Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Vakıf Ahmet

Peygamberimizden 101 Hatıra

Recommended Posts

18 / ÇOCUĞU ÖPÜNCE

 

Aişe radıyallahu anha anlatıyor:

 

Çölde yaşayan bazı bedeviler, Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna geldiler ve, ''Siz çocuklarınızı öper misiniz?'' diye sordular.

 

Sahabiler de, ''Evet, öperiz'' dediler.

 

Bunun üzerine bedeviler, ''Ama vallahi biz öpmeyiz'' deyince, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

 

''Allah sizin kalplerinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa, ben ne yapabilirim ki!''

........

Buhari, Edeb 18; Müslim, Fezail 64; İbni Mace, Edeb 3.

Share this post


Link to post
Share on other sites

19 / BARİ BUGÜN YIKANSANIZ!

 

Aişe radıyallahu anha anlatıyor:

 

Hz. Peygamber zamanında halk, Medine civarındaki köylerden, nöbetleşerek Cuma namazı kılabılmek için, sırtlarındaki abalarıyla toza toprağa bulanmış halde gelirdi.

 

O zamanlar herkes kendi işini kendisi görürdü.

 

Bu sebeple de çalışırken giydikleri kıyafetlerle namaza gelirlerdi.

 

Toz toprak vücutlarına sindiği için bedenleri ter kokardı.

 

Birgün Resul-i Ekrem benim yanımdayken, bunlardan biri onun huzuruna geldi.

 

Hz. Peygamber ona, ''Bari bugün yıkansanız!'' buyurdu.

.......

Buhari,Cum'a 15, Büyu' 15; Müslim, Cum'a 6; Ebu Davud, Taharet 128, Salalat 205, 206; Nesai, Cum'a 9.

Share this post


Link to post
Share on other sites

20 / TOPRAĞA BULANMIŞ ADAM, KALK

 

Sehl ibni Sa'd anh anlatıyor:

 

Bir öğle vakti Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem kızı Fatıma'nın yanına gitti.

 

Hz. Ali'yi evde göremeyince, ''Amcamın oğlu nerede?'' diye sordu.

 

Hz. Fatıma, ''Aramızda bir tatsızlık geçti. Birbirimize darıldık. O da öğle uykusunu benim yanımda uyumadı'' dedi.

 

Hz. Peygamber orada bulunan birine, ''Bak bakalım, Ali neredeymiş!'' dedi.

 

O zat gidip Hz. Ali'yi aradı; ''Mescitte uyuyor'' diye haber getirdi.

 

Peygamber Efendimiz kalkıp mescide gitti.

 

Hz.Ali'nin orada yatıp uyuduğunu, hırkasının sıyrıldığını, vücudunun toprağa bulandığını gördü.

 

Elbisesindeki toprağı eliyle silkelerken, ''Kalk Ebu Türab,(1) kalk!'' diye seslendi.

.............

Buhari,Salat 58, Fezailü's-sahabe 9,Edeb 113, İsti'zan 40; Müslim,Fezilü'-sahabe 32, 38; Tirmizi,Meankıb 20.

 

(1) Ebu Turab'ın sözlük anlamı toprağın babası demek olup ''toprağa bulanmış kimse'' anlamında lakaptır. O günden sonra Hz. Ali ''Ebu Turab'' diye de çağırılmış, o da kendine böyle hitap edilmesinden hoşlandığını söylemiştir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

21 / BİR TAKSİM ŞEKLİ

 

Amr ibni Tağlib radıyallahu anh anlatıyor:

 

Bir defasında Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e çokça mal gönderilmişti.

 

O da bu malı müslümanlara dağıttı.

 

Kimine verdi, kimine hiç vermedi.

 

Kendilerine birşey vermediği kimselerin ileri geri söylendiklerini duyunca, minbere çıkıp bir konuşma yaptı.

 

Allah'a hamd ü senadan sonra şunları söyledi:

 

''Bu maldan bazı kimselere verdim, bazılarına vermedim. Kendilerine birşey vermediklerimi, verdiklerimden daha çok severim. Bazılarının kalbinde sabırsızlık ve dünya malına karşı aşırı istek gördüğüm için onlara verdim. Allah Teala bazı kimselerin kalbinde zenginlik ve hayır yarattığı için onlara verdim. Amr İbni Tabliğ de gönlü zengin olanlardandır.''

 

Ben o sırada Resul-i Ekrem'in tam karşısında oturuyordum.

 

Onun bu sözleri yerine bana dünyayı verseler, yine istemezdim.

.......

Buhari, Cum'a 29, Farzu'l-humus 19, Tevhid 49; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 69.

Share this post


Link to post
Share on other sites

22 / ONA SEVDİĞİNİ SÖYLE

 

Enes ibni Malik radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında oturuyordum.

 

Oradan bir adam geçti.

