Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
NFK-Fan

Cahit Zarifoğlu

Recommended Posts

''Aşktan küçük bir kuşku kazandım .Ne sevinç ,ne mutluluk ve coşku, ne ruh çöküntüsü dedikleri sadece bir kuşku .Mücerret '' .

 

(Yaşamak/syf 118 )

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Neden diye sormayın hemen .

Onu ben kendi kendime de açıklayabilmiş değilim

henüz.

 

255252_397557866965673_370832727_n.jpg

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

575628_580124112016071_1921703740_n.jpg

 

 

Ne kadar da yakışıklısın Cahit abi. Gözlerin ne derin bakıyor, elinin duruşu..Çoktan çürüdü değil mi kemiklerin. Ahh ne tuhaf düzen! Yaklaşık bir sene evvel Berat teyze ile tanıştım, hala güzel, yüzü hala benli. Berat anne deyip etrafında dört dönüyorlar..

 

Canım abim, makamın cennet olsun..Deli divane olmuş dönerken Rabbimin evinde seni, Üstadımı, Serdengeçti'yi ne kadar andım bilsen..Canlarımsınız benim..

 

Kabriniz nur olsun Zarif adamlar..Cennetin orta yerinde buluşacağız, buna iman ettim ben!

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ramazan Dikmen telefon ediyor

 

_Cahit abi nasılsın?

 

Her zamanki yeri, Akabe'de.

 

_Ne olsun Ahmet Sağlam'la oturmuş karşılıklı konuşuyoruz. (Ahmet Sağlam Zarifoğlu'nun müstear adı.)

 

Ağaçtan düşmüş çocuğa döndüm diyor merhum Dikmen ve telefonu kapatır kapatmaz Cahit abinin yanına gidiyor. Yalnızlık çok zor Aleaddin abi.

 

Oturduk konuştuk diyor uzun vakit.

 

"Unutulmuşluklar", neyi nasıl ve ne güzel unuttuğumuzu çok acı bir şekilde yer yer sesli gülmeme sebep olacak tarzda bam tellerimi sökerek okuttu kendini.

 

Yukarıda alıntıladığım o ufak diyalog..Cahit abinin ne de derin izleri ve garip mizacını gösteriyor. Ahmet Sağlam'la oturduk konuşuyoruz. Bir insan kendine bu kadar yakışır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çağdaş Türk şiirinin öncü şairlerinden Cahit Zarifoğlu, vefatının 27'nci yılında Küplüce Mezarlığı''ndaki kabri başında anıldı. Törene katılan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, ''Cahit Zarifoğlu bir büyüğümüzün tabiriyle anadan ''doğma şairdi'', aynı zamanda bir yaşama sanatçısıydı. Şiirlerine ''yaşamak'' adını vermesini çok anlamlı buluyorum'' dedi.

 

1987 yılında hayatını kaybeden ünlü şair Zarifoğlu için ailesi, dostları ve Çocuk Vakfı tarafından kabri başında anma programı düzenlendi. Törene Bakan Avcı’nın yanısıra Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, Zarifoğlu’nun ailesi, dostları, öğrenciler ve sevenleri katıldı. Tören, Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’in merhum şairin mezarı başında Kur’an-ı Kerim okumasıyla başladı. Anma, Zarifoğlu’nun ruhu için yapılan dualarla ve öğrencilerin okuduğu şiirlerle sürdü.
Avcı’nın yaptığı konuşmanın ardından anma töreni sona erdi. Avcı tören sonunda katılımcılarla hatıra resim çekindi.
Yeni akit_
  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dedi ki; sen şairsin elindeki taş ne?

Dedim ki; şair aşka boyun eğer, 'zulme' değil. !

Cahit Zarifoğlu_

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kutsal Mavi Çocuk

 

Ellerin çıktı ve göğün ortasına geldi
Tarlada
Bakışı gittikçe yer toprağına
Çakılan
Bu kadar beklerken habersizdi
Ve hatta onlar da habersizdiler

Sular mı anladı
Dağlar mı sezdi
Yoksa birdenbire bir çiçek mi

Bir gün
Herhangi bir an
Ama bir çelik an
Her şey
Ve hepsi başlarını kaldırdılar
Ve hemen ellerinin gölgesi düştü yüzlerine

Karmakarışık belirsiz uzun
Geçti ve geçti gölgesi
Zerdüştün ayaklarından bir kartalın

 

A.Cahit Zarioğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Televizyon bir şamardır. Hem de kendi hanemizde kendi elimizle suratımıza inen büyük bir şamar. Bize neler yasak, şunlar bunlar. İşte bu yasakları, bu haramları televizyon bizim hanemizin içine kadar getirir her çeşidini, barını, umumhanesini, meyhanesini ve biz oturur Müslümanlığımızla, karımız kızımızla onu seyrederiz. Ve sonra deriz ki, nasıl oluyor da mukaddesatımız elden giderken, bize vururlarken ses etmez, vurana vurmayız.
Düşünün bakalım televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslümanda değil cihad etmek, acaba kalkıp bir farzı îfâ edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır?"

