Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Muvazene

Lâik Miyim, Değil Miyim?

Recommended Posts

Evet, sevgili gençler, daima benim gibi konuşmaya çalışın. Çünkü davamız çeşm-i bülbül kadar naziktir, yere düşürüp kırmayalım. Bir gün, mahkemede bana hâkim sordu. Dedi ki:

“-Kuzum Necip Fazıl, zapta geçirmeyeceğim, hükümde de esas teşkil etmeyecek, şahıs olarak, dost olarak, dostluğa kabul ediyorsanız, bir sual soracağım.”

“-Buyursunlar.”

Dedim.

“-Siz lâik misiniz, değil misini?”

Dedim ki:

“-Efendim, böyle sual olur mu? Ben belki bunun için huzurunuzdayım. Ve şimdi anlayacaksınız lâik miyim, değil miyim! Fakat bir şartla cevap veririm. Hem zapta geçmesi hem de hükme tesir etmesi şartıyla...”

Ve devam ettim:

“-Ben Allah’a inanıyorum, yani Halik’a... Bütün âlemlerin Rabbına... Nasıl istersiniz ki, Allah’ı ve onun emirlerini dünyanın dışında kabul edeyim. Şimdi ben lâik miyim, değil miyim, siz karar verin!”

Dikkat edilirse burada bir incelik var; lâik miyim, değil miyim, sen karar ver!..

 

(İslâm Ve Öbürleri’nden)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Laiklik...Bunun manası, onca demagog kurnazlığı ve üçkağıtçılığının ötesinde, dini uluorta önce siyasi, ardından tabiatıyla ictimai hayattan tasfiye etme işidir. Bunun lamı cimi olamaz. Buna, yani laikliğe, en aşağısından da olsa bir hayat ve hakikat payı biçmek, küfüre büyük bir taviz vermektir ki, bu da ayrıyeten küfürlük bir vesikadır. İkisinin (yani dinin ve laikliğin) bir arada berdevam olması da muhal üstü bir muhal, abes ötesi bir abestir. Ha kasası yumurtayla yüklü bir kamyonetin üzerine taş yüklenmiş, ha dinin olduğu bir sahaya lasizma bulaştırılmış, aynı şey. Dinin, önce fert, ardından ictimai planda tam, pürüzsüz ve icra planında yetkin olduğu bir ortamda laisizmanın yeri yoktur. Demek ki Laiklik, dinden uzaklaşan cemiyetlerin mukaddesiyat surlarında açılmış, ve türlü demagoglarla, ilizyonlarla cemiyete (pencere) diye yutturulmuş bir küfür gediğidir. Müslüman mahallesinde bir yahudi ölüsü kadar gereksiz bir mefkure olan laisizmaya olan tavrımız ve tepkimiz daha net olmalı, bu tavizkarlık da neyin nesi?! Üstadımızın en muhteşem şekliyle çerçevelediği gibi, "Olunmayacak herşeyle olabilecek herşeyin kefalet ve keyfiyeti İslamda...Herşey İslamda...."

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

laiklik bir kere islamda uygulanamaz zira o hurafeci papazların ilimden ellerini cekmeleri için icat edilmiştir oysaki islam ilmin çindede olsa alınmasını hükmetmiştir... islam ilmi çevrelemiştir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad ya ne güzel demiş.

Bi türlü anlayamadım bu kavramı, laiklik!

