e_buyur 0 Report post Posted February 2, 2006 Liseye giden öğrencilerin anlayabileceği eserler elbette var.Çünkü belli seviyeye gelmiş oluyorlar.O konuda dediklerinize katılıyorum ama ilköğretim döneminde şahsi kannatim uygun değildir.Üstad'ın dalı çocuk edebiyatı değil.Bir Allahın kuluda üstadın çocuk edebiyatı alanında yazıları var diyemez.Çocuk edebiyatı farklıdır.Üstad o alanda yazmak istese elbette yazardı ama yazmamış. Quote Share this post Link to post Share on other sites
e_buyur 0 Report post Posted February 2, 2006 yukarıda verilen çocukların anlayacağı şekilde tekrar düzenlenen kitapları okudunuzmu?Çocukların anlayacağı seviyeye indirgenmiştir.Eğer üstad o sevide yazı yazmak istese o şekilde yazı yazardı.Eserlerin inceltilmesi yazara hakarettir. Quote Share this post Link to post Share on other sites
e_buyur 0 Report post Posted February 2, 2006 Ömer seyfettin'in hikayelerinden bile 1 tane konmuş o da yanlız efe.Burda bence en büyük hakaret Ömer Seyfettin'e yapılmıştır. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Cile54 23 Report post Posted February 2, 2006 Efendim, şimdi sanırım hafiften bir tartışma kokusu sezmek ile beraber şunu farkettim, bu kokunun geldiği platformlar farklı. Ve iki büyüğüm de yazdıkarında haklılar. Yani, N-F-K Fan ustamız, olaya Bu 100 Temel eser arasına (ki bu eserler arasına alınmaması gerekip de alınmış olan ve alınması gerekirken alınmamış olan eserler de varken) Üstad'ın eserlerinin bu listeye alınmamasını eleştirirken, e_buyur abimiz , Üstad'ın Çocuk Edebiyatına yönelik eserler vermediği, çocuk edebiyatının tamamen farklı bir edebiyat dalı ve özellikle icra edilmesi gereken bir dal olduğundan ve üstad'ın eserlerinde işlemiş olduğu konular nazariyle ilköğretim bölümü öğrencilerine ağır gelebileceğini söylemek istemiş. Bu mesajdan sonra bu konunun daha farklı bir boyutta devam ettireleceğini umud ederek mesajıma son noktayı koyuyurum efendim. Selametle... Quote Share this post Link to post Share on other sites
gardenya 11 Report post Posted February 2, 2006 Aslında hafiften tartışma rüzgarlarının esmeye başladığı şu ortamda birşey yazmalı mıyım bilmiyorum.Ama rüzgarın etkisini giderir diye bişeyler yazayım.Üstadın kitapları edebiyatımızın en nadide örneklerindendir ,doğru .Asıllları okunmalı ve anlaşılmaya çalışılmalıdır ve anlaşılmıyor diye eseri bir yerde değiştirmek olan sadeleştirme işlemi tercih edilmemelidir. Yanlız şu da var ki ilkokul çağında çocuk deyip geçtiğimiz ama maneviyatı güzel cevherler barındıran nice çocukları da çokluk anlamıyor diye üstadın eserlerinden ve o eserlerin bahsettiğim çocuklarda bırakacağı derin izlerden mahrum bırakmak da olmaz.Edebi eserler çocuklara metnin içeriği ve derinliği fazla bozulmadan belki biraz sadeleştirmeyle verilebilir,bunda bir sakınca görmüyorum.Belki o yaşlarda üstadın ve diğer edebiyatçıların eserlerinden haberdar olmadığı için uzun süre karşısına şans eseri bir Çile bir Aynadaki Yalan çıkana kadar bu güzel eserlerden ve onların işlenmmeiş bir ruhta burakacağı güzel izlerden mahrum kalacak.Dediğim gibi ufak sadeleştirmelerde bir saygısızlık görmüyorum ama elbette ölçüsü önemli.İnsan beyni ne kadar zorlanırsa o kadar iyi çalışır hale gelir,çocukların kapasitelerini zorlamaları da onları önemli ölçüde geliştirir.Konuyla alaka kuramayabilirsiniz ama düşünürseniz ilgisi var,mesela İslam alimleri çok küçük yaşlarda şimdiki fıkıh kitaplarının kapsayamayacağı kadar çok ilmi tahsil etmişler.Oysa şimdi gençlere bir bakıyoruz, ıvır zıvırla uğraşmaktan saçma sapan kitapları okuyup gecelerini tv karşısında gündüzlerini alışverişte geçirerek harcadıkları yılların onlara verdiği boş beyinlerden ve ham kişiliklerden başka birşey değil.Hasıl-ı kelam üstadın eserlerinden erken haberdar olunması gerektiği kanaatindeyim,Selamun Aleyküm. Quote Share this post Link to post Share on other sites
