Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Beylerbeyi

İsrail Rahatsız Olmuş!-ibrahim Karagul

Recommended Posts

İsrail rahatsız olmuş, içeridekiler fena kızdı

 

Tam da Türkiye-Azerbaycan arasında gerilim artırılırken, Kafkaslar'da Türkiye'nin etkisini zayıflatmaya yönelik içeride ve dışarıda çabalar yoğunlaşmışken, Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan üçgenindeki gelişmeler belirsizliğini korurken İsrail ile yeni bir sorun pazarlanıyor şimdi. Türkiye ile Suriye'nin önceki gün başlattığı ortak askeri tatbikat, İsrail adına kriz olarak pazarlanıyor.

 

Öncelikle bir kanaatimi paylaşayım: Türkiye'nin yakın çevresine açılma çabalarına, bölge ülkeleri ile iyi ilişkiler kurma girişimlerine karşı savunma cepheleri, direnç hatları oluşturuluyor. Bundan sonra başka alanlarda da bu cepheden vurmaların değişik örneklerini göreceğiz. Elbette her şey yolunda gitmeyecekti. Bir ülke, bir güç belli bir bölgede etkinliğini artırıyorsa karşısına mutlaka engeller çıkacaktır, girişimleri etkisiz hale getirilmeye çalışılacaktır. Burada öngörülmeyen bir durum yoktur. Ancak içeriden birilerinin, belli çevrelerin iç politik kaygılarla Türkiye'nin önünü kesme çabaları, içerideki iktidar kavgalarını dışarıda Türkiye'yi cezalandırmaya kadar vardırmaları anlaşılabilir değildir.

 

Kafkaslar'daki problem bu… Birileri, başka ülkelerin çıkarlarıyla örtüşür biçimde Kafkasya üzerinden Türkiye'yi cezalandırmaya girişti. O çevreler, güçleri yetse Ortadoğu ülkeleriyle yakınlıkları olsa bu bölgede de aynısını yapacak, Türkiye'nin son yıllarda elde ettiği kazanımları heba etmekten kaçınmayacaktır.

 

Bunun son örneği İsrail "adına" yapıldı. Türkiye-Suriye ortak tatbikatı konusunda İsrail'de hissedilen rahatsızlık o kadar içselleştirilmiş ki, Türkiye kamuoyuna "İsrail'in Türkiye'yi cezalandırması" olarak sunuldu. İçerideki hesaplaşma niyeti ve öfke bu çevreleri fena savurmuş, neyi nasıl sunduklarını hesaplayamayacak hale getirmiş. Ya da burada gerçekten ihanete varacak ölçüde bir gözü dönmüşlük var. Ortak tatbikattan duyulan rahatsızlık Türkiye'deki bazı gazetelerde adeta İsrail basını gibi, "İsrail'den jet yanıt, misilleme, öfke" başlıkları ile verildi. Tel Aviv yönetimi, Türkiye ile ortak savunma çalışmalarını durdurmayı düşünüyormuş, PKK ile mücadelede çok önemli olan Heron insansız hava araçlarının satışını durdurabilirmiş…

 

Bu yorumlar İsrail kaynaklarına ait. Elbette Türkiye'ye yansıtılması gerekiyor. Ama haberin veriliş biçimi ile Türkiye-Azerbaycan arasındaki krizin pazarlanma biçimi arasındaki benzerlik son derece dikkat çekici. Hem Kafkaslar'dan hem İsrail cephesinden Türkiye'nin cezalandırılması bu çevreleri fena halde mutlu edecek, öyle görünüyor. İşte burada, söz konusu bölgelerde Türkiye ile yine Türkiye mücadele ediyor sanki. İşte bu nedenle, içerideki hesaplaşma hırsı dışarıda Türkiye'ye zarar verecek noktalara ulaştı. Konu şu:

 

Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkiler hızla gelişiyor, gelişecek de. Bu ilişki biçimi bütün bölge ülkeleri için bir model niteliğinde. Suriye'ye yönelik dış tehditlere göğüs geren bir ülke Türkiye. Dolayısıyla sadece siyasi ve ekonomik değil askeri olarak da iki ülke birbirine çok yakın artık. Bunun son örneği tarihte ilk kez iki ülkenin askeri tatbikat yapması oldu. Bu üç günlük tatbikat doğal olarak İsrail'de rahatsızlık uyandırdı. Çünkü, bugüne kadar bölgede Türkiye'ye en yakın ülke İsrail'di. Çok mahrem anlaşmalar yapılmış, iki ülke güvenlikten öte ideolojik olarak, "ortak tehditler"e karşı cephe olmuşlardı. Ama İsrail-Türkiye ilişkileri bu ülkeye ciddi olarak zarar vermeye başladı. Çünkü aslında ortak tehditlere karşı değil İsrail'in önceliklerine göre şekillenmişti. Türkiye-İsrail ilişkileri, olağanüstü değişiklikler olmazsa, bundan sonra ileri gitmeyecek aksine güç kaybedecektir. Bu tespite şimdiden karşı çıkanlar bunu bir yere not etsinler, gün gelir lazım olur.

 

İsrail'i rahatsız eden asıl şey; Suriye ile ortak tatbikatın bir AK Parti projesi değil, devlet politikası olması. Bundan önce her olayda sivil-asker ayırımına yatırım yaparlardı, artık yapamıyorlar ve bu rahatsızlık veriyor. Ayrıca; Türkiye ile Lübnan arasında, Lübnan ordusunun güçlendirilmesine, silahlandırılmasına dair gelişmeler de İsrail'de ciddi rahatsızlık uyandırıyor. Eski günlerin alışkanlığı ile Türkiye'yi adeta yönetir biçimde sorguluyor, aba altından sopa gösteriyor, caydırıcı gücünü harekete geçirmeye çalışıyor. Ama artık bu yaklaşımın devri kapandı. Türkiye Rusya'dan S-400 Hava Savunma Sistemi alma yolunda. NATO ülkesi olmasına rağmen, NATO dışı kaynaklardan savunma sistemi alma ihtiyacı hissetmesi dikkatle değerlendirilmeli.

 

Hep şuna inandım: Bölgede Türkiye gibi bir ülkenin gücü arttıkça İsrail'in etkinlik alanı daralacaktır. Daralmak zorunda. Şu anda bu oluyor. Bu yüzden de yakın çevremize yönelik iyi girişimler sabote edilecektir. Herkes şunu bilmeli; bütün bu planlamalar, girişimler, geleceğe yönelik pozisyon almalar dar bir siyasi çevrenin değil, Türkiye'nin ortak arayışıdır. Başarılı oldukça sadece İsrail değil, başka güçler de Türkiye'nin karşısında yerini alacaktır.

 

Türkiye'nin etrafına güvenlik duvarı örülmeye çalışılırken, İsrail İran'la muhtemel çatışma ihtimaline karşı tarihinin en kapsamlı tatbikatını planlıyor. Başka gelişmeler de var: Afro-Asya'nın iki ucunda ciddi stres birikimi söz konusu. Pakistan istikrarsızlığa sürüklenirken ülkede askeri darbe beklentisi öne çıktı. Orta Afrika'da İsrail doğrudan saldırılara girişti. Şubat ayında Sudan topraklarında bir konvoy İsrail savaş uçakları tarafından vuruldu ve 40 kişi öldü. Geçtiğimiz hafta ise bir İran gemisi Sudan limanına yaklaşırken ABD-İsrail savaş gemileri tarafından vurulup batırıldı. Konvoyun Gazze'ye silah sevkiyatı yaptığı iddia edildi. Geminin ise T-72 tankı yüklü olduğu öne sürüldü. İsrail, "hiçbir bölge müdahale alanımızın dışında değil" açıklaması yapıyor. Şimon Peres; "bir savaş olursa hep kazanan, bundan sonra da kanacak olan biçim safımızda yer alın" çağrısı yapıyor.

 

Bunlar şimdilik sessiz gelişmeler. Nerelere varacağını kimse kestiremez. Ama şu gerçek; Türkiye kendi yolunu çizdikçe karşısında çok ciddi cepheler oluşacaktır. İçeride hesaplaşma arzusuyla yanıp tutuşanlar Türkiye'nin karşısındaki cephe adına içeride büyük çaba harcıyor. Çok yazık!