Klisenin yoğun baskılarından kurtulmak amacıyla hristiyan ülkelerde ortay çıkan bir kavramdır yukarıda arkadaşın dediği gibi.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Laiklik...Bunun manası, onca demagog kurnazlığı ve üçkağıtçılığının ötesinde, dini uluorta önce siyasi, ardından tabiatıyla ictimai hayattan tasfiye etme işidir. Bunun lamı cimi olamaz. Buna, yani laikliğe, en aşağısından da olsa bir hayat ve hakikat payı biçmek, küfüre büyük bir taviz vermektir ki, bu da ayrıyeten küfürlük bir vesikadır. İkisinin (yani dinin ve laikliğin) bir arada berdevam olması da muhal üstü bir muhal, abes ötesi bir abestir. Ha kasası yumurtayla yüklü bir kamyonetin üzerine taş yüklenmiş, ha dinin olduğu bir sahaya lasizma bulaştırılmış, aynı şey. Dinin, önce fert, ardından ictimai planda tam, pürüzsüz ve icra planında yetkin olduğu bir ortamda laisizmanın yeri yoktur. Demek ki Laiklik, dinden uzaklaşan cemiyetlerin mukaddesiyat surlarında açılmış, ve türlü demagoglarla, ilizyonlarla cemiyete (pencere) diye yutturulmuş bir küfür gediğidir. Müslüman mahallesinde bir yahudi ölüsü kadar gereksiz bir mefkure olan laisizmaya olan tavrımız ve tepkimiz daha net olmalı, bu tavizkarlık da neyin nesi?! Üstadımızın en muhteşem şekliyle çerçevelediği gibi, "Olunmayacak herşeyle olabilecek herşeyin kefalet ve keyfiyeti İslamda...Herşey İslamda...."

 

Laiklik üzerine yazılmış en güzel yazıdır bu. Buna bir ek yapayım:

-Hz. Adem, Cenabı Hak'tan kelimeleri alırken bunların içinde laiklik diye bir mefhum yktu! İlk hakikat, "ben sizin Rabbiniz değil miyim?" -Evet, sen bizim Rabbimizsin. İnandık ve itaat ettik. Oysa laiklik illüzyonu, madrabazlığı bunu örtmek ister. Zaten kafirler hakikatin örtücüleri değil mi?

Share this post


Link to post
Share on other sites

laikliği bir dinmiş gibi yaşayıp ardında saklanıyorlar.....

"türbanı Allahın emir ve yasaklarıyla bağdaştırmak laikliğe aykırıdır

.”diyorsa evet laiklik dinsizliktir...

Bugünün laiklerine şunu sormak istiyorum

“Fransa da kızlar türbanla giriyor okula ve diğer ab ülkelerinde de bütün bu ülkeler laik değil de siz mi laiksiniz

yoksa siz laikliğe yeni mana yükleyerek dinsizlik haline getirdiğinizi kabul edecekmisiniz????

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

laiklik.......

 

 

kurban allahın emri ve ben kurbanlık aldım o kurban allahın izni ile bana ait bir kurban ve bayram sabahı kurbanımı kestim kestiğim kurbanın eti bana ait gereğini yapıp dağıtacağım ve kalanı evime götüreceğim ve o kubanın deriside bana ait NEREYE İSTERSEM ORAYA VERİRİM kurban İSLAMIN ŞARTIDIR onu türk hava kurumuna KARIŞTIRMAYIN SAYIN LAİKLER....

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnsanların laikleştirilmesini bir türlü anlıyamıyorum. Sistemler yani yönetim şekilleri ancak laik olabilir.İnsanları laik yapma çabalarını, beyhude buluyorum. Devletin uygulamaya çalıştığı, yalpaladığı ve yıllardır müslüman halka zerk etmeye çalıştığı laikliği bir vatandaş olarak sistemin acziyeti olarak görüyorum. Hakim olmuş! ağzını devlet adına açacağına, kendi nefsinin ağzını açma hatasıyla, yalnış soruyu sormuş. Allah'a inana bir kul, nasıl olur da inancını hayatından soyutlar. Böyle bir mantığı kabul edecek akıl(?) var mı? Varsa beri gelsin. Allah'ım yarabbim!!! Bu insanlar eğitim almış, sözde aydın olacaklar. Söylediklerinin riyasından haberleri yok. Aptallar tarafından yönetilip, aptallar tarafından yargılanıyoruz. Adaletin tecellisi vicdanlarda kaldı. Ama vicdanlarda laikliğe haraç mezat satıldıysa vay halimize, sonumuz müebbet hapis. Allah için idam sehpasında kelime-i şehadete bile varız. Yeter ki kulluğumuzn hakkını verip islamiyet sınırlarında ve daha da içeri mümin çemberinde olmak nasip etsin cenab-ı hak(c.c). Laiklik, çemberin çevresinden bile uzakta bir ölçüm istiyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

arkadaşlar bu laiklik, demokrasi,insan hakları vs... bu gibi kavramlar temellendirilememiş sadece kelime karkaşası yapan konulardır.adamlar laiklik demokrasi adı altında işlerini yürütüyorlar.bu yolu şimdide pkk kullanıyor, dtp partisi aracılıgıyla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esasında ülkemizde Laik bir düzene ihtiyaç yok... Daha muhteşem bir hoşgörü anlayışımız var bizim. Nasrettin Hoca gibi yitik malımızı dışarıda arıyoruz.

