Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mukarrabin

Üstad'a...

Recommended Posts

Yollar

 

Ufukta, ufukta sonu yolların,

Bir ufka varınca başka ufukta.

Kuşatın her yönü, her yanı sarın,

Her taraf tutulsa, eller boşlukta.

 

Az gittim, uz gittim bitiremedim,

Zamana, zamanı yetiremedim,

Sonunu bir türlü getiremedim,

Bu yollar, bu yollar sonsuz yoklukta.

 

Pozantı, Nisan 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yakışan

 

Başına umulmaz bela gelince,

Er olan adama niyaz yaraşır.

Kalbini ok gibi ateş delince,

Kurşun kurşun kuru ayaz yarışır.

 

Sonsuzu isteyen talibe sefer,

Huzuru arayan gönüle keder,

Kader kitabından ölüye haber;

Kefensiz diriye beyaz yakışır.

 

Çağlayancerit, Nisan 2011

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kalan

 

Gönül mevsiminde soldu baharlar,

Türküler gelmeyen kışlara kaldı.

Umut masalına daldı rüzgarlar,

Öyküler ötüşen kuşlara kaldı.

 

Işığın ardından onca yitene,

Bir izah istemez olan bitene,

Esasen, doğrusu, yani zatene...

Çünküler, sabırdan taşlara kaldı.

 

Mirası tüketen variste hava,

Tütmeyen ocağın sahibi (tav)a,

Davası olmayan mahkuma dava,

Ülküler, ülküsüz başlara kaldı.

 

Ankara, Nisan 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Atlı

 

Yanarsın; rüzgârın, suyun aksine,

Mahmuzu vurdukça tahta atına.

Çıkarım sanırsın göğün üstüne,

Battıkça yedi kat yerin altına.

 

Seyiste, atadan kalma ihanet;

Gözünde, atından ödünç emanet,

Evvel nal toplamak sonra nihayet;

Bozgundur atlının düşen bahtına.

 

Eyerinden in!... Ve asıl gemine,

Atlı!... Sür dört nala, Vâris Emine,

Kefaret gerekmez büyük yemine;

Geçer, er geç adın, gönül tahtına,

Atınla yürürsün bir gün, katına...

 

Ankara, Nisan 2011

 

 

Şiirin Hikayesi:

 

-Sevgili mair, nedir hikayesi?...

-Bir atlı!...

-İyi ama hangi atlı?...

-En malum ve hep meçhul bir atlı!...

-Maiiir!... İyi de kim?...

-Soran, yoran, süren, duran, yaran, saran, eren!...

-Eee!... İsim?...

-Sen, ben, o!... İsim yok!... Biz, siz, onlar!...

-Tamam, tamam neyse sormadım!... Ben işime gücüme, atıma bahtıma bakayım!... Görüşürüz!...

-Eyvallah!... (İnşaallah) Görüşürüz!...

 

...

 

Ve görüşmeden evvel:

 

İnsan, bir süvâriyi andırır, olduğu günden beri!... Ruhuna üflenmeden, "ol" denilmeden evvel bir savaşın çığlığı kopmuştur: "Ben, ondan hayırlıyım (ene hayrun minhu)..." Ateş gibi bir düşmana karşılık duman gibi bir at verilmiştir ve meydana salınmıştır!... Bu, bütün bir varlığın cengi!... Bu, cihad-ı ekber!... Bu; Her Şeyi Hakkı ile Bilen'in hükmünün hakîkatinin tasdik savaşı... El mi yaman, Bey mi yaman?... İşte bütün mesele...

 

Ve savaş hız kesmeden devam etmekte ve edecek de...

Zamanın genişliği oldukça bu cenk, bir kurban vaktine dek sürüp gidecek...

Atını terbiye edenlere müjde; terbiye için ehlinin peşinden gidenlere:

Zafer onlarla beraber vesselam...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kollar

 

Uykumu kaçırdılar; kollar, gövdesiz kollar,

Gözlerimin önünde çıplak, perdesiz kollar.

Görünmeden aktılar göğsüme kulağımdan,

Kaldırdılar gecenin sonunda yatağımdan.