Share this post


Link to post
Share on other sites

İç savaş isteyene bak! Bu senaryo bizde tutmayacak

 

The New York Times'ın küreselleşme sarhoşu liberal yazarı Thomas L. Friedman; Çarşamba günkü yazısında, Batı'yı "İslam tehdidi"nden kurtarmak için çarpıcı bir öneri getirdi: Müslümanları kendi içinde çatıştırın!

 

Amerika'nın, İsrail'in, İngiltere'nin, söz konusu tehdidi 21. yüzyılın en önemli güvenlik sorunu olarak benimseyen ülkelerin yıllardır sürdürdüğü masraflı savaşları kazanmasının zor olduğu gerçeğinden hareket eden Friedman, İslam dünyasındaki "aşırı" unsurların bu savaşlarla yok edilemeyeceğini bu yüzden Amerikan iç savaşına benzer bir iç savaşın da Müslüman ülkelerde yaşanması gerektiğini söylüyor.

 

Batı'yı bu hayali tehditten kurtarmak için yine biz öleceğiz. Para harcamayacaklar, emek vermeyecekler, ölmeyecekler, birileri onlar adına onların düşmanıyla savaşıp ölecek, onlar da refah ve huzur içinde yaşayacaklar.

 

Buradaki zihinsel çarpıklığı bir tarafa bırakalım. Yaklaşım, en aşırı muhafazakardan/neocondan en demokratına kadar, Batı'dan İslam dünyasına bakışta bir farklılık olmadığını, süslü cümlelerin arkasındaki gerçek niyetlerin aynı olduğunu ortaya koymuyor mu? Bunu da geçelim.

 

Friedman öneriyi yapmada çok geç kalmadı mı? Yıllardır ABD yönetimi bu topraklarda hangi stratejiyi uyguluyor? Türkiye dahil, "Büyük Ortadoğu" olarak tanımladıkları kuşakta yer alan her ülkede iç savaşları, mezhep savaşlarını, etnik çatışmaları, ayrışmaları teşvik etmediler mi? Çatışmaları bizzat kendileri çıkarmadı mı? Camileri, türbeleri bombalayarak, dini-siyasi liderleri öldürerek bunu denemediler mi? Soğuk savaş'tan hemen sonra, "İslam'ın kanlı sınırları"ndan söz eden, daha sonra "İslam kendi içinde çatışacak" tezini geliştiren Hanry Kissinger ekolünün temsilcileri, yirmi yıldır aynı stratejiyi uygulamıyor mu? 2002 yılında "Müslüman'ın Müslüman'la yüzleşmesi", "İslam içi savaş", "Şii-Sünni ayrışması", "Vehhabiliğe karşı Ezher" gibi başlıklarla bu iç çatışmayı bizzat ABD yönetimi uygulamaya başlamadı mı?

 

2004 yılında, 100 milyon dolar verilerek RAND Corporation'a hazırlattırılan "Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, kaynaklar ve stratejiler" başlıkla 88 sayfalık çalışma hala uygulamada değil mi? Açıkça iç savaş senaryosu olan çalışmadaki; "Anti-emperyalist ve sosyalist düşüncelerinden dolayı laiklere güvenilmez. Fundamentalistlere ve geleneksel Müslümanlara da. Fundamentalist ve gelenekseller arasında oluşabilecek bir yakınlık kesinlikle engellenmeli. Hatta birbirleriyle savaşmaları teşvik edilmeli. ABD ve Avrupa için güven telkin edilenler sadece, kitleleri yönlendirmede Kur'an'ı sınırlandıran modernist Müslümanlardır. Bu grup desteklenmelidir. Fundamentalistler zayıflatılmalı ve yok edilmelidir" ifadeleri ne anlama geliyordu? O zamanlar, İslam içi mücadele stratejisinin ilkeleri şöyle belirlenmişti:

 

Önce modernist ve laik Müslümanları destekle. Bunun için: Modernist liderler, modeller ve kadrolar oluştur. Eserlerini yayınla ve dağıt. Fundamentalist ve geleneksellere karşı onlara medya desteği ver. Gençlere İslam öncesi ve İslami olmayan tarih bilinci aşıla. Laik kültürel kurum ve etkinlikleri güçlendir.

 

Geleneksel Müslümanları fandamentalistlere karşı destekle. