ondan sonra İzmir civarında Dikili'de bir deprem oldu... Daha evvel oraya şeref vermişlerdi. Meşhur doğu zelzelesi, Erzincan felâketi hakeza meşhur bir seyahatten sonra vukua geldi. 60.000 vatandaş öldü. Adapazarı ve civarındaki sarsıntılar da... Böyle bir gezinin eseri.

Son Ege seyahati, hemen yolda iken Ege sallanmaya başladı. Aldoğan beyhude yere aklını oynatmasın. Baksana adamlar yeri göğü oynatıyorlar. Seçimi onlar kazanacak. Paşa, "Onları yerin dibine geçireceğiz, görecek onlar" diyordu. Nerde... C.H.P. memleketi yerin dibine geçirir de kendileri yine ayakta kalır. Yer gök buna şahit. Aklıma şöyle bir şey geldi: Türkiye'de zelzelelerin tarihini yazacak olanlar C.H.P. nin meşhur seyyahlarının tarihine baksınlar, kolaylık olur ve asla yanılmazlar.

 

Sağ mısın, Sol musun?

 

 

Serdengeçti'ye takılmaktan zevk alan bir arkadaşı onun damarına bastı:

"Sen, dedi, sağ mısın, sol musun?!" Cevap: "Yaşadıkça sağım."

Share this post


Link to post
Share on other sites

Serdengeçti, kelimenin her iki manasıyla ‘garip’ bir adamdır. Hayatında bir kerecik olsun kravat takmamış, palto giymemiş, içki içmemiş ila ahiri…

Fakülte de bir gün arkadaşları onu sıkıştırırlar. Bunlar arasında kızlar da var “Etme Osman ne olursan, bir kerecik olsun kravat tak… Bizim hatırımız için.”

Osman “şimdiye kadar ben neyi taktım ki kravatı takıyım, vazgeçin bu sevdadan” dediyse de kar etmez. Takacaksın da takacaksın… Bakar ki olacak şey değil bu.”Peki” der söz verir; yarın sabah fakülteye kravatlı gelecek.

Fakültenin bir başından öbür başına bu haber yayılır: “Hani felsefede şu karışık saçlı Osman var ya o kravat takacakmış!”

Sabah olur arkadaşları Osman’ı beklemekteler.

Birde bakarlar ki seninki yine kravatsız, baş açık, sine üryan çıkar gelir.

Arkadaşları: aşk olsun, sen erkek adamsın, sözünün erisin, hani kravat?

—Taktım canım, taktım… Bakın işte…

Osman takmış, takmış ama neresine… Kravatı donuna bağlayıvermiş! Bir kahkahadır gider… Bunun üzerine arkadaşı Arif Emre, Osman Yüksel için bir şiir yazar. Palto giymez, şunu yapmaz, bunu yapmaz, dedikten sonra sözü kravata getirerek şiirini şu iki mısra ile bitirir:

 

Kravat takmaz desem, istisnalıdır,

Ya kuşak yapmıştır ondan, ya donuna bağlıdır

Share this post


Link to post
Share on other sites

Serdengeçti malumunuz bi ara milletvekilliği yapmıştır.Sabah meclise gitmek üzere Hüseyin Üzmez'le birlikte yola çıkar.Hüseyin Üzmez anlatıyor:

meclisin kapısı döner kapılardan,girdim,Osman abi de arkamdan girdi.Ben çıktım bir sağıma baktım,bir de soluma Osman abi yok....

baktım ki kaptırmış dönüyor kapıda bizimkisi.Çektim kolundan çıkardım.

Ulan dedi daha girmeden kapısında başladı döneklik.....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necip Fazıl, Serdengeçti ve Nazım ayni koğuştadır N.Fazıl dertlidir bir ora bir bura volta atar sigara üstüne sigara yakar durur, Serdengeçti gayet neşeli ve Nazım ise tuttuğuna komünizmi anlatır durur. Bir gün yine Nazım birine komünizmi anlatırken, Serdengeçti yanına yaklaşır derki:

 

—Üstat bu komünizm nedir?