goktasi 0 Report post Posted July 10, 2007 Küçüklüğümüzde kardeşimle birlikte anlamaksakta babamın kitaplığından aldığımız Çile ' den şiirler okurduk.Bize tekerleme gibi gelirdi.Daha sonra bu Üstadı tanımamız ve sevmemiz için vesile oldu.Şimdi 17 ve 20 li yaşlardayız ve Üstadın Veliler Ordusundan333 ,Peygamber Halkası ,Tanrı Kulundan Dinlediklerim gibi eserlerini okuyoruz.Boş beyinli ham ve sığ ilişkili gençliğin tam ortasında bulunan bizim için ÜSTAD VE ESERLERİ uçurumdan düşürken tutunacak dal ,görmemek için gözlerimizi sıkı sıkı kapattığımız güneşten her şeye rağmen ALLAH'IN izniyle kopup gelen bizi dürtükleyen rahatsız eden ama yinede uyandıran gafletimizi azaltan birkaç çizgi ışık oldu.Elmasların içinde yüzerken ,kafamızın üzerinde güneş her dem parıldarken , bizim kömüre aya lütfedip ,elması güneşi unutmamız ne büyük talihsizlik ve ne büyük aptallık. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Blackice 0 Report post Posted July 10, 2007 Küçüklüğümüzde kardeşimle birlikte anlamaksakta babamın kitaplığından aldığımız Çile ' den şiirler okurduk.Bize tekerleme gibi gelirdi.Daha sonra bu Üstadı tanımamız ve sevmemiz için vesile oldu.Şimdi 17 ve 20 li yaşlardayız ve Üstadın Veliler Ordusundan333 ,Peygamber Halkası ,Tanrı Kulundan Dinlediklerim gibi eserlerini okuyoruz.Boş beyinli ham ve sığ ilişkili gençliğin tam ortasında bulunan bizim için ÜSTAD VE ESERLERİ uçurumdan düşürken tutunacak dal ,görmemek için gözlerimizi sıkı sıkı kapattığımız güneşten her şeye rağmen ALLAH'IN izniyle kopup gelen bizi dürtükleyen rahatsız eden ama yinede uyandıran gafletimizi azaltan birkaç çizgi ışık oldu.Elmasların içinde yüzerken ,kafamızın üzerinde güneş her dem parıldarken , bizim kömüre aya lütfedip ,elması güneşi unutmamız ne büyük talihsizlik ve ne büyük aptallık. Göktaşı arkadaşımızın Yanıtı cok guzel ozetlemiş. Yazık sayın bakanın daha bilinçli davranmasını beklerdim. Quote Share this post Link to post Share on other sites
muratti 2 Report post Posted October 21, 2009 100 TEMEL ESER TÜRK EDEBİYATI 1 • M. Kemal Atatürk -Nutuk 2 • Kutadgu Bilig'den Seçmeler 3 • Dede Korkut Hikâyeleri 4 • Yunus Emre Divanı'ndan Seçmeler 5 • Mevlana -Mesnevî'den Seçmeler 6 • Nasreddin Hoca Fıkralarından seçmeler 7 • Divan Şiirinden Seçmeler 8 • Halk Şiirinden Seçmeler 9 • Evliya Çelebi -Seyahatnâmesi'nden Seçmeler 10 • Kerem ile Aslı 11 • Samipaşazade Sezai -Sergüzeşt 12 • Halit Ziya Uşaklıgil -Mai ve Siyah 13 • Hüseyin Rahmi Gürpınar -Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç 14 • Ahmet Rasim -Şehir Mektupları 15 • Ahmet Hikmet Müftüoğlu -Çağlayanlar 16 • Ömer Seyfettin -Hikâyelerden Seçmeler 17 • Mehmet Âkif Ersoy -Safahat 18 • Ahmet Haşim -Bize Göre 19 • Yahya Kemal Beyatlı -Eğil Dağlar 20 • Yahya Kemal Beyatlı -Kendi Gök Kubbemiz 21 • Abdulhak Şinasi Hisar -Boğaziçi Mehtapları 22 • Ruşen Eşref Ünaydın -Diyorlar ki 23 • Yakup Kadri Karaosmanoğlu -Kiralık Konak 24 • Yakup Kadri Karaosmanoğlu -Yaban 25 • Refik Halit Karay -Memleket Hikâyeleri 26 • Refik Halit Karay -Gurbet Hikayeleri 27 • Halide Edib Adıvar -Sinekli Bakkal 28 • Halide Edib Adıvar -Mor Salkımlı Ev 29 • Reşat Nuri Güntekin -Anadolu Notları 30 • Reşat Nuri Güntekin -Çalıkuşu 31 • Falih Rıfkı Atay -Çankaya 32 • Falih Rıfkı Atay -Zeytindağı 33 • Faruk Nafız Çamlıbel -Han Duvarları 34 • Nazım Hikmet -Memleketimden İnsan Manzaraları 35 • Şevket Süreyya Aydemir -Suyu Arayan Adam 36 • Memduh Şevket Esendal -Ayaşlı ile Kiracıları 37 • Peyami Safa -Dokuzuncu Hariciye Koğuşu 38 • Peyami Safa -Fatih-Harbiye 39 • Nihad Sami Banarlı -Türkçe'nin Sırları 40 • Ahmet Hamdi Tanpınar -Beş Şehir 41 • Ahmet Hamdi Tanpınar -Sahnenin Dışındakiler 42 • Samiha Ayverdi -İbrahim Efendi Konağı 43 • Necip Fazıl Kısakürek -Çile 44 • Sabahattin Ali -Kuyucaklı Yusuf 45 • Ahmet Kutsi Tecer -Şiirler 46 • Ahmet Muhip Dıranas -Şiirler 47 • Âşık Veysel -Dostlar Beni Hatırlasın 48 • Orhan Veli -Bütün Şiirleri 49 • Cahit Sıtkı Tarancı -Otuzbeş Yaş (Bütün Şirleri) 50 • Kemal Tahir -Esir