Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mukarrabin

Üstad'a...

Recommended Posts

Söz

 

Geceler, indirin şu peçenizi!

Kaçmayın, biliriz biz içinizi!...

Kalbimiz kesilse akmaz kanımız,

Yakındır bir söze (En Yakın)ımız;

Gelin, anlaşalım; gelin diz dize!...

 

Dilimize on bir mühür vurulsun,

Ötede bir yerde sofra kurulsun.

Başlar verelim de sonra gidelim,

Esrarın vaktinde düğün edelim;

Gelin, sevişelim; gelin biz bize!...

 

Hayret etsin gökten misafir yıldız,

Biz yakınız, yakın; biz hep yakınız.

Gülmekten ölenler uyusun kalsın,

Siz dökülün; gönül bir murad alsın;

Gelin, ağlaşalım; mahremiz size!...

 

 

Ankara, Haziran 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ocak Manzarası

 

 

İsmine zıttır resmi... Bu ocak, başka ocak,

Ordan, burdan insanlar, tek ses, tek tip ve tek renk.

 

Ne garip bir hâldedir, her köşe ve her bucak,

Ve orkestra halinde, dilde küfür pelesenk.

 

Aynı anda kalkar kol ve eşlik eder bacak,

Görüntüden ibâret, büyüleyici ahenk.

 

'Su uyur' der ve ekler 'düşman uyumaz ancak',

Uyanık olmasa da kimse çekilmez kepenk.

 

Bıraksalar Türk'ü bir kaşık suda boğacak,

Manzarayı görenler zanneder ki; bu Frenk.

 

Yine de dalgalanır elbette şanlı sancak,

Ama çözemediğim şu hâl, bilmem neye denk.

 

Hüsran içindeyse genç, ararken sıcak kucak,

Ne dersin, kazanılır mı çıkıverse bir cenk?

 

 

Gaziantep, 2008 Ocak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Rahmet

 

Çekilsem bir kuytuya,

Kuş uçmaz, kervan geçmez.

Sonra dalsam uykuya,

Öncekine benzemez.

Ve uyansam aniden,

Kalbime sarılarak.

İman etsem yeniden,

Utanca karılarak.

Evvelimi düşünsem,

Düşse başım toprağa.

Bir başıma dövünsem,

Bölünsem bin yaprağa.

Gelmese hiç kimseler,

Hatrıma ki; bir anlık.

Sağır olsa hasseler,

Duyulmasa bir çığlık.

Gözbebeğim kararsa,

Kurusa pınarlarım.

Bilmem, ne kadar varsa,

Yıkılsa duvarlarım.

Ve unutsam herşeyi,

Hatta kendimi bile.

Sonra yırtsam perdeyi,

Kan rengi yaşlar ile.

Tamam, tamam deseler,

Karışsam yedilere.

Dünyaları verseler,

Uzatsam kedilere.

Gelse altı üstüne,

Dönüp bakmasam, yerin.

Saplansam diplerine,

Boğulsam, şu kederin.

Ne feryat etsem orda,

Ne de imdat beklesem.

Seslenseler ardarda,

İhtiyacım yok, desem.

Ağlasam, ben ağlasam,

Herkes gülüp dururken.

Karaları bağlasam,

Köpeğim kudururken.

Anlasam, ağladıkça,

Anlaşılmaz olanı,

Rûhumu dağladıkça,

Yalnızca Vârolan’ı.

Bir dost görsem ağlasam,

Benzi biraz sararmış.

Arayanlar tastamam,

Ağlayarak ararmış.

Hıçkırsam korka korka,

Hiçbir şey istemeden.

Bir âsa ve bir hırka,

Lütfetse kereminden.

Ama evvel erise,

Taşa dönen servetim.

Eğer O dilemezse,

Neye yarar halvetim.

Peygamber hatırası;

Gözyaşı, nerdesiniz?