 

Ayrıca;

Laiklik, din ve devlet işlerini mi ayırır, yoksa kilise ve devlet işlerini mi? Hemen belirtmek isterim ki, kilise ile din farklı şeylerdir. İş böyle olunca, ne yaparsın ki bizde kilise gibi bir yapı yoktur. E peki, biz laik bir yapıyı nereye koyacağız, söyler misiniz? Ben bu laikliği çoşkun bir derenin önüne çekilmiş bir set olarak görüyorum; suyu kokudan bir set...

 

Yahu biz şeytan tabıcılarına bile, inandıkları gibi yaşama özgürlüğü vermiş bir nesiliz... Daha ne diyeyim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

cok güzel cevp vermis Üstadım.

Allah c.c. ondan razı olsun. hakim kendini Üstaddan zeki sanmıs sanırım :) neyse anlamıstır kimin daha zeki olduğunu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

neden laik değilmişiz ki?

Abilerim ablalarım biz Atatürk laikliği anlayışı içinde olmalıyız.

 

Osmanlı dönemi İlami yönetimi şimdi olamaz, Olmaz.

Çünkü eskisi gibi hiçbir insanda salih, kamil olma durumu kalmamış..

 

Zorunlu olarak laik'iz.

 

Ama Türk tarihinin kara lekesi İsmet Atatürk laikliğini bozmuştur.Bugün Atatürkçüyüm diyen alı ismetçi olanların oyunudur bu.İsmetin devamıdır chp, dsp,dtp..

 

Bunlara kanmayalım...Türk'sen ve ülkeni düşünüyorsan Laik olacaksın..

 

Atatürk Laikliği Çerçevesinde Laik'im.

Share this post


Link to post
Share on other sites

O, bahsedilen incelik bu yazının içinde açıkça görülüyor

 

Lâikliğimiz KDV’liymiş

 

 

Lâikliğin beynelmilel, en kısa tarifi “Sezar’ın hakkını Sezar’a, İsa’nın hakkını İsa’ya vermek” şeklindedir.

Bunun açılımı, “Devlet işleriyle din işlerini birbirinden ayırmak” tır.

Bunun da açılımı , “Devlet yönetiminde, kamusal düzenlemeler dini kurallara göre yapılamaz” şeklindedir.

Bu çerçeveden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nin AKP’nin kapatılmasıyla ilgili olarak hazırladığı iddianameye bakıldığında, lâikliğe aykırı bir durumun olmadığı görülmektedir.

Ancak, Sayın Yalçınkaya iddianamesinde, lâiklik ilkesinin uygulanması devletten devlete değiştiğini ve bizim lâiklik uygulamamızın daha bir farklı olduğunu belirtip özetle:

“ İslâmiyet, kişi ile tanrı arasındaki alanla sınırlı olmayıp, devlet ve toplum kurallarını da düzenlemektedir; bu nedenle, Türkiye’deki siyasi İslâm’ı esas alan partiler ile Avrupa’daki Hıristiyan Demokrat Partiler arasında hiçbir benzerlik yoktur.” dedikten sonra, bizdeki lâikliğin aynı zamanda, “Bir uygar yaşam biçimi” olduğunu vurgulamıştır.

İşte, söz konusu iddianame, lâikliğin bir uygar yaşam biçimi olduğu, hususu, esas alınarak tanzim edilmiş ve AKP’lilerin lâik yaşam biçimine aykırı olan söz, tutum ve davranışları, doğrudan doğruya, lâikliğe aykırı bulunarak, “ AKP’nin lâikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle partinin kapatılması talep edilmiştir.

