Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
deniz_mavidir

Necip Fazıl Kısakürek

Recommended Posts

bu gün üstadın oğlu MEHMET KISAKÜREK şöle bir ifade kullandı....çok hoşuma gitii...

 

"ben necip fazıl'ın konferanslarla vs.anılmasını değil ANLAŞILMASINI istiyorum"

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necip Fazıl'ın Çile’si bitmedi

 

 

Ölümünün 23. yılında anılan Necip Fazıl Kısakürek, Türkiye’nin en çok sevildiği halde en az okunan ve anlaşılan yazarları arasında.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

‘Renk Sineması’na konferans vermek için gelmişti. Konuşmasını sürdürürken arka sıralardan birisi bağırdı: ‘Üstat! Anlattıklarından bir şey anlamıyoruz.’ Necip Fazıl cevap verdi: ‘Benim sizin seviyenize inmemi beklemeyin, siz yükselin.’ Yedi İklim Dergisi Editörü Ali Haydar Haksal, o günü tekrar yaşıyormuş gibi anlatıyor hatırasını. Türk düşünce hayatına silinmez bir mühür vuran Necip Fazıl Kısakürek hafızalardan hala aynı seslenişi yapıyor: “Benim sizin seviyenize inmemi beklemeyin, siz yükselin.” Aynı çağrıyı yapıyor, çünkü hâlâ anlaşılmıyor; çünkü hâlâ farklı.

 

Yazılarıyla, şiirleriyle, konferanslarıyla bir nesle hocalık yapmış olan Necip Fazıl, etkisi günümüze kadar devam eden bir sembol isim. Zor şartlar altında kurduğu ve mücadele içerisinde devam ettirdiği Büyük Doğu dergisi ile İslami duyarlılığa sahip birçok yazarın, şairin, politikacının, düşünürün yetişmesine imkân sağlayan, aynı zamanda Türk halkının bilinçlenmesi için çaba gösteren Necip Fazıl, vefatının 23. sene-i devriyesinde bir kez daha yâd ediliyor.

 

Edebiyat eleştirmeni Ömer Lekesiz’e göre Necip Fazıl’ı büyük yapan biraz da onun ortaya çıktığı ortamdır: “Necip Fazıl, harf değişimi ile İslami kaynaklarla bağı kesilen yeni nesillerin laiklikle terbiye edildiği, İslami bilgilere sahip kişilerin sürgünle, hapis cezalarıyla susturulmaya çalışıldığı tek parti devrinde ayağa kalktı. Kalktı ve edebiyattan beslenen bir güç ve söylemle sessiz çoğunluğun haklarını, din ve düşünce özgürlüğünü savundu.”

 

İslami duyarlılığa sahip olması yüzünden Necip Fazıl, Türkiye’deki hâkim sanat çevreleri tarafından adeta görmezden gelindi. Şairliği küçümsendi ve salt polemik ustası olarak lanse edildi. Ali Haydar Haksal’ın ifadesiyle ‘karşı tarafta kalsa heykeli dikilecek, el üstünde tutulacak biri iken’ 1934 yılında çizgisini değiştirmiş ve kendisini ‘ateşe atmış’ bir kalem üstadıydı Necip Fazıl. Gerçekten de, o yıllarda hakkı söylemek, dillendirmek bedel ödemeyi gerektiriyordu. Necip Fazıl için bu bedeli ödemek davasının kendisi olmuştu. Ölümüne kadar aleyhinde yüzlerce dava açıldı. Son nefesini verdiğinde hakkında verilmiş bir mahkûmiyet kararı bile vardı.

 

Necip Fazıl için yazmak vazgeçilmez bir uğraşıydı. 12 yaşında yazmaya başladığı şiirlerini 20’lerinde kitaplaştırdı. Genç yaşta ulaştığı şöhreti, devrin önemli şairlerini gölgede bıraktı. 1936 yılında Ağaç isimli edebiyat dergisini çıkardığında zamanın önemli entelektüellerinden Sabahattin Eyüboğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sait Faik Abasıyanık, Cahit Sıtkı Tarancı, Falih Rıfkı Atay, Ziya Osman Saba, Ahmet Muhip Dranas ve Asaf Halet Çelebi gibi isimleri bir araya getirmeyi başardı. Bu isimlerin bir kısmı üstat çizgisini değiştirip Büyük Doğu’yu yayınlamaya başladığında da onun yanında yer aldı.