Âh ile aşk arası,

Uzak yerde misiniz?

Gelin, ağlatın beni,

Ben kendime ağlayım.

Düşünüp ölmeyeni,

Sular gibi çağlayım.

 

Ankara, Mayıs 2009

Share this post


Link to post
Share on other sites

Perdeler

 

Rengârenk ışıklar, pencerelerde,

Evlerin içinde, hayatlar; renk renk.

Yırtılsa âniden bembeyaz perde,

Görsem de şaşırmam, siyah bir çelenk.

 

Düşünürüm bâzen, çok uzakları,

Tahta ocakları, damsız evleri.

Bir çocuk düşlerim; benzi sapsarı,

Bir anne; kederli, titrek elleri.

 

Hayâlden ziyâde, düşündüğümü,

Orada burada, er-geç görürsün.

Perdeler ardında, bir kördüğümü,

Yorganın altında düşünür müsün?

 

İncecik bir örtü, neleri saklar;

Cinâyet, hıyânet, öfke ve çile.

Ne güzel baksana, derken ışıklar,

Kan ağlar evinde, belki aile.

 

Alt katta bir bebek, oyun oynarken,

Üst katta ihtiyar, en sonundadır,

Habersiz, bir yanda, kazan kaynarken,

Dışardaki sesler, evi çınlatır.

 

Takılır gözlerim, gördüğü şeye,

Aklımsa kurcalar, ötelerini.

Acaba ilerde, ne var ki diye,

Gezinir zihnimim, köşelerini.

 

Ve gün gelir düşer, bütün perdeler,

Sıyrılır idrâkim, sanki kınından.

Hakîkat; ok gibi, rûhumu deler.

Şahidim olurum, en yakınından.

 

 

Ankara, Şubat 2009

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bayram

 

Öldüğüm gün bayram ilan edilsin,

O’nun kapısında ölürsem eğer.

Ne tâziye ne de salâ verilsin,

Yürüsün bir kortej benle beraber.

 

Sevinsin görenler benim ölümü,

Bandolar çalınsın hep benim için.

Bilmeyenler duysun ne gördüğümü,

Kutlansın her sene bayramı hiçin.

 

Her neşesi fâni, burada varın,

Her bayramı kısa, bir ömür kadar.

Hakîki sevinç ki; o işte yarın,

Sevinsin yokluğu burda bulanlar,

 

Sevinsin ölümü bayram olanlar...

 

 

Ankara, Mayıs 2009

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bayram

 

Öldüğüm gün bayram ilan edilsin,

O’nun kapısında ölürsem eğer.

Ne tâziye ne de salâ verilsin,

Yürüsün bir kortej benle beraber.

 

Sevinsin görenler benim ölümü,

Bandolar çalınsın hep benim için.

Bilmeyenler duysun ne gördüğümü,

Kutlansın her sene bayramı hiçin.

 

Her neşesi fâni, burada varın,

Her bayramı kısa, bir ömür kadar.

Hakîki sevinç ki; o işte yarın,

Sevinsin yokluğu burda bulanlar,

 

Sevinsin ölümü bayram olanlar...

 

 

Ankara, Mayıs 2009

 

Ben ne anladım, bu şiir ne anlatıyor? Bayram, hangi bayram? Şiirin ilk iki mısrası var ya, ah o iki mısraının başlığı bende saklı... Yüreğine sağlık kardeşim. Beni aldın nerelere götürdün.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yokluk Kapısı

 

Yokluğun peşisıra, sıra sıra insanlar;

Dizildiler kapıya, ne fazla ne noksanlar.

 

Kapılar bilinmeden, yazıları yazıldı,

Ölmeden mezarları, bir gönüle kazıldı.

 

Varlığıyla tek olan, vârolsunlar istedi,

Varlığı isteyenler, yoku bulsunlar, dedi.

 

Yokluk kapısı; O’na varmak için bir durak,

Bu kapıdan girenler, varlığına varacak.

