Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
BDG

Mümin - Kâfir

Recommended Posts

Mümin-Kafir kitabını hem okudum hem de bir kaç dostla, filmini izlemiştim.Üstad, hakikatleri tokmak gibi indiriyor başımıza.Ve recm cezasını anlatırken,İslamın kılıcı en büyük merhamettir sözü müthişlerin müthişiydi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah razı olsun BDG kardeş şüphesiz ki Üstadın eserini okumayıpta sizin paylaştıklarınıza göz gezdirerek bile boş beyinlerimizi böylesine önemli konularla doldurmamıza katkıda bulunuyorsunuz...

Haklarınızı helal edin....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bizler site yönetimi olarak herhangi bir gurura kapılmadan sadece durumu ifade etmek bakımından ve hiçbir yanlış anlaşılmaya meydan vermeden şunu söylemeliyiz ki, yönetimimiz çok güçlü bir muhayyileye sahip, durumu gayet net kavrayabilen, doğruyu doğru olarak gören ve yanlışı da yanlış olarak anlayabilen, seziş yeteneği yüksek şahsiyetlerden teşekkül etmiştir. Kendilerini daima geliştiren, sürekli okuyan böylece hayatı en derin noktalarından yakalayan değerli yönetimimiz, kendisince misyon olarak biçtiği Necip Fazıl Kısakürek konusunda bazı haklı açıklamalar yapmak durumundadır. O da şöyledir ki, Türk tarihi incelenip okunduğunda, araştırılıp değerlendirildiğinde tarihimizin son dönemi içerisinde bizlere ulvi bir bakış açısı sunan ve bunu belirli bir plan ve sistem dahilinde yapabilen bir tek şahsiyet göremiyoruz. Münevver düzeyinde olan ama bir türlü istediğimiz seviyeyi yakalayamayan onlarca kıymetli düşünürümüz olmasına rağmen istisnasız hepsinde eksiklik görüyoruz. Kimisi hayatıyla fikir noktasında çelişirken, kimisi eksik bakış açılı kimisi net bir çizgi tutturamamış ve saire. Batı incelendiğinde ise durum tersi yönünde değişir. Hepsi birbirinden kaliteli ilim, fikir, sanat ve düşünce adamlarıyla doludur. Fakat ana kaynak bakımından bizden ayrıldıkları için bize istediğimizi sunabilecek düzeyi onlarda görebilmemiz mümkün değildir. Bu anlamda Necip Fazıl'a bakacak olursak üstadın bambaşka olduğunu tüm samimiyetimizle dile getirmeliyiz. Kendisi, incelediğimiz, okuduğumuz, araştırdığımız şahsiyetler arasında ( fikir dünyasında otoriter olarak bilinen insanlar arasında da bu böyledir) kendisi en tutarlı, mükemmel ve yüksek disiplinli bir fikir sistematiğine sahip, insan aklının en olgun ve üstün seviyesini, ulvi ve sufli kutupları en somut şekilleriyle sunan en büyük mütefekkirimizdir. Bu yüzden gerek yukarıya eklemiş olduğumuz eserindeki parçalar olsun, gerek diğer eserleri olsun, mesela tiyatro, şiir, makale, fıkra... hepsi yüksek düşüncenin ürünü olan kıymetlerdir. Bizler ise site müdavimleri başta olmak üzere bu durumun farkına varmalı, aklı Harward seviyesine çıkaran yüksek dehayı herşeyiyle öğrenmeli ve böylece özgüveni yerinde olan, artık aradığını manayı bulma kudretini elinde taşıyan bir nesli mayalayabilelim.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Rabbim razı olsun..

Bu eserde gerçekten gerek kafir gerek müslüman çok zeki şahsiyetler ve günümüzde bizlerinde karşısına çıkabilecek zihniyetlerin böyle insanlar olması ihtimali çok yüksek.. Üstadın eserleri gerçekten çok evrensel ve daha çok ilerilere ışık tutabilecek eserler.. Paylaşım için teşekkürler..