 

Büyük Doğu gerçekten büyük bir himmetin ürünüdür. ‘Ülkü’ isminde bir matbaası olan arkadaşı Enver Tuncalp’le başlayan Büyük Doğu macerası, Tuncalp’in derginin içeriğine müdahale arzusu üzerine bozuldu. Necip Fazıl’ın dergiyi kendi başına çıkaracak parası da yoktu. Annesinin ‘kefen param’ diyerek bir kenara koyduğu 400 lirasını almıştı, ama bu da yetmiyordu. O günlerde ‘Para’ isimli piyesi Şehir Tiyatroları’nda oynanmış ve telif ücreti ödenmişti. Üstat o parayla eşi Neslihan Hanım’a bir kürk almıştı. O kürkü de yanına aldı ve Kahramanmaraşlı Ali Rıza Pişkin’e rehin bırakmaya gitti. Ondan aldığı para annesinin kefen parasıyla birleştiğinde Büyük Doğu’nun matbaa ücretlerini karşılayabiliyordu. Ali Haydar Haksal’ın ‘Büyük Doğu dediğimiz şey; İslam coğrafyasını, Ortadoğu’yu hedefleyen bir isim.” şeklinde özetlediği Büyük Doğu Davası işte bu yokluklar ve bu kararlılıkla başlamıştı.

 

“Büyük Doğu Necip Fazıl’ın ‘kafa kağıdı’ gibiydi. Yayıncısı gibi tahmin edilemeyen, insanı şaşırtan bir çizgisi vardı. Kah olur Necip Fazıl hapse düşer, dergi yayınlanmazdı. Kah olur günlük gazeteye dönüşür; kah da aylık çıkardı. Büyük Doğu’nun cesareti de dillere destandı. Kimsenin cesaret edemediği bir zamanda Bediüzzaman Said Nursi hakkında yazılar yayınlardı. Başka bir sayısında masonlarla uğraşır, onlara karşı mücadelenin kalesine dönüşüverirdi. Bir defasında Türk masonlarının isim listesini yayınlamış, derginin matbaası kimliği belirsiz kişilerce basılıp dağıtılmıştı.

 

Necip Fazıl’ın hiciv sanatını kelimelerin ötesine taşıyan, görsellik yoluyla da hicvetmeye başlayan tarzı Büyük Doğu’yu bir anlamda Türkiye’nin ilk ‘siyasal karikatür dergisi’ yapmıştı. 13 Aralık 1946 tarihli sayının kapağında kocaman bir kulak çizilmiş, altına da “Başımızda kulak istiyoruz!” yazılmıştı. Kapağın İsmet İnönü’nün sağırlığını hicvettiğinde şüphe yoktu. Mesajını vermekle birlikte derginin bir müddet kapatılmasına da sebep oldu bu kapak.

 

ŞAİRLİĞİNİN YANINDA BÜYÜK BİR DAVA ADAMIYDI

Büyük Doğu dergisi, sadece yayınlandığı zamanın değil, günümüze kadar gelen bir geleneğin de en önemli ve öncü dergisi oldu. Edebiyat tarihçisi Prof. Dr. Orhan Okay’ın ifadesiyle “Büyük Doğu bir mekteptir ve o mektepten yetişenler aynı istikamette fakat farklı ufuklara açılmışlardır.” Günümüzde edebiyat ve düşünce alanında söz sahibi birçok yazar ve düşünür Büyük Doğu’nun tedrisatından bir şekilde geçmiştir.

 

Büyük Doğu’yu bir ekol olarak göreceksek, bu ekolün başta gelen temsilcilerinin Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Erdem Beyazıt ve Akif İnan gibi isimler oldukları söylenebilir. Bu isimler içinde Necip Fazıl’la en fazla ilişkilendirileni kuşkusuz Sezai Karakoç. Derginin çıkarılması için her türlü fedakarlığı gösteren, bazı zamanlar cebindeki harçlığı ortaya koyan Karakoç, ilk yazı deneyimlerini de Büyük Doğu’da yaşar. Necip Fazıl’ın ‘Benim Sezaim’ şeklinde iltifat ettiği Karakoç’u Türk düşünce hayatı için önemli kılan, Büyük Doğu ekolünden gelip kendi ekolünü oluşturmasıdır. Devlet, millet ve medeniyet kavramlarına yeni anlamlar yükleyen Sezai Karakoç’un ‘Diriliş Doktrini’ etrafında düşünsel alanda bir Diriliş Nesli oluşmuştur.

