Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
nedmanün

" Fıkralar - Mizahî Olaylar " Bu Başlık Altında

Recommended Posts

Mehmet Nuri Yardım’ın “Edebiyatımızın Güler yüzü” isimli kitabından iktibaslar yapılarak hazırlanan hoş bir köşe yazısına rastladım. Edebiyat dünyamızın nüktedanları deyince ilk akla gelenlerden birinin Üstad olması hasebiyle, Üstadın birçok nüktesi de kendine yer bulmuştu yazıda. Sitemizde bulunduğu için onları çıkararak yazıyı ekliyorum.

Özellikle Neyzen Tevfik’in yolda karşılaştığı bir şahsa verdiği cevap pek tanıdık gelecektir bize.

 

IV. Murat’a Hiciv yazmayacağına dair söz veren ancak sözünde duramayan Nef’i bu iptilası yüzünden canından oldu. Büyük Hiciv üstadı Nef’i gürcü Mehmet Paşa aleyhine yazdığı “Siham-ı Kaza”( Kaza Okları) isimli eserini padişah IV. Murat’ın huzurunda okurken saraya yıldırım düşer meydana gelen hadise yazarın uğursuzluğuna alamet sayılırken şair’in gözden düşmesine neden olur. Nef’i’yi çekemeyenler ise şu beyiti söyler;

“Gökten nazire indi Siham-ı Kaza’sına

Nef’i diliyle uğradı hakkın belasına”

*

Orhan Saik “Bu Vatan Kimin” şiirleriyle tanınan ünlü bir edebiyatçımızdır. Şairimiz, bazı edebiyat profesörleriyle sohbet ediyordu. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinden ve bu eserin yayıma hazırlanmasından bahsediliyordu. Gökyay kanaatini şöyle açıklar: “Bence bu eseri günümüzde üç kişi hazırlayabilir.” Profesörler “Acaba hangimizin adını söyleyecek ?” diye heyecanlanır ve sorarlar:”Kimler?” cevap üç isimden oluşur: “Orhan Şaik Gökyay”

*

Şimdide “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”nun yazarına kulak verelim. “Bir edebiyat ansiklopedisine giremeyince üzülen arkadaşını Peyami Safa şöyle teselli etmiş:” Bizim gibi ülkelerde bir ansiklopediye girmek, ancak onu hazırlayanın yakını olmakla mümkündür.”

*

Ali Nihat Tarlan, divan edebiyatı analizleriyle tanınan ünlü bir edebiyatçımızdır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde metin şerhi okutan Profesör Ali Nihat Tarlan, ders sırasında bir beytin açıklamasını yapar. Bir öğrenci “Acaba sizin bu beyit hakkında söylediklerinizi şair düşünmüş müydü?” diye sorar. Hoca, başka bir beyit yazar ve açıklar. Öğrenci yine itiraz eder. “Şairin bu şekilde düşünmüş olabileceğinden nasıl emin olabiliyorsunuz? Diye ukalalık edince Tarlan Hoca itirazcıya haddini bildirir. “Emin olabilirsiniz evladım çünkü bu ikinci beyti ben yazdım.”

*

Hasan Ali Yücel, cumhuriyet döneminin önde gelen eğitim Bakanlarındandır. Mustafa Kemal Atatürk, bit toplantıda sol yanında oturan Milli eğitim bakanı Hasan Ali Yücel’e sorar “Hasan Ali sıfır neye derler?” Hasan Ali hemen cevap verir: “Sizin yanınızda, bana”

*

Mahir İz Hocayı “Yılların İzi” adlı hatırat kitabından hatırlıyoruz. Mahir İz “Maaşını alır almaz zekatını çıkarın, o zaman maaşınız bereketlenir, cüzdanınız kaybolmaz” derdi. Bir gün hocanın tanıdıkları bir cüzdan bulurlar. Bakarlar ki Mahir İz’in. Gelip cüzdanı kendisine verdiklerinde “Hocam hani zekatı verilen cüzdan kaybolmaz derdin.” Diye takılmak isterler.

Mahir Hoca tebessümle cevap verir “ Doğru bakın benim cüzdanım kaybolmadı, bulup getirdiniz.”