 

Nazım kendinden gayet emin derki;

 

—Elini sol cebime at

 

Bizimkisi hemen atar Nazım der

 

—Ne buldun

 

—İki 25 kuruş der

 

Nazım der birini al Serdengeçti alır Nazım, gururla

 

—İste komünizm bu der

 

Bizimkisi alışır her gün elini Nazım’ın cebine atar ne çıkarsa yarısını alır. Bir gün Nazım’a 50 lira gelir bizimkisi sormadan hemen elini Nazım’ın cebine atar ve yarısını almak ister Nazım hemen müdahale eder

 

—Hop hop ne oluyor der.

 

Serdengeçti:

 

—Üstat yarısı benim değimliydi der. Nazım:

 

—O kadar da uzun boylu değil der Serdengeçti orada taşı gediğine kor:

 

—İste! Komünizm dedikleri 25 kuruşluk bir şeymiş…

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

"tanrı türk'ü korusun" sloganının ve tanrı kelimesinin kulislerde çokça tartışıldığı dönemde, bir tartışmada şöyle demiştir: "ne tartışıyorsunuz? tanrı türk'ü, allah da müslüman'ı korusun."

 

kaynak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tesbih Çekme-Tetik Çekme

Amerikalı'nın biri, biz Türklerin kahvelere dolup şakır şakır tesbih çekişimize şaşırmış, sormuş:

- Bu ne haldir? Bu adamlar habire tesbih çekiyor. İbadet desek, değil. Ne yapıyorlar?

 

Amerikalı'nın yanındaki tercüman zeki adammış:

- Efendim, bizimkiler harbe hazırlanıyor. Kahvelerde dahi tetik çekme, tetik düşürme talimi yapıyorlar. Amerikalının gözü dört açılmış:

- Sahi mi?

-Yees...

 

'Soy'lar-Soyguncular

Soyadları 'soyla biten birçoklarını tanıyorum ki, namuslu insanları yiyip bitirmekte emsalsiz bir dirayete sahiptirler. Bunlar soyadlarını 'soy' yerine 'soyguncu' koysalar daha iyi...

 

Akdeniz-Karadeniz

Mukaddesat düşmanı meşhur bir adamdan bahsolunuyordu. Serdengeçti böyle insanlara çok kızardı.

 

Dedi ki: "Bu adam öylesine pis, mülevves ve kirli ki, Akdeniz'e düşse Karadeniz haline gelir."

 

Gazeteler ve Et

Tuhafıma gitti. Gazetelerimizin çoğunun isminin sonu 'et'li. Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Medeniyet, Hizmet, Hakimiyet, Memleket vs. Bu 'et' düşkünlüğü de nerden çıkıyor? Acaba gazetecilerin her yere, her şeye burnunu soktuklarından, etliye sütlüye karıştıklarından mı?

 

Anadolu Öküz mü?

Kadıköy'e, Anadolu toprağına ayak basar basmaz, hemen bir öküzle karşılaşırsınız. Evet, bir öküz heykeliyle. Halbuki karşı tarafta, Avrupa kısmındaki uçta, Sarayburnu'nda Atatürk'ün heykeli var. Karşıdakiler bizi, Anadolu'yu öküz olarak görüyorlar galiba. Böyle görmeselerdi Anadolu'yu öküzle temsil etmezlerdi. Maamafih hakları da yok değil.Yıllardır boyunduruk altında inleyen o, çifti süren o, vergi veren o; İstanbul'daki efendileri besleyen o! Anadolu, Anadolu...

 

Karşıdakiler sadece emrettiler, saltanat sürdüler, yediler, içtiler. Şimdi Anadolu'nun niçin öküze benzetildiğini daha iyi anlamış bulunuyoruz.