-Cahit Zarifoğlu/Bir Değirmendir Bu Dünya-

  • Like 4

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah rahmet eylesin. dondum kaldım izahat güzelliği ve yüzde yüz doğru tespitin karşısında.

işte görüyoruzki kimi insanlar dahi' vasfındadır. takriben 30 küsür yıl ( belkide daha eski) evvel söylenen bu sözler günümüz insanının tokat gibi suratına çarpılıyor. dipdiri bir yazı ve hastalığımızın sadece bir yanı bu. bugün bu sözün altına imza atmayan şuurlu müslüman yoktur.

kendisine hayran kalmama yeten 2 cümle enfes şiiri_

 

"Dedi ki ;Sen şairsin elindeki bu taş ne
Dedim ki ; Şair aşka boyun eğer, zulme değil..!"
- Cahit Zarifoğlu
  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

10857957_837238213005176_695133606510097

Efendiler!
Kendimize gelelim! İşe evimizden başlayarak kendimize gelelim.”

(Cahit Zarifoğlu – Bir Değirmendir Bu Dünya)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ramazan Dikmen telefon ediyor

 

_Cahit abi nasılsın?

 

Her zamanki yeri, Akabe'de.

 

_Ne olsun Ahmet Sağlam'la oturmuş karşılıklı konuşuyoruz. (Ahmet Sağlam Zarifoğlu'nun müstear adı.)

 

Ağaçtan düşmüş çocuğa döndüm diyor merhum Dikmen ve telefonu kapatır kapatmaz Cahit abinin yanına gidiyor. Yalnızlık çok zor Aleaddin abi.

 

Oturduk konuştuk diyor uzun vakit.

 

"Unutulmuşluklar", neyi nasıl ve ne güzel unuttuğumuzu çok acı bir şekilde yer yer sesli gülmeme sebep olacak tarzda bam tellerimi sökerek okuttu kendini.

 

Yukarıda alıntıladığım o ufak diyalog..Cahit abinin ne de derin izleri ve garip mizacını gösteriyor. Ahmet Sağlam'la oturduk konuşuyoruz. Bir insan kendine bu kadar yakışır.

Burada es geçilen bir isim varsa o da Ramazan Dikmen'dir. İri çerçeveli gözlükleri, yakışıklılığı, temiz bakışları üslubu hele o ipeksi, yerli ve hüzünlü sesi.. Genc yaşta öleceğini biliyor gibidir. Nacizane MUHAYYER eserini tavsiye ederim. Sımsıcak bir karakter, ve yine üzülüyor insan bir insanı daha kaybetmiş olmaktan.

 

Bir kenara yazın bu ismi, insanlığa çok farklı ve bir o kadar da acı bir çağrıdir bu; Ramazan Dikmen

 

not:kitap yurdundan temin edilebilir. hece yayınları

Share this post


Link to post
Share on other sites

LOKOMOTİF

 

Gaflet

Padişah kılındın
Bir gövde mülkünde
Ömür ve devlet idin
Kara zünnar belinde
Bir yürüdün bin düştün
Gölge içinde yüzün
Kara leke o siyah
Neyi gölgesi düşün
Uyanış
Gece yarısı uyandın
Nerede düğüm, aradın
Yanıyor akıl ve alem
Vakit kapı vuruyor
Nefes alıyor veriyor eşya
Mekan hem, hem zaman kayıyor
Çatıyı çatmış biri
Ete can katmış biri
Derken
Yürek aklın koynuna giriyor
Kıdem
Kim baş eğik girdi
De eli boş döndü?
Düşüş
Kim başı dik girdi
Kibir ilinde yitti
Korku
Tevbe onuma, kalın boynuma
Tevbe bunuma, ince boynuma
Reca
Bohçam boş
Öteberim eksik
Azığım kuru
Canım aç
Yüzüm sana çevrili
Adımım sana
Irmaklarına
Bir lokma suyla geldin, su denmez
Kabul ola affola

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben onu merhum Üstad ile Sezai Karakoç arası bir ruha benzetirim. Eti, kemiği ve kalemiyle. Yazmak t/aşkınlığını, buhranlarını, iniltilerini, sancılarını Üstad'tan, sükutunu, münzeviliğini ve sadeliğini ise Sezai Karakoç'tan almış gibidir.