*

Hiciv deyince Ünlü şair Yahya Kemal’i hatırlamamak olmaz. Yüzsüz ve patavatsız bir adam, bir gün Mehmet Akif ile Yahya Kemal’i sohbet ederken buldu. Beyatlı Akif’e hararetli bir şeyler anlatıyordu. Pata küte lafa karıştı ve Yahya Kemal’e takılmak istedi: “Üstat, yine ne yalanlar atıyorsun bakalım? Dedi. Mehmet Akif bu densizliğe bozulmuş, yüzü kızarmıştı. Fakat Yahya Kemal bozuntuya vermeden adama cevap verdi: “Üstat Akif’e seni methediyorum..!”

*

Yahya Kemal tam bir şair mizaçlıdır. Kolay kolay kimseyi beğenmez. Burun kıvırdığı edebiyatçılar arasında Midhat Cemal Kuntay da vardır. Onun hakkında söylediği şu söz oldukça yaygındır. “Ben bu Midhat Cemal’i gördüğüm zaman, bu adam ya noter olur ya da balkabağı demiştim. İkisini birden oldu.”

*

Yahya Kemal’in Necip Fazıl’ı nasıl değerlendirdiğine ilişkin bir örnek anlatalım. İspanya’daki ihtilallerle ilgili olarak Yahya Kemal’e sorar:”Siz İspanya’da büyükelçilik yaptınız, bilirsiniz. O memlekette niçin sükunet olmaz?” Beyatlı’nın cevabı oldukça düşündürücü:” Olamaz, zira orda her vatandaş bir Necip Fazıl’dır.”

*

Resim yapmak ya da, şiir yazmak arasında bocalayan bir gençle Yahya Kemal’in arasında geçen konuşma hiciv edebiyatının ender güzellikteki örneklerindendir.

Resimde yapan genç bir şair Yahya Kemal’e sorar:

Üstat, resim mi yapayım şiir mi yazayım?

Beyatlı hemen cevap verir.

Resim yap, resim!...

Fakat siz benim tablolarımı görmediniz ki?

Ama şiirlerini gördüm.

*

Ahmet Hamdi Tanpınar ile Yahya Kemal arasındaki diyalog Osmanlının dünya görüşü hakkında açıklayıcı niteliktedir.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal’e sorar:

Üstat, biz Viyana kapılarına kadar nasıl gitmiştik? Yahya Kemal’in cevabı, büyük maceramızı izah eder mahiyettedir: Pilav yiyerek ve Mesnevi okuyarak. Yahya Kemal’in devlet ile coğrafya arasında kurduğu ilişki, ülkemizin bu gün içinde bulunduğu duruma ışık tutacak mahiyettedir. Üstat şöyle diyor: “Her devlet kendi ülkesinin coğrafyasını korur, bizim ülkenin coğrafyası bizim devleti korur.”

*

Hiciv denince ilk akla gelen isimlerden biri de yazdığı şiirlerle tanınan Neyzen Tevfik’tir. Sözünü sakınmaz, kimseden korkmaz Neyzen Tevfik, CHP’nin kudretli bakanlarından Cevdet Kerim İncedayı ile İstanbul’da karşılaşır. İncedayı, Neyzen’i hoş tutar ve “Ankara’ya yolun düşerse bakanlığa uğra, mutlaka görüşelim” der.

Bir gün Neyzen Ankara’ya gider ve bakanı ziyaret etmek ister. Görüşmek mümkün mü? Hırpani kılıklı Neyzen’e güvenmez yetkililer. Önce kimliğini sorarlar ardından üzerini ararlar. Sonra da Özel Kalem’e gönderirler. Bakan bir yana Özel Kalem müdürüne bile ulaşamayan şair, İncedayı’nın İstanbul’da kendisine verdiği kartı çıkararak arkasına şu dörtlüğü yazar:

Gel dedi, Cevdet Kerim…

Bekliyoruz Allah Kerim…

Fasulye yedim tutmaz gerim

Ha benim gerim, ha Cevdet Kerim

*

Neyzen dar bir yolda yürürken karşısına çıkan adama “Müsaade ediniz, geçeyim” der. Adam “Kime kafa tutuyorsun babalık! Ben ciğeri beş para etmez bir adama yol vermem” Neyzen’in cevabı kısadır. “Ben veririm.”

*

Tahirü’l Mevlevi’de edebiyatımızda hicivleriyle tanınan ünlü bir edebiyat öğretmenidir. Mahir adlı şair ruhlu bir öğrenci kötü not aldığı hocası derse girmeden önce tahtaya “Vermezse Tahir, Neylesin Mahir” diye yazar. Tahir hoca derse girdiğinde yazının altına şunu ekler “ Çalışsa Mahir, esirger mi hiç Tahir?”