 

Dokunulmazlık

Mebus-saylav-milletvekillerinin eski tabirle 'teşrii masuniyet', yeni deyimiyle 'dokunulmazlık diye gayet kıymetli bir şeyleri var. Adamlar kendilerini 'mukaddes' sanıyorlar; onlara kimse dokunamaz. Fakat onlar herkese istedikleri gibi dokunuyorlar. Milletvekillerimiz kendilerini 'matbuat kanunu', 'dokunulmazlık kanunu' gibi kanunlarla sur içine almışlar; alimallah, Cengiz'in orduları gelse bu suru yıkamaz. O kanun onlara dokunmuyor, ama bizlere çok dokunuyor doğrusu! Sonra mecliste öyle adamlar var ki, insan dokunmadan edemiyor.

 

Lüzumu Yok, Mebus Oldum!

Adamın birisinin kafası bozulur. O memlekette de kafalar tamir edilirmiş. Götürür kafasını tamirciye verir. Usta kafayı düzeltir; bir gün bekler, iki gün bekler, adam yok oğlu yok!.. Nihayet bir yerde rastlar, söze girer:

 

- Beyefendi, kafanız tamir edildi. Lütfen dükkana gelin de alın.

 

Ötekisi hiç oralı olmaz:

 

- Ben mebus oldum; artık kafaya lüzum yok!

 

Bize kalırsa, eski CHP mebusları için yalnız kafaya değil, kalbe dahi ihtiyaç yok. Sadece bir mide, bir de oy birliğiyle karar vermek için kaldırılacak parmak yeter de artar bile.

 

Beşiktaşlı Müftü

Kırıkkale Müftüsü'nün sakalının yarısı tam beyaz, yarısı ise iyice siyah. Bunu Beşiktaş taraftarı bir talebe görür ve müftüye sarılır:

 

- Hocam sen de bizdenmişsin.

 

Gördün mü şu spor merakını... Bu sayede, ilk defadır ki bir öğrencinin ihtiyar bir sakallıya hürmet ettiği görülüyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ne zeka efendim ne zeka...Bunca güzel latife ancak ve ancak Serdengeçti gibi nevi şahsına münhasır bir insandan beklenebilir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Serdengeçti aniden hastalanır. Parkinson olmuştur. O aldırmaz, zaman zaman hastalığını da alaya alır. “Parkinson öyle hoş bir isim ki araba markasına benziyor. İnsanın keşke benimde bir parkinsonum olsun diyesi geliyor. Mao’da bu hastalık varmış yahu. Eh yinede büyük adam hastalığı. Ne de olsa serde fukaralık var, bu da proleter hastalığıymış, bize de böylesi yakışır. Siroz olup ta burjuva hastalığına tutulacak değildik ya” der. :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yirmibeş Yıldır Gerdekten Çıkmayan Güveyi

 

İki kişi sinemaya gitmişlerdi. Film bir macera filmi idi. Mevzuu da tabi aşk... Bir deniz ve bir gemi. Güvertede bir erkek, bir kız; iki genç dikiliyor. Konuşuyorlar. Derken nasıl olduysa oldu, kız denize düşüverdi. Arkasından erkek de doğru denize... Oğlan kızı kurtardı; iki genç doğru kiliseye gittiler. Evlendiler; sonra gerdeğe girdiler. Film de böylece bitti.

Filmi seyreden iki arkadaştan biri diğerine sordu:

- Filmi nasıl buldun?

- Herif tıpkı bizimkiler gibi yaptı.

- Ne demek, anlamadım...

- Bunda anlamayacak ne var? Adam kızı kurtardım diye hemen istifadeye kalktı; zifafa girdi.

- Eh, sonra?!

- Sonrası var mı canım? Bizimkiler de, vatanı biz kurtardık, diye istifade etmeye kalkmadılar mı? 25 yıldır güveyi yatağından kalktı mı? Gerdekten çıktı mı?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hayatının her ânında ve her türlü zorlu koşulda bile hadiseleri nükte süzgecinden geçirebilen Serdengeçti, yaşlılık ve hastalık döneminde de şahsiyetine sinmiş olan bu yönünü sergilemiş ve ortaya hüzünlü nükteler çıkmıştır. Onlardan biri:

 

 

Yanındaki masada oturan Osman Yüksel Serdengeçti felç olmuş, titriyordu. Maliyeci İbrahim Bey, her zamanki zarafeti ve sıcaklığıyla Osman Yüksel Serdengeçti’ye:

-Sizi iyi gördüm Osman Bey, dedi.