Ben hayatta oldukça sana uyumak haram,

Yaşamak azap sana, sana zehir her bayram,

Bir sen varsın bir de ben, uyusun efendiler,

Ya sen benim olursun, ya ben senin, dediler.

Kaçmak istedim, boşa, sesler içime doldu.

Ondan saklı hevesler kollarında boğuldu.

Gözlerime mil çeksem karanlıkta bir hayal,

Ne bir yalan görülen, ne duyulan bir masal.

Kaçırdılar uykumu, yollar, kısaldı yollar,

Saklı emellerime dal budak saldı kollar.

Kuşatıldım uykunun ortası altı yönden,

Kesilmedi sesleri, ne arkadan ne önden.

Durmadan gürül gürül su gibi akıyorlar,

Kor gibi damla damla aktıkça yakıyorlar.

Ve nihayet, ruhumun yakaladı boynundan,

Seslendi, hazineler sunar gibi koynundan:

Bir daire içinde, her bir adım bir sene,

Bir devirlik adımın toplamı kaç desene?!...

Görülmeyen rüyadan yana apaçık tabir:

Ölüm, uykular sana, sana yataklar kabir.

 

Ankara, Nisan 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geldiniz ve Gittiniz

 

 

.

 

.

.

.

 

Geldiniz...

Dost diye bilirken, siz düşman gibi

Geldiniz ve bir an kalıp gittiniz.

Yeller esti sanki bir boran gibi,

Açıldı başımdan göğsüme dehliz;

Aklımı başımdan alıp gittiniz,

Gittiniz...

 

.

.

.

 

Geldiniz...

Bir serabı buhar buhar uçuran,

Susuz deryalara salıp gittiniz.

Hicran kustu meltem, dalgalar buhran,

Boydan boya beni yuttu yok deniz;

Bir avuç ummana dalıp gittiniz,

Gittiniz...

 

.

.

.

 

Geldiniz

Tertemiz ruhumun pâk aynasına,

Çakarak, bir nokta kalıp, gittiniz.

Büsbütün zevklerin öz mânâsına,

Has rengini yolcu ederken beniz;

Kalbime karalar çalıp gittiniz,

Gittiniz...

 

.

.

.

 

...

 

Ankara, Nisan 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arzuhal

 

İncecik tebessümün perdeleri açılsa,

Saçılsa, sakladığı neler varsa saçılsa...

Karalara bürünse kahkahalar sessizce,

Delilerle beraber herkesten habersizce;

Dursa insan!... Ve insan sorsa kendi kendine,

Gelip geçen ne varsa her bir şeyin aksine.

Geçmişin, geleceğin hapsolduğu bir anda,

Sanki artık zamanın olmadığı zamanda:

Bu gülmek neyin nesi, bu gülmek neyin nesi,

Dört duvarı güldüren seslerin bahanesi?!...

Nedir nedir kalbimi patlatan gür çığlıklar,

Ne demek hürriyetten habersiz hür çığlıklar?!...

Evet biz mahkumuyuz, biz yine kendimizin,

Kendimizin mahkumu, buyruğu nefsimizin:

Yalnız bir kez geldiniz şu ölümlü dünyaya,

Gülün, gülün ve geçin gördüğünüz rüyaya.

Haydi geçtik diyelim bir şekilde ölümden,

Açlıktan, sefaletten, beladan ve zulümden;

Ama yok mu düşünen ölecek dünya diye,

Yokluk varsa bu varlık, bu hayat niçin, niye?...

Baş kulağına haram neler söylüyor sesin,

Gurbetteyiz gurbette sılası var herkesin.

Ayrılık olur da hiç kavuşmamak olmaz mı,

Yoksa her sabah güneş fecir gibi solmaz mı?...

Doğar doğmaz ağlayan bir bebeğin gözyaşı,

Her hayat için baştan sona bir mihenk taşı.

Hep, hep uzaklığından şu çocuksu halimiz,

Yine ve yalnız bir tek Sana arzuhalimiz:

Allahım bir yakınlık versen bize yakından,

Ağlasak hep ağlasak tâ haşre dek aşkından...