 

Hz. Peygamber'in yanında oturanlardan biri, ''Ey Allah'ın Resulu! Ben bu zatı gerçekten Allah rızası için seviyorum'' dedi.

 

Peygamber Efendimiz ona, ''Peki, kendisini sevdiğini ona söyledin mi?'' diye sordu.

 

Adam, ''Hayır, söylemedim'' deyince Hz. Peygamber, ''Haydi kalk, ona sevdiğini söyle de, aranızdaki muhabbet güçlensin'' buyurdu.

 

Adam hemen kalkıp sevdiği kimsenin arkasından yetişti ve ona, ''Ben seni Allah için seviyorum'' dedi.

 

O da, ''Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin'' karşılığını verdi.

........

Ebu Davud, Edeb 112,113; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 140-141,241.

Share this post


Link to post
Share on other sites

23 / BİR TANEME DUA ET!

 

Enes ibni Malik radıyallahu anh anlatıyor:

 

Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem annem Ümmü Süleym ile görüşmek üzere bize geldi.

 

Annem de ona yağ ve hurma ikram etti.

 

Hz. Peygamber, ''Yağınızı tulumuna, hurmanızı kabınıza koyunuz; ben oruçluyum'' buyurdu.

 

Sonra evin bir köşesine gidip nafile namaz kıldı.

 

Biz de arkasına durduk ve onunla birlikte namaz kıldık.

 

Peygamber Efendimiz Ümmü Süleym'e ve ailesine dua etti.

 

Annem, Allah'ın Elçisi! Benim bir taneme dua et!'' dedi.

 

''Bir tanen kim?''

 

''Hizmetkarım Enes''

 

Bunun üzerine Hz. Peygamber, dünya ve ahirette ne kadar bahtiyarlık varsa hepsine sahip olmam için dua etti:

 

''Allahım! Enes'e çok mal ve evlat ver, ve onları kendisine mübarek eyle!'' buyurdu.

 

Şimdi ben Medineli Müslümanların en zenginiyim.

 

Büyük kızım Ümeyye'nin söylediğine göre, Haccac'ın Basra'ya geldiği tarihe (75/694 yılına) kadar 120'den fazla çocuğum vefat etmiş.

.......

Buhari, Savm 61, Daavat 19, 26, 47; Müslim, Mesacid 268, Fezailü's-sahabe 141, Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 188.

Share this post


Link to post
Share on other sites

24 / KARNINA TAŞ BAĞLAMIŞTI

 

Enes ibni Malik radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gitmiştim.

 

Ashabıyla oturmuş konuşuyordu; karnına da bir bez bağlamıştı.

 

Bazı arkadaşlarına, ''Hz. Peygamber karnına niçin bez bağlamış?'' diye sordum.

 

Onlar da, ''Açlıktan'' diye cevap verdiler.

 

Bunun üzerine üvey babam Ebu Talha'ya gittim ve ''Babacığım! Peygamber Efendimizin karnına bir bez bağladığını gördüm. Bazı arkadaşlarına bunun sebebini sordum; onlar da açlık yüzünden bağladığını söylediler'' dedim

 

Babam anneme, ''Evde yiyecek birşey var mı?'' diye sordu.

 

Annem, ''Evet, evde bir parça ekmek ve birkaç hurma var. Eğer Allah'ın Elçisi evimize tek başına gelirse, onlara yetmez'' dedi.

 

Sonra arpa ekmeğinden yapılmış birkaç çörek çıkardı.

 

Onları kendi başörtüsünün bir tarafına sarıp elbisemin altına yerleştirdi; örtünün bir kısmını da belime sardı ve beni Peygamber Efendimize gönderdi.

 

Ekmeği götürdüm; Hz. Peygamberin mescidde, cemaatle birlikte oturduğunu gördüm ve onların yanında ayakta durdum.

 

Allah'ın Elçisi bana, ''Seni Ebu Talha mı gönderdi?'' diye sordu; ben de, ''Evet'' dedim.

 

''Yemek için mi?'' buyurdu.

 

Yine ''Evet diye cevap verdim.''

 

Resul-i Ekrem yanındaki Sahabilere, ''Haydi, kalkınız'' deyip yürüdü; ben en önden gidip Ebu Talha'ya durumu bildirdim.

 

Bunun üzerine Ebu Talha anneme: ''Ümmü Süleym!'' dedi.

 

''Hz. Peygamber cemaati alıp getirdi, ama evde onları doyuracak birşey yok; ne yapacağız?''

 

Ümmü Süleym, ''Allah ve Resulü daha iyi bilir'' dedi.

 

Ebu Talah hemen kalkıp Resul-i Ekrem'i karşıladı.

 

Peygamberimiz, Ebu Talha ile birlikte eve girdi.

 

Allah'ın Elçisi anneme, ''Ümmü Süleym! Neyin varsa getir'' buyurdu.

 

Annem de o ekmeği getirdi.