*

Recep Vahyi aşırı şekilde övdüğü Tevfik Fikret’e yazdığı mektupta ölçüyü kaçırınca, Tevfik Fikret şu mısraları yazar:

Ne senden ruku

Ne benden kıyam

Selamunaleyküm

Aleykümselam

*

Celal Sahir Erozan misafirlikte kağıt oynarken “kazandım” diye sevinir. Ev sahibi “Olmaz” der, kazanmak için elinizde üç sinek olması lazım. Şair gülümser “Üçüncüsü getirdiğiniz kahvenin içinde”

*

Son olarak Abdülhak Hamit’e kulak verelim. Abdülhak Hamit, yakın dostu Ferit Kam’a “Sorma ahir ömrümüzde isimlerimizin sonuna birer “it” getirdiler” diye yakınır. Ferit Kam “Benim ismimim başı parlaklık anlamında “Fer” yine iyi, seninki ise büsbütün kötü: olgunlaşmamış demek olan “Ham”lıktan geliyor.”

 

Dil alanında yapılan yenilikler yazar duyarlılığı ile ancak bu kadar nazik eleştirilebilir.

 

*Kaynak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Baba çocuguna :

-Oğlum Atatürk senin yaşındayken sınıfının birincisiydi... demis.

Çocuk babasına :

-Senin yasindayken de Cumhurbaşkanı idi...

-----------------------------------------------------------------

 

Aslan Kafesi :

Dursun hayvanat bahçesinde gezerken açık bulduğu bir kafesten içeri dalmış.

-Hoop ! Dur, ne yapıyorsun? Orası aslan kafesi... diye bağırmış etraftakiler.

Dursun hiddetle geri dönmüş ve kızarak :

-Sankim aslaninizu yeduk...

-------------------------------------------------

 

Arabam Dışarıda :

Temel kırtasiye’ye girmiş, tezgahtara :

- Pana pir roman lazum, demiş.

Kırtasiye tezgahtarı sormuş :

- Efendim agır mı olsun hafif mi?

Temel :

- Farketmez, nasul olsa arabam dısarudadur.

------------------------------------------------------

 

KİMİNLE EVLİ?

Mahkemede hakim, Temel’e sormuş:

- Kiminle evlisin?

- Bizum kariylan!

Hakim sinirlenmiş:

- E, herhalde, sen hiç erkekle evlenen duydun mu?

- Duydum tabi, nasil duymadum!..

- Kimmiş?

- Bizum kari.

----------------------------------------------------

 

Ağaçtan Öteye Yol

Hoca canından bezmiş. Her ağaca çıktığında, ayakkabılarını kaçırıyorlarmış. Bir gün yine ağaca çıkması gerekmiş. Ama bu kez ayakkabılarını kuşağına sokmuş. Yoldan geçenler merak içinde sormuşlar: - Hoca! ayakkabı ile ağaca çıkıldığı görülmüş mü hiç? Hoca bilmiş bilmiş gülüp, cevabı yapıştırmış: - Eee evlat! belli mi olur? Belki ağaçtan öteye yol bulurum.

 

:)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

İçimden geldi bi tanede ben copy-paste yapayım.

 

Yine Erzurumda' yız.. Ulu cami nin müezzini sabah ezanını okumak için evden çıkar saat 04:30 -15 derece kar tipi çok şiddetli tam abdest almak için çeşmeye yanaştığı zaman turist otobüsü yanaşır o yaşlı müezzin amca çorapları çıkarmış kolları sıvamış çeşmeye doğru ilerlerken bütün turistler o yaşlı müezzin efendiye bakmışlar bu adam ne yapacak diye o amcanın ağzında şu sözler dökülür

"ecnebiler... Dininizin kıymetini bilin"... :)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ah efendim, ah. Bu anlattığınız fıkra, bir zamanlar dersanedeki tarih hocamın sınıftaki haylaz öğrencilerin ikide bir dersten sıkılıp fıkra isterük! demeleri üzerine anlattığı bir fıkrayı hatırlattı. Onu anlatarak asıl demek istediğim yere geleyim:

 

Temel, hristiyan arkadaşı ile birlikte sohbet etmektedir. Temel oruçlu olduğunu, İslamda orucun nasıl tutulduğunu anlatmaktadır. Hristiyan, sabahtan akşama kadar hiç bir şey yenmeden ve içilmeden tutulan bu oruç karşısında kendi dinindeki sadece belli başlı gıdaların alınmamasından ibaret olan orucun nasıl tutulduğunu anlatır. Bunun üzerine bizim Temel der ki: Dininin kıymetini bil!

