Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
onüç

Süper Mürşid!

Recommended Posts

5758.jpg

 

Benim bu entipüften şahsıma, tarihte nadir kimseye nasip olmuş efsanevi bir kıymet ve kuvvet bağlayarak edilen hücumların yalnız iki saiki vardır:

 

1- Herşeyden evvel naçiz şahsımı aşan mukkaddes davaya, yani islamiyete karşı duydukları nefret...

 

2- Bu nefrete rağmen, naçiz şahsımdan ödleri patladığı için şu anda elimde bir neşir vasıtası bulunmayışından istifade...

 

Kalemimden yediği darbeler ta kuyruk sokumuna kadar işlemiş bir gazete, hiçolmazsa biraz eter koklayıp acısını belli etmeyen bir eda takınacağı yerde benim bahsim oldu mu bir trauma tesiriyle çığlık bastığının ve saçlarını yolduğunun farkında olmadan, sözümona bu lakap oyununa girişir ve bana şöyle der:

 

"- Süper Mürşid!"

Ah, cevabı ne basit, ne basit: Ayol, siz benim kendi kendime mürşid dediğimi ne vakit duydunuz ki bir de buna (süper) ilave ediyorsunuz? Estağfirullah efendim, mürşid olmak kim, ben kimim!..

Mürşid islamiyette fertleri büyük ıstıfaya ve İlahi marifete götüren Allah'da fani olmuş ve nefsaniyeti kalmamış muazzam kahramanlık gibidir. İnsanoğlunun yaradılış sırrının tahakkuk ettirmiş olan bu kamil kimseler yanında ben, mürşid değil mürid bile olamam.

 

 

Benim yaptığım, bu ebediyet suvarilerinin büyük kervanına topal ayağiyle katılmış bir köpekcik rolüdür. Fakat bu köpekcik rolü okadar üstün bir makamdır ki, onu çerçevelemeye küfür yobazlığının beyninde müsamaha yoktur.

Ben büyük marifete ulaşmış ve ummanlardan geniş ruhları içinde namütenahiliği bulmuş büyüklerin yolunda ve insanoğlunun en büyüğünün emrinde sadece sokak, meydan, şehir ve dünya muharebesi yapan bir savaşçıyım.

 

 

Yani büyük marifetin dünya ve cemiyet davalarında mütehassıs, kalemini, tefekkürünü, tahassüsünü, şiirini, sanatını yalnız ona tahsis etmiş bir gonk vurucusuyum! Estağfirullah, mürşidlik benim neme? Fakat bilin ki hakiki mürşidlerin benim gibi köpekcikleriyle sizin kahramanlarınız arasında, hakiki mürşidle hakiki köpek arasındaki fark vardır!

Herşey ne kadar sade: Çünkü elimde bir neşir vasıtası yok! Büyükdoğu kapalı olduğuna ve kimse benim cevabımı neşredemeyeceğine göre vaziyetleri emin...

 

 

İşte, do, re, mi, fa, sol, la, si her perdeden haykıran, yalama sanatkarı salon köpeklerinin cesaret kaynağı! Bunlar böylesine merttir; kelimenin Türkçe değil de, Fransızca manasiyle mert...

Bunlar hep bir arada birkaç yüzbin nüsha satsalar da, benim elimde karamela kağıdı boyunda bir neşir vasıtası olsa, hemen kuyruklarını apış aralarına sokarlar, susarlar ve güya beni görmemezlikten, duymamazlıktan, tanımamazlıktan gelirler. Zaten benim bu memlekette nasibimdir bu hal...

 

İş bana geldi mi, ya gök gürültüsünü pamuk çuvallarına gömüp duyurmayacaklardır; yahut sivrisinek vızıltısını hoparlöre bağlayıp gök gürültüsü haline getireceklerdir.

Bu kadar cüce arasında, onlara ciğerlerini kusturacak kadar kıskançlık telkin eden bir dev olmak, bana mı kaldı?

 

Onlar, deminki vasıflariyle, ötedenberi gelen, ortamalı, pestzinde, malum klişeleri geveler, aşksız ve ruhsuz kaba softa tiplerinden korkmazlar; bu insancıkları kolayca bazı vahitlere irca edebilirler. Onlar için tehlikeli benim, biziz! Zira biziz ki, onların sahte dünyalarını, bizzat o sahte dünya içinde yetişmiş, çile doldurmuş, nihayet havasızlıktan patlamış en halis tipler olarak ifşa ve iptal edebiliriz.

