Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Recommended Posts

Hareketsizliğimiz

 

Fikirsizlikten sonra, bir de hareketsizlik derdimiz var!.

 

(Aksiyon)culuk ruhuna, mümkün kelimesinin son haddiyle uzak ve yabancı yaşıyor ve yaşatılıyoruz.

 

Teker teker fertleri kaplayacak cemiyeti tehdit edici bir tehlike karşısında hemen uyanması ve şahlanması gereken içtimai dayanışma ruhunu, münadi gezdirerek arasanız da bizde bulamazsınız.

 

Bu hale gelmemizin sebebi, bütün bir tarih boyunca sırtımızda yaşayan, ensemizdeki “ukde-i hayat” dan canımızı emen, bizi, münfail,mahrem ,deruni bir hayat yaşamaya zorlayan ve her defa birbirini tasfiye edip birbirinden daha baskın çıkan türlü zorbaları ve ağaları olsa gerek...

 

Anadolu halkı, hele son yüz yıllık taklit ve izmihlal devrimizde, her an biraz daha kesifleşen bir yılgınlığa uğramış, uğratılmış ve apıştırılıp bırakılmıştır.

 

Zira bizde her inkılâp , isterse gayesi sözde hürriyet olsun, kendi işini becerdikten sonra kendi hodgâm nefs selameti kaygısıyla, devirdiği rejimin baskısından daha ağır bir baskı koymayı ihmal etmemiş; böylece Anadolu halkının ruhuna kakılan yılgınlık çivisi, birbirine düşman hareketler tarafından da, sadakatle,dikkatle,gayretle, müşterek eser halinde dibine kadar götürülmüştür.

 

Ve böylece ismine “efkar-ı umumiye” dedikleri atmaca, bizde her an harekete geçmeye hazır içtimai bir hakimiyet imkanı vadetmekten uzak, içi saman dolu bir kuş haline getirilmiş ve bu kuşun tepesine, efendinin millet olduğu ölçüsü yazılmıştır!

 

Bir millet ve cemiyette hareket imkanları baltalanırken, sonuna kadar ulaşacak olan, ya tam hareket, ya tam hareketsizliktir. Bizde ikincisi olmuştur.

 

Bizim eksikliğini gördüğümüz ve hasretini çektiğimiz hareketse, herhangi bir rejimi kanun dışı yollarla devirmeyi hedef tutan bir iş ve aksiyon çalışması değil,ona, her an, her şeye muktedir bir “Efkar-ı umumiye” yaşadığını hissettiren,asla nöbet yerini bırakmayan ve ancak kanun tepelendiği zaman kanun yollarını düşünmeyecek olan içtimai dayanışma ruhudur.

 

Demokrasya, getirdiği prensiplerle ,icap ederse kendi kendisini tepeletmek yolunu da açık bırakan ve bu yolu hiçbir pahaya ve hiçbir fert ve zümreye kapattırmayan telakki ve teşkilatın ismidir ve sadece içtimai dayanışma ruhudur.

 

Demokrasyanın tam hakkını isteyerek, kanun yoluyla, fakat sonuna kadar tam hareket ruhunu elde etmedikçe, “ukde-i hayat” ımızda bütün canımız emilecektir!Biz, kanuna aykırı şekilde “İslamı getirin!” demiyoruz; “Demokrasyayı getirin, ötesi kolay!” diyoruz.

 

necip fazıl,ideolocya örgüsü

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadı çok özlüyorum.

Çünkü onun çapında şiir, fikir yazısı, polemik ve harekete (tam da yazıdaki gibi) hasret kaldık. İki satırlık göz yaşartıcı çerçevelerine, düşmanı kudurtan polemiklerine, dostu ağlatan şiirlerine...

 

Düşünüyorum da, üstad yaşasaydı acaba son güncel gelişmeler karşısında şöyle yazar mıydı?:

 

-Ey anayasa mahkemesi üyeleri, ey yargıtay üyeleri! İddianame ve bildirilerinizden sanki bal damlıyor! Evet, biz şeriatı savunuyoruz, biz Allah ve Resulü davasının ölümsüz neferleriyiz. Sizin bütün suçlamalarınızı kabul ediyorum. Suçlu benim!