 

Resul-i Ekrem ekmeğin doğranmasını emretti; ekmeği doğradılar.

 

Annem yağ tulumunu sıkarak ekmek parçalarının üzerine yağ sürdü.

 

Sonra Peygamber Efendimiz bu ekmeklere, Allah ne dilediyse öyle dua etti.

 

Ardından da Ebu Talha'ya, ''On kişiyi içeri al!'' buyurdu; Ebu Talha da on kişiyi içeri aldı; onlar doyuncaya kadar yedikten sonra çıktılar.

 

Resul-i Ekrem, ''On kişiyi daha içeri al!'' buyurdu.

 

Ebu Talha da on kişiyi daha içeri aldı; onlar da doyuncaya kadar yiyip çıktılar.

 

Hz. Peygamber, ''Bir on kişiyi daha içeri al'' buyurdu.

 

Neticede bütün cemaat yemek yiyip doydu.

 

Hepsi yetmiş veya seksen kişiydi.

.......

Buhari,Menakıb25, Et'ime 6, Eyman 22; Müslim,Eşribe 142,143; Tirmizi, Menakıb 6.

Share this post


Link to post
Share on other sites

25 / BİR DAHA KIL

 

Mihcen ibni Ebu Mihcen radıyallahu anh anlatıyor:

 

Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile mescitte oturuyordum.

 

O sırada ezan okundu.

 

Hz. Peygamber kalkıp namaz kılmaya gitti; sonra dönüp geldi.

 

Ben hala yerimde oturuyordum.

 

Onunla birlikte gidip namaz kılmamıştım.

 

Peygamber Efendimiz bana dönerek, ''Sen niye herkesle birlikte namaz kılmadın?

Yoksa müslüman değil misin?'' diye sordu.

 

''Ey Allah'ın Elçisi!'' dedim. ''Elbette Müslümanım. Ama ben namazımı evde kılmıştım.''

 

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

 

''Daha önce namaz kılsan bile, mescide geldiğinde cemaatle birlikte bir daha kıl!''(1)

......

Malik, Muvatta', Salatü'l-cema'a 8; Nesai, İmamet 53.

 

1. Aynı olay Yezid ibni Amir'in de başından geçti. Yezid mescide geldiğinde Hz. Peygamber namaz kıldırıyordu. O namazını evde kıldığı için bir köşede oturup namazın bitmesini bekledi. Resul-i Ekrem ona da, Mihcen'e yaptığı gibi sitem ettikten sonra şöyle buyurdu:

 

''Mescide geldiğinde halkın namaz kıldığını görürsen daha önce, namaz kılmış olsan bile onlarla birlikte bir daha kıl. Önce kıldığın namaz farz, sonradan kıldığın nafile olur.''

Share this post


Link to post
Share on other sites

26 / LANETLİ DEVE

 

Amra ibni Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor:

 

Resul-i Ekrem sallalahu aleyhi ve sellem ile yapılan bir yolculukta Medineli bir hanım devesinin üzerinde seyahat ediyordu.

 

Devesi hızlı gitmediği için canı sıkıldı ve hayvana lanet etti.

 

Onun sözlerini duyan Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

 

''Devenin üzerindeki, eşyalarını alınız, deveyi de salınız gitsin. Çünkü o hayvan lanetlenmiştir.''(1)

 

Bu olayı anlatan İmran sözünü şöyle tamamladı:

 

O boz deve hâlâ gözümün önündedir.

 

İnsanların arasında dolaşırdı da, kimse ona dokunmazdı.

.......

Müslim, Birr 80,81; Ebu Davud, Cihad 50; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 431.

 

(1)Hz. Peygamber daha önce birine bir eşya veya birşeye lanet edilmesini kesinlikle yasaklamıştı. Bu konu üzerinde titizlikle dururdu. O hanım deveye lanet edince, insanlara da lanet edebileceği düşüncesiyle onu bu şekilde cezalandırmıştı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

27 / HANGİSİNİ YAPABİLİR?

 

Enes İbni Malik radıyallahı anh anlatıyor:

 

Bir adam Resul-i Ekrem sallahu aleyhi ve sellem'e, ''Ey Allah'ın Elçisi! Birimiz din kardeşi veya arkadaşıyla karşılaştığında onun önünde eğilebilir mi?'' diye sordu.

 

Peygamberimiz, ''Hayır, eğilmez.'' buyurdu.

 

''Ona sarılıp öpebilir mi?''

 

''Hayır, öpemez.''

 

''Elini tutup tokalaşabilir mi?''

 

''Evet, isterse tokalaşabilir.''

......

Tirmizi, İsti'zan 31; İbni Mace, Edeb 15; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 198; Elbani, Silsiletü'l-ehadisi's-sahiha, I, 298.

Share this post


Link to post
Share on other sites

28 / KIYAMET NE ZAMAN KOPACAK?