 

Fakat bunun yanısıra özgündür, özgedir Zarifoğlu. İz bırakmış ve soluk getirmiştir şiire edebiyata. Farkı, farklı olmasındandır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Türk edebiyatının zarif kalemi olarak bilinen Cahit Zarifoğlu’nun kızı Betül Zarifoğlu, yazarlık hayatını ve yeni çıkaracağı çocuk kitabının detaylarını ilk kez Kitabın Ortası’na değerlendirdi. Uçmayı çok seven, edebiyat derslerinde sınıfta kalan, güreşe ilgili olan Cahit Zarifoğlu’nun pek bilinmeyen yönlerini de konuştuk.



Bizler sizi Cahit Zarifoğlu’nun kızı olarak biliyoruz. Fakat Betül Zarifoğlu kimdir?


Genellikle Cahit Zarifoğlu’nun kızı olarak tanımlanıyorum. Onun dışında yazarım, yazar olmak benim çocukluk hayalimdi. Ne olursam olayım, ne yaparsam yapayım bir yandan yazı yazmak zorundayım gibi bir duygu vardı. Cafcaf dergisinde mizahi yazılar yazarak başladım. Bir masal kitabım var. Bunların dışında Maraşlıyım. Bir gün ‘Maraşlıyım’ dediğimde ‘sen de yazı yazıyor musun’ demişlerdi. Maraş ve yazarlık artık beraber anılıyor.



İlk Yazdıklarım Şiirdi


Türkiye’de her kesimin çok sevdiği bir yazar ve şair, babanız Cahit Zarifoğlu. Ondan kalem alıp yazı yazmak nasıl bir duygu?


İnsanlar benim yazdıklarıma, Cahit Zarifoğlu’nun kızı ne yazmış diye bakıyorlar. Fakat tarz olarak babamla bir yakınlığımız yok. İnşallah genetik olarak bir miras kalmıştır, onun için duacıyım. Benim yazdıklarım babamın yazdıkları gibi değil, mesela şiir yazmıyorum. Benim yazdıklarıma muhakkak şiir gibi bakıyorlar. Şiir yerine mizah yazıyorum. Babamın baktıklarına, bir Müslüman hassasiyeti içerisinde ironi ile bakmayı seviyorum. Babamın bana imzaladığı kitapta bir hayali vardı; “Bir gün senin de çocuklar için yazacağını hayal ediyorum.” Bu kitabı imzaladığında okuma ve yazmayı bilmiyordum. Yazdığım ilk kitabın bir masal oluşu da nasip oldu.



Peki, neden şiir yazmıyorsunuz?


Şiirle anlaşamadık, dostça ayrıldık. 10 yaşımdayken Necip Fazıl Kısakürek’in Çile şiirini ezbere okuyordum. O yaştaki çocuğun belki de onu okumaması gerekiyordu, bilmiyorum. Daha sonra çocuk şiirleri bana çok basit gelmeye başladı. Sonrasında şiire adapte olamadım. İlk yazdıklarım şiirdi. Hatta yazdığım ilk şiiri babama gösterdiğimi de hatırlıyorum.



Yazdıklarım Köşemin İsmi Oldu


Mizah da çok güzel bir alan... Sizin mizaha yönelme süreciniz nasıl oldu?


Aslında bir şey yazmaya ve not almaya çok öncesinde başladım. Benim ‘Karşıyım’ diye yazdığım iki yüz sayfalık bir yazı vardı. Cafcaf dergisi çıktığı zaman ‘Ben de burada yazayım’ dedim. Daha sonra yazdıklarım köşemin ismi oldu. Bundan sonra nasıl gidecek bilmiyorum. Şimdi ikinci çocuk kitabı üzerinde uğraşıyorum.



Muga Zıp Zıp Serisi Geliyor


Yeni bir çocuk kitabı üzerine çalışıyorsunuz. Detaylarından dergimize özel bahsedebilir misiniz?