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dini hayatımızda,normal yaşantımızda karşımıza çıkabilecek merak edebileceğimiz nerdeyse bütün konuları kendi dilinde ele almış olan Üstadımız aslında bize hayatımızı ve ömrümüzü gösteriyor diye düşünüyorum.Çünkü bu kitapta kafirden ve müminden insan bişeyler bulabiliyor kendisinde aslında bulmaktan öte belkide cevap veremediği sorulara cevap ve bir açıklama buluyor kitapta.Üstadımızın ne kadar büyük bi hatip olduğunu bir kez daha gördüm içinde nazar boncuğunun hükmüne kadar birçok konuda fikir sahibi yapıyor bizleri.Allah ondan razı olsun...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muhabbet-Nefret

 

 

Kâfir - Dikkat ettiğim bir şey var; siz İslâm dâvasında sevgiden ziyade nefret cephenizle hareket ediyorsunuz! Dost kutuplarınızı okşamak yerine düşman hedeflerinizi yıkmak... Bu mu İslâmda usûl?..

 

Mümin - İslâmda esas ve usûl, muhabbettir. Fakat koca bir dağa benzeyen bu esasın bir de aynı çapta uçurumu vardır. O da nefret... Ve ikisi bir arada... Biz nefret ettiğimiz için mukabiline muhabbet göstermek yerine, asıl muhabbet ettiğimizin zıddına nefret duymakla mükellefiz. Muhabbet öncedir ve sağ kanadı teşkil eder. Nefret ise sonradır ve sol kanat... Müslüman işte bu iki kanatla uçandır.

 

Kâfir - Bunun için muhabbet tarafınızı nazardan saklayacak derecede zıdlarınıza saldırmanız mı lâzım?..

 

Mümin - Uyuşturucu merhemden anlamayan yarayı kızgın demirle dağlamak lâzım... Hele zamanın şartları başka türlü, uslu ve akıllı tedbirleri iflâs ettirmiş bulunuyorsa... Keşke vicdanlar hakka açılmış olsa da bize kapı kapı gezip muhabbet serenatları besteleme vazifesi düşse... Bu mes'ut iklim dünyaya kurulduğu günden beri gelmemiştir.

 

Kâfir - Peki ama nefrette en büyük hisse, şu sizin dediğiniz benlik duygusuna hizmet etmez mi?

 

Mümin - Asla!.. Bizimki nefs için değil, Allah için nefret... Dedik ya; mümin Allah için sevgi ve yine onun için nefret isimli çifte kanatla gökleri dolaşır. Çifte kanat teşbihimiz her meseleye şâmildir.

 

Kâfir - Bu dediğinizi İsa Peygamber yapmamış ve öğütlememiştir.

 

Mümin - Doğru!.. Zira babasız hak Peygamber Hazret-i İsa'da melekiyet galipti; halbuki ondan yüksek dereceli İbrahim ve Musa Peygamberlerde ve bilhassa topyekûn zaman ve mekânın Peygamberinde beşeriyet galiptir ve melek beşere secde emrini almıştır. Nefret kutbu olarak Hazret-i İbrahim'in karşısında Nemrut, Hazret-i Musa'nın karşısında da Firavun var...

 

Kâfir - Ya topyekûn zaman ve mekânın Peygamberi dediğinizin karşısında?

 

Mümin - Ebu Cehl ile cehalette onun manevî nesli Yirminci Asır hazırlayıcıları var... Onlar da birer Ebu Cehl veya İbn-i Cehl...

 

Kâfir - Son Peygamber üzerinde kapalı konuşuyorsunuz !. .Teşhis yapın, isim verin!

 

Mümin - Aksine, gayet açık konuşuyorum! Bir mücerredi basit teşhisler ve isimlerle boğamam! Onun karşısında bütün bir Batı dünyası ve bu dünyanın Batılı ve Doğulu taklitçileri var!.. (Volter)den (Karl Marks) ve (Lenin)'e, İbn-i Teymiyye'den Mısırlı Muhammed Abduh ve Cemaleddin Afganî'ye kadar say sayabildiğin kadar isim!..

