Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
gardenya

Rahmetle Anıyoruz

Recommended Posts

TAHLİL

Mehmet Niyazi Özdemir

 

30 Mayıs 1996

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızda ışık, medeniyet kaynağı kabul edilen Batı’dan şüphe edilmezdi. Her şeyimiz Batı’ya göre değerlendirilirdi; benzediği oranda güzeldi. Ne garipti ki, Batı ne idi; hangi değerlere sahipti; buna dair ciddi fikirler aydın geçinen zümrelerimizde oluşmamıştı. Fakat Batı bizden güçlüydü; ayakta kalmamız, ona alternatif olmamak, hatta benzemekle mümkündü. Yüzyıl kadar önce siyasetçilerimiz bu kararı vermişler; devletimizi, eğitim yuvalarımızı ona göre şekillendirmişlerdi. Kültür hayatımız da bu zihniyetin emrine girmişti. Şiirde, romanda, tiyatroda, musikide, her şeyde Batılılaşıyorduk... Batılılar'a taş çıkaracak, Batılı tiplerimizin yetişmesine ramak kaldığını sanıyorduk; ne çare ki, o tipleri bir türlü ortalıkta göremiyorduk.

 

Gencecik yaşında okul kitaplarına, ansiklopedilere girmiş Necip Fazıl, içinde bulunduğu hayattan memnun değildi. Ünlüydu; devrin kalemşorları, "Bir mısraı bir millete şereftir" methiyelerini yazıyorlardı. El üstünde de tutuluyordu; İş Bankası’nda müfettiş, Güzel Sanatlar Akademisi'nde hoca idi. Her türlü imkâna sahip olmasına rağmen, mutlulukların değil, hafakanların şiirlerini yazıyordu. Çünkü ona dehası, sanatkâr hassasiyeti, enginliği, uçsuz bucaksız olan insanın maddenin kombinezonlarına hapis olduğunu söylüyordu.

 

Abdulhakim Arvasi Hazretleri'yle karşılaşınca, sanki iç cebinde kaybolmuş güneşi buldu. "Saatim işlemiş, ben durmuşum" dediği dünyaya tereddütsüz veda etti; üç boyutlu âlemden manevi iklimlerle donatılmış çok boyutlu âleme hicret etti.

 

Batı, muzaffer ve mağrurdu; her gururlu gibi kendini dinleyince zaaflarını hissediyor, dünyanın hiçbir yerinde kendisine karşı olabilecek bir harekete izin vermiyordu. Siyasilerimiz ise günlük düşünüyorlardı. Belki de haklıydılar; bir avuç kalan milletimiz çağın her türlü imkânından mahrumdu; güçlü Batı’ya alternatif olmayı düşünmek, kelleyi altın tepside sunmaktı. Sanatkârlığının antenleriyle geleceği sezen Necip Fazıl, anı kurtarırken, mutlak yok oluşun kemendini boğazımıza attığını fark ediyordu. Metafizik ürpertilerden arınmış, sadece biyolojik varlığı kalmış insan ihtiraslarının elinde oyuncak olurdu. İhtiraslarının sınırı bulunmayan insanın cemiyete vahşi hayvan sürüsünden daha büyük zarar vereceğini, bu yalan dünyada beşeri bir cehennem kuracağını gayet iyi biliyordu. Mücadeleye atıldı.

 

Aynı insanda bulunması pek mümkün olmayan değişik kabiliyetlerle doğmuştu; hepsini devreye soktu. "Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak / Haykırsam kollarımı makas gibi açarak." feryadıyla ruhunda kopan fırtınaları şiirine aksettirdi. Tiyatro eserleri, gazete ve dergilerde makaleler yazdı. Son donem tarihimizi rayına oturtmak için kitaplar kaleme aldı. Gecesini gündüze kattı; ardında bir külliye bıraktı. İmkân buldukça çıkardığı dergiye, "Büyük Doğu" adını verdi. Evet, Batı'nın karşısında bir de Doğu vardı, hem de "Büyük Doğu."