 

Aynı ekolde dergiler de yayınlandı Türkiye’de. Diriliş, Mavera, Edebiyat, Yönelişler gibi dergiler yayınlandıkları dönemin ‘Büyük Doğu’su oldular. Ömer Lekesiz’e göre şimdilerde yayın hayatında olan ve Büyük Doğu çizgisini tutturan bir dergi yok. Ancak birçok dergide Büyük Doğu’nun amacından, projesinden, talebinden, tavrından, muhalefetinden az ya da çok mutlaka bir iz görmek mümkün. Lekesiz; Umran, Haksöz, Semerkant, Mostar, Yedi İklim, Kitap Postası, Merdiven Şiir, Sızıntı, Köprü, Kafdağı, Yağmur, Kültür ve Keşkül gibi dergilerin tamamının Büyük Doğu’dan izler taşıyan dergiler olduğunu düşünüyor.

 

Necip Fazıl’ın bu kadar farklı çizgiden dergileri etkileyebilmiş olmasının sebebi onun şairliğinin yanında bir dava adamı olması, şiirin yanında edebiyatın hemen her dalında eser verebilmiş olması. Mustafa Miyasoğlu’na göre Necip Fazıl’ın Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiya’sından sonra 150 yıl kurumuş bir edebiyat dalını canlandıran Çöle İnen Nur eseri bile onun farklılığını ortaya koymaya yeter.

 

EN ÇOK SEVİLEN DE EN AZ OKUNAN DA O

Necip Fazıl, şiirleriyle, yazılarıyla, konuşmalarıyla bir neslin yetişmesine büyük katkı sağlamış fakat sonraki nesiller tarafından yeterince kavranamamıştır. Yapılan birçok ankette Necip Fazıl, ülkemizin en çok sevilen yazarları arasında gösterilmekte ancak ‘En son hangi kitabını okudunuz?’ sorusuna ‘Çile’ haricinde bir cevap verilememektedir. Aksiyon’un Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okuyan 30 öğrenciyle yaptığı mini anket gençliğin Necip Fazıl’ı birkaç mısranın ötesinde tanımadığını ortaya koydu. “Necip Fazıl’dan aklınıza gelen ilk mısra nedir?” sorusuna 12 öğrencinin cevap veremediği ankette, 7 kişi Kaldırımlar şiirinin adını bildiklerini söyledi. Dört kişi de Sakarya Türküsü’nden birer mısrayı hatırlayabildi. Boğaziçili genç edebiyatçıların üçte biri üstadın Çile kitabını okumuş. İkinci sırada Bir Adam Yaratmak kitabı geliyor. 30 öğrenciden 12’si ise Necip Fazıl’ın 85 kitaplık külliyatından hiçbir eser okumamış. Genç edebiyatçıların üçte ikisi modern dönem edebiyatçılarından Necip Fazıl ile kimseyi özdeşleştiremiyor. Ankete katılan öğrencilerin üçte birinin gözünde ise Necip Fazıl Sezai Karakoç’un şiirinde yaşamaya devam ediyor.

 

Bu küçük anketi Kitap Postası editörü Asım Gültekin’in “Necip Fazıl savunduğu değerler itibariyle benimseniyor, seviliyor; fakat sevginin gereği yerine getirilmiyor, okunmuyor” serzenişi destekliyor.

 

NECİP FAZIL ANILIYOR

25 Mayıs günü TRT 2 Necip Fazıl’ın 1942 yılında yazdığı ve Şehir Tiyatroları’nda sergilendiği zaman büyük ilgi uyandıran ‘Para’ isimli eserinden uyarlanmış olan filmi yayınlayacak. Saat: 23:00

 

26 Mayıs günü sevenleri Necip Fazıl’ı Eyüp Mezarlığı’ndaki mezarı başında anacak. Saat: 10:30

 

27 Mayıs Cumartesi günü İstanbul Yerebatan Sarnıcı’nda Hüseyin Köroğlu, Hümay Güldağ ve Şenay Saçbüker Necip Fazıl Şiirleri okuyacak. Saat: 19:00

 

27 Mayıs günü Ümraniye Kültür Merkezi’nde Dursun Ali Taşçı ve İhsan Atasoy, ‘Yaşayan Necip Fazıl’ başlıklı bir konferans verecekler. Saat: 20:00

 

29 Mayıs günü Ümraniye’de Necip Fazıl Kültür Merkezi’nde Mustafa Özdamar ve Vehbi Vakkasoğlu’nun katıldığı ‘Necip Fazıl’ı Anlamak’ konulu bir panel düzenlenecek. Saat: 19:30

 

(Kadir Metin Akbaş-Aksiyon Dergisi)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necip Fazıl 101 yaşında

 

 

"Şairlerin Sultanı" Necip Fazıl Kısakürek, doğumunun 101. yılında Konya'da anıldı. Törende Başbakan Erdoğan'ın sesinden dinletilen "Zindandan Mehmet'e Mektup" şiiri, dinleyicilerden büyük alkış aldı.