 

Evet, Reis Bey'deki gibi bir ifadeyle. Allah rahmet etsin, nur içinde yatsın. (Bir not: 70'lerin sonunda MSP'lilerin üstadı neden küstürdüklerini şimdi daha iyi anlıyorum.)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Asırlardan beri at sırtında koşma, cihan hakimiyetini üstün idrak ve irfan ile aksiyon manivelası yardımıyla gerçekleştirmek; gelmiş geçmiş bütün tarihin hepsini boş bir kağıt gibi kabul edersek, üzerine yeşillerle en güzel ve en fazla yeri en ziyadesiyle doldurmak şerefine nail olmak. Ne büyük devletmiş... Şimdi ise tarihimizin ve talihimizin tersine dönüşü; bir anda tepetaklak oluşumuz ve bugünlere gelişimiz ne hazindir. Ruh iklimlerimizde Mars havasını yaşamak ve hasretini çektiğimiz ilk baharı görememiş olmak hüznünü zerrelerimizle hissetmeliyiz....

Önce anlamak ve sonra hissetmek...

Miskinler tekkesinde uyumak, hareketsiz olmak, bakarken baktığını bile görmemek, görenlerin de iş sahasına inmesine engel olmak gibi başlıca dersleri mi okuduk da bu hale geldik? Miskinlik, aşksızlık ve bunun getirdiği hareketsizlik okulunu mu bitirdik de böyle olduk? Üstün başarıya sahip olamayanlar hariç kimse bu hale gelemez. Bizler de hakikatin değil, tersinin tam başarısını göstererek bu dereceye çıktık...

İçimizde, kalbimizin bir köşesinde keşfedilmeyi bekleyen, yeni tabirle "içimizdeki dev"i, saklandığı mağarada bulup onu çıkarmak başlıca görevimiz olmalı... Sorularla beynini çatlatmalı ve gücünü kaybetmiş o devi bulduktan sonra eski som, zengin ve güçlü haline dönmeli... Sormalı, sorgulamalı ve öğrenmeli... 14 asır yaşına gelmiş o devi doğduğu ilk gün gibi, büyüdüğü ve zirveye çıktığı 8. asır gibi tekrardan kendini ircasına memur ve tayin etmeliyiz. İçimizdeki tek kıvılcım tanesini tek kurtuluş yolumuz olan devi uyandırmak için kullanmalıyız.

 

Eski çağlarda, arayan için Bağdat bile bulunurken, kalblerde gizlenen ve "bizim" içimizde olanı bulmak Bağdat'ı bulmaktan hem daha kolay hem daha zordur. Kolaylık içimizde olmasından, zorluksa içimizde aranmasından... Her işe kolaylık veren Allah, bu zor işimize de kolaylık vermiş.

Tüm mesele silkinmekte...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Asırlardan beri at sırtında koşma, cihan hakimiyetini üstün idrak ve irfan ile aksiyon manivelası yardımıyla gerçekleştirmek; gelmiş geçmiş bütün tarihin hepsini boş bir kağıt gibi kabul edersek, üzerine yeşillerle en güzel ve en fazla yeri en ziyadesiyle doldurmak şerefine nail olmak. Ne büyük devletmiş... Şimdi ise tarihimizin ve talihimizin tersine dönüşü; bir anda tepetaklak oluşumuz ve bugünlere gelişimiz ne hazindir. Ruh iklimlerimizde Mars havasını yaşamak ve hasretini çektiğimiz ilk baharı görememiş olmak hüznünü zerrelerimizle hissetmeliyiz....

Önce anlamak ve sonra hissetmek...

Miskinler tekkesinde uyumak, hareketsiz olmak, bakarken baktığını bile görmemek, görenlerin de iş sahasına inmesine engel olmak gibi başlıca dersleri mi okuduk da bu hale geldik? Miskinlik, aşksızlık ve bunun getirdiği hareketsizlik okulunu mu bitirdik de böyle olduk? Üstün başarıya sahip olamayanlar hariç kimse bu hale gelemez. Bizler de hakikatin değil, tersinin tam başarısını göstererek bu dereceye çıktık...