 

Şimdi efendim, pek derine inmemiş, hakiki manada dinî hassasiyete sahip olmadığım o dönemde bile bu fıkranın galizliği içime batmıştır. Kahkahaların yükseldiği o sınıf ortamında tepkimi dile getirmiştim. Çok sevdiğim ve saydığım hocamdan -hem de tarih- böyle bir fıkra - fıkra adı altında başka bir şey- zikredildiğini duymak beni fevkalade üzmüş ve hafiften kızdırmıştı.

Şimdi efendim, dini mevzular olsun, iman meselelerinin çerçevelediği mefhumlar olsun, bunların fıkra, mizah gibi alanlarda kullanılması pek hoş olmamaktadır. Neden? Din, iman işi şakaya gelmez, İslam hak dindir ve İslam dinine tabii olmak şu imtihan dünyasında Allahın bir kuluna nasip edeceği en muazzam, namütenahi kıymetli bir lütuftur, nimettir. Hâl böyleyken, fıkra adı altında bile olsa, gayri müslim'e dininin kıymetini bil demek, kabul edilemez bir ifadedir. Lafım asla size değildir efendim, bu zihniyetin çıkış ve yayılış dairesinedir; lakin buradaki çarpıklığı görmemiz lazım. O dinlerin hiç bir kıymeti yoktur, İslam gönderildikten sonra hepsinin hükmü kalkmıştır, içerisinde ne dünyaya ve de ahirete müteveccih hiç bir ruh inşa edici şerait olmayan o bozuk, o sapık dinler için, o dine mensup olanlar için;bir Müslüman hiç 'dininin kıymetini bil' diyebilir mi? O dinde bir kıymet mi kalmıştır ki? Elbette ki bu suale hepimizin vereceği cevaplar bellidir ve müsavidir. Bu hassas mevzuların fıkra adı altında insanların beyinlerine doğru bir faaliyete geçmesini sağlamak, bu tür fıkralar yazmak, incelik ölçüsünün farkında olan bir Müslümanın işi değildir, bu fıkrayı belki bir misyoner, belki dininin kıymetini bilmeyen lafta bir Müslüman yazmıştır. Bu tür yazıların karşısında yapacağımız şey, ifadedeki hatayı, İslama zıt olan telakkiyi görebilmek ve asıl bizim her şeyin üzerindeki dinimizin kıymetini bilmektir. Böyle bir fıkranın bir insan tarafından tevellüd edilmiş olması bile üzücü. Nereden nereye geldiğimizin de cemiyet içindeki göstergesi. Lütfen fıkra altına gizlenmiş, dinimize menfi telakki sıvayan bu tür yazılara gülmeyelim, güldürmeyelim, gülünecek tarafı olmadığını görelim.

Saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites
Baba çocuguna :

-Oğlum Atatürk senin yaşındayken sınıfının birincisiydi... demis.

Çocuk babasına :

-Senin yasindayken de Cumhurbaşkanı idi...

 

:) :)

Share this post


Link to post
Share on other sites
Şimdi efendim, pek derine inmemiş, hakiki manada dinî hassasiyete sahip olmadığım o dönemde bile bu fıkranın galizliği içime batmıştır. Kahkahaların yükseldiği o sınıf ortamında tepkimi dile getirmiştim. Çok sevdiğim ve saydığım hocamdan -hem de tarih- böyle bir fıkra - fıkra adı altında başka bir şey- zikredildiğini duymak beni fevkalade üzmüş ve hafiften kızdırmıştı.