Konya, 23 Mayıs 2006 14:51

 

 

 

 

23 yıl önce, doğum gününde kaybettiğimiz Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Konya'da düzenlenen programla hatırlandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat Pakdil'in de katıldığı anma programı kapsamında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın seslendirdiği 'Zindandan Mehmed'e Mektup' şiiri katılımcılara dinletildi. 1980 yılında "Şairlerin Sultanı" unvanı verilen Necip Fazıl Kısakürek'in, bu duygulu şiiri, büyük alkış topladı. Konevi Kültür Merkezi'ndeki etkinlikte konuşan Konya Valisi Atilla Osmançelebioğlu, "Necip Fazıl Kısakürek, gözünü budaktan esirgemeyen cesareti ve hamle gücüyle, ait olduğu toplum için anlamlı bir hayat, güçlü, belirleyici bir Türkiye aramış ve oluşturmaya çalışmıştır" dedi. Necip Fazıl Kısakürek'i doğumunun 101. yılında anma programı, 3 gün daha devam edecek.

 

(TGRT Haber)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necip Fazıl’ı tanıttılar

 

 

 

Bolu Belediyesince, ''Üstat Necip Fazıl'ı Tanımak ve Anlamak'' konulu konferans düzenlendi.

 

Necip Fazıl Kısakürek'in ölümünün 23'üncü yılı dolayısıyla düzenlenen konferansın açılışında konuşan Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz, Necip Fazıl'ın büyük bir edebiyatçı olmasının yanında önemli bir dava adamı olduğunu söyledi.

 

Yılmaz, Kısakürek'in hayatı boyunca yaşam çizgisinden en ufak bir tavizde bulunmadığını belirtti.

 

Eski Tarım ve Köyişleri Bakanı, AK Parti Konya Milletvekili Sami Güçlü ise Necip Fazıl'ın hayatını ve bilinmeyen yönlerini anlattı.

 

Konferansın sonunda, Belediye Başkanı Yılmaz, Güçlü'ye teşekkür belgesi verdi.

 

23.05.2006

(Bolu Gündem)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necip Fazıl anıldı

17.04.2006

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

AK Parti Konya Milletvekili ve eski Tarım ve Köyişleri Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü, ´´AK Parti´nin lider kadrolarındaki ve grubundaki çok sayıda insanın, Necip Fazıl´dan beslenerek büyüdüğüne, geliştiğine şahit olan bir kişi olarak, öncelikle partimizin gençliğine O´nu anlatmak ve tanıtmaya çalışmak için yola çıktık´´ dedi.

 

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Güçlü, AK Parti Kayseri İl Gençlik Kolları tarafından düzenlenen ''Üstad Necip Fazıl'ı Tanımak ve Anlamak'' adlı toplantı öncesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nün Büyükşehir Belediyesi'ndeki Necip Fazıl Fotoğrafları sergisini gezdi.

Güçlü, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, Güzel Sanatlar Genel Müdürü Bayram Bilge Toker ve ''Necip Fazıl'ın Hayatı'' adlı kitabın yazarı Mehmet Çetin'e katkılarından dolayı teşekkür etti.

''Onlar Necip Fazıl'ın, Türkiye'nin her yerinde çok canlı bir şekilde anılmasına ve tekrar evimez geri dönmesine neden oldular'' diyen Güçlü, şöyle devam etti:

''AK Parti'nin lider kadrolarındaki ve grubundaki çok sayıda insanın Necip Fazıl'dan beslenerek büyüdüğüne, geliştiğine şahit olan bir kişi olarak, öncelikle partimizin gençliğine O'nu anlatmak ve tanıtmaya çalışmak için yola çıktık. Ancak, bu konuda en zor şehire geldik. Bu şehirde çok yakın dostlarım, arkadaşlarım var. Bunların hepsi, Necip Fazıl'ı çok yakından bilen, tanıyan, ondan büyük ölçüde nasiplenen insanlar. Cesaretle buraya geldim. Cesaretimin kaynağı da Necip Fazıl'ı en az Kayserililer kadar sevmemdir.''

Sami Güçlü, toplantıda yaptığı konuşmada da Necip Fazıl Kısakürek'in, kurduğu ''Büyük Doğu Cemiyeti'nin ilk şubesini Kayseri'de açtığını ancak, İstanbul'a dönüşünde tutuklandığını anlattı.

Kısakürek'in daha 6 yaşındayken kontrol edilebilmek adına eline verilen bütün kitapları okuduğunu kaydeden güçlü, ilk dönem şiirlerine çocukluk döneminde yaşadığı merak ve korkunun hakim olduğunu anlattı.