İçimizde, kalbimizin bir köşesinde keşfedilmeyi bekleyen, yeni tabirle "içimizdeki dev"i, saklandığı mağarada bulup onu çıkarmak başlıca görevimiz olmalı... Sorularla beynini çatlatmalı ve gücünü kaybetmiş o devi bulduktan sonra eski som, zengin ve güçlü haline dönmeli... Sormalı, sorgulamalı ve öğrenmeli... 14 asır yaşına gelmiş o devi doğduğu ilk gün gibi, büyüdüğü ve zirveye çıktığı 8. asır gibi tekrardan kendini ircasına memur ve tayin etmeliyiz. İçimizdeki tek kıvılcım tanesini tek kurtuluş yolumuz olan devi uyandırmak için kullanmalıyız.

 

Eski çağlarda, arayan için Bağdat bile bulunurken, kalblerde gizlenen ve "bizim" içimizde olanı bulmak Bağdat'ı bulmaktan hem daha kolay hem daha zordur. Kolaylık içimizde olmasından, zorluksa içimizde aranmasından... Her işe kolaylık veren Allah, bu zor işimize de kolaylık vermiş.

Tüm mesele silkinmekte...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamünaleyküm.

Aziz kardeşlerim,

Artık ve artık şunu tartışmalı değil miyiz: "Size İslam'ı getirin demiyoruz, sadece demokrasyayı getirin gerisi kolay diyoruz". Üstadın bu ifadesi üzerinde durmak gerekiyor. Burada bir çelişki var. Demokrasi varsa, şeriatı savunuc u parti de olmalıydı, yok eğer demokrasi eksik ve şeriata geçit vermiyorsa eksiktir, yanlıdır, o halde "gerisi kolay" ifadesinin anlamı acaba mertçe şeriatı savunan bir parti mi olacaktır ki o çok methedilen Anadolu halkının bu oluşuma yüzde sıfır virgül 1, 2 katılımı olacağı açıkken; diğer yandan bugünün bir AKP'si gibi muhafazakar diye nitelenen ve kendini milligörüş denilen zımni şeriat partisinden de soyutlamış bir partiye giden yüzde 39-49 civarındaki destek mi? Bunu nasıl izah edeceğiz? Buradan şu sonuç çıkmıyor mu?:

1. Demokrasi, Batılı ve batıl bir nizam olarak asla şeriata geçit vermez.

2. O halde üstadın ifadesindeki birinci cümlecik tarihsel olarak kendini yanlışlamış oluyor: Size İslam'ı getirin demiyoruz= Sizden İslam'ı getirmemiz için bir demokrasi süreci istiyoruz!

3. Buradan bir önemli soru daha çıkıyor: Bir çoğulcu demokraside Atatürkçülük ile Şeriatçılık yan yana nasıl yaşayabilecekler? Bugünün ve dünün 80 küsur yıllık çekişme ve çatışmasının manası budur. Buradan bir tarihsel uzlaşmaya geçilemezse, bu ülkede asla ne şeriat savunusu ne gerçek bir demokrasi olmayacaktır. Selam, saygı, rahmet sizlere olsun.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Selamünaleyküm.

Aziz kardeşlerim,

Artık ve artık şunu tartışmalı değil miyiz: "Size İslam'ı getirin demiyoruz, sadece demokrasyayı getirin gerisi kolay diyoruz". Üstadın bu ifadesi üzerinde durmak gerekiyor. Burada bir çelişki var. Demokrasi varsa, şeriatı savunuc u parti de olmalıydı, yok eğer demokrasi eksik ve şeriata geçit vermiyorsa eksiktir, yanlıdır, o halde "gerisi kolay" ifadesinin anlamı acaba mertçe şeriatı savunan bir parti mi olacaktır ki o çok methedilen Anadolu halkının bu oluşuma yüzde sıfır virgül 1, 2 katılımı olacağı açıkken; diğer yandan bugünün bir AKP'si gibi muhafazakar diye nitelenen ve kendini milligörüş denilen zımni şeriat partisinden de soyutlamış bir partiye giden yüzde 39-49 civarındaki destek mi? Bunu nasıl izah edeceğiz? Buradan şu sonuç çıkmıyor mu?:

1. Demokrasi, Batılı ve batıl bir nizam olarak asla şeriata geçit vermez.

2. O halde üstadın ifadesindeki birinci cümlecik tarihsel olarak kendini yanlışlamış oluyor: Size İslam'ı getirin demiyoruz= Sizden İslam'ı getirmemiz için bir demokrasi süreci istiyoruz!