Teşkilat Refik de, İbrahim beyin moral vermek istediğini sezdiğinden desteklemek gereğini duydu:

-Son gördüğümden daha iyisiniz Osman Bey.

Hemşehrisi Abdullah Özcan da onları doğruladı:

-Osman Ağabey, gerçekten iyi.

Bastonundaki sağ eli devamlı titreyen Osman Yüksel Serdengeçti durumunu belirtmek ihtiyacı duydu:

- Geçen gün Akseki’deydim. Annemin arkadaşı ve aynı zamanda komşumuz olan bir teyze bize gelmişti. O da bana “Oğlum Osman, çok iyi görünüyorsun; orucunu tutabiliyor musun?” diye sordu. Ben de ona şöyle cevap verdim:

 

“İyiyim teyze, görmüyor musun, kendimi tutamıyorum.”

 

(Mehmed Niyazi – Dâhiler ve Deliler)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Serdengeçti'ye sorarlar:

-Konuşmalarınızda neden bu kadar çok Allah kelimesi kullanıyorsunuz?

Serdengeçti:

-Allah Allah, hiç farkında değilim yahu!

Share this post


Link to post
Share on other sites
Osman Yüksel milletvekili olduğu dönemlerde bir mesele ile alakalı meclis kürsüsünde konuşurken CHP milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protesto eder ve konuşmasını engellemeye çalışırlar. Bunun üzerine Osman Yüksel SERDENGEÇTİ” Bu meclisin yarısı hıyar.”deyip kürsüden iner. Bunun üzerine CHP’li vekiller meclisin şahs-ı manevisine hakaret söz konusudur. Lütfen sözünü geri al, diye itirazda bulunurlar. Bunun üzerine Serdengeçti yeniden kürsüye gelip şöyle der:

 

-Tamam sözümü geri alıyorum. Bu meclisin yarısı hıyar değil.

 

hepsi çok güzel ve manidar nükteler

lakin yukardaki beni ençok güldüreniydi

Share this post


Link to post
Share on other sites

serdengecti parkinsona yakalandığında bir kaç kişi ziyaretine gelir.çay demlenip getirilir.serdengecti şekerlerden birini tutar baya bir uğraştıktan sonra bardağa atmayı başarır.sıra ikincisine gelir uğraşır uğraşır atamaz.sonunda "hey koca Osman hey bir zamanlar türkiyeyi karıştırırdın şimdi çayını bile karıştıramıyorsun"der

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aklımda kalan kadarı ile iki adet de bizden olsun…

 

Yavuz Bülent Bakiler, KKTC sorununun zirvede olduğu 60’ların sonu, 70’lerin başlarında, büyük bir coşku içinde, KKTC’de ki kardeşlerimize bir şiir yazar.

Şiir, her dizede, kafiyeyi sağlayan “daş” sesleri ile bitmektedir.

Gönüldaş, karındaş, ülküdaş, arkadaş, yoldaş, sırdaş vs.

Yavuz Bülent Bakiler, şiirini, merhum Osman Yüksel Serdengeçti’ye okutur önce.

Merhum şöyle bir inceler şiiri ve Yavuz Bülent Bakiler’e tebessüm ederek:

-Çok güzel, çok beğendim ama şiirde o kadar çok “daş” var ki, bu “daş”ları Akdeniz’e döksek, Kıbrıs’a kadar yürürüz..

 

 

 

 

 

Merhum anlatıyor.

Mustafa Kemal, son günlerindedir.

Ziyaretine, zamanın menfaatçi, yağdanlık tipli, Üstad’ın tabiri ile “hokkabaz” mizaçlı birkaç vekili, bürokratı vs.si gelir ve Mustafa Kemal’in başucuna otururlar.