İşte, lâikliği değil de ‘Lâik yaşam tarzını’ örtülü olarak, esas aldığımızdan lâikliğin tarifi yapılmamış, yeri geldiğinde çıkarmak için aba altına saklanmıştır.

Neymiş bu ‘Lâik yaşam tarzı’ diye baktığımızda, dinin emri olan sorumlulukları yerine getirmemek ve sevaba-günaha aldırmadan sürdürülen bir yaşama şekli olarak karşımıza çıkmaktadır.

İslâmiyet de, dinin emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmak şeklinde bir yaşam tarzıdır.

İslâmî yaşam tarzına, umumiyetle, her koyun kendi bacağından asılır düşüncesi hâkimdir. Lâik yaşam tarzında ise, herkesin bu tarza ayak uydurması esastır. Uymayanlar, ya çeşitli şekilde cezalandırılır ya da toplum dışına itilir. Bu iki yaşam tarzının birbirine zıtlığı, net bir şekilde, açıktır.

AKP’nin seçmeni de seçilmişi de İslâmî yaşam tarzını benimsediğinden, lâik yaşam tarzına ters düşmektedirler. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi mutlaka bu partiyi kapatır.

Çare, ilgili Anayasa maddelerini değiştirmekte değil, Anayasaya lâikliğin tarifini koymaktadır. O zaman, aba altına saklanan ‘lâik yaşam tarzı’ tamamen ortadan kalkacak ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının tanzim ettiği iddianamedeki hususların hiçbir hükmü kalmayacaktır.

 

Kalın sağlıkla..

 

Muhlis AYDIN

Share this post


Link to post
Share on other sites

VE DAHASI...

Dış güçler, bizi körpe çocuk yerine koyarak, avunmamız için ağzımıza, Demokrasi adlı bir emzik, elimize lâiklik adlı bir şıkşık vermiş, önümüze de, İnsan Hakları, Fikir Hürriyeti ve Düşünce Özgürlüğü adlı oyuncaklar koymuştur.

Yargıtay Başsavcısı Anayasa Mahkemesine başvurarak, âdeta, şöyle diyor:

“Her ne kadar millet AKP’yi büyük bir ekseriyetle iktidara getirmişse de bu millet henüz karar verme rüştüne ermediğinden, Millet Adına karar verme yetkisi Yüce mahkemenize aittir!

“Bu nedenle, Yüce Türk Milleti Adına karar vererek AKP’nin kapatılmasını talep ederim.” ve delil olarak da dış güçlerin, avunmamız için verdiği emziğe, şıkşıka ve de önümüze koyduğu oyuncaklara aykırı tutum ve davranışları olduğunu belirtmiştir.

Milletin verdiği kararın zıddına bir karar, Millet Adına verilemeyeceğine göre, Anayasa Mahkemesinin vereceği AKP’yi kapatma kararının başına da “Yüce Türk Milleti Adına” değil de “Demokrasi Adına” yazılması daha uygun düşecektir.

Bir Yönetim şekli olan Demokrasi ise, kalın, uzun ve de yağlanmış bir direğe benzemektedir. Marifet, bu yağlı direğin üzerinde çıplak ayakla yürüyüp direğin ucundaki flamaya ulaşmaktır. Bunu başaramayan devletler direkten kayıp emperyalistlerin kucağına düşmektedirler.

İşte bu kaygan Demokrasimiz:

Kürdüm demeyi, etnik bir zenginlik ve kendini özgürce ifade edebilmek, olarak kabul ederken, Türküm demeyi, ırkçılık ve de kafatasçılık olarak kabul ediyorsa;

Müslümanlığı karalamayı ve de ona hakaret etmeyi fikir özgürlüğü olarak kabul ediyor, Müslümanlığı savunanları da, gerici, bağnaz ve örümcek kafalı olarak görüyorsa;

Türklüğe hakaret etmeyi, özeleştiri ve düşünce özgürlüğü olarak kabul edip, Türklüğü savunmayı ise çağ dışılık diye damgalıyorsa;

Bölücü örgütün eli kanlı tetikçileri insan olmadıkları hâlde İnsan Haklarından yararlanırken, onların mağdur ettikleri bu haktan yararlanamıyorsa;

Seçilmişlerin aslî görevleri icabı çıkardıkları bir kanunu, atanmış on bir kişi, âdeta, “Siz Kanun çıkarma rüştüne ermediniz” diyerek iptal ediliyorsa;

A partisinin kadrolaşmasına göz yumulurken B partisine bir müsteşar bile tayin etme fırsatı tanınmıyorsa;

O zaman bu Demokrasi Yüce Türk Milletinin zararına işleyen dişli bir çarktan başka bir şey değildir!

