Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
mürid

Ebedi Yeni

Recommended Posts

Bütün dünya zaman ve mekânı boyunca, bizim ideolocyamızın ruha ve maddeye nakşedilebilmesi için gereken şartlarla, başka ideolocyaların şartları arasındaki nisbet bakımından, bizim aleyhimize tecelli eden pay hiç bir defa görülmemiştir.

 

Fakat aleyhimizdeki bu çetinlik, hakikatte lehimizdedir; ve ideolocyamızın her ucuzluk ve kolaylıktan müstağni şan ve şerefi icbadır.

 

Bu çetinlik şudur ki, bir ideolocyanın muvaffak olabilmesi için gereken iki ana şarttan, fikir kıymetiyle bu fikrin aşılanacağı kütle kabiliyeti, bizim dünyamızda, kurnaz ve sahtekâr istismarcılar tarafından her an aleyhimizde kullanılabilecek bir hususîliktedir.

 

Fikir ve dâva bizde ne kadar yeni, doğru ve güzel olursa olsun, kurnaz ve sahtekâr istismarcılar, onu, bir takım müşahhas misallere tatbik ederek daima eski, yanlış ve çirkin göstermeye çalışıyorlar.

 

Biz ne şerefli bir dâvanın insanlarıyız ki, bağlı olduğumuz ebedî yeni, değişmez doğru ve sonsuz güzel, herhangi bir mü'min çobanın belirttiği müşahhas ve gayet iptidaî hale irca edilivermekte, böylece o çobanın sadece unvanda bizimle ruh beraberliği, bizim bütün gaye ve dâva kadromuz diye gösterilerek, hamlemizin münevver zümre arasında hiç bir tılsım doğurmamasına çalışılmaktadır.

 

Halbuki bizim günümüzde Devlet Reisinin ufku, 20 asrın oluş çilesini çektikten sonra, baş rehber Hazret-i Ömer'in seciyesine yaklaşan örnektir. Fikir adamı İmam-ı Gazalî, vecd adamı da Mevlânâ Celâleddin'dir. Her ân, bir müşahhası aşan mücerredin sayısız kemal merdivenleri karşısında, kimsenin, ille müşahhası ele almak gerekiyorsa hiç olmazsa ulvî müşahhasları görmeye ve göstermeye niyeti yoktur.

 

Vatanımızdaki kütle kabiliyeti ise, evvelâ ırkî hususiyetlere dayanan, sonra da asırlar boyunca gelen tesirler yüzünden, içtimaî birlik alâkasını tamamen kaybetmiş bulunmaktadır.

 

Ortada bizi anlayan, kurnaz ve sahtekâr istismarcıların basit ve köhne gördüğü namütenahi giriftlik ve yenilik sırrını duyan, bizden olan ve içtimaî alâkalarının en keskinine mâlik bulunan bir avuç insandan başka hiç bir kimse yoktur.

 

Fakat biz bu bir avuç insanı üretmenin, baştan başa simsiyah bir zemini yuğura yuğura onu sütbeyaz bir renkle köpürtmenin, en ince ve nazik gâmızaları teker teker heykelleştirmenin, dâvayı yassı kafalı bir çobanın ruh kadrosundan, beyni okyanuslar misali kıvrım kıvrım en ileri mütefekkirin çapına çıkarmanın ve barut zerreleri gibi bir birine bağlı içtimaî bir alâka nesci dokumanın, Allah isterse, nasıl mümkün olacağını isbat edeceğiz. O zaman ise, gerek yeni gibi duran ideolocya hamuleleri, gerek ellerindeki canlı ve ileri millet kütleleri bakımından pek ucuz ve kolay işlere girişmiş bulunan hiç bir yabancı inkılâp zümresiyle kıyaslandıramamak ve gerçek çapımızı tâyin edebilmek iktiza edecektir.

 

O gün herkes bize yenilerin yenisi diyecek ve ebedî yeninin ne olduğu belli olacaktır.

 

 

11.5.1956

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zamanın yıpratıcı çarklarında ezilmeye mahkûm olan her türlü ‘yeni’, bir zaman sonra üzerindeki pırıltıyı, tazeliği, canlılığı kaybetmekte ve ortaya çıkan yeni hâl müşahede edildiğinde pörsümüş, erimiş, bayatlamış, solmuş olmak vaziyeti, bir zamanlar yeni olanın artık yeni hâli olmuştur.

 

Bahsini ettiğimiz bir halden, yani yeniden eskiye intikal ediş, mücerret ve müşahhas cihette; saha ayırt etmeksizin bir devridaim içerisinde sürmektedir. 5 duyumuza hitap eden müşahhastaki nesnelerin ilk hallerinde kalması asla mümkün olmadığı gibi, mücerret zeminde vuku bulan yenilikler de zaman ilerledikçe yerini, ‘yeni’ çıkana bırakmakta ve eskiden yeni olan şimdi eskimiş olmak durumuna tevdi edilmektedir.