Biziz ki bu mukaddes davayı, tamamiyle kanun yolundan, kırçıl sakallar, kazma dişler, dar alınlar, vahşi bakışlar ve kapkara cehaletler elinden alıp, onu, nurani yüzler, inci dişler, geniş alınlar, derin ve tatlı bakışlar ve ebedi güneşler ikliminde yepyeni bir gençliğe teslim edebilir, yepyeni bir vecd ve aşk nesline devredebiliriz.

 

Ya sonra ne olur; ne olur bu adamların halleri, dünyaları, inkılapları, sahte reçeteleri, yalancı ilimleri, kalpazan sanatları, zinaları, içkileri, kumarları, dalavereleri, hırsızlıkları, ticaretleri, istismarları, herşeyleri, herşeyleri?

 

 

 

Bugünün şartları, hususiyle son basının namussuz ve hayasız esası karşısında gerçek Türk'e düşen vazife, kanun dairesinde şahlanıp, yeri göğü titretici bir heybetle şöyle bağırmaktadır:

 

- Artık, annelerimizin ak bulutlardan daha temiz ve Kur'an kokulu başörtülerine domuz necaseti atarcasına edilen hakaretlere kimden, nereden ve nasıl gelirse gelsin, tahammül etmeyeceğimiz gün gelmiş ve bu hale paryalardan daha zavallı bir tavırla katlandığımız günler geçmiştir.

 

Yağma yok! Hiçbir sahteliği ve sahtekarlık tertibini yutmuyor, üstün idrakte gerçek ve mübarek Türk Gençliği kumaşının örgüsünü tutturmuş bulunuyor. Ve işte, kanunun müsaadesi nispetinde karşınıza dikiliyoruz! Kanun dairesinde neler yapacağımızı, müdafa hakkımızı, yine kanundan alıp gösterdiğimiz gün, mekanlarınızın camlarını biz değil, korkunuzdan hergün ağzınızdan çıkardığınız nesneler donunuzu doldurmuş olarak imdat istemek için siz kıracaksınız!

Share this post


Link to post
Share on other sites
Biziz ki bu mukaddes davayı, tamamiyle kanun yolundan, kırçıl sakallar, kazma dişler, dar alınlar, vahşi bakışlar ve kapkara cehaletler elinden alıp, onu, nurani yüzler, inci dişler, geniş alınlar, derin ve tatlı bakışlar ve ebedi güneşler ikliminde yepyeni bir gençliğe teslim edebilir, yepyeni bir vecd ve aşk nesline devredebiliriz.
Bugünün şartları, hususiyle son basının namussuz ve hayasız esası karşısında gerçek Türk'e düşen vazife, kanun dairesinde şahlanıp, yeri göğü titretici bir heybetle şöyle bağırmaktadır:
Ve işte, kanunun müsaadesi nispetinde karşınıza dikiliyoruz! Kanun dairesinde neler yapacağımızı, müdafa hakkımızı, yine kanundan alıp gösterdiğimiz gün,

 

Üstadın, davasını ferd ve cemiyet planına yayma ve telkin etme aşamasında riayet ettiği ve kendine şiar edindiği en önemli maddelerden biri budur. Üstada atılan bin türlü iftiralar, Müslümanların gözünden düşürmek için tertiplenen komplolar, hakkında yapılan karalamalar, eselerine getirilen yasaklamalar (Sır ve Kumandan piyesleri bu yasaklamalar yüzünden tamamlanamamıştır ve Vahideddin kitabı da hâlâ yasaklıdır) tiyatro sahnelerinde piyeslerine konulan ambargolar ve daha neler neler... Bütün mücadelesi boyunca ayağına vurulmak istenen prangalar Üstadı hiçbir şekilde kanun dairesi dışına çıkartmamış, kanunun suç olarak gördüğü hiçbir eylem Üstad tarafından gerçekleştirilmemiştir. Tabi burada şu noktaya dikkat etmemiz lazım.. Üstad hakkında açılan bütün davalar, hep onu susturmak, yıldırmak için açılmıştır ve açılış sebepleri sudan bahaneler olmaktan ileriye gidememiştir. Üstadda kanuna başvurulacak hiç bir suç unsuru bulunmamasına karşılık asıl onun hakkında açılan davalar kanuna aykırı bir şekilde açılmıştır ve yapılan şey hakka tecavüzden başka bir şey de olmamıştır. Mahkemeye verilme sebeplerinden hiç biri kanun çerçevesinde suç teşkil etmediği gibi, hangi sözünü ve davranışını kanunun hangi maddesine istinat ederek onu suçlu konumuna getirsek diye bir gaye güdülmüştür. Bunlara rağmen Üstadın çizgisi hiçbir zaman için kanun dışına çıkmamakla birlikte, onun mahkumiyetleri hep kanun çerçevesi dışına kaydırılarak verilmiştir ve sebep ortadadır: İslam’ı savunan, anlatan ve onun hakiki kurtuluş olduğunu haykıran, ruhları ve gönülleri harekete geçirme kudretine malik olan kalemini bu davaya adayan bir insan olması...