 

Ankara, Nisan 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geçmeden

 

Ölünün ardından ağlar da insan,

Gariptir, içinden güler kendine.

Dil tutulur amma hâl ile lisan,

Küfreder, bir âdet sözün aksine.

 

Kalbin kârı ibret, gözünse seyir,

Akıl, yakasından çekilen çocuk

Yahut bir davete koşan misafir,

Ölünün evinde garip maymuncuk.

 

Yanaklardan iner, iner de yaşlar,

Hayret eder inci mercana gönül.

Hayrete ne hacet, ağlasın kuşlar,

Ağlamak ibadet, ağlamamak zül.

 

Ölümsüz ölüler şehri kabristan,

Ne gideni eksik ne de geleni.

Aslından uzağa bir kurak bostan.

Toprağa yakına, esrar madeni.

 

Kabir, derinliği bir insan boyu,

Köşesi oyulmuş lanetli bina.

Daracık ve dipsiz karanlık kuyu,

Bir taşın yüzünde beliren mânâ.

 

Ve telaş!... Kürekler kalkar ve iner,

Ve alçalır sesler: Ölmüşse ölmüş.

Bir korku, bir arzu göğüse siner,

Olmasın olmasın böylesi bir düş.

 

Hüznü perde perde örter hakîkat,

Günyüzüne çıkar, keşke, keşkeler.

Soğuk bir manzara sanki bir tokat

Gibi çarpıyorken düşer maskeler.

 

İşte, en nihayet çıplak yüzümüz,

Bulutsuz gün gibi çıkar ortaya.

Etse ne halini inkar sözümüz,

Taşa, topraktır der sinede kaya.

 

Ölen ölür, gelen gider gider de,

Geçip gitmez bizim korkularımız.

Tatlı olmaz, talip olmadan derde,

Zehirden de zehir uykularımız.

 

Çare var, kaygılar gelse üst üste,

Olsa da hem şimdi halimiz riya.

Ağlamaktan ve hem ölmekten öte,

Ağlamak ve ölmek!... Gerisi rüya.

 

Evet! Bu dehşetli korkunç rüyadan,

Bir gün uyanmadan ağlayamayız.

Geçmeden dünyada iken dünyadan

Ölmek ne demekmiş, anlayamayız.

 

Ankara, Nisan 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazık

 

Sayarak görünmez öteyi yalan,

Her şeyi bir tasın içinde bulan;

Dar şiara yazık, şiara yazık!...

 

Kalemin sırrına ermeden bir an,

Yalnızca hevesten ibaret kalan;

Her şiire yazık, şiire yazık!...

 

Harf harf eriyorken hecede zaman,

Hikmetten büsbütün habersiz olan;

Bir şaire yazık, şaire yazık!...

 

Bir lahza durmayıp daim yol alan,

Hakîmden çok uzak yollarda solan;

Kör şuura yazık, şuura yazık!...

 

Ankara, Nisan 2011

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yürüyen Cenazeler

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Sağımda solumdalar,

Sağımda solumdalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Dizilmiş yolumdalar,

Dizilmiş yolumdalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

İnceden uzaktalar,

İnceden uzaktalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

İncecik tuzaktalar,

İncecik tuzaktalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Evimde, odamdalar,

Evimde, odamdalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Çatıda ve damdalar,

Çatıda ve damdalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Güneşten kaçmadalar,

Güneşten kaçmadalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Gölgeden saçmadalar,

Gölgeden saçmadalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Uzakta yakındalar,

Uzakta yakındalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Kanatsız akındalar,

Kanatsız akındalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Çatlamış kafadalar,

Çatlamış kafadalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Cünunsuz safadalar,

Cünunsuz safadalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Haybeye emekteler,

Haybeye emekteler.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Helvasız yemekteler,

Helvasız yemekteler.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Önümde ardımdalar,

Önümde ardımdalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Ölüye yardımdalar,

Ölüye yardımdalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Ağlarken gülmedeler,

Ağlarken gülmedeler.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Güldükçe ölmedeler,

Güldükçe ölmedeler.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Vitrinde aynadalar,

Vitrinde aynadalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Manidar manadalar,

Manidar manadalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Görünürde yazdalar,

