Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Ü.Y.

Hayat - Memat . . .

Recommended Posts

Kıskançlık böyle bir şey olsa gerek.. Bir anda bir çok kişinin hayatını yokuşa sürebiliyor. Üç kişinin kalbi kırıldıysa, bu bir kişinin umrunda oluyor. Damarlarımızda durmadan gezen bu hastalığa bir çare aramaktansa, kestirip atmak daha çok işimize geliyor ne yazık ki.. Zafer kiminse parmak kaldırsın...

Share this post


Link to post
Share on other sites

^+%&/(

 

Yarın büyük gün.. Yanıma gelecek ve zamanını bilmediğim bir anda yine yanımdan ayrılacaksın, biliyorum. Razıyım. Kitabın son sayfasındayım. Son bir sayfayı seninle birlikte okuyacağız..

 

Bekliyorum...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Beklemek; zor ve sancılı bir iştir. Neyin ve kimin beklendiğinden ziyade, zaman dilimlerinin tik-takları bunaltır insanı. Bazen boşluğun evvelindedir insan, bazen bir kaç adım ilerde. Ne de olsa: Beklemeye de alışıyor insan.

 

Not: İnşallah, yukardaki yazılanların anlam bütünlüğünü ve kişiselliğini bozmadım. Yazdıklarına, muhabbeten ortak olayım dedim Ü.Y kardeşim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

“ ‘Ah minel-aşk vel-hâlâtihi’ diyor Arap. Yaşamışlar, yaşamışlar, hepsini biliyorlar. Aşkın halleri sayısız. Fakat en büyük ıstırap, galiba, inanmak zorunluluğunda toplanıyor. Derece şüphesi. Elbette bana biraz bağlı. Sempatisi var. Buluşuyoruz. Her randevuya geliyor. Saatlerce konuşuyor, bazen geziniyoruz. Bu kadarı hangi dereceyi ifade eder? Sadece hoşlanmak mı? Daha yukarı ise kaç derece? Aşkın bitişik kaplardaki su gibi, sevişenlerde aynı hizayı bulduğu farz edilebilir mi? Böyle en kabalarından en yakalanmaz nüanslara kadar sevginin anları o kadar sayısız meseleleri düşündürüyor ki, üç paket sigara ve sekiz saat uykusuzluk bunlardan hiç birini halletmeye yetişmiyor. Simeranya’da aşkın tam psikografisini elde eden bir alet keşfedilmiş olsun mu? Yüz elli yıl sonra bile böyle bir şeyin mümkün olabileceğini umuyorum. Deminden beri, koltuğuma uzanmış, ilerleyen gecenin kulaklarımda ince ince vızıldayan derin sessizliği içinde, düşündüklerimin yüzde birine bu deftere kaydedecek kadar hatırlamama imkan yok. Bütün o teferruat kaynayışı içinde sabit kalan birkaç noktayı unutmadım. Biri;

….”

 

-Ne okuyorsun?

 

Asu, soğukkanlılıkla elindekini kapatıp, üstünü kendisine hediye ettiği kitapla saklamaya çalıştı.

 

-Hiç…

 

Samim, Asu’yu uzun uzun süzdükten sonra, her zamanki koltuğuna oturmuş, başını pencereye doğru çevirmişti.

 

-Hava yağmurlu. Tam senin havan. Çıkmak ister miyiz acaba?

 

Asu, okuduğu sayfanın devamını merak ediyordu. Bir yolunu bulup onu göndermeli ve kaldığı yerden devam etmeliydi.

 

-Sanmıyorum. Biraz rahatsızım.

-Neyin var?

-Midem bulanıyor birkaç gündür. Halsizim. Biraz uzanacağım.

-……

-Sen çık istersen. Hava alırsın.

 

Samim’i isteksiz gören Asu, onu dışarı çıkarmaya mecbur bırakacak bir şeyler bulmalıydı.

 

-Kitabım da bitmek üzere.

-……

-Kavuşacaklar mı?

-Evet. Her aşık gibi.

-Şu an için imkansız görünüyor.

-Kaç sayfan kaldı?

-Beş…

-Beş sayfa çok şeyi değiştirebilir.