 

Ebu Hüreyye radıyallahu anh anlatıyor:

 

Resul-i Ekrem sallahu aleyhi ve sellem bir yerde Sahabilerle konuşurken bir bedevi çıkageldi ve, ''Kıyamet ne zaman kopacak?'' diye sordu.

 

Peygamber Efendimiz sözünü kesmeden konuşmasına devam etti.

 

Bunun üzerine Sahabilerden biri, ''Bedevinin sorusunu duydu, fakat soruyu beğenmedi'' dedi.

 

Bir başkası da ''Hayır, soruyu duymadı'' dedi.

 

Hz. Peygamber konuşması bitince ''Kıyamet hakkında soru soran nerede?'' buyurdu.

 

Bedevi, ''Buradayım, Ey Allah'ın Elçisi!'' deyince, ''Emanet gözetilemeyip zayi edildiğinde kıyameti bekle!'' buyurdu.

 

Bedevi, ''Emanet nasıl zayi olacak?'' diye sorunca da, ''Emanet ehil olmayan kimsye verildiği zaman kıyameti bekle!'' buyurdu.

..........

Buhari, İlim 2, Rikak 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 361.

Share this post


Link to post
Share on other sites

29 / YAŞLANINCA ZOR GELİR

 

Abdullah ibni Amr radıyallahü anhüma anlatıyor:

 

Babam beni Kureyş kabilesinden soylu bir kadınla evlendirmişti.

 

Her zaman geliniyle ilgilenir, ona benim hakkımda sorular sorardı.

 

Bir defasında eşim onun bir sorusuna, ''Abdullah çok iyi bir koca! Onunla evlendiğimizden bu yana yatağımızda yatmadı, henüz bana elini sürmedi'' diye cevap vermiş.

 

Benim bu halim uzun süre devam edince, Babam, Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e meseleyi anlatmış.

 

O da, ''Abdullah'ı bana getir!'' buyurmuş.

 

Hz.Peygamber'le görüştüğümüzde, ''Nasıl oruç tutuyorsun?'' diye sordu.

 

Ben de ''Hergün'' dedim.

 

''Kur'an'ı nasıl hatmediyorsun?'' diye sordu.

 

''Her gece''

 

''Böyle yapma. Bazen oruç tut, bazen tutma; gece hem uyu, hem de kalkıp namaz kıl. Şüphesiz senin üzerinde vücudunun hakkı vardır, eşinin hakkı vardır, ziyaretçilerinin hakkı vardır. Her ay üç gün oruç tut, ve Kur'an'ı her ay bir defa hatmet!''

 

''Ey Allah'ın Elçisi! Bunun daha çoğunu yapmaya gücüm yeter.''

 

''Öyleyse haftada üç gün oruç tut!''

 

''Daha fazlasını yapabilirim.''

 

''Pekala, bir gün oruç tut, iki gün tutma!''

 

''Ama bunu daha çoğunu yapabilecek güçteyim.''

 

''Öyleyse bir gün oruç tut, iki gün tutma; oruçların en faziletlisi olan Davud Peygamberin orucu böyledir. Bir de Kur'an-ı Kerim'i haftada bir hatmet! Elbette sen bilmiyorsun; belki de ömrün uzun olur, bunları yapamazsın.''

 

Resul-i Ekrem işte böyle söylemişti.

 

Ah! Keşke onun bana verdiği izni kullansaymışım!

 

Şimdiyse yaşlandım ve zayıf düştüm.

......

Buhari, Fezailü'l-Kur'an 34, Savm 55-59, Enbiya 37; Müslim, Sıyam 181-193; Ebu Davud, Şehru Ramazan 8; Savm 53; Nesai, Sıyam 76-80; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 159.

(Allah c.c cümlemizden razı olsun. Eyvallah, Adil.)

Share this post


Link to post
Share on other sites

30 / TACİRLERE UYARI

 

Rifaa bin Rafi' el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor:

 

Bir gün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile namazgaha girmiştim.

 

Allah'ın Elçisi alışveriş yapanları görünce, ''Tacirler!'' diye seslendi.

 

Herkes başını kaldırıp Hz. Peygamber'e baktı, ve onu dinlemeye hazırlandı.

 

Peygamber Efendimiz şunları söyledi:

 

''Kıyamet gününde tacirler, kabirlerinden günahkar olarak kalkacaktır. Ancak Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, dürüst olanlar, ve doğru söyleyen tacirler öyle olmayacaktır.''

......

Tirmizi, Büyu' 4; İbni Mace, Ticarat 3; Darimi, Büyu' 7; Elbani, Silsiletü'l-ehadisi's-sahiha, II, 693, nr. 994, III, 441, nr. 1458.

Share this post


Link to post
Share on other sites

31 / NE SORARSANIZ CEVAP VERECEĞİM!

 

Enes ibni Malik radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün öğle vakti Resul-i Ekrem salallahu aleyhi ve sellem evinden çıktı.