Güçlü, Necip Fazıl Kısakürek'in 7 okul değiştirdikten sonra ilkokulu bitirdiğine dikkati çekerek, ''İlkokulun ardından Bahriye Mehtebi'ne gider. Bu sırada Nazım Hikmet'de burada öğrencidir. Üstad, 'Ne oldumsa burada oldum' der. Adı artık 'şairdir'. 'Nihal' isimli bir dergi çıkarır. Buna karşı Nazım Hikmet'de benzer bir dergi yayınlar. Aralarındaki rekabet 1916 yılında burada başlar'' diye konuştu.

********

 

(Kayseri Gündem)

Share this post


Link to post
Share on other sites

NECİP FAZIL ANILIYOR

 

 

 

Öğretmenler vakfı Elazığ Şubesince Şair Necip Fazıl Kısakürek’i Anma programı kapsamında ‘ÇİLE’den Ezbere Şiir Okuma yarışması’ düzenlendi.Elazığ Öğretmen Evinde gerçekleştirilen Çile’den Ezbere şiir Okuma Yarışması saygı duruşu ve istiklal marşı ile başladı.

Daha Sonra Öğretmenler Vakfı Başkanı Habib Karaçorlu Necip Fazıl Kısakürek’in faziletlerine değinerek,düzenledikleri şiir okuma yarışmalarından çok şey öğrendiklerini dile getirdi.Elazığ Milli Eğitim şube Müdürü Hüseyin Alimoğlu ise,düzenlenen şiir yarışmaları sayesinde Elazığ’ın bir kültür şehri haline geldiğini belirterek,bu etkinliği düzenleyen öğretmenler vakfına teşekkür etti.

Konuşmalardan sonra ‘Çile’den Ezbere şiir Okuma” yarışmasına geçildi.Öğrenciler okudukları bir birinden güzel şiirlerle göz doldurdu.Öğretmenler Vakfı Elazığ şubesi tarafından vefatının 23.yıl dönümü münasebetiyle Necip Fazıl Kısakürek’i anma programı kapsamında düzenlenen Çile’den ezbere şiir okuma yarışmasında Liselerde;Anadolu Lisesi’nden Gül Bingöl,İmam Hatip Lisesinden Esra Duman ve Anadolu Öğretmen lisesinden Gülşah Öztürk dereceye girerken;İlköğretim okullarında ise Özel Harput ilköğretim okulundan Hikmet Altıntaş,Şair Hayri ilköğretim okulundan Furkan Şekerci,Cumhuriyet İlköğretim okulundan Yavuz Selim Yaşar,Aziz Gül İlköğretim okulundan ise Sümeyye Kandemir dereceye giren öğrenciler oldu.

Mansiyonlarda ise Bahçelievler ilköğretim Okulundan Merve Akkuş,Milli egemenlik İlköğretim okulundan Fatih Apaydın ,100.yıl ilköğretim okulundan Merve Tahran ve murat ilköğretim okulundan fatih Ahmet Gönenç dereceye giren öğrenciler oldu.

(Elazığ Haber)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad Necip Fazıl Kısakürek’i vefatının 23. yıldönümünde hasretle arıyor, rahmetle anıyoruz 25.05.2006

 

 

 

Üstad 101 yaşında

Eli kalem tutan her Müslümanda emeği ve hakkı olan Üstad, ısınmayan külhanlarımızın bitmeyen ormanıdır. Ayasofya’yı ibadete açacak selin üstünde bir çöp olmak isteyen Üstad’ı dostlarının dilinden anlatmaya çalışacağız.

 

Röportaj: SELAMİ ÇALIŞKAN

 

Üstad, 25 Mayıs 1905’te İstanbul'da doğar. Çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyükbabasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçer. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile Bahriye Mektebin'de (Askeri Deniz Lisesi) tamamlar. Yahya Kemal, Ahmet Hamdi(Akseki) ve İbrahim Aşki lise hocalarıdır.

 

İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra gönderildiği Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe okur. Paris'te geçen bohem günlerinden sonra, Bankalarda müfettiş olarak çalışır. Robert Koleji, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde hocalık yapar (1939-43). Sonraki yıllarda fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmaz.

 

Onyedi yaşında annesinin isteği üzerine şairliğe başlar. Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitaplarıyla meşhur olur. Ben ve Ötesi (1932) ile en az öncekiler kadar takdir toplar.

 

Şöhretinin zirvesinde Bohem hayatının en koyu rengiyle yaşadığı günlerde (1934) Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz veren Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz. Bu dönemde yazdığı Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi görür.