 

 

Ortada suçu olmadığı halde kanun önüne çıkarılan bir insan ve aslında bu sahte suç unsurları ile adalet mefhumunu kendi keyiflerine göre tayin ederek adaleti de lekeleyen bir zihniyet...Üstadın müdafaaları okunduğu vakit her şey ayan beyan ortaya çıkmaktadır zaten. Üstad'ın 4 savunmasını ve açılan davaların ne kadar gülünç bir sebepten dolayı açıldığını aşağıdaki linklere tıklayarak okuyabilirsiniz:

 

*ÜSTADIN SÜMERBANK SAVUNMASI'NDAN/1946

 

*ÜSTADIN REJİMİ KÖTÜLEME DAVASI'NDAN/1947

 

*ÜSTADIN MALATYA MÜDAFAASI'NDAN

 

*VAHİDÜDDİN MÜDAFASI'ndan/ 1981

Share this post


Link to post
Share on other sites

özellikle sümerbank davasında çok ağır sözler sarfetmiş olmasına rağmen hiçbirinde suç işlememeye özen göstermiş keza sarfettiği tüm kelimeleri (icabında köklerinden çözümlemeye başlayarak [buda onun tartışılmaz edebi zekasının başka bir kanıtı]) kendini haklı olarak savunmuştur

 

ancak üstadın adil olmayan adalet sistemine, yasasız anaysaya, cumhuriyet diye yutturulmaya çalışılan monarşiye itaat(kanunun dışına çıkmamak)ini anlayabilmiş değilim

bu konuda beni o'(üstad)nun veya kendi fikirleriyle aydınlatacak bir kardeşimiz yardımcı olursa müteşekkir olurum

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu meseleyi anladığım kadarıyla âcizane anlatmaya çalışayım.

 

Burada amaç, bahsedilen bozuklukları kabul etmek veya onlara boyun eğmek değil. Bu tamamen hem İslam’dan mütevellit, hem de bozuk çarkları çalıştıracak bir fitili ateşlemeden, baş koyulan yolda yürümek için takip edilen bir stratejidir. Üstadın gene bu manaya paralel bir lafı daha vardır: “Kanunla mücadele bile kanuna riayetle olabilir.”

 

Üstadın fikir ve sanat adamlığı vasfı çerçevesinde gerçekleştirdiği faaliyetlerinin, hakiki bir adil düzende cürüm sayılmayacağı gerçeğine karşılık, onun hem davasını hem de davasını ruhlara nakşetme cehdini engellemek isteyen zihniyet, bu engellemeyi (gene kendi kurdukları) kanunlara dayanarak yapmaktadırlar. Üstad da öyle bir çizgi izlemektedir ki, hem söylediklerinde, yazdıklarında kanunun sınırlarını aşan bir nokta olmamakta, hem de karşıdakilerin eline koz olarak geçecek bir unsur vermemektedir. O yüzdendir ki, kanun müsaadesi nispetinde, kanun dairesinde, kanun yolunda takip edilecek bir yol bu kanundaki bozuklukları kabul etmek veya onlara boyun eğmek değil, oyunu kurallarına göre oynamaktır. Madem ki demokrasi adı altında her türlü bozuk fikre izin var, o halde bu kural iktizasınca da Üstadın İslam’a bağlı fikriyatını seslendirmeye hakkı vardır.

 

İçinde yaşanılan devletin suç olarak belirlediği bir faaliyetin içine girildiğinde, hem baş koyulan dava sürdürülemez, hem de devletin zaten susturmaya çalıştığı sesi ortadan kaldırmak için kanun arkasına sığındığı bir bahanesi çıkmış olur. Üstad, kanundaki zulüm maddelerini de eleştirmiştir (özellikle 163. maddeyi), insanları ruh kökünden koparan devrimlerin asıl mahiyetini de ortaya dökmüştür, gazetelerinde milletin dimağına zehir akıtan medya patronlarına da yaptıkları pisliğin farkında olduğunu yüzlerine vurmuş ve halkı bunlardan korumaya çalışmıştır. Ama hiç birinde kanunun suç olarak çizdiği faaliyet çerçevesine girmemiştir. Mücadelesini kalem ve fikir ekseninde sürdürmüştür. Burada söylenmek istenen söyleniyor, yapılması gereken tenkidler yapılıyor, anlatılması gereken değerler ve kıymet hükümleri anlatılıyor, lakin devletin çizdiği sınırın kanun cephesine aykırı iş yapılmıyor. Bir bakalım, Üstadın anlattıklarında, aksiyonunda herhangi bir şekilde kanuna aykırı iş var mıdır? Yoktur. Suç işlememiştir, adam öldürmemiştir, halkı ayaklandıracak ve kuru kavgaya dökecek örgüt kurmamıştır, gasp yapmamıştır, milletin manevi cephesini çökertecek bir faaliyette bulunmamıştır. Yani devletin suç olarak belirlediği hiçbir işe bulaşmamıştır. (Ki zaten başını koyduğu davasına teslimiyeti karşısında böyle bir şey yapmak şöyle dursun bunları eleştiren ve bunlara karşı çıkan biriydi Üstad, geleceğim nokta farklı) Bir fikir adamı kalemi ve sanatı ile davasını cemiyete anlatır, tenkidini yapar, ruhlar üzerinde teşekkül etmesi gereken manevi yapıyı kurar ve manevi yönden gelişme gösteren ferdler bozuklukları bir kenara atarak hakikatin hakikatine bağlı yeni bir düzen kurarlar. Bütün bunların teşekkülü için elzem olan şart, Üstadın ısrarla üzerinde durduğu ruh imarıdır ve bununla birlikte gelen fikir, söz ve davranış çizgisinin biricik hakikate bağlı olmasıdır. İtaatten kasıt, dediğim gibi bozuklukları kabul etmek değil, bozuk bile olsa kanunlar çerçevesinde işleyen bir sistemin ağına takılmamak, bu sistemden İslam’a gidebilmek, kanunları ağzına dolayan birilerinin çıkıp da sen kanuna aykırı iş yapıyorsun ve cezalandırılmalısın gibi bir kozu eline vermemek, davasını anlatırken kullandığı bu metod sayesinde hem içten içe ruhları geliştirmek, hem de kanun çizgisi aşılmadığı için düzenin engeli ile karşılaşmamak...

 

Tabi Üstad bu noktadan ayrılmadığı halde İslam düşmanları tarafından haksız soruşturmalarla, tatbikatlarla, hapis cezalarıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Bu da açık seçik göstermektedir ki, düzen, kendi kanun dairesine bile sadık kalmamakta, kendi koyduğu kanunlara göre suç unsuru barındırmayan bir insanı bile suçlu konumuna oturtmaktadır. Bu haileler içinde bile Üstad, ömrünün sonuna kadar Allahın yardımı ile davasını anlatmayı sürdürmüştür.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Siteyi uzun bir süredir takip ediyorum. Öncelikle emeği geçen herkesten Allah(c.c) razı olsun. Üstadı şiirleriyle tanımıştım ilk olarak. Hayatına ve fikri yönüne dair az çok malumatım vardı elbet ama bu site vesilesiyle bilmediğim ve öğrendikçe daha da bağlandığım bir NFK ile karşılaştım. Üye olmak aklımın ucundan dahi geçmiyordu, zira buradaki çoğu üyenin bünyesinde barındırdığı bilgiye, cevhere haiz değilim ve dolayısıyla herhangi bir katkım olamazdı. Lakin, öğrenmek en başta soru sormakla başlıyor sanırım. Eksikliklerimi giderme yönünde aklıma takılanları sormaya karar verdim ve üye oldum. (Burada bir hayırlı olsun bekliyorum :D )

 

Üstadın Çile’sini okudum ilk olarak, sonrasında da Çöle İnen Nur’u. Şu sıralar İdeolocya Örgüsü’nü okuyorum. Yeni başladım sayılır. Sadede gelmek ve şunu sormak istiyorum: Üstadın beklediği, özlemini çektiği, eserlerinde kaleme aldığı İslami nizam sadece ferdi değil yönetim kadrosunda da değil miydi? Dine dair en küçük belirti taşımanın dahi irticacılıkla ilişkilendirildiği bir ortamda İslami bir devlet anlayışını savunmak kanunlara göre suç sayılmıyor muydu? “Bütün mücadelesi boyunca ayağına vurulmak istenen prangalar Üstadı hiçbir şekilde kanun dairesi dışına çıkartmamış, kanunun suç olarak gördüğü hiçbir eylem Üstad tarafından gerçekleştirilmemiştir.” sözüne binaen soruyorum bunu.