Şehrin İnsanları 51 • Orhan Kemal -Eskicinin Oğulları 52 • Sait Faik Abasıyanık -Kayıp Aranıyor 53 • Sait Faik Abasıyanık -Hikâyelerinden Seçmeler 54 • Halikarnas Balıkçısı -Aganta Burina Burinata 55 • Kemal Bilbaşar -Cemo 56 • Samim Kocagöz -Kalpaklılar 57 • Tarık Buğra -Küçük Ağa 58 • Necati Cumalı -Tütün Zamanı 59 • Rıfat Ilgaz -Karartma Geceleri 60 • Orhan Hançerlioğlu -7. Gün 61 • Fakir Baykurt -Kaplumbağalar 62 • Faik Baysal -Drina'da Son Gün 63 • Abbas Sayar -Yılkı Atı 64 • Haldun Taner -Hikâyelerinden Seçmeler 65 • Oğuz Atay -Bir Bilim Adamının Romanı 66 • Aziz Nesin -Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz 67 • Sabahattin Kudret Aksel -Gazoz Ağacı 68 • Yusuf Atılgan -Anayurt Oteli 69 • Cemil Meriç -Bu Ülke 70 • Ord. Prof. Dr. Ali Fuat BAŞGİL -Gençlerle Başbaşa 71 • Naki Tezel -Türk Masalları 72 • Salâh Birsel -Boğaziçi Şıngır Mıngır 73 • Bahattin Özkişi -Sokakta DÜNYA EDEBİYATI 74 • Beydeba -Kelile veDimne 75 • Eflatun -Devlet 76 • Eflatun -Sokrates'in Savunması 77 • Sadi -Gülistan 78 • Servantes -Don Kişot 79 • Balzac -Vadideki Zambak 80 • Viktor Hugo -Sefiller 81 • Goethe -Faust 82 • Daniel Daefo -Robenson Cruzoe 83 • Dostoyevski -Suç ve Ceza 84 • Gogol -Ölü Canlar 85 • Turgenyev -Babalar ve Oğullar 86 • Tolstoy -Savaş ve Barış 87 • Gustav Flaubert -Madam Bovary 88 • Charles Dickens -İki Şehrin Hikâyesi 89 • Knut Hamsun -Açlık 90 • Jack London -Beyaz Diş 91 • Rabindranath Tagore -Gora 92 • Ernest Hemingway -Çanlar Kimin İçin Çalıyor 93 • William Faulkner -Ses ve Öfke 94 • İvo Andriç -Drina Köprüsü 95 • Paniat İstrati -Akdeniz 96 • John Steinbeck -Fareler ve İnsanlar 97 • M Selimoviç -Derviş Ve Ölüm 98 • Cengiz Dağcı -Onlar da İnsandı 99 • Cengiz Aytmatov -Beyaz Gemi 100 • Cengiz Aytmatov -Gün Olur Asra Bedel Arkadaşlar son listede Üstadın kitabı var.başka liste göremedim.zaten çıkarılan 2 kitap yerine Üstadın ve m.akifin eserleri konulmuş.yani şuanki son liste bu.ve Üstad'ın Çile kitabı da var Quote Share this post Link to post Share on other sites
Basmacı 1 Report post Posted October 22, 2009 İlkokul düzeyindeki bir çocuk Nutuk'u asla ve katha anlyıamaz.Zira asla ve asla tam bir tercümesi yapılmadı Osmanlıcadan.İkinciside tamamen siyasi bir kitap.Dönemin şartalarını grupları akımları algılaması imkansız.Bence mantıksız olan bu nutuk.M.Kemal'in başka kitaplarıda var.Onlardan koyabilirlerdi. 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Paradoks 2 Report post Posted December 28, 2011 vatan şairi dediğin m.a. ersoy ABDÜLHAMİT han ' a hakaret ediyor bari bu gibi şeyleri bu sitede paylaşmayında üstat ın adını lekelemeyin Quote Share this post Link to post Share on other sites
Paradoks 2 Report post Posted December 28, 2011 Çoktan beridir vardı benim bir derdim Gideyim zalimi ikaz edeyim isterdim Kafes ardında hanımlar gibi Saikliydi Hamid Âl-i Osmandan bu korkaklık edilmezdi ümid (s. 415) Quote Share this post Link to post Share on other sites
gulbeyaz3424 78 Report post Posted December 28, 2011 Valla 2 yıldır AGD de hocalık yapıyorum.Öğrencilerimin yaşlarına bakında 5 yaşında sübyan öğrencim de var,17 yaşında lise öğrencisi de,20 yaşında ünv.öğrencisi de...Dini bilgiler konusunda eğitim veriyorum.Ama çocukların sadece dini bilgiye değil genel kültüre de ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum.Bu yüzden de çocuklarıma Necip Fazıl'dan ya da Mehmet Akif'den bazı eserleri okuyorum okutuyorum.Anlamalarını sağlıyorum.Herhangi bir müfredata yada benzeri bir şeye bakmıyorum.Temel eserlerle de işim olmuyor.Canım ne isterse çocuklarıma onu okutuyorum.Bugün 8 yaşındaki Elif İstiklal Marşı'nı ezbere biliyor ve ağlayarak okuyabiliyorsa,15 yaşındaki Betülüm Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber. diyebiliyor,hatta daha yeni filizlenen aklıyla İrem Çile'yi tüm benliği ile ezbere biliyorsa demek ki bu dil onlar için hiçte yabancı değil.Ağırsa 15 yaşında bir kız Ensemin örsünde bir demir