 

Öğle namazını kıldırdı.

 

Sahabiler onu rahatsız edecek kadar çok soru sordular.

 

Bunun üzerine Allah'ın Elçisi minbere çıkıp ayakta durdu ve konuşmaya başladı.

 

Ben hayatımda böyle bir konuşma duymadım.

 

''Benim bildiğimi siz de bilseydiniz, kesinlikle az güler, çok ağlardınız'' buyurdu.

 

Ardından kıyamet gününden bahsetti.

 

O gün pek büyük olayların meydana geleceğini söyledi.

 

Sonra da, ''Bana birşey sormak isteyen varsa şimdi sorsun. Burada durduğum sürece, kıyamete kadar olacak herşey hakkında , ne sorarsanız haber vereceğim'' buyurdu.

 

Bunun üzerine Sahabiler korkup sustular.

 

Sağıma soluma baktım; herkes başını elbisesiyle örtmüş, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

 

Resul-i Ekrem durmadan, ''Sorsanız!'' diyordu.

 

Biri ayağa kalkarak, ''Ey Allah'ın Elçisi'' Ben ölünce Cennete mi, Cehenneme mi gideceğim?'' diye sordu.

 

''Cehenneme!'' buyurdu.

 

Gerçek babasından başka nispet edilen Huzafe'nin oğlu Abdullah ayağa kalkarak, ''Benim babam kimdir?'' diye sordu.

 

''Baban Huzafe'dir'' buyurdu.

 

Sonra birbiri ardına ''Sorsanıza!'' diyordu.

 

Resul-i Ekrem'in öfkelendiğini gören Hz. Ömer iki dizinin üzerine gelip, ''Biz Allah'ı Rab, İslam'ı din, Muhammed aleyhisselam'ı peygamber kabul ettik; fitnelerin vereceği zarardan Allah'a sığınırız'' dedi.

 

Bunun üzerine Resul-i Ekrem sustu.

 

Sonra şunları söyledi:

 

''Biraz önce namaz kılarken, şu duvarın yüzünde Cennet ve Cehennem bana gösterildi. Şimdiye kadar Cennetle ilgili bu kadar çok iyilik ve güzellik, Cehennemle ilgili bu kadar çok fenalık görmedim.''

.......

Buhari,Mevakitü's-salat 11, Tefsir 5/12, Daavat 35, Rikak 18, Fiten 15, İ'tisam 3; Müslim, Fezail 134-138; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 107, 177.

Share this post


Link to post
Share on other sites

32 / HERKESİN KENDİ DERDİNE DÜŞTÜĞÜ GÜN

 

Aişe radıyallahu anha anlatıyor:

 

Birgün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:

 

''Kıyamet gününde insanlar Allah'ın huzurunda yalınayak, çıplak, ve sünnetsiz toplanacaklar'' buyurdu.

 

Bunun üzerine, ''Ey Allah'ın Elçisi!'' dedim.

 

''Kadınlar ve erkekler birlikte olunca birbirlerine bakmazlar mı?''

 

Hz. Peygamber, ''Aişe'' buyurdu.

 

''O gün kimse bunu aklına bile getiremeyecek.''

 

Ardından şu ayeti okudu:

 

''O gün herkesin, başkasıyla ilgilenemeyecek kadar derdi vardır.''(Abese 80/37).

.......

Buhari, Rikak 45; Müslim, Cennet 56,59 Tirmizi, Kıyamet 3, Tefsiru'l-Kur'an 80/2; Nesai, Cenaiz 118-119; İbni Mace, Zühd 33.

Share this post


Link to post
Share on other sites

33 / MİNBERDEKİ SON KONUŞMA

 

Enes ibni Malik ve Abdullah ibni Abbas radıyallahu anhüm anlatıyorlar:

 

Hz. Ebubekir ile Peygamber Efendimizin amcası Abbas, Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in hayatının son günlerinde, Medineli Müslümanların oturup ağlaştığını gördüler.

 

Onlara, ''Niçin ağlıyorsunuz?'' diye sordular.

 

''Resul-i Ekrem'in bizimle oturup sohbet ettiği günleri anıp ağlıyoruz'' dediler.

 

Bu iki Sahabi veya ikisinden biri Resul-i Ekrem'in huzuruna girip gördüklerini anlattı.

 

Bunun üzerine Allah'ın Elçisi sırtına büyecek bir rida aldı, başına da boz bir sarık sarıp minbere çıktı.

 

O günden sonra bir daha minbere çıkamadı.

 

Önce Allah Teala'ya hamd ü sena etti; sonra, ''Ey insanlar! Şöyle yakına geliniz'' buyurdu.

 

Sahabiler onun etrafında toplandılar.