 

Umarım manasız, abes bir kelamım olmamıştır. Olmuşsa dahi, “kardeşim ne zırvalıyorsun…”la başlayan yanıtlar yerine tatlı ikazlar bekliyorum. :) Zira, forumlarda dolaşırken bilgilerine, kültürlerine, kalemlerine hayran olduğum üyeler arasındaki nahoş atışmalara rastgelmişliğim var. Alınırım ha… :D

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar sayın TSerenad, Öncelikle hoş geldiniz ve üyeliğiniz hayırlı olsun.

 

Meselemize gelecek olursak, önemli bir noktaya değinmişsiniz. Elbette ki Üstadın yaşanmaya değer hayat dediği o nizamın içine ferdle birlikte yönetim kadrosu da girmektedir. Ve okumakta olduğunuz İdeolocya Örgüsü’nde bu cephe net bir şekilde anlatılmaktadır. Benim dikkat çekmek istediğim husus öncelikle işin fikir değil aksiyon yani faaliyet boyutu idi. Ki gerçekten de, daha önce de zikrettiğim gibi Üstad, kanunun suç olarak çerçevelediği hiçbir eylemi icra etmemiştir. Onun kurulmasını istediği dünya ve ahireti mamur edecek olan düzen öncelikle insanın ruhunda bir temele oturacak ve ondan sonra tabi bir düzen akışı içinde bu ferdler yönetim kadrosuna da gelecek ve ferdiyle, cemiyetiyle, yönetim kadrosu ve sistemiyle birlikte tam bir birliktelik sağlanacaktır. Üstadın bunu savunması, kitaplarında, dergilerinde, konferanslarında anlatması bir eylem suçu değildir. Yani kanunun eylem suçları kapsamına giren bir faaliyet değildir bu, çünkü zaten başta eylem değildir, fikirdir. (Ve fikir olmakla birlikte, fikir suçu da değildir, neden olmadığını aşağıda anlatacağım) Alıntıladığınız cümlede özellikle bunu vurguluyordum. Bundan bir adım ötesine gidecek olursak, yani bir fikir adamının savunduğu görüşlerin kanunun ve düzenin neresine konumlanacağı meselesine gelirsek de karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: kendilerine göre manalandırdıkları bir mefhum olan irtica ile ilişkilendirilen ve buna dayanarak suç olarak yaftalanan belirtilerin sınırı kesin olarak çizilmemiş, ucu açık bırakılmış ve bu sayede ayağına çelme atılmak istenen kişinin söz ve faaliyetlerinin buna göre bir kefeye konulmuş olduğunu görüyoruz. Sistemin kendi içinde çelişkiye düştüğü ve kendi kendisini infilak ettirdiği bir noktadır aynı zamanda bu. Hem din özgürlüğünün her ferd için doğuştan gelen bir hak olduğunu hürriyet mefhumuna dayanarak söylemek, hem de din sınırına giren mevzuları anlatmayı rejimi kötüleme, hatta laikliğe aykırı olarak telakki etmek, bu çıkmaza verilecek örneklerden biridir. Bu durumda bu sistemin vatandaşlarının karşısına diktiği demokrasi, özgürlük ve laiklik mefhumları karşısında Üstadın İslami bir devlet anlayışını ‘savunması, anlatması’ bir suç değil, bir haktır.

 

Evet Üstad kanun dairesi dışında kalan bir eyleme girişmemiştir, kalemiyle, kelamıyla, sanatıyla fikirlerini beyan etmiştir ve sistemin öngördüğü haklar içinde Üstad kadar Üstadın zıddı olan fikirlerin de beyan edilme hakları demokrasinin tabiatı gereğince vardır. (Tabi ben bunu savunmuyorum, hakikat tektir ve o tek hakikatin dışındaki yanlışlıkların anlatılması, koruma altına alınması savunulamaz, ama demokrasiye göre ortaya çıkması gereken tablo budur)

 