balyoz, Kapandım yatağa son çare diye. Bir kanlı şafakta, bana çil horoz, Yepyeni bir dünya etti hediye. dizelerini nereden öğrensin ki?Bazen diyorum ki bunlar üstadı bizden daha iyi anlıyor.Ya biz anlamalarına müsade etmedik şimdiye kadar ya da hakikaten bizleri şimdiye kadar hep uyutmuşlar. Aslında Sayın Çelik burada yanlış üstüne yanlışları eklemiş.Zira eğer ki Necip Fazıl ya da Mehmet Akif'i ilkokul sıralarında vermezsen eğer zaten Türkçemizi katletmiş olursun.Elin ecnebisinin dili ağır gelmiyor da çocuklara bu mu ağır geliyor?Düşünsenize 400 kelime ile konuşulan bir Türkçe.Dışarıda baktığınız zaman "King Büfe","Angel Kuaför","White Dent"gibi kelimeler görebiliriz.Ne kadar da tezat değil mi?Sen çocuklara kendi dillerini öğrenme fırsatı verme,sonra da kalk da asimilizasyona engel ol.Biz Necip Fazıl'ı ilk okulda öğrendik.Millet Türkçeye hasret yaşarken biz özüyle konuşmayı öğrendik.Şimdi gençlik tekrar eskiye gidiyor.Boşversene bu işin içinde bir bit yeniği var ama çözemedim. Son olarak da asıl şaşırdığım nokta ne biliyor musunuz?Erdoğan bu kadar şiir sever bir insanken,hele ki üstadın kaleme aldığı şiirleri ustalıkla okurken,nasıl oluyor da bu yanlışın yapılmasına izin vermiş.Bu cidden çok abesle iştigal bir durum.Çözemedim.Çözen varsa beri gelsin. 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
ebkem 89 Report post Posted December 29, 2011 vatan şairi dediğin m.a. ersoy ABDÜLHAMİT han ' a hakaret ediyor bari bu gibi şeyleri bu sitede paylaşmayında üstat ın adını lekelemeyin Sakin olunuz bir. Elmalılı Hamdi Yazır'ın da Milli Şairimiz Mehmet Akif'in de vakt-i zamanında böyle bir zanna kapıldığı ama daha sonraları bundan pişman olduklarını tarih ve hatırat biliyor lakin anlaşılan anlaşılan siz bilmiyorsunuz. Aha da bu metnii buldum, gayet güzel. Buyrun okuyun zihniniz parlasın. Abdülhamit Han Pişmanlığı Perşembe, 11 Kasım 2010 21:18 Bir Osmanlı sultanına reva görülen bu muameleye katkı sağlayan Sultan Abdülhamid'i tahtan uzaklaştıranların çoğunluğu Âlim, Paşa, Yazar Tarihçi Yılmaz Öztuna 23 Mayıs 2006 tarihli makalesinde şöyle yazmış: "31 Mart 1909 ayaklanması, BIS (British Intelligence Servis) tarafından tertiplenmiş, imparatorluk politikasında henüz çok toy olan İttihatçılar'a icra ettirilmiş, iğrenç bir eylemdir. Hedef, Sultan Abdülhamîd'i tahttan indirmekti. Maksat hâsıl oldu." Meşhur Dr. Rıza Nur Sultan Abdülhamid'e karşı çıkanlardan; hatta hatıralarında Sultan Abdülhamid aleyhine yer yer ağır ifadeler var. Buna rağmen Cumhuriyet dönemini anlatırken şunları yazmaktan kendini alamamış: "Hürriyet imha edildi. Yeni bir zulüm ve istibdad dönemi başladı. Bu zulüm ve istibdad Abdülhamid'inkinden de İttihadçılarınkinden de dehşetli oldu. Zavallı Hamid kaç kişiyi asmıştı. Hiç... Hele hiç hırsızlık etmedi, hiç fuhuş yapmadı, hiç israfta bulunmadı. Bilakis memlekette bunların önüne geçmeye çalıştı idi. Bu devre bakınca insan Abdülhamid aleyhine kıyam ettiğine utanıyor."(1) "İttihadçıların halini görünce Abdülhamid aleyhine çalıştığıma utanmış, ne büyük günah işlemişim demiştim. Bunu görünce Abdülhamid'e de İttihadçılara da rahmet okuyor, aleyhlerine çalışmakla ettiğim günahların affını Allah'dan diliyorum." (2) Rıza Tevfik de Sultan Abdülhamid'e karşı çıkanlardan; hatta kendi ifadesiyle, 31 Mart komplosunu tertipleyenlerden biri. Seneler sonra Sultan Abdülhamid'den "özür dileyen" bir şiir yazmış. Necip Fazıl Kısakürek bu şiiri 1947'de Büyük Doğu'da yayınladığı için bir süre hapis yatmış. Rıza Tevfik'in hastane yatağında şunları söylediği naklediliyor: "Ben bu şiiri Türk milletine hakaret kasdıyla değil, tamamıyla aksi olarak, Türk milletini ölüme götüren bir zümreyi teşhir ve Abdülhamid Han'a edilen iftiraları tespit gayesiyle yazdım. 31 Mart vakasını tertiplediği isnadı altında tahtından alaşağı edilen büyük hükümdar, bu isnadla, sade iftiraların değil, tertiplerin de en hainine hedef tutulmuştur. 31 Mart'ı tertipleyen İttihatçılar ve bu işe memur edilenler arasında bizzat ben varım. 