 

Çıkardığı Büyük Doğu dergisindeki yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürür. Açılan davalarda yüzlerce yıl hapsi istenir. 163. maddeye muhalefetten, kimi zaman da bahanelerle ömrünün yarısı hapiste geçer. Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır. Büyük Doğu'nun dışında Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Millî Gazete, Hergün ve Tercüman gazetelerinde çeşitli yazılar yazar. 1962 yılından itibaren bütün Anadolu şehirlerinde konferanslar verir. Başta İdeologya Örgüsü (1959) olmak üzere eserleriyle kültür hayatımıza verdiği büyük hizmet, diğer tüm yönlerini bile geride bırakacak üstünlüktedir. 1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) aldı. Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanır.

 

Gazetemizde de Çerçeve başlıklı yazılar yazan Üstad, 1983’ün 25 Mayıs'ında Hakk’a yürür. Mekanı Cennet olsun. (Amin)

 

Mustafa Miyasoğlu: O’nu unutturmaya çalışıyorlar

Üstad’ın biyografisini yazan Mustafa Miyasoğlu diyor ki: "Çöle İnen Nur" yazılıncaya kadar Türkiye’de yüzlerce sene siyer kitabı yazılamamıştı. "Ulu Hakan Abdülhamit Han"a kadar o hep "Kızıl Sultan", Vahdettin yazılıncaya kadar "Vatan Haini" biliniyordu. Üstad’ın bütün bunlardan daha önemli "İdeolocya Örgüsü" adlı eseri var. Bu eserini unutturmaya çalışıyorlar. Üstad’ı "Şairlerden bir şair", kısa pantalonlu çocukluk resmini göstererek, "Prens Necip Fazıl, at meraklısı Necip Fazıl" Tuhaf hatıralar anlatarak Necip Fazıl’ın asıl vasfını unutturuyorlar. Bunu biraz daha açıklamak gerekirse şöyle diyebiliriz. Üstad Necip Fazıl’ın, vahye dayalı son dinin (İslam), değişmez kitabının (Kur’an-ı Kerim), ilhamıyla Ehl-i Sünnet yolunda İslâm düşüncesini, İslâm kültürünü ve yaşayışını bir hayat ve medeniyet telakkisi olarak ortaya koyup, aydınlanma düşüncesine, pozitivizme, sosyalizme ve ateizme kökten karşı çıkışını, eleştirisini unutturmaya çalışıyorlar. Olay budur."

 

Ömer Öztürkmen: Sanki dünyaları bağışladı

Üstad’ı 1949’da tanıdım. O’nun hayranlarından biriydim. Tam 2 sene Üstad’ın yazdığı yazıları Şafak Matbaası’na götürdüm. Büyük Doğu ile matbaa arasında mekik dokuyordum. 1950’de Büyük Doğu günlük gazete olarak çıkmaya başladığında Üstad beni "Yazıişleri Müdürü" ilan etti. Bu arada küçük fıkralar da yazmaya başladım. Büyük Doğu’da imzam çıktığı zaman öyle sevindim, öyle sevindim ki; Üstad Necip Fazıl sanki dünyaları bana bağışladı. Ücret yok. Üstad’ın Falih Rıfkı aleyhinde yazdığı hakaretamiz bir yazı vardı. Son cümlesi "Kalemini münasip yerine sokarım" diye bitiyordu. Ben de Yazıişleri Müdürüydüm. Dava açıldı. Ben mahkemeye gidiyorum, Üstad gelmiyor. Dava 1952’de bitti ve ben Üstad’ın "Hilton" ismini verdiği Toptaşı Cezaevi’nde 2 ay hapis yattım.

 

Ali Nar: Hayali, Ayasofya’nın açılmasıydı

O’nu, Milli Türk Talebe Birliği’nde verdiği Ayasofya konferansında gördüm. Fatih’in heyecanıyla konuşuyor, "Gençler" diyerek söze başlıyor ve şöyle diyordu: "Fethin ve Ayasofya’nın yalnız manasını anlasak, Ayasofya’nın kapıları sabır taşı gibi çatlar, kendi kendine açılır. İsterse açılmasın. Peygamber Efendimizin, müjdesini duyarak 95 yaşında ta Medine’den kalkıp İstanbul’un kuşatmasına katılan Eyüp el Ensari Hazretleri’ni düşünün. Akşemseddin Hazretleri’ni ve 21 yaşında İstanbul’u fetheden Fatih’i düşünün. Siz bunları gerçekten düşünürseniz, Ayasofya açılacak. Gençler; Ayasofya’yı bir sel açacak. Bu sel üzerinde bir saman çöpü olsam, daha ne isterim: Bu sel yakındır. Allah mukaddes zatının ve sevgili Resulü’nün dostlarıyla beraberdir!..

 

Rasim Cinisli: Tahran sokaklarında Üstad gibi dolaştım

Üstad, Büyük Doğu’yu çıkarırken, kapakta "Reklâm almaz, abone kaydetmez" yazıyordu. Bu halde Büyük Doğu’nun nasıl yaşadığına kimse akıl-sır erdiremezdi. Üstad’ın etrafında bulunan birinci dereceden dostları vardı. Meselâ; Sezai Karakoç, Mustafa Müftüoğlu, Prof. Ayhan Songar, Prof. Süleyman Yalçın, Prof. Necmettin Erbakan, Hasan Aksay, Osman Yüksel, Süleyman Arif Emre, Akif İnan, Cahit Zarifoğlu bu halkadandı. Meselâ; bir Hilmi Oflaz abi vardı. Üstad’ı öylesine severdi ki; mimikleri, sözleri ve hareketleri ile Üstad’ı taklid ederdi. Üstad da Hilmi abinin sadakatini çok severdi. Üstad’ın vefatını İran’ın başşehri Tahran’da duydum. O gün Üstad gibi cebimdeki bütün paraları yoksullara dağıttım. Hem ağladım, hem de yalınayak sokaklarda dolaştım."

 

Nedim Urhan: Ajan var diye Üstad konuşmadı

Üstad, bir konuşması anında içeriye genç biri girince, “Ajan varken, ben burada konuşmam" dedi. Katılanların çoğu İmam-Hatip’ten arkadaşlarımız. Yahya Kutluoğlu, Mustafa Göl, fakat biz, Üstad’ın "ajan" dediği adamı tanımıyoruz diye, bizi bir güzel haşladı. Üstadın yanına gittim. "Ben İstanbul İmam-Hatip’ten Nedim Urhan. O adamı gösterir misin?" deyince, Üstad, adamı gösterdi. Yanına gittik: "Bizimle dışarı çıkar mısın?" dedik. Adam "Ben gazeteciyim. Buradan çıkmam” dedi. Yahya abiye: "Arkadaşa bir çay ısmarlar mısın" dedim. Üstad konuşmasını yaptı, gitti. Meğer Adam A. Emin Yalman’ın (eski Vatan) muhabirlerinden biri imiş. Üstad, konuşması bitince beni diğer arkadaşlara gösterdi ve: "İşte Müslüman Türk genci; böyle zeki, cesur ve akıllı olur” dedi.

 

M. Niyazi Özdemir: Üstad vefakâr bir adamdı

Necip Fazıl’ı 1959’da Büyük Doğu’ya abone olarak tanıdım. 27 Mayıs darbesi oldu. Necip Fazıl’ın da bir mahkumiyeti vardı. 27 Mayıs darbesini yapanlar bir af çıkardılar. Bir tek Necip Fazıl’ı affetmediler. Üstad Toptaşı Cezaevi’ne atıldı ve bir buçuk yıl yattı. Hilmi Oflaz ağabey, Mahmutpaşa’daki işportacı tezgahını "Üstad’a bir şey olabilir’ endişesiyle Cezaevi’nin kapısına taşıdı. Üstad cezaevinden çıkana kadar orada bekledi. Hapisten çıkınca, Üstad’a kimse yazdırmıyordu. Üstad üzüldüğümüzü anlayınca, “Benim geçimimi düşünmeyin. Ben 53 eser sahibiyim. Beyazıt’ta bir boya sandığı koyar, üzerine de "53 eser sahibi Necip Fazıl" yazarım. Millet utansın. Ben utanmam. Hayatımı kazanırım. Ama hizmetimiz aksıyor” deyiverdi. Bunun üzerine yayınevi kurmaya karar verdik. O sırada Peyami Safa ölmüş. Hanımı felçli. Baldız ona bakıyor. Kimse kitaplarını basmıyor. Ben varlıklı bir ailenin çocuğuydum. Babamdan para aldım. Necip Fazıl ve Peyami Safa’nın kitaplarını basmak için 3-4 arkadaşla Ötüken yayınevini kurduk.

 

Ümit Meriç: Babamın can dostuydu

Babam Cemil Meriç ile birlikte kendisini ziyarete gittik. Üstad Necip Fazıl, babama çok iltifat etti. İstanbul’un en meşhur lokantasından yemekler sipariş etmişti. Üstad’ın bana da lisanına ve şanına yakışır bir iltifatı olmuştu: "Bizde ilim hanımları ilimlerini devam ettirirken, hanım zerafetini unuturlar. Siz, hem bir ilim hanımısınız, hem de bir hanım zerafetinizi muazzam bir şekilde muhafaza ediyorsunuz."

 

Üstad Necip Fazıl, tam bir İstanbul beyefendisi ve babam Cemil Meriç’in can dostuydu. Babama Büyük Doğu’da yazı yazmak nasip olmadı ama, ilanlarına varıncaya kadar bana bütün yazıları okuturdu. Zaten Babamın zevkle dinlediği iki insan vardı. Birisi Kemal Tahir, diğeri Necip

 

Fazıl. Üstad, Büyük Doğu’da babamı öven şu cümleleri yazdı: "Cemil Meriç, iç gözleri daha iyi görsün diye dış gözlerini Allah’ın görmez hale getirdiği hakiki İslam münevveridir" Bizim nesil, Üstad’ın şiirlerinin tamamına yakınını ezbere bilirdi. Üstad’ın cenaze merasimine de iştirak edenlerdenim.

 

 

 

 

(Milligazete)

Share this post


Link to post
Share on other sites

size çok acı bir şey söyleyeyim mi?

 

üstadın anısına düzenlenen bir gece vardı beldemizde.. hüseyin üzmez gelecek ve üstadı anlatacaktı.. ben elimden geldiğince arkadaşları da getirmek istiyordum..

 

birçok arkadaşıma üstadı anacağımızı, konferansın gününü saatini söylerken bir tanesinin cevabı beni müthiş şaşırttı... güler misin, ağlar mısın, bana şöyle dedi,

 

Necip Fazıl da gelecek mi?

Share this post


Link to post
Share on other sites
Necip Fazıl da gelecek mi?

 

Aslında tam bir kara mizah. Cehaletin daniskası, vurdumduymazlığın alası, eğitimin yüz karası.. Bu olayın farklı versiyonları birçok yerde karşımıza çıkıyor. NFK Fan kardeşimizin şu başlıkta anlattığı İmam-ı Rabbani Hazretleri ile ilgili halkımızın içinde bulunduğu durum da bu olaya paraleldir. Hatta aklıma geldi, bir de Nazım’la ilgili böyle bir hadise vardır. İstanbul’da tüyap kitap fuarında Nazım’ın kitaplarının olduğu bölümde gençler ellerine kitapları alıyorlar, inceliyorlar, sonra da soruyorlar: Nazım ne zaman gelecek acaba kitapları imzalamaya. Nazım’ın üvey oğlu Mehmet Fuad da orada, öteki tarafa gidince imzalatırsınız kitaplarınızı, diyor.

 

Demek ki sadece İslam’a ve İslam’ın bayraktarlarına karşı bir cehalet değil, topyekûn bütün ölçülere karşı içinde bulunulan bir ahval, müzminleşmiş bir cehalet. Bunlara mukabil, içli dışlı bin bir cephede savaş vermeye memur olduğunun şuurunda bir gençlik de var ki, çok şükür hakikat davasının yolu öksüz, garip, mahzun değil.

Share this post


Link to post
Share on other sites
size çok acı bir şey söyleyeyim mi?

 

üstadın anısına düzenlenen bir gece vardı beldemizde.. hüseyin üzmez gelecek ve üstadı anlatacaktı.. ben elimden geldiğince arkadaşları da getirmek istiyordum..

 

birçok arkadaşıma üstadı anacağımızı, konferansın gününü saatini söylerken bir tanesinin cevabı beni müthiş şaşırttı... güler misin, ağlar mısın, bana şöyle dedi,

 

Necip Fazıl da gelecek mi?

Bence acı olan başka birşey daha var. hüseyin üzmezin, Üstad Necip Fazılı anlatacak kadar karaktere sahip olmayışı...

Share this post


Link to post
Share on other sites
arkadaşlar Elazığda dereceye giren Furkan Şekerci benim daha ben 4. sınıftaydım ikinci oldum.

MâŞâAllâh-u Teâlâ şiirdi değil mi kardeşim?

Share this post


Link to post
Share on other sites
size çok acı bir şey söyleyeyim mi?

 

üstadın anısına düzenlenen bir gece vardı beldemizde.. hüseyin üzmez gelecek ve üstadı anlatacaktı.. ben elimden geldiğince arkadaşları da getirmek istiyordum..

 

birçok arkadaşıma üstadı anacağımızı, konferansın gününü saatini söylerken bir tanesinin cevabı beni müthiş şaşırttı... güler misin, ağlar mısın, bana şöyle dedi,

 

Necip Fazıl da gelecek mi?

 

İki yıl önce yazmış kardeşim. Oda bir şey mi?

Ben öğretmen arkadaşıma Necip Fazıl'ın kitaplarından biraz anlattım... Arkadaş ne dese beğenirsiniz? Necip Fazıl yaşıyor mu? Ha unutmadan söyleyeyim, hadisenin geçtiği yıl 2006.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...