 

Ve sessizlik… Günlüğünün okunmasından habersiz olan Samim, Asu’da meydana gelen değişiklikleri anlamaya, çözümlemeye çalışıyordu. Asu artık değişmiş, her şeyi ölçen-tartan bir kız oluvermişti. Sürekli dalıyor, kendisine seslenildiği zaman sırtına bıçak saplanır gibi irkiliyordu. Geceleri duyduğu ayak sesleri, Asu’dan başkasına ait değildi. Çöpte bulduğu sigara izmaritleri de Asu’nun dudaklarından çıkma olduğu ruj izlerinden belli oluyordu. İğnelerini de olmuyor, günden güne eriyordu. Ama neden? Bunu kendisine neden yapıyordu? Ya da ona bunu yaptıran şey neydi?

 

Sessizliği bozmak isteyen Asu:

 

-Kitapçıya da uğrar mısın?

-Tabii… İstediğin bir kitap varsa alayım.

-Var. “YALNIZIZ”..

 

Uzun uzun bakıştıktan sonra, Samim oturduğu yerden kalktı ve ağır ağır yürüdü.

 

-Güzel bir tercih. Diyerek kapıyı arkadan kapattı.

 

Asu’nun yüzü bir anda mahzunlaştı. Kitabı sakladığı yerden çıkartarak rastgelen bir sayfayı okumaya başladı.

 

“Ne istiyorsunuz? Aşkta musiki, sevgilinin vesika fotoğrafını kainat ebadında bir agrandismana çıkaran muhayyilenin objektifini bir anda açıyor. Meseleye bir türlü dönemiyorum. Neydi? İki ihtimal: Aptallık veya aşkta yetersizlik. Veya ihanet ki o demektir. Bunlar kestirme hükümler. Beni tatmin etmiyor. Fakat aralarındaki yakalanmaz inceliklerin sezilmesi için hareket üsleri hazırlıyor.

 

Daha doğrusu her aşkın köhne ve ebedi meselesi içindeyim: ‘Beni seviyor mu?’ ve ‘ne kadar?’ Büyükanne, hala, teyze, koskoca insanlar bunun cevabını beş yaşındaki çocuktan bile isteyecek kadar zayıftırlar. Bambino küçük ellerini derece derece açar, ‘Beni ne kadar seviyorsun?’ sualine ‘Oda kadar’, ‘Ev kadar’, ‘Dünya kadar’ cevabını verir. Sevgisini adamına göre derecelendirmesini ve ölçmesini beş yaşında öğrenmiştir. Koketrisi de vardır. Her zaman doğruyu söylemez. Cevabını menfaatine veya merhametine göre ayarlandırır. Büyüklerden daha büyük olacağı anı yaşamaktadır. Tahtından aşk ihsanını dağıtır.

 

Bu çocuktan daha küçüğüz.”

 

Asu, bütün bu okuduklarını bir araya getirmeye çalışırken, gözüne bir yazı ilişti.

 

“Anlamadığım nokta, Asu’da bana karşı bir aydan beri başlayan değişmenin on günden beri farklı surette artmasıdır. Benim ihtirasımın çapı önünde bu fark, günden güne kaçınılmazlığa mahkum bir dramın tohumunu şişirir. İçimde böyle bir felaketin sıkıntısını duyuyorum. Rakibe karşı değil, her türlü gizliliğe ve suikaste karşı bir canavarım. Bu karanlık noktada gizlenen hareket veya his yalanının öfkesi ve nefretiyle dişimden tırnağıma kadar silahlanıyorum.”

 

Asu, defteri kapadı ve ayağa kalktı. Defteri aldığı yere, Samim’in kitaplığına koydu. Elleri kitaplığın kenarında, başını öne eğmiş, bazı şeyleri itiraf etmesi gerektiğini düşünüyordu. Fakat zihni, bunlara dair bir fikir yürütemeyecek kadar yorgundu. Beş yaşındaki çocuğu düşünüyordu. Samim’i seviyor muydu? Evet seviyordu muhakkak. Peki ne kadar? Oda kadar , ev kadar, dünya kadar mı? Beş yaşındaki çocuk kadar olamadığını düşünen Asu, kendisine sorular sormaya başladı.

 

Oda kapısının önünde ürkek ayak sesleri geziniyordu. Asu kulak verdi. Samimdi bu.