Mustafa Kemal, zorlana zorlana başını çevirir ve bunları görür görmez:

-Siz mi geldiniz eşoğlueş..ler; der.

Bizim yağdanlıklar sevinç içinde birbirlerine dönerler:

-Tanıdı bizi, tanıdı bizi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Atatürk'ün anıtkabir yapımında gençler çalışırken Osman Yüksel'e sorarlar: "Sen genç değil misin, niye Anıtkabir'de çalışmıyorsun?

Serdengeçti, fikirlerinden dolayı kendisini hapishanelerde süründüren ve sevmediğini her zaman açıkça söylediği İsmet İnönü'yü kastederek cevap verir:

"Vallahi hapishanelerden bana zaman yok. İnşallah ikinci Anıtkabirde canla başla çalışırım."

 

**

Serdengeçti dergisinin ilk sayısı çıkınca Osman Yüksel'in kapısını aşındıranların sayısı artar. Aralraında çok şık olan adamlar da vardır. Böyle tiplerden hoşlanmayan Serdengeçti, kendisine yok dedirtir.. Evde yalnız, kapıyı açan kendisi. Gelen sorar:

"Osman bey evdeler mi?"

"Yoklar efendim."

"Siz kimsiniz?"

"Ben onun hizmetçisiyim."

"Ya.. O halde kendisine selam ve hürmetlerimi söyleyiniz."

"Hay hay efendim."

 

**

Bir toplantıda Büyük Doğu'yu kimin kapattığı tartışılıyordu. Serdengeçti durumu izah eder:

"O kadar düşünmeyin yahu, düşüne düşüne başınız ağrımış olacak. Bir aspirin 'Bayer' yutun. Her şey anlaşılır. Bir şeyciğiniz kalmaz."

Bazıları bu söze anlam veremezken, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı hatırlayanlar acı acı gülümser.

 

(Edebiyatımızın Güleryüzü - Mehmet Nuri Yardım)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yavuz Bülent Bakiler anlatıyor:

 

Sohbetlerinde Şair Cemal Oğuz'dan hep «Bizim Cemal Uyuz» diye bahsederdi.

Yapmayın, derdim.

Canım görmüyor musun? Bir uyuzun durmadan kaşınması gibi gece gündüz şiir yazıyor. Şiir yazmadığı nesne, şiir yazmadığı kimse kalmadı. Hergün bir destan çırpıştırıyor. Olur mu hiç? diye gürlerdi.

Birgün Ona arkadaşlardan biri, İstanbul'da yüzlirasını kaybettiğini veya çaldırdığını yana-yakıla anlatmaya başladı. Aramadığı yer, başvurmadığı kimse kalmamıştı. Osman Yüksel çok ciddi olarak söze girdi:

Bizim Cemal Uyuz'a gitseydin keşke.

Arkadaşımız merakla ve heyecanla sordu:

Bulabilir miydi paramı Osman Ağabeğ? Bulabilir miydi?

Bulmasına bulamazdı ama, hiç olmazsa oturup kaybolan yüz liran için yüz kıt'alık bir ağıt yazardı. Sen de o ağıtı okuya okuya yüreğini soğuturdun. İyi olurdu.

 

**

 

Birgün, Agah Oktay Güner'le ona gittik. İkimiz de üniversitede öğrenciydik. Vakit bir hayli ilerledi. Yazıhanesinden el-ayak çekildikten sonra:

Akşam yemeğini burada yiyeceğiz ağabeğ! dedim.

İyi olur! dedi. Akseki'den çok güzel bir pekmez getirdim. Sen git şuradan bir somun al! diye elime bir ekmek parası uzattı.

Osman Ağabeğ! Bir somun yeter mi bize? Biliyorsunuz ki bir somunu tek başına ben yiyorum. Siz yemiyecek misiniz? diye itiraz ettim.

Peki birbuçuk olsun öyleyse, dedi.