Şimdi efendim, dini mevzular olsun, iman meselelerinin çerçevelediği mefhumlar olsun, bunların fıkra, mizah gibi alanlarda kullanılması pek hoş olmamaktadır. Neden? Din, iman işi şakaya gelmez, İslam hak dindir ve İslam dinine tabii olmak şu imtihan dünyasında Allahın bir kuluna nasip edeceği en muazzam, namütenahi kıymetli bir lütuftur, nimettir. Hâl böyleyken, fıkra adı altında bile olsa, gayri müslim'e dininin kıymetini bil demek, kabul edilemez bir ifadedir. Lafım asla size değildir efendim, bu zihniyetin çıkış ve yayılış dairesinedir; lakin buradaki çarpıklığı görmemiz lazım. O dinlerin hiç bir kıymeti yoktur, İslam gönderildikten sonra hepsinin hükmü kalkmıştır, içerisinde ne dünyaya ve de ahirete müteveccih hiç bir ruh inşa edici şerait olmayan o bozuk, o sapık dinler için, o dine mensup olanlar için;bir Müslüman hiç 'dininin kıymetini bil' diyebilir mi? O dinde bir kıymet mi kalmıştır ki? Elbette ki bu suale hepimizin vereceği cevaplar bellidir ve müsavidir. Bu hassas mevzuların fıkra adı altında insanların beyinlerine doğru bir faaliyete geçmesini sağlamak, bu tür fıkralar yazmak, incelik ölçüsünün farkında olan bir Müslümanın işi değildir, bu fıkrayı belki bir misyoner, belki dininin kıymetini bilmeyen lafta bir Müslüman yazmıştır. Bu tür yazıların karşısında yapacağımız şey, ifadedeki hatayı, İslama zıt olan telakkiyi görebilmek ve asıl bizim her şeyin üzerindeki dinimizin kıymetini bilmektir. Böyle bir fıkranın bir insan tarafından tevellüd edilmiş olması bile üzücü. Nereden nereye geldiğimizin de cemiyet içindeki göstergesi. Lütfen fıkra altına gizlenmiş, dinimize menfi telakki sıvayan bu tür yazılara gülmeyelim, güldürmeyelim, gülünecek tarafı olmadığını görelim.

Saygılarımla

Doğru söylüyorsunuz ne diyeyim.. Benim de kafama takılıp da sonra " amaan ben öle mi düşünüyorum sanki" diye savuşturduğum şeyler bunlar ve bu şeylerden Tv' da da görüyoruz Avrupa yakasına gülerken -izlemeyenleriniz vardır ben takipçisi değilim ama bakıyorum- ve bu tarz şeylere alternatif daha bir sürü şey.. Dürüst olmak gerekirse dikkat edilmesi gereken onca şeyin arasında bu gözden kaçıyor demekki diyebiliyorum şimdi. Size de teşekkür ederiz hatta Allah razı olsun faydalı uyarınız için..

Benim de saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

:) :unsure:

 

 

Acı kaybımız

> 3 ay önce ailemize katılan, Necmi ismini verdiğimiz kaplumbağamız dün

> vefat etmiş. Aile arasında sade bir törenle evin arka bahçesine gömdük.

> Hayvancağız durduk yerde can verdiği için gidip Necmi'yi aldığımız

> dükkanın sahibine sebebinin ne olabileceğini sorduğumuzda ''Abi onlar

> kış uykusuna yatar'' cevabını almış bulunmaktayız, hepimizin başı

> sağolsun. Bu vicdan azabıyla ben de çok yaşamam herhalde.

>

>

>

> Annem!

> 'Bu taraf bitti.' diye CD'yi arkasına çeviren ve sonra da 'CD çalar

> çalışmıyor!' diye feryat eden anneme alkış istiyorum.

>

 

>

> Modem

> Yemek masamın üstünde duran modeme uzun uzun bakan anneanem 'Bu ne?'

> diye sordu. Ben de kolay anlasın diye 'Hani benim bilgisayarım var ya

> onunla internete giriyorum. İşte internete girmek için o kutu

> zorunlu.' diye uzun uzun açıkladım. Anneannem dinledi beni; 'Yani

> modem bu' dedi ve konu kapandı...

>

>

>

> Düz mantık

> Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ''Bu ev kiralıktır'' yazılı

> bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka

> evin camında ''Bu da'' yazısını görürseniz bilin ki Trabzon'dasınız.

>

>

>

> İngilizce yazılısı

> Bir alkış da ingilizce sınavında 'Nice ........' şeklindeki boşluğu

> 'Nice mutlu yıllara!' şeklinde dolduran, dahi mi aptal mı old uğunu

> henüz anlayamadığımız öğrencime istiyorum.

>

>

>

> Havale

> Bankada gişenin önünde işlemimin yapılmasını bekliyorum. Yanımdaki

> gişede işlem yaptıran yaşlı teyzeye, işlemini yapan kadın soruyor:

> 'Parayı kim alacak teyze? Alıcısına ne yazalım?' Teyzem cevap veriyor:

> 'Bu paranın hayrını görme İnşallah yazalım.'

>

>

>

> Lamba

> Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta

> geçtim. Ardından yurdum polisine alkışı hak ettiricek anons: 'Bacım o

> geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa.'