 

Koru körüne Batı’ya düşman değildi; çünkü medeniyetin insanlığın ortak malı olduğunun farkındaydı. Bugün insanlığın vardığı noktada Doğu’nun da, Batı'nın da payı vardı. Fakat bizi mazimizden koparıp, koksuzluğun girdabında boğmak isteyen Batı’cılığın karşısındaydı. Bunun için yobazlık ve köksüzlükle çok mücadele etti.

 

Sık sık onu geniş kalabalıklara hitap ederken dinlerdik. Karşısındaki kalabalık coşkunsa, yani onu anlıyorsa, muzdarip yüzüne bir şafak aydınlığı düşerdi. Bazen de onu polislerin arasında görürdük. Bu anlarda da zavallı görünmez, başını dik tutmasını bilirdi.

 

Mücadelesini bindir müşkülatla sürdürdü. Hayatın bütün yükünü iliklerine kadar duyardı. Karamsarlığı, bezginliği birkaç saniye sürerdi; dipdiri bir ruhla davasının ondan beklediği sevki zırh gibi kuşanırdı.

 

Zaptiye Ahmet (Yücel)de üstadımızı çok severdi. Vefalı olduğu için de, hapise ne zaman girdiğini, ne zaman çıkacağını takip ederdi. Toptaşı Cezaevi'nden çıkacağı gün bir minibüs kiralamış; rahmetli Neslihan Hanımefendi’yi, çocuklarını bindirmiş, cezaevinin kapısına gelmişler. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyormuş. Nihayet Üstadımız hapishaneden çıkmış. Çevreye bakınmış ve hanımına dönmüş:

 

- Dua et Neslihan, yağmur yağıyor; aksi halde kalabalıktan tekrar içeriye girmeye mecbur kalırdık.

 

Şartları, bir tankla savaşan bir güvercinin şartlarına benziyordu. Her türlü imkâna sahip bir dünya, üzerine acımasızca geliyordu. Ama o hesap adamı değil, iman adamıydı. İmanı en kötü şartlarda bile onu ayakta tutuyor, çevresindekilere de moral vermesine sebep oluyordu.

 

Ne zaman baharın bugünleri gelirse, içime tahammülü güç bir hüzün çöker. Üstadımız Necip Fazıl’ı, onu seven Zaptiye Ahmet, Sıtkı Evren gibi dostlarımızı hatırlarım.

(ZAMAN-Arşiv)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arayınca yüzlerce dosyaya ulaşabiliyorsunuz üstadla ilgili,ama kararsız kaldım hepsini ekleyeyim mi ne dersiniz arkadaşlar?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Ahmet, ulu orta kimlik teşhiri pek iyi durmamış diyecektim de, çok karıştırılıyoruz ikimiz... Çünkü malum, adaşız. Bazen, bazı arkadaşlar bana yazdıklarını düşünerek sana yazıyorlar. Ee, olacak o kadar. Nicki alan, ceremesini çekecek. Değil mi? :)

 

Bu arada gardenya, üstadla alakalı olmak ve güncelliğini yitirmemiş, hala okunabilir olmak kaydıyla her türlü materyali paylaşabilirsiniz. Sitenin görevlerinden birisi de zaten üstadla ilgili materyalleri toplamak olduğuna göre, çok hoş bir çalışma olur.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hazır vaktim de varken ekleyebildiğim kadar çok yazıyı ekleyeceğim inşallah,her ne kadar birer birer eklemeyi tercih etsem de zamanım olmadığı için böyle olsun.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Teşhir sayılmaz bu. Sırf bir ilçede 5 adet Ahmet Yücel ismine rastladım. Ve hatta üç tane yakın akrabamın ismi de Ahmet Yücel:)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Orası öyle, öyle olmasına da, malum, sanal dünyada nick perdelerinin altındakinden az da olsa bir ışık huzmesi sezenler mal bulmuş mağribi gibi seviniyor... Gereksiz bir sevinç bu, ama ne bileyim, mahfuzu aşikar etmemek her zaman sevdiğim bir iştir, hareketsizliktir hatta, böyle daha iyi durdu. :)

 

Neyse... Oldukça "common" bir isim olduğu için problem olmaz, hem ikimizi karıştıran birisi hasbelkader bu mesajı okursa farklı kişilikler olduğumuzu anlar, pek de güzel olur.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...