Görünürde yazdalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Görünmez ayazdalar,

Görünmez ayazdalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Asılsız hesaptalar,

Asılsız hesaptalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Aslında azaptalar,

Aslında azaptalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler,

Rahmetsiz yatırdalar,

Rahmetsiz yatırdalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler,

Hatırda hatırdalar,

Hatırda hatırdalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Nefretle nefretteler,

Nefretle nefretteler.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Fetrette fetretteler,

Fetrette fetretteler.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Altımda üstümdeler,

Altımda üstümdeler.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Balımda sütümdeler,

Balımda sütümdeler.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Yalancı sevdadalar,

Yalancı sevdadalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Bir orda hep burdalar,

Bir orda hep burdalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Diriden habersizler,

Diriden habersizler.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Pîrlerden ezbersizler,

Pîrlerden ezbersizler.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Gurbetsiz sıladalar,

Gurbetsiz sıladalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Gurbette beladalar,

Gurbette beladalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Yorumsuz rüyadalar,

Yorumsuz rüyadalar.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Hayırsız dünyadalar,

Hayırsız dünyadalar.

 

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Aklımda fikrimdeler,

Aklımda fikrimdeler.

Yürüyen cenazeler,

Yürüyen cenazeler;

Duamda zikrimdeler,

Duamda zikrimdeler...

 

Ankara, Nisan 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dua

 

Şimdi bir yakınlık bildiğimiz hal,

Sana uzaktan da uzak Allahım.

Zâtına âşikâr büsbütün ahval,

Uzaklarda onca tuzak Allahım.

 

Güneşe mesafe göze bir karış,

Ne var ki her gören derviş sayılmaz.

Yüzünde esrarı; yangın, yakarış,

Sırrına ermeyen ermiş sayılmaz.

 

Gündüz sandığımız kör gecelere,

Adın düştü ve nûr oldu karanlık.

Bir yâdınla vardık bilmecelere,

Seninle gece ve gündüz seyranlık.

 

Edilen tövbeye tövbeler olsun,

Her günah hakîkat ve âhlar vehim.

Herkese, herkese müjdeler olsun;

Sevinin, Rabbiniz rahmân ve rahîm.

 

Böyle sarılmışken köşe ve bucak,

İnsan zalim yine, zalim ve cahil.

Allahsız bir hale neyse ki ancak,

Yine yalnız Allah, Allah müdahil.

 

Şahdamarından da yakın der yakın,

İnsan; ve inandık, yalnız o kadar.

İnanmak yetmiyor, yetse bu akın,

Ne demek isyana hep damar damar.

 

Şahidi bir Sensin her saklımızın,

Ört bizi ebed ve ezel Rabbim.

Yakından habersiz şu aklımızın,

Sen çapını daralt, ey güzel Rabbim...

 

Ankara, Nisan 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bizim Köy

 

 

Ne benim ne de senin,

Herkesin dizim dizim;

Gelen, giden, görenin,

Bizim köyümüz bizim.

 

Suyu, ekmeği şifa,

Bilin, yeyin ve için.

Havası kalbe sefa,

Gelin, alın ve geçin.

 

Geçin, benlikten geçin,

(Ben) diyene bir yer yok.

Geçen onbinler seçin.

Yastık, yorgan, döşek çok.

 

Sığarız, sığınırız,

Hepimiz boncuk boncuk.

Ağlarız, yakınırız,

Eş, dost ve çoluk çocuk.

 

Merhamet durağımız,

Sofrası hep gözyaşı,

Sonsuza burağımız,

Bir el muallak taşı.

 

Toprağı nûrdan maden,

Ölüsü hayat dolu.

Hoş kokusu maziden,

Ki; yolu Onun yolu.

 

Bizim köyümüz bizim,

Taşı sanki kuş tüyü.

Rahmet öykümüz bizim,

En Güzel'in hoş köyü.

 

Ankara, Nisan 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

İsteyeni

 

Yakınında iken aktı bir mühür,

Ve sen aldın beni uzağa attın.

Arasında iki hüznün bir ömür,

Kastını bileyim diye yaşattın.