>

>

>

> Hacim nedir?

> Öğretmen bir arkadaşımdan naklen; 5. Sınıfların Fen Bilgisi sınavının 2.

> sorusu: 'Hacim nedir? Bir örnek vererek açıklayınız.' Öğrencimizden

> gelen

> cevap: 'Hacdan gelenlere hacim denir. Örnek: Nasılsın hacim?'

 

 

 

 

> Asabi Polis

> Hareketli bir Bağdat Caddesi akşamında, polis abilerimiz rutin olduğu

> üzere devriye gezmektedir. Işıklarda müşteri bekleyen taksiye

> yaklaşılır ve; ''Ticari, bekleme yapma, devam et.'' anonsu yapılır.

> Camdan eliyle '1 saniye' işareti yapan taksiciye, ikinci ve çok

> manidar anons gelir ardından; ''Ticari, benne pölümüye girme! Devam et dedik!''

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

makine mühendisi bilgisayar mühendisi ve elektrik elektronik mühendisi arabayla seyahat ederken araba arızalanır.makineci:

ya bi motora bakalım der

elektronikçi de katılır ona

bilgisayar mühendisi ise:

ya bi inip tekrar binsek düzelir aslında

*

fbı ajan almak için sınav yapar.son aşamada adamın sevgilisi karşısına geçirilir eline bir silah verilir ve sık kafasına denir.adam terler morarır yok ben yapamayacağım der

sıra temele gelir.temele de öldür karını derler.iki dakika sonra bir silah sesi gelir ardından bir cam kırılır ve bir kadın çığlığı.ajanlar içeri girdiklerinde temel

-ula bana verdiğiniz silah kurusıkıymış.ben de camdan attim oni

*

patronu temele iş vermek için sınav yapar.sınavı bir stadyumda yapacaktır.binlerce kişi toplanır.patron sorar

-temel iki kere iki kaç eder

-beş

seyirciler bağırır

-bi daha bi daha

patron bir şans daha verir.temel altı der

-bi daha bi daha

patron son bir şans verir ve temel dört der

seyirciler

-bi daha bi daha

*

temel araba soyarken hem iki kapıyı birden açar dursun sorar ula öbür kapıyı niye açtın

-biri girmek öbürü çıkmak için

*

Share this post


Link to post
Share on other sites

Radyonun yeni çıktığı yıllarda Kayserili bir hanım radyo dinliyormuş.

 

Radyoda bir Türkü duymuş. Rahmetli Kavuncu’nun “Asmalar da kol uzatmış dallere” isimli Türküsüymüş bu.

 

Kadın radyoyu kapatmış hemen:

 

-Vooo bizim herif bu Türküyü çok sever, ağşam herif gelince açak da o da dinlesin..

 

***

 

Bir gün Real Madrid, Fenerbahçe'yle maç yapmak için İstanbul'a gelecekmiş.

Binmişler uçağa, Real Madrid'li oyuncular çok üzgün. Zidane kaptan olarak sormuş tabi

- Ne o çocuklar yüzünüzden düşen bin parça?

Raul demiş ki:

- Ya abi fenerle oynamayı hiç istemiyoz.

Stata gelmişler. Hala millet surat yapıyor. Zidane arkadaşlarina;

- Siz gidin İstanbul'u gezin, ben Fenerbahçe'yle tek basima maç yaparım. demiş.

Bunu duyan arkadaşlari sevinçten havalara uçmuşlar. Hemen dalmışlar İstanbul gecelerine.

Maç başlamış. Devre arası Real Madrid'li futbolcular stata gelmişler ve skorboarda bakmislar

Real Madrid 1:0 önde. Demişler bi Laila yapalım gelelim bari. Maçın sonunda geri gelmişler.

Bi bakmışlar skor 1:1. Gitmişler soyunma odasına Zidane'yi kutlamaya, ancak Zidane almış başını

iki elinin arasına ağlıyor.

- Niye ağlıyorsun, sen bütün takıma karşı tek başına oynadın ve maç berabere bitti. Bu mükemmel bi şey.

Zidane cevap vermiş;

- Eğer maçın 60. dakikasında kırmızı kart görmeseydim, farka gidecektim. Ben ona üzülüyorum.