Ortamın şiar olarak kabul ettikleri arasında her kafadan bir ses sistemi olan demokrasi de vardır. Demokrasiyi kabul edip, onu kanun çerçevesine yerleştirip sonra da kalemiyle islamı anlatan, savunan bir insana suç istinat etmek haksızlıktan ve adaletsizlikten başka bir şey değildir. Üstadın hakkını kanun dairesi içinde arama meselesi buraya dayanır. Çünkü onun fikri faaliyetleri demokrasinin tabiatı iktizasınca bir suç değildir. Ki Üstad bu meseleyi laiklik mefhumunu da içine katarak laikliği ihlal isimli yazısında şahane bir şekilde izah etmiştir. (Buraya tıklayıp okuyabilirsiniz)

 

Bağlayacak olursak, sistem de aslında kendi içinde bir çelişkidedir ve hürriyet derken sadece kendi telakkilerini savunmak için bir dayanak, irticai(!) eylemleri suç olarak gören her kanun da Üstad ve onun gibi İslamı anlatma gayretindekileri susturmak için sisteme dâhil edilmiştir ve kendileri istedikleri çirkinlikleri özgürlük adı altında yaymaya devam ederken dini değerleri yaşamayı engellemeye kalkmaları kendi koydukları özgürlüğe dayalı kanunları çiğnemek anlamına da gelmektedir. Ya sistemin adı demokrasi ve hürriyet mefhumları ile birlikte anılmayacak, anılıyorsa da fikir suçu denen bir şey olmayacak, Üstad’lar İslamı anlatıyor ve her noktada ona özlem duyuyor diye suçlu koltuğuna oturtulmayacak. Oturtulduğu vakit de Üstad, kendisinin suçsuz olduğunu ispatlamış, yaptığı iş ferdi bir hak olduğu için elinin kolunun bağlanmaması gerektiğini gene kanunlara dayanarak anlatmıştır, hakkını aramıştır, çünkü bu sistem Üstada da fikrini beyan etme hakkını vermektedir. Tabi o hak yok sayıldığı için işin sarpa sarma noktası devreye girmektedir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Selamlar,

 

Siteyi uzun bir süredir takip ediyorum. Öncelikle emeği geçen herkesten Allah(c.c) razı olsun. Üstadı şiirleriyle tanımıştım ilk olarak. Hayatına ve fikri yönüne dair az çok malumatım vardı elbet ama bu site vesilesiyle bilmediğim ve öğrendikçe daha da bağlandığım bir NFK ile karşılaştım. Üye olmak aklımın ucundan dahi geçmiyordu, zira buradaki çoğu üyenin bünyesinde barındırdığı bilgiye, cevhere haiz değilim ve dolayısıyla herhangi bir katkım olamazdı. Lakin, öğrenmek en başta soru sormakla başlıyor sanırım. Eksikliklerimi giderme yönünde aklıma takılanları sormaya karar verdim ve üye oldum. (Burada bir hayırlı olsun bekliyorum :D )

 

Üstadın Çile’sini okudum ilk olarak, sonrasında da Çöle İnen Nur’u. Şu sıralar İdeolocya Örgüsü’nü okuyorum. Yeni başladım sayılır. Sadede gelmek ve şunu sormak istiyorum: Üstadın beklediği, özlemini çektiği, eserlerinde kaleme aldığı İslami nizam sadece ferdi değil yönetim kadrosunda da değil miydi? Dine dair en küçük belirti taşımanın dahi irticacılıkla ilişkilendirildiği bir ortamda İslami bir devlet anlayışını savunmak kanunlara göre suç sayılmıyor muydu? “Bütün mücadelesi boyunca ayağına vurulmak istenen prangalar Üstadı hiçbir şekilde kanun dairesi dışına çıkartmamış, kanunun suç olarak gördüğü hiçbir eylem Üstad tarafından gerçekleştirilmemiştir.” sözüne binaen soruyorum bunu.

 

Umarım manasız, abes bir kelamım olmamıştır. Olmuşsa dahi, “kardeşim ne zırvalıyorsun…”la başlayan yanıtlar yerine tatlı ikazlar bekliyorum. :) Zira, forumlarda dolaşırken bilgilerine, kültürlerine, kalemlerine hayran olduğum üyeler arasındaki nahoş atışmalara rastgelmişliğim var. Alınırım ha… :D

Hoş Geldiniz.. Safalar Getirdiniz...

Üyeliğiniz hayırlı uğurlu olsun..Daim olması temennisiyle

Share this post


Link to post
Share on other sites

Cevabınız ziyadesiyle açıklayıcı reyhan hanım. Müteşekkirim.

 

“Hoş geldiniz” ve “hayırlı olsun” lar için ayrıca teşekkür ediyorum arkadaşlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...