 

Ardından şunları söyledi:

 

''Size Ensara iyi davranmanızı vasiyet ediyorum. Onlar benim sırdaşlarım, güvenilir arkadaşlarımdır. Onlar beni himaye edeceklerine söz verdiler ve sözlerini tuttular. Artık hak ettikleri Cennete ve Cennetteki derecelerine nail olmaları kalmıştır. Medine'de başka insanlar çoğalacak, Ensar günden güne azalacak, yemeğin içindeki tuz kadar azalacak. Muhammed ümmetinden her kim insana fayda ve zarar verecek bir yöneticiliğe geçerse, Ensardan iyilik edenlerin iyiliğini kabul etsin, kötülük edenleri de bağışlasın.''

.......

Buhari, Cum'A 29, Menakıbü'l-ensar 11; Müslim, Fezailü's-sahabe 176; Tirmizi, Menakıb 65.

Share this post


Link to post
Share on other sites

34 / ALLAH'IN MERHAMETİ

 

Ömer İbnü'l-Hattap radıyallahu anh anlatıyor:

 

Bir defasında Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna birtakım esirler getirilmişti.

 

Esirlerin arasında bulunan çocuğunu kaybetmiş emzikli bir kadın, gördüğü çocuğa koşup onu kucaklıyor, bağrına basıp emziriyordu.

 

Resul-i Ekrem o kadını bize gösterdi ve, ''Ne dersiniz? Bu kadın çocuğunu ateşe atar mı?'' diye sordu.

 

''Hayır, kendisine kalsa kesinlikle atmaz!'' dedik.

 

Bunun üzerine Hz. Peygamber, ''İşte Allah Teala, kullarına, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden daha merhametlidir'' buyurdu.

...........

Buhari, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22.

Share this post


Link to post
Share on other sites

35 / ÜMMETİMİ KORU!

 

Abdullah ibni Amr ibni As radıyallahu anhüma anlatıyor:

 

Birgün Resul-i Ekrem sallahu aleyhi ve sellem Hz. İbrahim hakkındaki şu ayeti okudu:

 

''Rabbim, Bu putlar insanların çoğunu yoldan çıkardılar. Artık kim bana uyarsa bendendir; kim de bana karşı gelirse, Elbette Sen çok bağışlayan, koruyup gözetensin.''(İbrahim 14 / 36)

 

Ardından Hz. İsa'nın şu sözünü okudu:

 

''Onlara azab edersen, onlar zaten senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette Sen güç ve kudret sahibi, herşeyi yerli yerince yapansın.'' (el-Maide 5/118).

 

Daha sonra Allah'ın Elçisi, ''Allahım, ümmetimi koru, ümmetime acı!'' diye dua etti ve ağladı.

 

Bunun üzerine Allah Teala Cebrail aleyhisselam'a ''Cebrail'' buyurdu.

 

''Gerçi Rabbin herşeyi bilir, ama Muhammed'e git ve niçin ağladığını sor.''

 

Cebrail de ona geldi, niçin ağladığını sordu.

 

Resul-i Ekrem, ümmeti için duyduğu endişe yüzünden ağladığını söyledi.

 

Zaten Allah Teala onun için ağladığını çok iyi bilmekteydi.

 

Cebrail aldığı cevabı Allah Teala'ya iletince, Cenab-ı Hak ona şöyle buyurdu:

 

''Cebrail! Muhammed'e git ve ona, 'Ümmetin hakkında seni razı edeceğiz, seni asla üzmeyeceğiz' dediğimi söyle!''

...........

Müslim, İman 346.

Share this post


Link to post
Share on other sites

36 / CENNETLİKLERİN NE KADARI ÜMMET-İ MUHAMMED?

 

Abdullah ibni Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resul-i Ekrem sallahu aleyhi ve sellem deriden yapılma bir Yemen çadırına sırtına dayamış, oturuyordu.

 

Biz de kırk kadar Müslüman etrafında toplanmıştık.

 

İşte o sırada Hz. Peygamber Sahabilerine, ''Cennetliklerin dörtte biri olmaya razı mısınız?'' diye sordu.

 

Biz, ''Allahü ekber'' diye tekbir getirerek razı olduğumuzu söyledik.

 

Hz. Peygamber tekrar, ''Cennetliklerin dörtte biri olmaya razı mısınız?'' buyurdu.

 

Biz yine, ''Allahü ekber'' diye tekbir getirerek razı olduğumuzu belirttik.

 

Bunun üzerine Allah'ın Elçisi şöyle buyurdu:

 

''Muhammed'in canını kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederim, ben, sizin Cennetliklerin yarısı olacağınızı umarım. Çünkü Cennete müslüman olmayan giremez. Allah'tan başkasını tanrı yerine koyanlara nispetle siz, (1) kara öküzün derisindeki beyaz benek gibisiniz.''(2)

.......

Buhari, Rikak 45, 46. Eyman 3; Müslim,İman 376-378;Tirmizi, Cennet 13; İbni Mace, Zühd 34, Ayrıca bk. Buhari, Enbiya 7, Tefsir 22/1; Müslim, İman 379; Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an 22/1.