İşte, bu çarkın kendisinden tarafa dönenlerden biri de AKP’nin kapatılması için dava açan Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’dır.

Şöyleki:

Sabık Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine, en yüksek oyu alan Uğur İbrahimhakkıoğlu’nu değil de, daha az oy alan Abdurrahman Yalçınkaya’yı getirmiştir.

Daha sonra da Sezer, 146 oy alan Ersan Ülger dururken, Nedim Baran’la aynı oyu alan (95 er oy) Abdurrahman Yalçınkaya’yı Yargıtay Başsavcısı yapmıştır.

Bu atama takdir hakkını geçip, koruyup kollama sınırını da aşarak, âdeta, torpil kapısına dayanmıştır.

Ayrıca, AKP’nin kapatılması için dava açan Abdurrahim Yalçınkaya’nın Urfalı olması da insanın aklına korkunç bir şüphe getiriyor; öyle ki, lâhavle çekmekle gitmeyecek kadar korkunç bir şüphe.

Birlik Gazetesinin saygı değer okuyucuları, sizleri bu şüphemle değil, şu şiirimle selâmlar mutluluklar dilerim.

 

Seyyar Satıc:

 

-Aydınlar beni sorar,

Medya her yerde arar,

Haydı maskeci geldi,

Her cins maskelerim var!

 

Sürüden kaçan davar,

Bin bir belâyı savar.

Haydı meraklısına,

Yalanlara kılıf var!

 

Gel , gel ! çıra var, mum var;

Yanar, yatsıya kadar.

 

Kalın sağlıkla…

 

Muhlis AYDIN

Share this post


Link to post
Share on other sites
O, bahsedilen incelik bu yazının içinde açıkça görülüyor

 

Lâikliğimiz KDV’liymiş

 

 

Lâikliğin beynelmilel, en kısa tarifi “Sezar’ın hakkını Sezar’a, İsa’nın hakkını İsa’ya vermek” şeklindedir.

Bunun açılımı, “Devlet işleriyle din işlerini birbirinden ayırmak” tır.

Bunun da açılımı , “Devlet yönetiminde, kamusal düzenlemeler dini kurallara göre yapılamaz” şeklindedir.

Bu çerçeveden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nin AKP’nin kapatılmasıyla ilgili olarak hazırladığı iddianameye bakıldığında, lâikliğe aykırı bir durumun olmadığı görülmektedir.

Ancak, Sayın Yalçınkaya iddianamesinde, lâiklik ilkesinin uygulanması devletten devlete değiştiğini ve bizim lâiklik uygulamamızın daha bir farklı olduğunu belirtip özetle:

“ İslâmiyet, kişi ile tanrı arasındaki alanla sınırlı olmayıp, devlet ve toplum kurallarını da düzenlemektedir; bu nedenle, Türkiye’deki siyasi İslâm’ı esas alan partiler ile Avrupa’daki Hıristiyan Demokrat Partiler arasında hiçbir benzerlik yoktur.” dedikten sonra, bizdeki lâikliğin aynı zamanda, “Bir uygar yaşam biçimi” olduğunu vurgulamıştır.

İşte, söz konusu iddianame, lâikliğin bir uygar yaşam biçimi olduğu, hususu, esas alınarak tanzim edilmiş ve AKP’lilerin lâik yaşam biçimine aykırı olan söz, tutum ve davranışları, doğrudan doğruya, lâikliğe aykırı bulunarak, “ AKP’nin lâikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle partinin kapatılması talep edilmiştir.

İşte, lâikliği değil de ‘Lâik yaşam tarzını’ örtülü olarak, esas aldığımızdan lâikliğin tarifi yapılmamış, yeri geldiğinde çıkarmak için aba altına saklanmıştır.