 

***

Share this post


Link to post
Share on other sites

Meclis-i Mebusan'da Balıkesir milletvekili olan Babanzade Ahmed Naim'e, Meclis Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver yoklama esnasında mûziplik maksadı ile Arap hurûfatında aralarında sadece bir nokta fark olan "be" ve "ye" harflerinin tahrir kurbiyetinden ötürü ''babanzâde'' yerine "yabanzâde" diye seslenir.Babanzade Ahmed Naim'den cevap gecikmez: "babandir!"

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üç Hikmet

 

Rivayete göre şairin biri halifeyi öven bir kaside yazıp mecliste okudu. Halife kasideyi çok beğendi ve " Üçyüz dinar mı istersin yoksa her biri yüz dinar değerinde üç hikmetli söz mü?" diye sordu.

 

Şair: Kalıcı hikmet fani dinardan yeğdir.

 

Halife: Birinci hikmet şu: Elbisen eskiyince yeni ayakkabı giyme. Çok kötü görünür çünkü.

 

Şair : Yandı yüz dinar !

 

Halife gülerek : İkinci hikmete gelince, ne zaman sakalın yağlanırsa aşağı eğerim deme. Elbisen yağlanır yoksa.

 

Sersemleşen şair : Halife hazretleri, Allah aşkına üçüncü hikmeti kendinize saklayın! Yüz dinar üçüncü hikmetten bin kez yeğdir

Share this post


Link to post
Share on other sites

Askerin biri bir bakista herkesin boyunun ölcüsünü tam olarak dogru

söylüyormus ve arkadaslari buna çok sasiriyorlarmis.

Bir gün bunu komutana götürmüsler ve olan biteni anlatmislar.

Komutan inanmamis ve :

- Söyle bakalim benim boyumun ölçüsü kaç?

Asker asagidan yukariya komutani süzmüs ve :

- 1.75 efendim, demis.

- Dogru hayret nasil bildin?

Asker :

- Bilirim tabi efendim ben kereste uzmaniyim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muhasebeci Farkı

 

Bir matematikçi, bir muhasebeci ve bir ekonomist aynı işe baş vururlar.

Mülakatı yapan kişi matematikçiye sorar: "İki kere iki kaç eder?"

Matematikçi cevap verir: "Dört!"

Görüşmeci sorar: "Kesin dört mü?"

Matematikçi kendinden emin cevaplar: "Evet, kesin dört!"

Matematikçi çıkar ve ekonomist odaya girer.

Aynı soru ekonomiste yöneltilir.

Ekonomist yanıtlar: "Ortalama dört eder, yüzde 10 aşağı veya yukarı oynayabilir, ama ortalama dört eder."

Ekonomist de çıkar, muhasebeci odaya girer, tabii yine aynı soru.

Muhasebeci ayağa kalkar, kapıyı kilitler, panjurları indirir ve görüşmeciye

yaklaşarak sorar: "Kaç etsin istersiniz?"

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gecenin bu saatinde epey güldüm.Hey gidi hey... :graduated:

 

Haşil Oldunuz

 

Kars'ın Kale Spor Kulübü Sivas'ta ilk maçına çıkar ve 1-0 yenilir. Soyunma odasına başkan rahmetlik Kara Zeynel girer ve kaptan Esko üzülerek;

-Başkanım yarınki maçta bizi gör sahaya çıkıp bulğur kimi kaynayacağız der.Bunu duyan Başkan biraz sakinleşir.

Ertesi günkü maça çıkan takım 3-0 yenilince, Başkan maç sonrası sporcularına seslenir;

-Eye be hanı bulğur kimi kaynayacağtınız.Hepiniz haşıl* olup kazanın dibine yapıştınız.

 

*Kars yöresine ait buğdaydan yapılan, üzerine kızgın yağ döküp afiyetle yenen bir yemek çeşididir.(ekşiszlk)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eye Niye Ölmürsen?

 

İstanbul'dan Kars'a hareket eden bir otobüste iki yolcu yan yana oturuyor. Yolculardan birinin hastası var çok düşünceli diğeri ise bu yol nasıl biter diye düşünerek yanındaki yolcuyu konuşturmak ister.

-Kardeş senin adın nedir? diye sorar. Hastası olan

-Mehmet Rıza diye cevap verir. otobüs Gebzeyi geçer yine sorar;

-Kardeş senin adın nedir? Adam cevap verir;

-Mehmet Rıza. Otobüs Adapazarını geçer yine

-Kardeş hakket senin adın neydi? der. Adam kızarak

-Mehmet Rıza Mehmet Rıza! diye cevap verir.