 

(1) Bu ifade bazı rivayetlerde ''diğer ümmetlere göre siz,'' ''kafirlere göre siz'' ''mahşer halkına göre siz'' diye geçmektedir.

 

(2) Bu ifade bazı rivayetlerde ''Beyaz öküzün derisindeki siyah benek gibisiniz'' diye yer almaktadır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

37 / İYLİK KÖTÜLÜĞÜ GİDERİR

 

Abdullah ibni Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor:

 

Adamın biri yabancı bir kadını öpmüştü.

 

Ardından Resul-i Ekrem sallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna geldi, yaptığını ona söyledi, ve suçunu affettirmek için ne yapması gerektiğini sordu.

 

Bunun üzerine şu ayet indi:

 

''Gündüzün iki ucunda, ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl, Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu buyruklar, Allah'ı ananlara bir öğüttür.''(Hud 11/114).

 

O kimse, ''Ey Allah'ın Elçisi! Bu hüküm sadece benim için mi geçerli?'' diye sordu.

 

Resul-i Ekrem de, ''Bütün ümmetim için'' buyurdu.

........

Buhari, Mevakit 4, Tefsir 11/6; Müslim, Tevbe 39-43. Ayrıca bk. Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an 11/1, 6; İbni Mace, Zühd 30.

Share this post


Link to post
Share on other sites

38 / AÇLIK YÜZÜNDEN

 

Ebu Hüreyye radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resul-i Ekrem sallahu aleyhi ve sellem evinde dinlendiği ve kimseyle görüşmediği bir saatte dışarı çıktı.

 

Hz. Ebu Bekir ve Ömer'le karşılaaşıverdi.

 

Onlara, ''Bu saatte evinizden niye çıktınız?'' diye sordu.

 

Onlar da, ''Açlık yüzünden, Ya Resullallah!'' dediler.

 

Bunun üzerine Resul-i Ekrem, ''Gücü ve kudretiyle canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim, ben de sizin gibi açlık yüzünden dışarı çıktım; haydi kalkın bakalım'' buyurdu.

 

Resul-i Ekrem'le birlikte Ensardan Ebü'l-Heysem ibni Teyyihan'ın evine doğru yürüdüler.

 

Ebü'l-Heysem pek çok hurma ağacı ve davarı olan biriydi; fakat hizmetçisi yoktu.

 

Onu evde bulamadılar; ama hanımı Hz. Peygamber'i görünce, ''Hoş geldiniz, içeri buyurunuz'' dedi.

 

Resul-i Ekrem, ''Ebü'l-Heysem nerede?'' diye sordu.

 

Hanımı, ''İçme suyu getirmeye gitti'' dedi.

 

O sırada elindeki su kabıyla Ebü'l-Heysem çıkageldi.

 

Allah'ın Elçisini ve iki arkadaşını görünce, su kabını bırakıp Peygamber Efendimize sarıldı:

 

''Canım sana kurban olsun Ey Allah'ın Elçisi! Allah'a hamd olsun, bugün hiçkimse, misafir bakımından benden daha bahtiyar olamaz'' dedi.

 

Sonra misafirlerini alıp bahçeye götürdü, altlarına bir yaygı serdi. Hurma ağacından kopardığı, içinde hem koruk, hem olgun, hem de yaş hurmaların bulunduğu salkımı misafirlerin önüne koydu.

 

''Buyurunuz, yiyiniz'' dedi, ve eline eline bir bıçak alıp dışarı çıkarken Resul-i Ekrem ona, ''Sakın sağmal hayvanı kesme!'' dedi.

 

Ebü'l-Heysem misafirlerine bir koyun kesti.

 

Onlar da koyunun etinden ve hurmadan yeyip tatlı su içtiler.

 

Hepsi yemeğe doyup suya kanınca, Allah'ın Elçisi Hz. Ebu Bekir ile Ömer'e şunları söyledi:

 

''Gücü ve kudretiyle canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim, kıyamet gününde bu nimetlerden sonrguya çekileceksiniz: Serin gölge, taze hurma, soğuk su...

 

Sizi evinizden açlık çıkardı, sonra evinize dönmeden bu nimetlere kavuştunuz.''

 

Ardından Resul-i Ekrem Ebü'l-Heysem'e, ''Hizmetçin var mı?'' diye sordu.

 

O da, ''Yok'' dedi.

 

''Öyleyse harp esirleri geldinde yanımıza uğra!'' buyurdu.

 

 

 

 

Resul-i Ekrem'e iki esir geldiği bir gün Ebü'l-Heysem'e, ''Haydi bakalım, bunlardan birini seç!'' buyurdu.

 

O ise, ''Ey Allah'ın Elçisi! Benim için seç!'' dedi.

 

Resul-i Ekrem, ''Kendisine danışılan adam, güvenilen kimsedir.