3. Buradan bir önemli soru daha çıkıyor: Bir çoğulcu demokraside Atatürkçülük ile Şeriatçılık yan yana nasıl yaşayabilecekler? Bugünün ve dünün 80 küsur yıllık çekişme ve çatışmasının manası budur. Buradan bir tarihsel uzlaşmaya geçilemezse, bu ülkede asla ne şeriat savunusu ne gerçek bir demokrasi olmayacaktır. Selam, saygı, rahmet sizlere olsun.

 

Selamun Aleyküm...

"Size İslam'ı getirin demiyoruz, sadece demokrasyayı getirin gerisi kolay diyoruz"

Üstadın bu sözünü iyi anlamak için yaşadığı devri ve sözü söyletenleri iyi bilmek gerekir.Sürekli siyasi yaftalıklarla uğraşıp demokrasiyi ayaklar altına alan CHP zihniyetine tokat niteliğinde bir cevap.Mana olarak ise Demokrasinin sadece kağıt üzerinde var olduğu o devirde İslami kesim diye nitelendirdikleri Anadolu Halkı'nın umumi avukatı ve muallimi olan Üstad,Demokrasinin hakiki olarak uygulanacağı takdirde Türk halkının umumisinin yekpare bir halde İslami bir oluşumu destekleyecekleri tehdidini savurmuştur.Türk halkının fikri kanaatini en güzel şekilde belirten bir söz.

 

Senin 2.soruna gelirsek kardeşim,Devletin bir dini olması Demokrasiye aykırı değildir.Peygamberimiz devrinde meşveret usulü demokrasi değildir de nedir?Demokrasi monarşik düzenin zıttıdır,yoksa Din aleyhtarı değildir.Üstad Demokratik bir ortamda Türk Halkının dini anane ve emirlerine göre yönetilmek isteyeceğini söylemiştir.Demokrasi olursa bu insanlar sizi değil falanları seçer demiştir.Burada bir tezat bahismevzuu değildir.Mühim olan Demokrasyayı anlamak...Meyvenin içindeki Demokrasi,dışında ise Batıl nizam ve kaidelerden oluşan bir kabuk...Elbet tezatlık mevcut olacak..Mühim olan eşitlik anlayışını İslam'ın Altın ve Mukaddes çağına göre düzenleyebilmek...

Selametle...Fikir ustalarından daha açıklayıcı cevaplar gelecektir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Size İslam'ı getirin demiyoruz, sadece demokrasyayı getirin gerisi kolay diyoruz"

Ah şu naziklerin naziği mesele...
Ne diyor Üstad:... gerisi kolay...
Herhalde bu cümlenin sır noktası, 'gerisi kolay' cümlesinde...
Üstad 'ideolocya Örgüsü' eserinde demokrasiyi kabul etmez. Bu demek değildir ki, Üstad 'demokrasyayı getirin' demekle kendi içinde çelişkiye düşsün. Nitekim hemen sonra düğümü bağlıyor nasipsizlerin gözüne: 'gerisi kolay...'
Siz bu ülkede demokrasinin gereklerini uygulasanız, demokrasi diye bir şey kalmaz. Üstad'ın o kıvrak ve keskin zekası bunu böylece görüyor ve işte zekasının harflere bürünmüş şekli: 'gerisi kolay...'
Şöyle diyelim: AB bizi niçin kabul etmiyor?
Hani diyor, siz hele bizi demokrasya sınırları içinde dahi olsa serbest bırakın, gerisine karışmayın...
Atatürk'ün kontrolünde bir muhalefet partisi kuruldu, kuruldu da ne oldu? Halkın büyük ilgisi olunca o partiye, evet, parti kapatıldı. İkinci muhalefet denemesinde de aynı akibet. Bu demektir ki, o zamanki yapılan devrimleri diyelim, halk benimsememiştir. Eğer demokrasi uygulanmış olsaydı efendim, o muhalefet partileri kapatılmaz ve işin yönü değişirdi. Dahası mesela, İskilifli Atıf Hoca asılmazdı, Menemen olayı olmazdı, Ali Şükrü Bey öldürülmezdi yahu İzmir suikastı diye bir hadise olmazdı. Halkın dini anlayışı, yine kendi ürettikleri ve asıl anlamını boğdukları şeriat kelimesiyle ezilmezdi. Ne bileyim Şeyh Sait bahane edilerek ülke genelinde kıyıma gidilmezdi. Mazlumlar tarafında bunlar olursa, ya diğer taraf için ne olurdu? Mesela İstiklal Mahkemelerini demokrasinin hangi şubesine onaylatabilirsiniz?
Ha ben bunları yazdım diye demokrasiyi mi savundum? Asla! Ama ne yapalım, yol buradan geçiyor ve bizde Üstad gibi diyoruz: Gerisi kolay...

Share this post


Link to post
Share on other sites

mefhumlara verdiğimiz farklı anlam kargaşası. Çağımızda bu sorunu yaşıyoruz. Şimdi biz Demokrasiye mevcut düzenin yüklediği anlamı yükler ve böyle değerlendirirsek, İslam demokrat değildir diyebiliriz. Halkın dinine karısılmaması,dininde özgür olması anlamlarını düsünürsek Osmanlıyı hangi kefeye koyabiliriz? Kavramlar bizi farklı düsüncelere sürükler.Bu acıdan Üstad'ı yahut herhangi bir eseri okurken kavramlara yüklenen anlamlara dikkat etmeliyiz

Share this post


Link to post
Share on other sites
mefhumlara verdiğimiz farklı anlam kargaşası. Çağımızda bu sorunu yaşıyoruz. Şimdi biz Demokrasiye mevcut düzenin yüklediği anlamı yükler ve böyle değerlendirirsek, İslam demokrat değildir diyebiliriz. Halkın dinine karısılmaması,dininde özgür olması anlamlarını düsünürsek Osmanlıyı hangi kefeye koyabiliriz? Kavramlar bizi farklı düsüncelere sürükler.Bu acıdan Üstad'ı yahut herhangi bir eseri okurken kavramlara yüklenen anlamlara dikkat etmeliyiz

Demokrasiden bahsediyorsak mana olarak neden bahsettiğimizi de bilelim.Ben Demokrasi kelimesini üzerine yükletilmek istenen manasında kullanmadım,sadece Cumhuriyet idaresinde olması gereken sistemi adlaştırdım.Tek Parti zihniyeti değilde Demokrasi.İki zıt mefhum işte.Demokrasya Batı ürünüdür,İslam ile bağdaşmaz hepsine eyvallah.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Elbette. Üstad'ın bu kelimeleri baska anlamda kullanması düşünülemez zaten. Fakat görüyoruz ki bazı arkadaşların kafasını karıştırıyor. Bu sebeble düşüncemi belirtmek istedim. Bu sorun her yerde karşımıza çıkıyor. Sınavlara hazırlanıyorum ve İlahiyat kitabında İslam Rasyonalisttir,Hümanisttir yazıyor mesela... Ne kadar sacma. Biz de kelime mi kalmadı İslamı bu sekilde tarif edelim? Kelimelere dikkat... anlam zaafı yaşamamak için.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamünaleyküm.

Üstadın, Allah demenin yasak olduğu diktatörlük (tek parti diktası) döneminde, ideolocya olarak İslam şeriatını kavramlaştırdığını görüyoruz. Onun bu kamuflaj çabasını anlamak gerekir. Tek parti zulmünden çokpartili bir demokrasiye geçmeyi, hür iradeye dayalı, düşünce ve ifade özgürlüğünün olduğu bir düzende üstad, halkın anlatıldığı ve serbest bırakıldığında şeriata geçileceğine inanıyordu.