 

Zamanı durdurmak nâmümkün. Yeninin eskimesine engel olmak muhal. Bütün eskiler bir zaman önce yeni iken, bütün yeniler ise şimdiden eskimeye namzet. Yani bütün yeniler, eskimek istidadına mâlik... Bu eski-yeni hususunda, hakikatin hakikatine bağlananların karşısına öyle bir tabir çıkıyor ki, bütün mefhumlar hakikate bağlı olarak süzgeçten geçirilmişçesine aslî mânalarına kavuşuyor ve neyin ne olduğunun kainat çapındaki izahı bir gül tomurcuğu gibi beynimizin içinde açılıp huzura ve saadete erdirecek olan hakikat kokusunu ruhumuza, hayatımıza yaymaya başlıyor: Ebedi yeni... Ne şahane bir ifade ve bu ifadeyi hak eden hakikat, ne muazzam buudda bir kıymete sahip. Kökü ezelde ve dalları ebedde olan ebedi yeni, âlemlerin Rabbinin habibi vasıtasıyla beşeriyete gönderdiği İslam dinidir.

 

“Allaha malik olan neden mahrumdur; Allahtan mahrum olan da neye malik?”

 

Abdulhakim Arvasi Hazretlerinin de çarpıcı, yakıcı ve insanın kâinata ve kendine bakışını değiştirecek çaptaki enfes ifadesiyle belirttiği gibi, insan, bu ebedi yeninin aslî sahibine malik olduğu zaman hakiki ebedi âleme ve ebedi yeninin ebedi saadetine kavuşacaktır. Yüce Allah kavuşanlardan eylesin cümlemizi. Amin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hayatın bizlerden bulmamızı istediği,değişmeyen, hayatın kendisinin bile zaman karşısında eskiyip tükenmekten kurtulamadığı,buna rağmen zamana meydan okuyabilen tek gerçeği ve ebedi yeniyi sunan bir mahiyeti, bir manası vardır. Ve yaratılmış olan her nefs sahibi buna ulaşabilmek veya ulaşamamak üzerinedir. İmtahandadır. Hayatın manasını çözmek; klişeleşen şekliyle değil,batının akıl fabrikalarında üretilen, sağlık mekteplerinde öğretilen "biz insanlığa ve kendimize faydalı olmak için yetiştiriliyor ve hayatı da iyi yaşamak için "çalışmak" olarak algılıyoruz" şekliyle değil, kuru akla bağlanarak değil; hayatın görünenlerle ve görünmeyelerle mürekkep olduğunu kavrayarak, zamanın içinde yaşadığımıza göre, öncemizin ve sonramızın olduğunu bilerek ve zaman olduğuna göre zamanı da aşan bir kuvvetin, kudretin olduğunu farkederek işe başlamalıyız.

 

Meselemiz büyük ve işimiz zor. Kolay ise basitçilerin kaçtığı yoldur. "zor"la hemhal olduğumuz nispette de inkılab noktasına varırız. Hem ferdii hem içtimaii. Ebedi yeninin tenimizden tinimize kadar herşeyimizi kuşattığını, dimağlarımızda hissetmeye ve bu hissin sanki Hz Ali efendimizin namazda aldığı tat kadar yükselmeye başladığını anlarız. İşte varmamız gereken nokta da bu zevkin ölçüsüne eş olan ahvale sahip olmak ve bu ahvalimizle dervişlerdeki "sadece aşkından yapan" edayla Cennet tasası ve Cehennem korkusu hissetmeden yapmak, sadece yaratanının rızasına tabii ve talib olmak...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Halbuki bizim günümüzde Devlet Reisinin ufku, 20 asrın oluş çilesini çektikten sonra, baş rehber Hazret-i Ömer'in seciyesine yaklaşan örnektir. Fikir adamı İmam-ı Gazalî, vecd adamı da Mevlânâ Celâleddin'dir. Her ân, bir müşahhası aşan mücerredin sayısız kemal merdivenleri karşısında, kimsenin, ille müşahhası ele almak gerekiyorsa hiç olmazsa ulvî müşahhasları görmeye ve göstermeye niyeti yoktur.

 

Lakin dönüp bakıyoruz: Ardımız-önümüz, sağımız-solumuz devlet adamlığı iddiası/söyleminde siyasetçiler ve aydınlandığını sanıpta git gide karanlıklaşan sözde fikir adamları ile dolu. Çap yok, ölçü yok, mana yok vs.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...