 

Bir istemek verdin öyle azade,

Ve istekler serdin binden ziyade,

Seni isteyenleri dolmadan vade,

Öldürdün de ölmez kendine kattın.

 

Ankara, Nisan 2011

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Perdeler

 

Perdeler şu perdeler,

Dükkanlar ve fantalar.

Perdeler hep perdeler,

Gözlerde avantalar.

 

Perdeler o perdeler,

Ruhsatsız acentalar.

Perdeler hep perdeler,

Taşlar, kuşlar, suntalar.

 

Perdeler bu perdeler,

Topluluksuz cuntalar.

Perdeler hep perdeler,

Tasdiksiz cirantalar.

 

Perdeler de perdeler,

Yemeksiz lokantalar.

Perdelerde perdeler,

Ayarsız pırlantalar.

 

Ankara, Mayıs 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Nazar Ber Kâdem

 

Gözüm ayak ucunda,

Ayaklarım burcunda;

Görünmez ufukların,

Var eden yoklukların.

Adım adım adımlar,

Kimi adamlar kimi.

Şahittir kaldırımlar,

Kanuna; gökçekimi.

Yerdekiler yerdeler,

Yerdeler ya, perdeler;

Takıldığım ne varsa,

Kadın, kumar ve arsa.

Günümüz kumarbazı,

Şu kızlarla dövüşmez.

Jokerken kışı, yazı,

Papazlara laf düşmez.

Kağıtlardan başka iş,

Etten ve taştan geçiş;

Adama toslamadan,

Geçmek, geçmek anbean.

Ya da kalmak öylece,

Uçarken gökyüzünde.

Koşmak koşmak günlerce,

Hiç durmadan sözünde.

Ey yolcular, yolcular!...

Bu yol Sıddîk'in yolu.

Ne varsa hep sizde var,

Bırakın sağı-solu.

Ben, yeterim kendime,

Yetmezken (Efendim)e.

Yeterim, ben yeterim,

Ben, herkesten beterim.

Biz duralım, duralım,

Ezelde o gün gibi.

Sözümüze varalım,

Sanki bir düğün gibi.

İçimizden geçelim,

En Güzel'i seçelim.

Bakalım aynalara,

Yerdeki manalara.

Hep Hakk ile olalım,

Halkın içinde iken.

Herkesi gül bulalım,

Kendimizi bir diken.

 

Yoksa yakınlar tuzak,

Yoksa (En Yakın) uzak;

Yoksa yaklaşmak yasak,

Yoksa yaklaşan tutsak;

Yoksa bir yoktur imsak,

Oktur yoksa her misak.

 

Yoklar yerle bir olsun,

Var içiniz biz bir Var.

Sokaklarda hep yosun,

Dikkat etsin nazarlar.

Bakalım bir bakışa,

İtiş ve hem kakışa;

Sinir, küfür ve nefret,

Bir hal ki; hale hayret.

Bakar bakmaz bir nasip,

Göze takılanlardan.

Bana da bu münasip,

Ben de hep kalanlardan.

Bir farkı yok, yok farkım,

Farklı değil ki arkım.

Kanun, hep aynı kanun,

Benim, onun ve bunun.

Meşgale hep meşgale,

Olan biten ne varsa.

Hikmetine havale,

Şu gözler bir duyarsa.

Doymadan duymak da ne?!...

Boş söz, boş söz terane.

Duyurmaya seferber,

Doyurmaya her seher;

Bir ölçü, ölçülerden,

Meşale bir meşale.

Bir an evvel en erden

Varmak için menzile.

Büyüklerden nasihat,

Bir yol, bir yol ki; hat hat;

O'ndan O'na erdiren,

Bu yol, bu yol son tren.

Duraksız duraklarda,

Hep rahatta yolcular.

Ve dilsiz dudaklarda,

O var, O var hep O var.

Hep olsun diye tasa,

O'ndan gayrı ne varsa;

Geçmek hep geçmek için,

Gözlerden kalbe perçin:

Esaslardan bir esas,

Nazar, nazar ber kâdem.

Bir ölçü ki; ihtisas,

Bunun için var âdem.