Lakin, köprünün altından çok sular aktı, Türkiye o günlerden bugüne gelirken hem genel toplumsal yapı hem Müslümanlarda büyük değişim oldu. Özellikle darbeler ve paradoks bu ya, liberalleşme bütün bir Anadolu halkının o güvenilen kimliğini silip süpürdü. Burada üstadın halka güvendiği malum, lakin başka yazılarında, nurlu yüzlerin gittikçe yok olduğuna değinen bir şikayetnamesi de var.

Şimdi, zaman zaman halka sorulur, şeriatın gelmesini ister misiniz diye, ve yüzde 70'le varan bir evet cevabı alınır. Bunlar boştur. Çünkü halkın istediği şeriat değildir, varolan ahlaksızlığı giderecek totaliter, diktatörlük sistemidir, yani şeriat gelsin el kessin, zina yapanı idam etsin vs. Hayır hayır bu halkın istediğiyle şeriat çok farklı. Şeriatın, yeme içmeden namaza hacca, komşusu aç yatarken tok yatmamaya, halifelikten şuraya vs. hayatın bütün yönlerine ilişkin sözü ve nizamı olan bir sistem olduğunu maalesef gözardı ediyorlar. Halkın durumu bu da, daha sofistike olanlar farklı mı, değil. Hatırlıyorum da, akademisyenin birisi zamanında "İslam ideolojisine doğru" diye bir kitap yazmış idi. Gafilliğen bu kadarı ancak okumakla olur! Kardeşim, İslam ideoloji değil ki.. Hadi burada üstadın neden Büyük Doğu ideolojisini kurduğunu tartışalım. Çünkü devir zulüm devri. Yekten şeriatı savunamıyorsun, o zaman ideolojik bir vecheden bakıyorsun haklı olarak. Tabir caizse şeriat anayol, ideoloji yanyol oluyor.

Sonsöz: Eğer gerçek bir demokrasi olsaydı, bilmemne sevenler derneği diye yüzlerce dernek var, şu halde, "şeriatı sevenler derneği" diye bir derneğimiz bile yoksa, üzerinde düşünmek gerektir. Biz size islamı getirin demiyoruz, demokrasiyi getirin gerisi kolay, ama işte artık o güvenilen halk yok. Selamlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

.....

 

Anadolu halkı, hele son yüz yıllık taklit ve izmihlal devrimizde, her an biraz daha kesifleşen bir yılgınlığa uğramış, uğratılmış ve apıştırılıp bırakılmıştır.

 

.....

 

Bizim eksikliğini gördüğümüz ve hasretini çektiğimiz hareketse, herhangi bir rejimi kanun dışı yollarla devirmeyi hedef tutan bir iş ve aksiyon çalışması değil,ona, her an, her şeye muktedir bir “Efkar-ı umumiye” yaşadığını hissettiren,asla nöbet yerini bırakmayan ve ancak kanun tepelendiği zaman kanun yollarını düşünmeyecek olan içtimai dayanışma ruhudur.

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bizim eksikliğini gördüğümüz ve hasretini çektiğimiz hareketse, herhangi bir rejimi kanun dışı yollarla devirmeyi hedef tutan bir iş ve aksiyon çalışması değil,ona, her an, her şeye muktedir bir “Efkar-ı umumiye” yaşadığını hissettiren,asla nöbet yerini bırakmayan ve ancak kanun tepelendiği zaman kanun yollarını düşünmeyecek olan içtimai dayanışma ruhudur.

 

Demokrasya, getirdiği prensiplerle ,icap ederse kendi kendisini tepeletmek yolunu da açık bırakan ve bu yolu hiçbir pahaya ve hiçbir fert ve zümreye kapattırmayan telakki ve teşkilatın ismidir ve sadece içtimai dayanışma ruhudur.

 

Demokrasyanın tam hakkını isteyerek, kanun yoluyla, fakat sonuna kadar tam hareket ruhunu elde etmedikçe, “ukde-i hayat” ımızda bütün canımız emilecektir!Biz, kanuna aykırı şekilde “İslamı getirin!” demiyoruz; “Demokrasyayı getirin, ötesi kolay!” diyoruz.

 

Soru şu: 'Milli İrade', 'her şeye muktedir bir Efkar-ı Umumiye'yi doğurabilecek mi?

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...