Muga Zıp Zıp Ormanda” kitabım bana kalsa tek bir hikâye olarak kalacaktı. Fakat yayınevim bunun bir seri olmasını istedi. Zıp Zıp’ın yeni bir macerası olacak, ben de şimdi onun peşine takılmış gibiyim. Birinci hikâyede Mugalar diyarından bir yaramaz Zıp Zıp’ımız var. Mugalar diyarı gökyüzünden yeryüzüne iniyor ve burada birtakım maceralar yaşıyor. Daha sonra geri dönüş hikâyesi var.


Bu ikincisinde ise yine bir macerası olacak, bu kez yeryüzüne başka bir şekilde iniyor. Eylül, Ekim gibi yeni kitabımı çıkarmayı planlıyorum.



Ailenin Günlüğü Tutuluyordu


Babanızı çok erken yaşta kaybettiniz. Baba-kız olarak hatırladığınız bir anınız var mı?


Babamı 10 yaşımdayken kaybettim. Son hastalık dönemlerini hatırlıyorum, o kısmı güzel anılar değil. Babam ile ilgili bir çocuğun hatırlayabileceği şeyleri hatırlıyorum. Ev hali, sofralar, oyunlar...


Ben babamla olan ilişkimizi babamın vefatından sonra yorumlamaya başladım. Evlenince, anne olunca, evdeki ilişkinin, oyunların ne kadar kıymetli olduğunu anladım. Mesela bizim evimizde bir aile defteri vardı. Ben bunu hiçbir ailede görmedim. O deftere mesela taşındığımız evlerin adresleri düşülmüş, “Betül bugün ilk kez oruç tuttu” diye yazmış. Bir aile günlüğü gibi babamın dergi ve gazetelerde çıkan röportajları kesilip yapıştırılmış. İlkokula giderken yazdığım ilk hikâyeyi deftere süsleyerek not düşmüşüm. Herkesin izi olan bir defter, ailede herkesin uzanabileceği ve bir şeyler yazabileceği bir defter... Babamın hastalıklı zamanlarında annem çok yazı yazmış.



Babanız size en çok neyi öğütlerdi?


Babamla beraber kitap okurduk. Hatta bazı kitapların başına başladığımız tarihleri yazmışız. Bana imzaladığı kitabın hemen altında “Acaba iyi bir okuyucu olmanın daha zor olduğunu anlayabilecek misin?” diye yazmış. Yazacağını tahmin ediyorum derken bile iyi bir okuyucu olmanın daha önemli olduğunu belirtiyor. Babamın namazlarınızı doğru kılın, ilmihal ve Kur’an okuyun, muhakkak başucu kitabınız bir ilmihal olmalı gibi söylediği şeyler vardı. Babam anneme hep “en büyük hayalim çocuklarımla Kur’an-ı Kerim’i hatmetmek” dermiş. Biz babamla beraber Kur’an-ı Kerim okumaya başlamıştık. Bir gün bir sayfayı o bana okuyor, öbür gün o sayfayı çalışıp ben babama okuyordum. O akşam babam bir başka sayfayı bana okuyordu ve ben hatalarımı görmeye çalışıyordum. İki-iki buçuk cüzü beraber okuyabilmiştik. Maalesef yarım kaldı.


Babam çok geç baba oluyor ve erken vefat ediyor. Bu yüzden beraber çok kısa bir zaman yaşadık.



Babanız yazı yazarken ona şahit oldunuz mu, nasıl yazı yazardı?


Buna şahit olmamak mümkün değil herhalde, çok büyük evlerde oturmadık. Annemin anlattığına göre; babam “ben yazı yazıyorum, sessiz olun” demiyormuş. Evde 4 çocuk var, oynuyorlar, ağlıyorlar, koşturuyorlar. Babam da masasında yazı yazmaya devam ediyor.



Çocukken Yaşadığı Evde Çok Hikâyeler Anlatılırmış


Cahit Zarifoğlu’nun çocukluğunu biraz konuşmak istiyorum. Kalemi de soyadınız gibi çok zarif... Onu yazı yazmaya yönlendiren şey neydi?


Babamın zorluklarla geçen bir hayatı olmuş. Babalarından ayrı yaşamışlar, ailece hassas bir dönem geçirmişler. Babaannem çok asil bir kadın, yaşadığı sıkıntıları çocuklarına yansıtmamış. Babamın çocuk olduğu evde çok hikâyeler anlatılırmış; bir büyükleri varmış, onun anlattığı hikâyeler belleğinde çok yer etmiş.