 

-Burada mıydın?

-Evet kitaplarına bakıyordum. Özeniyorum sana. Böyle bir kitaplığı oluşturmak kolay olmasa gerek. Bu arada kitabımı aldın mı?

-Aldım. Bu kitap bende vardı. Okumuştum.

-Sahi mi? Söyleseydin, seninkini okurdum.

-Kütüphaneme duyduğun alaka kitaplarım için olsaydı, bu kitabın orada var olduğunu görürdün… Hem dışarı çıkmamı o kadar çok istiyordun ki, söylememeyi yerinde buldum.

 

Asu kızardığını hissediyordu. Samim, onu daha fazla sıkıştırmak niyetinde değildi.

 

-Daha sonra konuşuruz bunları, eğer istersen. Ben hep buradayım. Ve bu kitabın içinde.

 

Samim kitabı Asu’ya doğru uzattı.

 

Asu odasına girip, kapıyı kitledi. --Müziği-- açtıktan sonra yatağına uzandı ve ağlamaya başladı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben demiştim çocuğun adını Can Bartu koyalım diye. Şimdi, kimi Yusuf, kimi Mahmut, kimi sadece Ahmet diyor. Yavrum ilerde, Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre temel güvene karşı güvensizlik krizini yaşayacak. Vah vah vah..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Samsunda güzel havalar final tatiline ve finallere denk geliyor. Ne büyük şansızlık. Dört sınavım daha kaldı. Yarın İslam tarihi, çarşamba günü Hukuk, perşembeye Bilimsel Araştırma Yöntemleri ve sonunda cuma SaNaT Ve EsTeTiK ... :sticky: Ayın ikisinde saat 10 gibi Ahmet Emin'in beşiğine yatıp beraber uyuyacağız :yes: Şeyma bile yatıyorsa ben hayli hayli hayli yatarım. 43 kilocuktan ne olur?

 

Birazdan eve gidip, odamın camını açıp, masanın başına geçeceğim. Karadenizden püfür püfür esen rüzgarın eşliğinde derse başlayacağım. Sonra konuları içimden tekrar ederken gözüm birden masanın başında duran fotoğrafa takılacak. Ve hayal kurmaya başlayacağım. :D

 

Dün gece Nevbahar ile mesajlaştık. Canı biraz sıkkın mı ne? Bir derdi mi var acaba? Neyse ders arasında ona da msj atmayı düşünüyorum zaten. Rüyamda gördüm forumu yine. Tatil yaklaşıyor ya, bu rüya tatil boyunca foruma gireceğim anlamına geliyor sanırım :D

 

Neyse ben çıkıyorum. Burada acayip sigara içiliyor. Nefesim daraldı. Üstüm başım leş gibi oldu. Bilahere bir Üsküdar maceramı anlatacağım. Şu, forumdaki üyelerle iftar yaptığımız günün Üsküdar'ı .

 

Dualarla

..

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

Özel bir gün bugün. 2005’ten bu yana olduğum iğneler artık yok hayatımda. Ve 2005’ten bu yana bana katlanma iyiliğinde bulunan o melek de yok.

 

Issız Adam’dan da hatırlayacağınız bu şarkı Günün Şarkısı olsa gerek. Son üç gündür 57. dinleyişim. üşenmedim saydım, hehe :)

..

 

İkimize gelsin?

 

Memat.

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Son bir haftadır "yarın" ların sonu gemiyordu. Ve nihayet "yarın" seni görceğim için çok mutluyum. Birazdan yatıp uyumaya çalışacağım. Düşünüyorum da zor.. Gecelerimin sabaha kavuşması ne kadar zor ise, biz de o kadar zoruz aslında. Ama biz gerekliyiz.

 

Hayat bazen insanları ikilemde bırakır. Tercih yapmak zorunda kalırsın. Yaptığım tercih, benim yolumun ortasında. Rabbim yolun sonuna kadar beraber gidebilmeyi nasip etsin bize.

 

Amin.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Özel bir gün bugün. 2005’ten bu yana olduğum iğneler artık yok hayatımda. Ve 2005’ten bu yana bana katlanma iyiliğinde bulunan o melek de yok.