31 Mart'ı kışkırtma ve körükleme işini Selim Sırrı ile Rıza Tevfik idare etti. Hasta yatağımdan söylediğim bu sözlere tarih kulak kabartsın."(3) Sultan İkinci Abdülhamid'in aleyhinde faaliyet gösterenlerin elebaşçılarından biri olan feylâsof Rıza Tevfik, devlet elden gidince korkunç pişmanlığını dile getiren, "Sultan Abdülhamid Han'ın Ruhâniyetinden İstimdat" adlı mersiyesinde şöyle feryad eder: Nerdesin şevketlim, Sultan Hamid Han? Feryâdım varır mı bârigâhına? Ölüm uykusundan bir lâhza uyan, Şu nankör milletin bak günahına. Târihler ismini andığı zaman, Sana hak verecek, ey koca Sultan; Bizdik utanmadan iftara atan, Asrın en siyâsî Padişâhına. "Pâdişah hem zâlim, hem deli" dedik, İhtilâle kıyam etmeli dedik; Şeytan ne dediyse, biz "beli" dedik; Çalıştık fitnenin intibahına. Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz, Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz. Sade deli değil, edepsizmişiz. Tükürdük atalar kıblegâhına. Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena, Bir sürü türedi, girdi meydana. Nerden çıktı bunca veled-i zinâ? Yuh olsun bunların ham ervâhına! Bunlar halkı didik didik ettiler, Katliâma kadar sürüp gittiler. Saçak öpmeyenler secde ettiler. Tükürün onların pis külâhına. Haddi yok, açlıkla derde girenin, Sehpâ-yı kazâya boyun verenin. Lanetle anılan cebâbirenin Bu, rahmet okuttu en küstahına. Çok kişiye şimdi vatan mezardır, Herkesin belâdan nasîbi vardır, Selâmetle eren pek bahtiyardır, Harab büldânın şen sabahına. Milliyet dâvâsı fıska büründü, Ridâ-yı diyanet yerde süründü, Türkün ruhu zorla âsi göründü, Hem Peygamberine, hem Allâh'ına. Lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin Âhiretten bile himmet eylersin, Çok çekti şu millet murada ersin Şefâat kıl şâhım mededhâhına. (Sultan AbulHamid Hân'a ithafen-Rıza Tevfik Bölükbaşı ) Vaktiyle İttihat ve Terakki fırkasının içinde Abdülhamid Han'a düşmanlık eden Süleyman Nazif'de pişmanlığını aşağıdaki şiiri ile dile getirmiş. "Padişahım gelmemişken yada biz, İşte geldik senden istimdada biz, Öldürürler başlasak feryada biz, Hasret olduk eski istibdada biz. Dem-bedem coşmakta fakr u ihtiyaç, Her ocak sönmüş ve susmuş, millet aç. Memleket matemde, öksüz taht u taç, Hasret olduk eski istibdada biz." Ayrıca Sultan İkinci Abdülhamid Han 1905 yılının Temmuz ayında Ermeni komitacıların kendisine düzenlediği bir suikast girişiminden 1 dakika 42 saniyelik bir gecikmeyle kurtulmuştu. Şair Tevfik Fikret ise bunun üzerine Ermeni komitacılara olan sitemini ve Padişah'a olan kinini şu dörtlükle ifade etmişti; "Ey şanlı avcı, damını bi Hüda kurmadın, Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki, vuramadın. Dursaydı bir dakikacağız devr-i bi-sukun Bir hayır olurdu, misli asırlara geçmemiş." Daha sonra Tevfik Fikret ise pişmanlığını İttihat ve Terakki düşmanlığı ile gösteriyor ve çok meşhur olan "Yiyin efendiler yiyin aksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyin" şiirini kaleme alıyor. Ali Haydar Efendi hazretleri anlatıyor: "Sultan Abdülhamid'i din düşmanları bize bile kötü tanıttılar, sonra anladık ki kerametleri olan büyük bir veli imiş. Osmanlı, İslam'a çok büyük hizmetlerde bulundu. Hele Sultan Abdülhamid olmasa ehl-i sünnet eserleri ortadan kalkmaya mahkûm olurdu. Onun gayreti, siyaseti ve himmeti sayesinde ileriki nesillere sahih kaynaklar ulaşabildi. Bir kere beni huzuruna kabul etti. Sultanlar perde arkasından konuşurlardı. Beni kendisine çok yaklaştırdı, birden perdeyi kaldırınca burun buruna geldik. O zaman bana: -Ali Haydar efendi! Etrafımda senin gibi taviz vermeyen âlimler olsaydı bu Devlet-i Aliyye bu hale gelmezdi, dedi. Allahu teala ona yüksek dereceler ihsan eylesin".