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dünya üzerinde yaşayan insan nüfusunun beşte birinden fazlası müslüman. Üst düzey bir değerlendirme yapmaya bile lüzum duymadan bulunduğumuz çağı analiz edersek hazin fakat umut verici bir resme şahit olacağızdır. İşin hazin kısmı şurada ki, bu aynı zamanda umudun kaynağını da göstermekte, İslam inanış ve kaidelerini vahyin gözetiminde akıl imbiğinden geçirerek bize harikulade ve yüksek cezbedicilik kalitesinde anlatan üstadımız Necip Fazıl'ın gerek burada alıntıladığımız gerekse sitemizin her tarafında görebileceğiniz İslami gayretleri inananlara yeterince ulaşmıyor. (İddiamız üstadın cihan çapında ve asırlık kuvvette mütefekkir olduğu için dünya ile üstadı bir arada anabiliyoruz.) 14 asırlık inanışın saf ışığını günümüzün hüviyetinde bizlere sunan üstadın bu eserleri, çalışmaları maalesef ki şuur noktasında çok az insana ulaşabilmiş durumda. Sadece Türkiye çapında dahi değerlendirilse hazin sahnenin ne olduğu yine ortaya çıkar. İslam'ı anladığı zannıyla dinimizin kaidelerinin reformist tahlillere uğraması ve yanlış uygulanması, İslam medeniyetinde yer almasına rağmen islamcı grupların birbiriyle olan ters münasebetleri gibi. Mevzuyu ülkemizden dünyaya doğru da genişlettiğimizde aynı sahne karşımıza çıkıyor. Ayrıntılara girip örneklere daldığımızda konuda vermek istediğimiz mesaj kaçabilir düşüncesiyle sözümüzü toparlarsak, muhteşem hakikatlerin edebiyat sanatının da kuvvetiyle aktarımını mükemmel şekilde gerçekleştiren üstadı daha iyi okumaya ve özellikle ruhuna malik olmaya ardından da okutmaya gayret göstermeliyiz. Bilgi bizden etrafa yayılmalıdır. İrfan sahibi olana kadar bilgilerimizi, inanışlarımızı her yere bir öğretmen edasında ve bir muştu taşıyan elçi mevkiinde etrafa ulaştırmalıyız. Hazin noktası olarak tabir ettiğimiz durumun içinde umudu da göstermemiz icap ederse, üstadımız gibi önemli remzlerin fark edilebilmeleri ve hepsinden de önemlisi "biri bulduktan sonra gerisi amelelik işi" diyen üstadı ve kendine yaklaşan ayardaki insanları "bir" gibi kabul ettiğimizde bize düşenin amelelik olması umudun ifadesidir. Allah umutlarımızı boşa çıkarmasın.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mü'min-Kâfir Üstad'ın ilk okuduğum kitaplarındandı. Aslında tahmin edildiğinden de orijinal bir kitap. İtiraf edeyim ama aramızda kalsın, başka bi yerde duyarsam kulaklarından tavana asarım seni sayın okuyucu. Kitabı okumadan önce kaliteli bir Müslümanın kazma bir gavuru karşısına oturtup şamar oğlanına çevireceğini sanmıştım. Elindeki kılıçla boğayı her halukarda biçmesi beklenen matadora alkış tutarak keyif bulanlardan olacağımı kurmuştum kafamda.

 

Kitabı okuduktan sonra Üstad'a sıradan yazar muamelesi yaptığımı fark ederek epey utandım. Malum, bu tarz diyaloglarda karşı tarafı süründürmek üzerine kurulmuş senaryolar bandı döndürür. Bizim tarafı savunan kişi, arada sırada demagojiye de saparak rakibine ölümü arzulatır. Battal Gazi'nin ruhu kanımıza işlemiş nitekim. Üstad'ın eserinde ise iki taraf da az-çok yeterli, az-çok birbirine yakın tipler. Bu da diyaloğun kalitesini arttırıyor, ayrıca yakın güçlerin mücadelesinde Mümin'in bariz üstünlüğü pırıl pırıl ortaya çıkıyor. Yani Mümin diğer adamdan daha yetenekli olduğu için değil, fikirleri ağır bastığı için tatmin edici oluyor. İşte ben bu hissi, bu tadı çok seviyorum. Malesef çoğu Müslüman kalem erbabı, mühim olanın böyle bir üstünlük olduğunun farkında değil.