Düzcede verilen moladan sonra adam yine sorar;

-Ya kardeş senin babanın adı neydi? diye sorar. Bu sefer dahada kızgın bir sesle;

-Eye niye ölmür sen. Menim adımı ağlında tuttun kaldı babamın adı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

*Temel ile Idris'in canları sıkılmis ve stadyuma gitmisler. Atletler kosarken aralarında su konusma geçmis: -Ula, bu usaklar niye kosayi? -Biri birinci gelecek, madalya alacak. -Peki öbürleri niye kosayi?

 

*Temel universite sinavina girmis. Her soruda yazı-tura atarak cevapları vermis. Iki saat sonra ogrencilerin cogu sınav kagıdını verip salonu terk etmis, Temel hala yazı tura atiyor. Ogretmen gelmis basına dikilmis: - Temel hepsini yazi tura atıyorsun, hala bitiremedin mi? Temel: - Hocam bir saat once bitirdum. Simdi da cevaplarımı kontrol edeyrum!

Share this post


Link to post
Share on other sites

üniversitede öğrenci yemekhanede yemeğini almış ama oturacak bi yer bulamamış daha sonra prf. yanına oturmuş,bunu kabullenemeyen prof:"öküzler ve kuşlar birarada oturmazlar "demiş çocukta "iyi o zamn ben uçayım" demiş ve ordan uzaklaşmış.Bunu kendine yediremeyen prof bu çocuğu sınav yapmış fakat çocuk çok çalışmış ve bütün soruları yapmış daha sonra prf "madem bütün soruları yaptın sana bir soru sorucam:"yolda iki tane kese buldun birinde altın diğerinde akıl var hangisini alırsın" demiş.çocuk altını alacağını söyleyince prof:"ben olsam akılı alırdım".çocukta doğaldır herkes ihtiyacı olanı alır" der . profosör başka bir sınavda çocuğun kağıdını üzerine"öküz" yazar.bunun üzerine çocuk"hocam imzanızı atmışsınız ama kaç aldığımı yazmamışınız" der.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Öğretmen ve öğrenci... Üstadın öğretmenlerin içinde bulunduğu hâli anlatan, tahlil eden bir makalesi vardı. Ruh imar etmekle mükellef olan öğretmenin kendisinin ruhunun imar edilmesi gerekiyor öncelikle. Fıkradaki tablo içler acısı, bir milletin küçükten büyüğe ne halde olduğunu gösteren ufak bir kesit. Nedir o karşılıklı hakaretler... Hani edeb ve terbiye, görgü ve nezaket... Öğrenciyi o hale getiren öğretmende mi suç, öğretmeni ruh imar edecek kalıba dökemeyen sistemde mi? Eğitim camiası ve genç nesil için ne acıklı manzara... Nerede hocası geldiğinde hürmetinden ve sevgisinden ayağa kalkan cihan imparatoru Fatih Sultan Mehmet, nerede şimdikiler. Ruh kökü baltalanan milletin hali.

Share this post


Link to post
Share on other sites

kıyamet kopsa medya nasıl duyururdu?SABAH:biz öldük CUMHURİYET:atamız kavuştuk OYUN DERGİSİ:game over STAR: şok şok beklenenen kıyamet sonunda koptu ARENA:rüşvetle cennete girenler ZAMAN :biz söylenmiştik:)))))

Share this post


Link to post
Share on other sites
kıyamet kopsa medya nasıl duyururdu?SABAH:biz öldük CUMHURİYET:atamız kavuştuk OYUN DERGİSİ:game over STAR: şok şok beklenenen kıyamet sonunda koptu ARENA:rüşvetle cennete girenler ZAMAN :biz söylenmiştik:)))))

 

 

vakiti unutmuşunuz : namazımı kıldımda öldüm:))))

Share this post


Link to post
Share on other sites

bir gün yolda temel dursunu görür. dursun ince bi bıyık bırakmış temel dursuna ,

-ola tursun nedur bu piyuk....

dursun biraz gerinmiş ve gururla söylemiş......

-ola piz onemli şeylerun altunu çizeruz..... demiş....

 

karadenizliyiz çizeriz arkadaşım....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Adam müftüye sorar,

Hocam biz ölüp de cennete gidince 4 huri vercekler ya, peki eşim ölünce ona ne verecekler?

Ona da 4 nuri verecekler :)

Adam eve gitmiş, eşi namaz kılıyormuş, bir tekme vurarak

Kalk, cennete gidip de n'apcan?

 

 

latife bi yana da, hakkatten ekseri erkek düşüncesi

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...