(4) Sultan'a karşı çok ağır laflar edenlerden birisi de İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy. Safahat kitabında şuan aklımda kalan çeşitli hakaretler mevcut. Bir kaç örnek verelim; *Ah efendim o herif yok mu kızıl kâfirdi (s. 422) *İstibdat isimli şiirinde: "Düşürdün milletin en kahraman evladını ye'se Ne mel'unsun ki rahmetler okuttun ruh-i İblis'e" *Ortalık şöyle fena böyle müzebzep işler Ah o Yıldız'daki baykuş ölüvermezse eğer (s. 402) *Çoktan beridir vardı benim bir derdim Gideyim zalimi ikaz edeyim isterdim Kafes ardında hanımlar gibi Saikliydi Hamid Âl-i Osmandan bu korkaklık edilmezdi ümid (s. 415) Safahat incelenirse bunlara ilaveten "Korkak, baykuş, merkep, hayvan, zalim, mel'un, kızıl kâfir" gibi ağır hakaretler görülecektir. Evet, Mehmet Akif''in II. Abdülhamit'i baykuş'a benzettiği doğrudur. Bu zamanlarda herkesin düştüğü hataya Mehmet Akif'te Düşmüştür. Ama Safahat'ın son bölümlerinden alınan bu beyitler Mehmet Akif'in pişmanlığını anlatmaktadır. Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi? Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi. Nasılda kadrini vaktiyle bilemedik, tuhaf iş; Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş! Ayrıca Akif'in Mısır'dayken, saygı duyduğu yakın dostlarından Yozgatlı Mehmet Efendi'ye söylediği şu sözler hastalandığı yıllarda II. Abdülhamid hakkındaki görüşünü değiştirmiş olduğuna bir delil olarak kabul edilebilir. "ölmez de iyileşebilirsem hatıralarını yazmak istiyorum. Hatıralarımda Sultan II. Abdülhamid'e karşı itizar (özür dileme) ve itiraflarım olacak." Aktaran; Şemsettin Şeker. SENİN KABUL ETMEDİĞİNİ BİZ DE ETMİYORUZ! Mehmet Akif her sabah erkenden gittiği Ayasofya'da birinin sürekli gözyaşı döküp ağladığına şahit olunca dayanamaz bir gün artık bunca gözyaşının sebebini, bilmediği bu insandan sorar. Adam anlatmak istemese de Akif'in ısrarı üzerine nihayet gözyaşlarını silerek başlar meselenin iç yüzünü ifade etmeye... —Ben der, 2. Abdülhamit Han'ın ordusunda binbaşı idim. Babamın vefat etmesi üzerine istifa edip miras kalan servetin başına geçmek istedim. İlgili merciler istifamı kabul etmeyince nihayet Sultan Abdülhamit Han'a gönderdim. O da kabul etmedi. Bu defa bizzat huzura çıkıp isteğimi anlattım. —Babam vefat etmiştir. Bana kalan mirasın başına geçip şahsi işlerime bakmak istiyorum. Beni ordudaki görevimden affedin! Belli ki Sultan razı değildi istifama. Ama ben üsteledim. Israrımı anlayınca dayanamadı, elinin tersi ile : —Var git ne halin varsa gör! der gibi bir tavır takındı. Ben de ordunun o sıkıntılı devresinde, tam ihtiyacın bulunduğu hengâmede kumanda ettiğim taburumu bırakıp evime döndüm. Ne olduysa işte o gece oldu. Bir müddet uyuduktan sonra gördüğüm rüya bana bu gözyaşlarını hala döktürmektedir. —Nasıl bir rüya gördünüz? Anlatın lütfen. —Rüyamda Resûlüllah Aleyhisselam (s.a.v) orduyu teftiş ediyordu. Yanında Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.), Hz.Ali (r.a.) efendilerimiz vardı. Onlardan sonra ise Sultan Abdülhamit Han duruyordu. Resûlüllah Aleyhisselamın önünden geçen askerler gayet derli toplu intizam içinde geçerken benim taburum göründü. Ne yazık ki onların başında kumandanları yani ben yoktum. Bu yüzden disiplinsiz ve intizamsız geçiyorlardı. Bu durumu gören Efendimiz (s.a.v) geriye dönüp Abdülhamit Han'a sordu: —Bu taburun durumu nedir böyle? Neden derli toplu değiller. Kumandanları yok mu? Abdülhamit Han, teessür içinde cevap verdi: —Bu taburun komutanı ısrarla istifasını istedi. Kabul etmedim, yine istedi. Ben de kabule mecbur oldum. Bu yüzden kumandansız, başıboş kaldılar. İşte bu cevaptan sonra Efendimiz (s.a.v)'in yüzünde bir üzüntü ifadesi gördüm. O da mübarek elinin tersiyle yukarıya doğru işaret ederek buyurdu ki: —Öyle ise biz de onun istifasını kabul ettik, gitsin gittiği yere kadar! Sabahları Ayasofya'da sürekli gözyaşı döktüğünü gördüğü meçhul adamın bu durumunu dinleyen Mehmet Akif'te bir hayli üzülür. Müstafi komutan ise ağlamaya devam ederken pişmanlığını tekrar eder: —Keşke babamdan kalan miras büsbütün yok olsaydı da ben hizmetimin başından ayrılmasaydım, bana düşen hizmeti ifa etmekte