 

Bana kalırsa Üstad Mümin'in yerine kendini, Kafir'in yerine ise çevresinde karşılaştığı İslam düşmanlarını ve hataratlarını koymuş. Çünkü diyaloglara bakıldığında kendi hayatında karşılaştığı örneklerin de yansıması görünüyor. Kafir secdeden kalkarken bilmem ne kadar toz kaldırmaktan filan bahsediyor ki namaz hakkında aynı itirazın başka bir şahıs tarafından Üstad'a yöneltildiğini farklı eserlerden takip edebiliyoruz. Falih Rıfkı'ydı o di mi?

 

Hele de arkasındaki iki ekle birlikte, bu kitap da bence Üstad'ın başucu eserlerinden sayılmayı hak ediyor. Bir Pırıltı Binbir Işık ve Vecdimin Penceresinden sanırım şu ana kadar okuduğum en iyi iki kitapçık..

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnsan

 

 

 

Kâfir - İnsan nedir?

 

Mümin - Allah'ın aynası...

 

Kâfir - Neye memurdur?

 

Mümin - Mukaddes emanete...

 

Kâfir - Mukaddes emanet ne demektir?

 

Mümin - Allah'a ermek sırrı...

 

Kâfir - Nasıl erilir?

 

Mümin - Kullukla...

 

Kâfir - Kulluk nasıl olur?

 

Mümin - Allah'ın emir ve yasaklarına baş keserek...

 

Kâfir - Bu kadarı erdirir mi?

 

Mümin - Ermenin ilk basamağına çıkarır...

 

Kâfir - Sonraki basamaklar?

 

Mümin - Ruhta ve ruhun hayatında...

 

Kâfir - Bu dünyadan gaye?

 

Mümin - "Hiç"ten "hep"e ve ölümden ölümsüze geçmek ve dâvanın kadro ve rejimini kurmak...

 

Kâfir - Bu yolu kim gösterir?

 

Mümin - Peygamber...

 

Kâfir - Bu işin ismi?

 

Mümin - Din...

 

Kâfir - Bu işin kitabı?

 

Mümin - Allah kelâmı...

 

Kâfir - Ya öbür peygamberler?

 

Mümin - Hepsi kendi zaman ve mekânında hak...

 

Kâfir - İslâmınki?

 

Mümin - Her zaman ve mekânın Mutlak Resulü...

 

Kâfir - O'ndan sonra peygamberler gelemez mi?

 

Mümin - Ne de mutlak mânasiyle O'ndan evvel gelebilirdi.

 

Kâfir - O'ndan sonra herhangi bir içtimaî sisteme yer yok mudur?

 

Mümin - O'na bağlanmak ve O'ndan olmak şartiyle her sisteme yer, hattâ emir vardır...

 

Kâfir - O, beşerin bütün verim hakkını inhisar altında mı tutuyor?..

 

Mümin - O, beşerin bütün verim hakkını Allah'ın kendisine lütfettiği sonsuzluk buutları içinde, uzayabildiği kadar uzamaya davet ediyor ve bu davetin inhisarını elinde tutuyor.

 

Kâfir - Siz, bakılınca görülemeyecek kadar geri bir mazisiniz!

 

Mümin - Biz, gerçekten, bakılınca görülemeyecek kadar ileri bir istikbâliz!

Share this post


Link to post
Share on other sites
Mümin - Her şeyi tersine çevirip zıddiyle vasıflandırmaktaki inkâr mizacı, bu sözünüzden nasıl da tütüyor, bilseniz!

Kâfir - Yine mi hakaret?

Mümin - Asla! Çünkü cezanızı verebilseydim, size yine hakeret etmezdim ki...

Kâfir - Ya ne yapardınız?

Mümin - Allah'ın emrettiğini!

 

Rasulullah döneminde diye hatırladığım bir vaka var. Bu diyalogdaki "cezanızı verebilseydim, size yine hakeret etmezdim ki" cevabı bana onu hatırlattı. Zina gibi bir suçun cezasının tatbiki sırasında, bir kimse hakaret ediyor. Hakareti eden kimseye, buna hakkı olmadığı ihtarı ediliyordu -Rasulullah tarafından diye hatırlıyorum-.

 

Mümin-Kafir'de mevcut olabilir fakat foruma bütün kısımları konulmadığından, bulamadım. . Hatrında olan kimse varsa, vakayı ve hangi kitabın neresinde geçtğini bizimle paylaşabilir mi?

Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...