 

Ankara, Haziran 2011

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ağaç Gölgesi

 

Güneş düşmüş ağacın gölgesine kış günü,

Ve alnında ateşle buz kesmiş bir yabancı.

Yüzükoyun devrilmiş hakikatin sürgünü;

Koynunda katarlarla rüyalarda kervancı.

 

Uykusunda huzursuz bir hali var besbelli,

Kabus görüyor gibi göğsünü tırmalıyor.

Sanki gördüğü her şey onun malı temelli,

Gözünü bir an açıp sonra yine dalıyor.

 

Kolu kanadı kırık yabancı uyan uyan,

Bu gölge yeri sana bırakmazlar bilesin.

Aç şu gözlerini de dayan birazcık dayan,

Ki dileyen bir arşın gölgesini dilesin.

 

Ankara, Haziran 2011

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aman

 

Bir sinek kanadı olan (Yakın)ın;

Bucağına düştük amanın aman.

Mevsimi güneşsiz hayat çarkının;

Sıcağına düştük amanın aman.

Yollardan habersiz bir susuz arkın;

Kucağına düştük amanın aman.

Emanet uzakta, biz en yakının;

Bacağına düştük amanın aman.

Dilemezsen, sonu gelmez akının;

Ocağına düştük aman da aman.

 

Ankara, Haziran 2011

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Giderler

 

Sabah dallarımda ötüşen kuşlar,

Bir öğlen neşemi çalıp gittiler.

Kuşların ardından baharlar, kışlar,

Beni ateşlere salıp gittiler.

 

Kah yerinde sayıp duran bir arsa,

Kah şu boğazımdan geçmeyen parsa,

Bir akşam, (Diri)den gayrı ne varsa,

Benden, beni benden alıp gittiler.

 

Ankara, Haziran 2011

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kurban Ol

 

Sönmeyen yangınlar canına minnet,

Sen, bir kuduz köpek; sular, kül nefsim.

Sana çirkin güzel; en güzel, mihnet,

Hayat; çıkmaz sokak, ölüm; yol, nefsim.

 

Yakınken en uzak olmak ne acı,

Gözümde bir zehir derdin ilacı,

Başı bir secdeye değen baş tacı,

Firavuna kurban, kurban ol nefsim.

 

Ankara, Mayıs 2011

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selam

 

Selam edeyim pekala selam,

Zira derler ki ey anam babam:

Selam etmeli evvela elbet,

Edilecekse bir kelam şayet.

Selam, sabrın ve şükrün ehline,

Selam, Ona ve ehl-i beytine.

Has ümmetine Rasulden haber,

Selamet müminlerle beraber.

Tesbihi selam, gökte meleğin,

Direği selam, selam feleğin.

Ahretten yana talim dünyada,

Hanyada selam, selam Konyada.

Ondan sonradır büsbütün kelam,

Selam Ondandır, Odur es-Selam,

Selam velhasıl selam vesselam

 

Ankara, Mayıs 2011

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gelenler

 

Ne zaman aynada kendimi görsem,

Gözümün önüne bir resim gelir.

Bir adam, tutuşan resimde sersem,

O sersem adamı yeresim gelir.

 

Çare değil tuz buz olsa aynalar,

Üstümden üstüme gelir binalar,

Bir cam kırığında, taşta manalar,

Maddeden manayı deresim gelir.

 

Akıl, derdi olan için vesile,

Mesele, aynada saklı mesele,

Saklı da aşikar bir nur silsile

Halkaya gönlümü veresim gelir.

 

Bir masum bebeğin sırrı ifade,

Şu cömert çocuklar gibi azade,

Ne varsa, gönülden bile ziyade,

Ruhumu yoluna seresim gelir.

 

Ecel; diriye gam, ölüye düğün,

Dün soldu, açmamış yarınlar ölgün,

Bugün, olmasa da mutlaka bir gün,

Erilmez olana eresim gelir.

 

Bilmek yetmiyor ki bilinmez hali,

Anlamak, anlamak lazım ahali,

Yükseklerden uçan kartal misali,

Alnımı, göğsümü geresim gelir.

 

Göresim, göresim gelir bulanı,

Yoktan bir yere bir yoku alanı,

Her şeyin, zatına bir el olanı,

Aynasız ve gözsüz göresim gelir.