Yani bu Oktay da benim yediğimin yarısını yer! dedim. En iyisi siz iki somun parası verin bana.

Başını sallayarak bir somun parası daha verdi. Ekmekleri alıp döndüm. Hiç unutmuyorum. Üzerinde koyu krem renkli bir elbise vardı. Yazıhanesinin arka bölümüne daracık bir kapıdan yanlamasına geçiliyordu. Yazıhane kısmı adeta bir asma kat gibiydi. Bunun için önce bir sandalyenin üzerine çıkıyor, adımını oradan yatakhane girişine atıyordu. Pekmez getirmek üzere kalktı. Biraz sonra küçük bir bakır tabağa koyduğu sıvı bir pekmezle döndü. Bizim oraların pekmezi tereyağı gibi katı olur. Osman Ağabey'in Akseki pekmezi ise, bardağa konulup içilecek kadar sıvı ve alabildiğine koyu kahve renkliydi. Tabağa daldırdığım somunun içi, pekmezi adeta sünger gibi çekiyordu. Bu bakımdan hepimiz daha birkaç lokma almadan pekmez bitiverdi.

Osman Ağabeğ pekmez! dedim.

Kalktı, tekrar arka tarafa tırmanarak pekmez getirdi, ikinci tabakla da doymadık. Üçüncü tabakla da. Ben yine.

Osman Ağabeğ pekmez! dedim.

Ayağa kalktı. İki elini yanlarına açarak bağırmaya başladı. Boyun damarlarının parmak parmak kabardığını gördüm:

Bu ne biçim iştir yahuuu! Anlayamadım gitti. Sen pekmez mi yiyorsun yoksa bataklık mı kurutuyorsun! Yukarıya çıkıp inmekten benim nefesim kesiliyor, senin «pekmez» diyen sesin kesilmiyor! Bu yaşta bana talim mi yaptırıyorsun?

O akşam gülme krizine tutulduğumuz için fazla pekmez yiyemedik.

 

(Suffe 1984 Kültür Sanat Yıllığı - Sh.578-580)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Serdengeçti malumunuz bi ara milletvekilliği yapmıştır.Sabah meclise gitmek üzere Hüseyin Üzmez'le birlikte yola çıkar.Hüseyin Üzmez anlatıyor:

meclisin kapısı döner kapılardan,girdim,Osman abi de arkamdan girdi.Ben çıktım bir sağıma baktım,bir de soluma Osman abi yok....

baktım ki kaptırmış dönüyor kapıda bizimkisi.Çektim kolundan çıkardım.

Ulan dedi daha girmeden kapısında başladı döneklik.....

 

Yahu belki gülünecek bir mevzu ama gözlerim doldu valla doldu. Böyle buram buram Anadolu tüten, anasının kucağından başka kucak, babasının sırtından başka dayanak, Kur'anın'dan başka kitap, evinden başka bark bilmeyen altın mı altın, /altın halt etmiş/, sıcacık, el yakan, tandırdan henüz çıkmış, mis gibi un kokan ekmek gibi; dağ gibi adam, memleketine sevdalı olmaktan başka sevda bilmeyen insan, dâvâ aşkı torosları aşkın, samimiyet abidesi, yüreği cennet gibi bir adam. Kafa yapısına, dâvâya kayıtsız şartsız bağlılığına hayran olduğum adam. Gözünü hak bellediğinden gayrısına kaydırmamış, yolundan sapmamış. Eserlerinde çok nükdeli, içten bir üsluba rastlarsınız. Boş bir cümle aniden önünüze çıkmaz.