cimrilik göstermeseydim. Şimdi para da kazansam, mal mülk sahibi de olsam bana huzur vermiyor, rahat edemiyorum. Vicdan Azabının Ağırlığı Prof. Dr. A, Ragıp Akyavaş'ın ''Tarih Mahşeri'' kitabının birinci cildinden şu önemli iktibası da yapıp bahsimize devam edelim: Sultan Abdülhamid Han hakkında malûm fetvayı hazırlayanlar içinde tefsir sahibi Elmalılı Küçük Hamdi Efendi, hadiseden uzun bir müddet bulunduğum bir sohbet meclisinde: ''Hayatımda bu kadar ağır bir vicdan azabı çekmedim. Başıma ne geldiyse bunun manevî sillesidir. Gençlik saikasıyla bir iştir işledim. Allah beni affetsin!'' diye üzülerek bahsetmişti. Pek çok kişinin yanıldığı ve yanıldıklarını itiraf ettiği bir kişi olmuştur Abdülhamid Han. Enver Paşa'nın son pişmanlığı: En büyük hatamız, Abdülhamid'i anlayamamaktır! Enver Paşa pişmanlığını Mersinli Cemal Paşa'ya şöyle ifade eder : "Paşam , bütün ef'alimin(eylerimin) hesabını vermeye hazırım. Biz Turan yapmak istedik , viran olduk. Bizim asıl mes'uliyetimiz , Sultan Hamid'i anlamamak ve Siyonizme alet olmaklığımızdır. Acıdır, fakat hakikiat bu " Enver Paşa'nın yurt dışına çıkışından bir gün önce söylediği bu ibretâmiz sözleri, görüşme sırasında Enver Paşa'nın yaveri Mersinli Cemal Paşa'nın yaveri olarak hazır bulunan Cevat Rifat Atilhan aktarmaktadır.(5) Başta Sultan Abdülhamid'in idaresinin yanlış olduğunu düşünen (1.Said Dönemi) Bediüzzaman Said Nursi Tek partili döneminin sıkıntılarını ve istibadını gördükten sonra bir keresinde Bediüzzaman Abdülhamid hakkında şunları söyler : " Keçeli Said , sen şefkatli bir padişaha müstebit diye itiraz etmiştin.Onun cezası olarak şu dehşetli istibdadın cezasını çek bakalım " Bediüzzaman'ın Abdülhamid hakkındaki hükmü şöyledir : " Sultan Abdülhamid ,velidir.Her sabah "Ya RABBİ , sen Sultan Abdülhamid Han ve Sultan Vahidüddin ve Hanedan-ı Osmaniye'den razı ol" diye dualarımda yad ederim." İttihad ve Terakki merkez-i umumîsi azalarından Fatin Gökmen'in aktardığına göre; Sultan Abdülhamid'in hıyanetine ilişkin bir vesika bulmak amacıyla Hâfız İsmail Hakkı Paşa ile birlikte hazine-i hassa'nın tüm evraklarını ve hesaplarını tetkike memur edilirler. Üç aylık tetkikleri sırasında; Bulgar Kralı'ndan gelen bir telgraf bulurlar. Kralın gönderdiği telgraf metni şöyledir: "Edirne'yi bana verirseniz ben Hareket Ordusu'nu dağıtırım ve saltanatınız tehlikeden masun kalır." Sultan Abdülhamid ise telgrafında şu karşılığı verir: "Ben ne saltanatım ne de hanedanım için Müslüman askerlerinin üzerine bir Hıristiyan ordusunun taarruzunu asla istemem." Bunları anlatırken gözleri yaşaran Fatin Gökmen: "Biz bu telgrafı bulunca hayretten donakaldık. Ve o zaman kanaat getirdik ki merhum Sultan Hamid'e isnat olunan kötülüklerin hepsi yalan ve iftiradır..."(6) Yarım asır önce söylenmiş bir sözü aktarayım; "Bu millet Sultan Abdülmecid Han'a yapılan eziyetlerin cezasını çekiyor daha Sultan Abdülhamid Han'a sıra gelmedi" Belki de sıra geldi... Kendisine karşı en çirkin ve şiddetli muhâlefeti göstermiş bulunanlar bile, zamanla ve arkasından sökün etmiş olan fâciaların îkâzıyla uyanarak nedâmet hislerini terennüm etmişlerdir. Bir Osmanlı sultanına reva görülen bu muameleye katkı sağlayan Sultan Abdülhamid'i tahtan uzaklaştıranların çoğunluğu Âlim, Paşa, Yazar ve Milliyetçiler pişman olmuşlar ama son pişmanlık fayda verir mi bilemiyoruz iş işten geçmiştir. Bu memleketin gerçek sahibi 1955′de Türkiye Büyük Millet Meclisinde, basın kanunu hakkında şiddetli tartışmalar yapılıyordu. Bir yaz günü Ankara'da Prof. Osman Turan ile Özen Kıraathanesi'nde oturuyorduk. Bir masa ötede Hamdullah Suphi Tanrıöver'in sesini duyan Osman Turan, ona doğru bakınca bizi masasına çağırdı. Gittik. Şuradan buradan konuşulurken söz basın kanunu üzerindeki sert tartışmalara geldi. O sıralarda mahut gazetelerden birisi, kendi düşüncesine ters düştüğü halde, Sultan Abdülhamid Han lehinde tefrika yayınlıyordu. Söz buraya gelince Hamdullah Suphi Tanriöver'e : "Beyefendi! Sultan Abdülhamid birinci Osmanlı Mebusan Meclisini kapamamış olsaydı, şimdiye kadar demokraside bir hayli mesafe almış ve bugünkü sert tartışmalara da yer kalmamış olacaktı." dedim. Hamdullah Suphi Tanrıöver büyük bir kızgınlıkla sandalyesinden kalkıp oturduktan sonra : "Sen ? Birinci Osmanlı Mebusan Meclisi'ni bilir misin?" dedi. Yaşımın bunu bilmeme imkân vermediğini söyleyince : "Tarih kitaplarında resmini görmedin mi?" "Gördüm." "Hani (eliyle tarif ederek) lahana başlı hocalar ve yanlarında dal fesli (sadece fes sarıksız demek) kişilerin resmini gördün mü?" "Evet, gördüm." "İşte, o lahana başlı hocalar bu memleketin gerçek sahibinin temsilcisi idiler. Fakat bunlar medresenin yetiştirdiği, günün gidişinden, politikanın gerçek yüzünden, Hıristiyan mebusların kötü niyetlerinden habersizdiler. Dal fesliler de Rum, Ermeni, Yahudi, Arnavut, Durzi, Nasturi ve diğer milletlerin temsilcileri idiler. Bunlar Avrupa'da okumuş, politikanın bütün inceliklerini bilen; devleti içinden yıkmak isteyen hainlerdi. Bu şeytanlar o saf ve temiz hocaları çabucak kandırıp arkalarına kattılar. Memleket çıkarına ters düşen, devleti içinden çökertecek hareketlere giriştiler. Eğer Sultan Abdülhamid Birinci Mebusan Meclisini dağıtmamış olsaydı, İmparatorluk daha o günden dağılmış olacaktı. Buna göre sen ne dersin, İmparatorluk mu çökmeliydi, yoksa Mebusan Meclisi mi dağılmalıydı ?" dedi. "Şüphesiz meclisin dağılması daha iyidir." dedim. "Öyle ise, Sultan Abdülhamid de senin dediğini yaptı. Meclis'i dağıtarak İmparatorluğu otuz üç sene daha yaşatmayı başardı." dedi. Hamdullah Suphi Tanrıöver'in bu sözleri kafamı allak bullak etmiş, çocukluğumda yaşlı halkın söylediklerine hak kazandırmış oluyordu. İsyan edercesine: "Beyefendi! Öyle ise neden başında bulunduğunuz Maarif Vekilliği Sultan Abdülhamid'i bize kötü tanıttı ?" Güldü. Derin nefes aldı. Eliyle havada bir çizgi yaptıktan sonra: "Bir inkilap yapılmış, saltanat kaldırılmış, cumhuriyet ilan edilmişti. Politika gereği saltanat ve sultanları kötülemek lazımdı. Biz de öyle yaptık." dedi.(7) *** Kendisi tek partili hükümetin Maarif Vekilliği'ni yaptığı yıllarda yabancı bir heyete Süleymaniye Camii'ni gezdirir, sonra misafirler Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesin de ziyaret etmek ister. Fakat ülkedeki bütün türbeler 30.11.1925 tarih ve 677 sayılı kanunla kapatıldığı için Hamdullah Suphi, bu yabancı misafirlere kaçamak cevaplar verir, ama sonunda gerçeği itiraf eder: "Bir müddet mazi ile alakamızı kesmek istedik. Onun için türbeleri kapattık." Bu sıra dışı ifşaata çok şaşıran yabancı misafirler tepkilerini ortaya koymaktan ve Hamdullah Suphi'yi yerin dibine batırmaktan geri durmazlar: "Tarihi olmayan milletler, tarih huzurunda esatir ve efsane uydurarak kendilerini tatmin ederler. Sizin ise büyük bir tarihiniz var. Bu tarihi yapanların türbelerini nasıl kapatıyorsunuz?" Hamdullah Suphi bu cevaptan sonra adeta yerle bir olmuş, hakikati yeniden tanımıştır.(8) Kaynaklar: 1- Bkz. Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, Altındağ Yayınevi, İstanbul, 1967. (c.4,s.1503) 2- a.e.g (c.4, s.1513) 3- Bkz. Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 15. Baskı (1992); s.140. 4- (Kasr-ı Arifan Dergisi – Kasım 2009 – Sh. 6) 5- Bkz. Cevat Rifat Atilhan, "Abdülhamid ve Siyonizm", Sebilürreşad, Sayı: 21, Kasım 1948, s 333. 6- İbrahim Arvas, "Tarihî Hakikatler", Ankara 1964, s. 10. 7- (Abdülhamid Han'ın Muhtıraları, Oymak Yayınları, İstanbul, Tarihsiz, Sayfa: 7–8–9–10) 8- (Hamdullah Suphi ve Anıları, İstanbul, 1968, Sayfa: 174) http://www.itibarhaber.com/tarh/17194-abduelhamit-han-pismanligi Quote Share this post Link to post Share on other sites
En Son Osmanlı 44 Report post Posted December 29, 2011 Milli Eğitimin milli hassasiyetlere önem verdiğini zannediyorduk!! GERÇEKTEN BU DEĞERLERİMİZE YER VERİLMEMİŞSE BÜYÜK K-AYIP!!!! Quote Share this post Link to post Share on other sites