 

Ankara, Mayıs 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sabır

 

Bir (Var)ın önünde, kollar, bacaklar,

Ellerle beraber dudak büzermiş.

Hep (yok)un peşinde, başsız ayaklar,

Bir ömür boyunca gezer gezermiş.

 

Bir an olmayan bir hiçin ardında,

Perişan bir halde, şu garip insan.

Beladan da büyük (bela) adında,

Bir isim haykırır, dudaksız lisan.

 

İmtihansız iman, çocuğa mahsus,

İman ettim, diyen adam hazır ol.

Aynı şey; bir saray yahut bir mapus,

Bir günah ve hayır, hepsi aynı yol.

 

Sonu olmayan bir şeyin yarısı,

Şükürle beraber sonsuza refref.

Başına, her seven erin darısı,

Belalı güzelden yeminle şeref.

 

Şu işittiğinden herkes bîhaber;

Ermiş muradına sabreden derviş.

Kendini yoluna serenden haber:

Sabreden kulunu Allah severmiş...

 

Ankara, Mayıs 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dua

 

Şimdi bir yakınlık bildiğimiz hal,

Sana uzaktan da uzak Allahım.

Zâtına âşikâr büsbütün ahval,

Uzaklarda onca tuzak Allahım.

 

Güneşe mesafe göze bir karış,

Ne var ki her gören derviş sayılmaz.

Yüzünde esrarı; yangın, yakarış,

Sırrına ermeyen ermiş sayılmaz.

 

Gündüz sandığımız kör gecelere,

Adın düştü ve nûr oldu karanlık.

Bir yâdınla vardık bilmecelere,

Seninle gece ve gündüz seyranlık.

 

Edilen tövbeye tövbeler olsun,

Her günah hakîkat ve âhlar vehim.

Herkese, herkese müjdeler olsun;

Sevinin, Rabbiniz rahmân ve rahîm.

 

Böyle sarılmışken köşe ve bucak,

İnsan zalim yine, zalim ve cahil.

Allahsız bir hale neyse ki ancak,

Yine yalnız Allah, Allah müdahil.

 

Şahdamarından da yakın der yakın,

İnsan; ve âmenna, yalnız o kadar.

İnanmak yetmiyor, yetse bu akın,

Ne demek isyana hep damar damar.

 

Şahidi bir Sensin her saklımızın,

Ört bizi ebed ve ezel Rabbim!

Yakından habersiz şu aklımızın,

Sen çapını daralt ey güzel Rabbim!...

 

Ankara, Nisan 2011

Share this post


Link to post
Share on other sites

Fotoğraf

 

Yalnızım, yalnızım; yapayalnızım,

Gariplik, apaçık alında yazım.

Annem bile bana sanki yabancı,

Tulumba kafalar, hepsi yalancı.

 

Yanlışım ben de bir yanlışım evet,

Doğrunun içinde yanmışım evet.

Ateşle dökülür bendeki kirler,

Bir ocakta pişer serin fikirler.

 

Pervaneler benim eşim ve dostum,

Anlamaz halimden sular bir yudum.

Çırpınıyorum göz bilmez deryada,

Bir umman yetişir yalnız feryada.

 

Ve alır da mosmor kesilmiş beni,

Bir zafer bağışlar, sil baştan yeni.

Dua: Ulaşırsın Allah dilerse!...

İstemem, yerine dünyayı verse.

 

Az konuşunca; sus, diyorlar tamam,

Diyorum ya; beni, ben de anlamam

Ne sır küpü şu iş ne de kıyamet,

Hakîkat mucize, haktır keramet.

 

Yok, yok!... İnanın ki, ben bir aynayım;

Velîden tarafım, dosttan yanayım.

Odur düşen Odur, sırlı camlara,

Gönül verilmez mi şu adamlara?!...

 

Feda olsun aklım, ruhum ve kalbim,

Ayırma yolundan ey güzel Rabbim!

İki göz bebeğim, sana hep selam,

Ne göz var arada ne de bir kelam!...

 

Ankara, Haziran 2011

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...