 

Şu esiri al; ben onun namz kıldığını gördüm. Ve ona iyi davran!'' buyurdu.

 

Ebü'l-Heysem eşinin yanına giderek Hz.Peygamber'in sözünü nakletti.

 

Eşi, ''Peygamberimiz 'Ona iyi davran' buyurduğuna göre, köleyi azat etmelisin'' dedi.

 

Ebü'l-Heysem de onu azat etti.

 

Bu olay üzerine Resul-i Ekrem şöyle buyurdu:

 

''Allah'ın gönderdiği her peygamberin ve her halifenin iki tür yakını vardır. Biri ona iyilik tavsiye edip kötü şeylerden uzaklaştırır, öteki de kendisine hep güçlük çıkarır. Kötü sırdaştan uzak duran, kendini kötülüklerden korumuş olur.''(1)

.........

Müslim, Eşribe 140; Tirmizi, Zühd 39.

 

(1) Peygamber Efendimizi bu sözleriyle, kocasına iyi ve hayırlı davranış gösteren Ebü'l-Heysem'in eşini ve onun ince anlayışını takdir etmiştir.

 

Hadisteki ''Her peygamberin ve halifenin iki tür yakını'' ifadesi isei iki vezir veya danışman yahut melek veya şeytan diye yorumlanmıştır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

39 / İHTİYAÇ FAZLASI

 

Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor:

 

Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile bir yolculuk yapıyorduk.

 

Bu sırada devesine binmiş bir adam çıkageldi.

 

Kendisine birşeyler verilmesini umarak sağa sola bakınmaya başladı.

 

Bunun üzerine Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, ''Yanında ihtiyacından fazla binek hayvanları olanlar, bineği olmayanlara versin. Fazla azığı olanlar, azığı olmayanlara versin.'' buyurdu.

 

Hz. Peygamber bunun gibi daha birçok mal çeşidi saydı.

 

İşte o zaman, ihtiyacından fazla birşeyi yanında bulundurmaya kimsenin hakkı olmadığını anladık.

.............

Müslim, Lukata 18; Ebu Davud, Zekat 32; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 34.

Share this post


Link to post
Share on other sites

40 / SOYA ÇEKİM

 

Ebu Hüreyye radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e bir bedevi geldi.

 

''Karım siyah bir oğlan doğurdu. O çocuğun benden olmayabileceği endişesine kapıldım.'' dedi.

 

Resul-i Ekrem ona, ''Senin develerin var mı?'' diye sordu.

 

''Var.''

 

''Renkleri nedir?''

 

''Kırmızı''

 

''Aralarında boz renkli olanları var mı?''

 

''Evet, var.''

 

''Kırmızı develere boz rengin karışmasını nasıl açıklıyorsun?''

 

''Ey Allah'ın Elçisi! Soyundaki boz renkli bir deveye çekmiş olabilir.''

 

Böylece Resul-i Ekrem o adamın çocuğu reddetmesine izin vermedi.

........

Buhari, Talak 26, Hudüd 41,İ'tisam 12, Müslim, Li'am 18-20; Ebu Davud, Talak 27, 28; Tırmizi, Vela' 3; Nesai, Talak 46; İbni Mace, Nikah 58.

Share this post


Link to post
Share on other sites

41 / İYİLİK VE KÖTÜLÜK

 

Vabısa ibni Ma'bed radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna vardım.

 

İyilik ve kötülük hakkında her şeyi sormak istiyordum.

 

Bir de baktım, yanında büyük bir kalabalık var.

 

Halkı yararak ilerlemeye çalıştım.

 

Bana, ''Vabısa! Resul-i Ekrem'den uzak dur, buradan uzaklaş!'' dediler.

 

Ben ise, ''Ben Vabısa'yım; bırakında ona yaklaşayım. O benim en sevdiğim insan, ona yaklaşmalıyım'' diyordum.

 

Resul-i Ekrem bana, ''Yaklaş Vabısa! Yaklaş Vabısa!'' buyurdu.

 

Ona iyice yaklaştım; hatta dizim dizine değdi.

 

Allah'ın Elçisi bana, ''Bana neyi sormaya geldiğini sana ben mi söyleyeyim, yoksa sen mi söylersin?'' diye sordu.

 

Ben de, ''Ya Resulallah! Sen söyle!'' dedim.

 

''İyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu sormaya mı geldin?'' buyurdu.

 

Ben de, ''Evet'' dedim.

 

Üç parmağını birleştirerek göğsüme vurdu ve şöyle buyurdu:

 

''Vabısa! Kalbine danış! İyilik, kalbin uygun gördüğü ve yapılmasını onayladığı şeydir. Kötülük ise, kalbi tırmalayan, başkaları sana yap diye fetva verse bile, içe sinmeyen şeydir.''

.............

Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 228; Darimi, Büyu' 2.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...