 

Kimler gelip geçmedi, bu yokluk kapısından,

Kimler, kimler içmedi; o görünmez tasından.

 

Mevlânâ’sı, Yûnus’u, hep bu kapıdan geçti,

Nesîmi’si, Hallac’ı, nûrdan suyundan içti.

 

Varlığını silenler, geçtiler akın akın,

İşte varlık, dediler, gelin, görün ve bakın.

 

Gelmek ama ayaksız ve görmek ama gözsüz,

Ve işte varlık demek, sessiz, harfsiz ve sözsüz.

 

Yokluk kapısı; varmak isteyenlere Burak,

Ben varım, diyenlere, yokluklar kadar uzak.

 

Diri geldi gelenler, bir gölgede öldüler,

Siyahları giyinip, içten içe güldüler.

 

Varlığını öldürmek, işte en büyük zafer,

Ve savaşın galibi, yok olan bir muzaffer.

 

Ölenler anladılar, her şeyin içyüzünü,

Yokluğun kapısında, vâroluşun özünü.

 

Bu kapıda; vardılar vârolmanın sırrına,

Çekince nefisleri, hakîkatin dârına.

 

Ve dediler: Doğru ya!... O’ndan önce kim vardı?

Sonrasıyla beraber, dilediği kadardı.

 

Ne önce ne de sonra, yok O’ndan bir başkası,

Yalnız, yalnız Allah var!... İşin perde arkası.

 

 

Ankara, Mayıs 2009

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bekleyiş

 

Yükselir anbean sükûtun sesi,

Çatlatırcasına kafatasını.

Kuşatır korkusu ve endişesi,

Gitgide rûhunun her noktasını.

 

Cevapsız sorular, sorulur durur;

Beklenen nerede ve ne hâldedir?

Bilmemek; karanlık, bir dipsiz çukur,

Bekleyen, bilmez ki; o nerededir?

 

Bağlanır insanın eli ve kolu,

Resmidir bu hâli çaresizliğin.

Bekler bilmediği, bir meçhul yolu,

Kaygısı içinde belirsizliğin.

 

Bekleyiş; habersiz, sessiz sedâsız,

Çıldırası gelir, insanın bir ân.

Bir belâ, öyle ki; dertsiz devâsız,

Artar sancıları, geçtikçe zaman.

 

Unutulur derdin, mutlak ilacı,

Bir ağaç; meyvesi şifa kaynağı,

Kökleri zehirden daha da acı,

Sabır… Bekleyenlerin tek dayanağı.

 

Alt-üst olur akıl, her şey karışır.

Merak, öfke, sabır, sükût ve çığlık.

Bir bilinmezlikte, hisler yarışır,

Bu bilinmezlikte, bitmez karanlık.

 

Bekleyenler bilir ızdırâbını,

Beklemek ne demek, yalnız beklemek,

Rûhun bitmek bilmez o azâbını,

Tâ ki beklenenler dönünceye dek.

 

Ankara, Mayıs 2009

Share this post


Link to post
Share on other sites

Güya

 

Bir uykudayım ki ben, sabahında ölüm var,

Gecesi gündüzünde, bitmek bilmeyen rüya.

Uyansam çözülecek, bir incecik düğüm var,

Güya yaşamak için, dalıyorum uykuya.

 

Ankara, Haziran 2008

Share this post


Link to post
Share on other sites

Namaz!

 

Yat ve kalk, kalk ve yat,

Arkada atlılar;

(Kaçınız, kaçınız!...)

Allah, Allah, Allah!...

 

Her türlü fikriyat,

Sehven ispatlılar.

(Şaşınız, şaşınız!...)

Allah, Allah, Allah!...

 

Musalli ve heyhat!...

Sanki azatlılar.

(Açınız, açınız!...)

Allah, Allah, Allah!...