Neymiş bu ‘Lâik yaşam tarzı’ diye baktığımızda, dinin emri olan sorumlulukları yerine getirmemek ve sevaba-günaha aldırmadan sürdürülen bir yaşama şekli olarak karşımıza çıkmaktadır.

İslâmiyet de, dinin emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmak şeklinde bir yaşam tarzıdır.

İslâmî yaşam tarzına, umumiyetle, her koyun kendi bacağından asılır düşüncesi hâkimdir. Lâik yaşam tarzında ise, herkesin bu tarza ayak uydurması esastır. Uymayanlar, ya çeşitli şekilde cezalandırılır ya da toplum dışına itilir. Bu iki yaşam tarzının birbirine zıtlığı, net bir şekilde, açıktır.

AKP’nin seçmeni de seçilmişi de İslâmî yaşam tarzını benimsediğinden, lâik yaşam tarzına ters düşmektedirler. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi mutlaka bu partiyi kapatır.

Çare, ilgili Anayasa maddelerini değiştirmekte değil, Anayasaya lâikliğin tarifini koymaktadır. O zaman, aba altına saklanan ‘lâik yaşam tarzı’ tamamen ortadan kalkacak ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının tanzim ettiği iddianamedeki hususların hiçbir hükmü kalmayacaktır.

 

Kalın sağlıkla..

 

Muhlis AYDIN

 

 

Laikliğin tanımı Anayasamızda yok ama, olsa da bir şey ifade edeceğini sanmam. Çünkü muğlak bir tanım olur. Bakın; meclis dışındaki bazı mercekler, mecliste yapılması düşünülen anayasa değişiklerini kontrol edebilmek amacıyla ve yazılı halinde andıclar oluşturdular. Meclis meclis de olsa yaptıkları hep kontrol altında... Mesela 28 şubat döneminde hükümete verilen 18 maddelik listede istenenleri kontrol etmek amacı ile BÇG oluşturuldu. Peki anayasamızda böyle bir kurul var mı? Yok! Biz laik mi olduk, laik mi oldurulduk, anlayamadım...

Bu alem öyle bir mahzen ki, ağabalarına hizmet ederler, işleri bitince ağabaları kendilerine düşman bellerler. Şu bizim batıçıların şimdi batıya düşman olmaları gibi... Dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

''Türklüğe hakaret etmeyi, özeleştiri ve düşünce özgürlüğü olarak kabul edip, Türklüğü savunmayı ise çağ dışılık diye damgalıyorsa;''

 

Sayın ayvaz;

 

Yukarıdaki ifadeye göre 301. maddeyi korumak mı gerekiyor? Eğer cevabınız evet ise, bizde o zaman deriz ki, siz müesses nizamı eleştiriken yine o nizamın tuzağına düşüyorsunuz böylece...

Anayasamızda adalet mekanizmasının nasıl şekillendirildiğini ve bu 301 yüzünden kimlerin yargılandığına bakmanızı öneririm.

 

Bu arada;

Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in de, ''Türklüğe Hakaret Davası'ndan'' yargılandığını söylemek isterim.

Ne yani, Üstad Türklüğe hakaret mi etti? Asla... Türklüğe gerçek mayasını hatırladan adamdır, o... Evet, bizim davamızda bütünlüktür esas olan...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir kere soru yanlış, ikişiler değil kurumlar lâik olur yada olmaz.

 

Soru şöyle olacaktı:

 

Lâikçi miyim, değil miyim?

 

Tabi ki değilim.

Share this post


Link to post
Share on other sites
''Türklüğe hakaret etmeyi, özeleştiri ve düşünce özgürlüğü olarak kabul edip, Türklüğü savunmayı ise çağ dışılık diye damgalıyorsa;''

 

Sayın ayvaz;

 

Yukarıdaki ifadeye göre 301. maddeyi korumak mı gerekiyor?

 

Yazar ben değilim. Yinede yanıt vermemi istemezsiniz inşeallah.

Size, yazıdan anladığınızın ilerisinde birşey anlatabileceğimi sanmıyorum.

 

Evet, bizim davamızda bütünlüktür esas olan...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...