 

Yukarıdaki hadise de tam takdirlik. Anadoluluk'un, Şark'ın üstüne yani o fikrin dışındakine yabancılık o kadar hoş mukayese edilmiş mi, Ankara'nın kapısını karşımda bir yeşil dev gibi gösterdi şimdi. İyi ki o değirmenin çarklarında çok harcanmadın Serdengeçti ağabeyim, iyi ki.. İyi ki o medeniyet yularını takmadın boynuna, iyi ki "Yüksel vekaletin alçak vekiline" dedin, cesur savaştın, kimseye vereceğin hesap olmadı, mert savaştın, mağdur oldun ama muhtaç olmadın.. Ve Allah sizlere birbirinizin dostluğunu nasip etti; Üstad ve Serdengeçti.. Biri Tarikat biri de hizmet ehline gönül bağlamış iki savaşçı. Bediüzzaman Hazretleri, "Eğer çocuğum olsa idi adını Serdengeçti koyardım" dermiş.

 

Bir kişiden işitmiş idim, Üstad seçimler yaklaşırken halk sathında tüm uyarıcı kimliği ile hak olan partiye medhini, kerih olan partiye de zemmini eksik etmediği için, ta evvel aylardan yapması gerekeni yapar, gerekli hazırlıkları, ayaklanmaları icra edermiş. Seçim vakti geldi mi tevkif ediliyormuş çünkü. İçeriye alındığında tüm hazırlıklar tamam olduğu için Üstad'a bir ziyan yok yani. İçerde de yalnız olmamak için Serdengeçti'yi de bir sebep ile alakadar gösterip içeriye aldırıyormuş. Yalnız kalmamak adına.

 

Belki de isimlerin yeri değişiktir, ama aralarında geçen hadise bu şekilde.

 

Hapis, dâvâ, fikir, ruh, islam, din, memleket, vatan aşıkları, arkadaşları.. Yine malum her Serdengeçti dergisi neşredildikten sonra Serdengeçti de içeriye alındığı için, yani biliyor akıbetini ya, o yüzden derginin hemi de kapağına, iri harflerle;

 

"Açın kapıları Osman geliyor!"

 

dermiş, hapis kapılarından ötürü. Böyle o rutubetli, o dar, o dört duvar büyüttü o kahramanları, onlar ağladılar gizli kapaklı, kalemlerini zülfikar eylediler, hanımlarından, çocuklarından ayrı kaldılar,

 

Üstad'ın ufak oğullarını tahayyül edip, üstünüz,başınız sıcak mıi karnınız aç mı tok mu? Deyip, "yanıt alamıyorum." demesi beni bitiren bir hadisedir. Ya böyle kuruldu bir medeniyetin çatısı.. Biz de apaçi müzikleriyle keyf çatalım..

 

Uf içim bir tuhaf oldu ya, yazdıkça eziliyorum. Ben ağlamaya gidiyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah'la Kul Arasına

 

Serdengeçti'yi dinî neşriyattan dolayı mahkemeye verirler. Savcı "Sayın hâkimlerim bunlar kulla Allah arasına giriyorlar dini siyasete âlet ediyorlar..." gibi ithamlarda bulunur.

 

Mahkemede Serdengeçti hemen atılır:

 

- Hayır biz Allahla kul arasına girmiyoruz. Kendileri Allahla kul arasına polis sokuyorlar deyince hâkimler şaşırırlar. Maznundan sorarlar:

 

- Ne demek istiyorsun? Serdengeçti anlatmaya başlar:

 

- Efendim bilhassa Malatya hâdisesinden sonra peşimde iki polis beni gölgem gibi takip etmeye başladı. O kadar ki bir cuma günü cami kalabalık olduğu için caminin dışında namaz kılıyordum. Sağıma selâm verdim; baktım: Üç beş adım ileride beni takip eden boynunda mavi atkısı bulunan sivil polis. Soluma selâm verdim: Bir diğeri... İkisini de iyi tanıyordum. Biri sağımda biri solumda. Sevap ve günah melekleri gibi. Ben namaz kılarken acaba nereye nasıl kaçabilirim. İsa gibi göğe mi uçacağım; Musa gibi mucize mi göstereceğimi sanmış bu adamlar!.. İşte bunlar Allahla kul arasına polis sokan zihniyetin mümessilleri... Deyince hâkimler biraz daha şaşırırlar. Tabi savcıda mecal yok!..

 

Osman Yüksel Serdengeçti

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...