 

Ankara, Mayıs 2009

Share this post


Link to post
Share on other sites

Günbatımı

 

Gözlerim takılıp öylece kaldı,

Uzun uzun baktı, battığı yere.

Ufuktaki renkler, içime daldı,

İçime, kalbimin attığı yere.

 

Bin yıllık uykudan uyanmış gibi,

O gün uzun uzun gerileceğim.

Renklerin içinde o yanmış gibi,

Ben de bir gün ölüp dirileceğim.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Günbatımı

 

Gözlerim takılıp öylece kaldı,

Uzun uzun baktı, battığı yere.

Ufuktaki renkler, içime daldı,

İçime, kalbimin attığı yere.

 

Bin yıllık uykudan uyanmış gibi,

O gün uzun uzun gerileceğim.

Renklerin içinde o yanmış gibi,

Ben de bir gün ölüp dirileceğim.

 

 

Üstad gibi oldu, efendim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dilerse

 

Allah dilerse; zorlar, kolayca kolaylaşır,

Yüküyle bir dünyayı karıncacıklar taşır...

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

Üstat Fazıl

 

 

 

 

 

 

 

Aman üstat! Bu ne dünya, ne dünya?

 

Hayat dediği zanla insan güya,

 

Gülüp oynar, sanki mesut bir rüya;

 

Ruhlar dipsiz kuyuya, beşer aya…

 

 

 

Kandillere katrandır gece çile;

 

Beyin zarında çatlak, büyük hile…

 

Ense köküne balyoz darbesiyle,

 

Beyninin yırtıkları ve nafile…

 

 

 

Zamanın pençesinde üstat asi,

 

Çivi çaktı, bakışıyla Arvasi;

 

Öksüz kalmış davaya eşsiz vasi,

 

Çatlasın Babıâli ve hamasi!

 

 

Mukaddes yüke hamal üstat Fazıl;

 

Kahpe düşman: Artık çizil ve yazıl!

 

Yekûnu tırmaladı onda akıl;

 

Kaba softa çekemez asla tek kıl!

 

 

 

Aman efendim aman, sana bendim;

 

Sana bağlı, sana mıhlı kemendim!

 

Ejderha gecelerde, mühürlendim;

 

Fikriyat cümbüşünde nur yüklendim!

 

 

Bu şiir, Forumun gerçekleştirdiği yarışmada üçüncü oldu. Dereceye girebilen tek şiir... 'Üstad'a ' şiirinin de dereceye gireceğine eminim lakin, o yarışma böyle bir şiirden mahrum kaldı. İç dünyanızdan esen bu satırlar için teşekkürler.

üstadın şiirlerini tamamen özetleyen ve üstadla ilgili okuduğum en güzel şiirdir nerdeyse her şiirden her şirden olmasa çilenin her bölüm başlığından bir kelime bir bağlaç bir harf var dereceye girmeyi de fazlasıyla haketmiş

Share this post


Link to post
Share on other sites

Nazar

 

Bir bakış ve bir dua ve ebedî kurtuluş,

Dost nazarında azat ve nefesinde doyuş.

 

Geçmiş koyu karanlık ve günahlar hesapsız,

Bir bakışa mukâbil, sonsuz hayat; azapsız.

 

Nimet bu olsa gerek, sahibi olunacak,

Köşe bucak aranıp, muhakkak bulunacak.

 

Yalnızca bir bakışla, alt-üst olurmuş hayat,

Ölüyü diriltirmiş, yaşayanlara inat.

 

Bakandan öte biri, bir baktıran var elbet,

Bakılmaz gözlerine, ne ilâhî bir heybet.

 

Başka kim sevdiğinin, gören gözleri olur,

Böyle bir göz sahibi, nerelerde bulunur?

 

Arananlar bulurmuş, belki adı günahkar,

O’nun göz attığı kul, nasıl olur da yanar.

 

Ankara, Ekim 2008

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...