Ortaokul ve lise çağlarında Allah’ın bir lütfu ile çok güzel insanlarla bir arada olmuşlar. Erdem Bayazıt Amca ile babamın tanışıklığı onların babalarından geliyormuş. O dönemde Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Akif İnan gibi kişiler ve başlarında Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil gibi büyükler. Necip Fazıl Kısakürek’ten çok etkileniyorlar. Edebi olarak birbirlerini çok beslemişler fakat birbirlerinin tarzından etkilenmemişler. Akif İnan, Alaeddin Özdenören ve babam şiir yazıyorlar. Üçünün tarzı da birbirinden farklıdır.



Yedi Güzel Adam topluğunun ismi de babanızın bir şiirinden gelmektedir. Nasıl bir araya gelmişler, hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?


Babamın şiiri ve hatta şiir kitabının da ismi “Yedi Güzel Adam”. Erdem Amca ve babam neredeyse beraber büyümüşler. Rasim ve Alâeddin amcalar da sanıyorum ortaokul veya lisede geliyor. Daha sonra o grup oluşmuş oluyor.



En Büyük Hayali Pilot Olmak


Cahit Zarifoğlu’nun pek bilinmeyen yönlerini konuşmak istiyorum. Mesela uçmakla çok ilgiliymiş... Bu başlık için neler konuşabiliriz?


Babamın küçük yaşlarından beri uçmaya ilgisi varmış. Evde çok fazla uçak resimleri çizermiş. Uçmakla ilgili bir sevdası var. En büyük hayali pilot olmakmış. Bizde öyle bir sevda yok. Ortaokul veya lise zamanlarında ailesinin izin vermemesine rağmen Eskişehir’de Türk Kuşu’na gidip kayıt yaptırarak “planör kullanabilir” sertifikası alıyor. Gözündeki hafif bozukluktan dolayı pilot olamıyor.


Babamın çok bilinmeyen bir özelliği de Boğaz köprüsünden geçmeyi sevmemesiymiş. Mümkün oldukça köprüden geçmiyor, onun yerine vapur kullanıyormuş. Köprüden geçtiğinde ‘kendimi kapalı alanda hissediyorum’ diyormuş. Kapalı alan ile demek istediği; köprüdesin, olduğun yerden kaçamazsın.



Edebiyat Dersinden Kalırdı


Biraz da eğitim hayatını konuşalım istiyorum…


Babam Rasim Amca ile Erdem Amcaya kendi için okul seçtiriyor. Hatta diyor ki, “beni de bir okula kayıt ettirin.” Tıp diye düşünüyorlar, “Cahit yapamaz” diyorlar, “Edebiyat Fakültesi desek, lisede edebiyattan kalıyordu.” Babam lisede edebiyat dersinden bir iki kere kalmış, daha sonra da okulda bir şeye kızmış. Edebiyat sınavlarında boş kâğıt verip çıkıyormuş. En son Alman Dili ve Edebiyatı’nı seçiyorlar, babam da gelip kayıt yaptırıyor.



Cahit Zarifoğlu çok yönlü; güreş sporunu seviyor, Batı müziği dinliyor.


Batı müziği ile ilgili aklıma bir şey geldi. Annem şöyle anlatırdı; babam büyük bir ciddiyetle Eurovision yarışmalarını takip ederek, elinde kâğıt ve kalem not verirmiş. Daha sonra yarışmacılara verilen puanları değerlendirirmiş.



Annem İle Babamın Nikâh Şahidi Necip Fazıl idi


Babanızın Necip Fazıl Kısakürek ile nasıl bir ilişkisi vardı?


Necip Fazıl, Abdülhakim Arvasi hazretlerinin evine gidiyor. Bu ziyareti sırasında Van müftüsü dedem Kasım Arvasi’nin evinde kalıyor. Annemin çok net hatırladığı ayrıcalıklı ve kıymetli zamanlardan...


Necip Fazıl Kısakürek Van’a geldiği bir gün Rasim Amca ve babam da yanında geliyorlar. O dönemlerde babam muhafazakâr çevreden birisiyle evlenmek istiyor. Babama “hoca efendinin kızı var” diyorlar, “olabilir” diyor. Annem de olur veriyor. Daha sonra annem ile babamın nikâh şahidi Necip Fazıl Kısakürek oluyor.


“Babam ile Tarzımız Farklı”, Kitabın Ortası dergisi, sayı 13.


Röportaj: Ezgi Aşık


http://www.dunyabizim.com


Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...