 

 

 

Gözün aydın :pc:

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,bir isyanımı dile getirmek istiyorum henüz şimdi okuyabilme fırsatım oldu da ,insanların bu siteye özel durumlarını ,tanııdklarıyla olan muhabbetlerini,adeta messenger'de chatleşiyormuş gibi yahut içlerini döktükleri günlükleri gibi kullanmaları durumu sitenin hizmetine yakışmamış.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevgili münire..

 

Sana uzun bir cevap yazdım... Fakat ne hikmettir(!) ekran kapandı ve yazıyı maalesef kaybettim. Okumanı istediğim bir yazıydı. Aslında sadece senin değil herkesin okumasını istediğim bir yazıydı fakat Allah'ın işini görüyor musun?

 

O her şeyi hakkıyla bilendir diyor ve artık aklımda kalan bir iki cümleyi yazmak istiyorum.

 

İsyanınıza ben bin kere isyan ediyorum. Adı üstünde başlığın hemen altında "mırıldanmalar" yazıyor. Bu bir mırmırcının kendince kıymetli olan fısıltılarıydı. Buraya ve önceki iki başlığa yazılmış olan şeyler sizin anladığınız özel şeyler değildir. Özel durum diye Samim'i kastediyorsanız, kendisi beni etkileyen bir roman kahramanıdır. Sadece etkilemekle kalmamış, Ümran'nın hayatında yaşamamış fakat "yaşasaydım, yapsaydım, söyleseydim, dinleseydim ne olurdu" gibi sorularına cevap veren bir roman kahrmanı olmuştur. Kimi zaman da yaşanmışlıklarımın seyrini değiştirmek isteyen bir abi, baba, hoca, sevgili, dost olmuş bir roman kahramnıdır. O kendi romanında üstün zekası ve çıkarımlarına rağmen çevresi tarafından şüpheyle bkılmış, hatta sapıkça düşüncelerle ondan şüphelenmişlerdir. Aldatılmış ve belki de aldamıştır. 40 yaşındaki bir adamı kendime dost edinmiştim ve bu dost sıfatıyla ikimiz buradan insanlara mesajlar vermek istedik.

 

 

Özel durumdan kasıt Samim ise, o hayali bir dosttur.

 

Diğer mesajlarıma gelince... Az önce bütün iletilerimin yazılış nedenlerini anlattım fakat malum.. Yazı gözümün önünde gidiverdi. Şimdi tek tek açıklamayacağım. Sadece şunu söyleyeceğim. Her birinin yaşamımda ayrı ayrı yeri vardır. Kısa da olsalar, msn tarzı da olsalar bunlar benim için kıymetlidir. İllede şiir, hikaye, roman, deneme yazacak değiliz ya. yazar mıyım, şair miyim? Ben sözcükleri mana kıyafetiyle giydirip soyan bir insan değilim. Önceki başlıklarda bir iki şiir karalayıp, hikaye yazmaya çalıştığım olmuştur. Fakat işin üstadı değilim ki devamlılığım olsun. Daldandala atlıyorum. Şimdi de kısa cümleler kuruyorum, neden rahatsız oluyorsunuz? Halbuki hepsi ne kadar masum ve hüzünlü :pc: Hiç mutlu olmuş muyum bir bakın. Evet kabul ediyorum zaman zaman sınırları aştığımı. Ama merak etmeyin zaten onlar da bir şekilde arkadaşlarca usule sokuluyor.

Psikologa para yetişmiyor hanımefendi. Zehir zıkkım ilaçlar ise daha da kötü etti beni. Ben burada çok mutluyum. Bir iki cümleden zarar çıkmaz.

 

Allah aşkına ilişmeyin bana.

 

Eyvallah.

 

Son.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,size ilişmek niyetinde değilim,yazdıklarınızın sitenin ciddeyetini tehlikeye soakbileceğini düşündüğüm için şahsi yorumumu yapmaktan kendimi alamadım,tabiki ben de size,yazdıklarınıza dair bir çok ve uzun cevaplar yazmayacağım lakin yanlış anladığınız hususlar olduğunu da eklemek isterim ,bu durumun uzumasının belki beraberinde tatsızlık yaratma ihtimalini de göz önünde bulundurarak niyetimi sonlandırıyorum,

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...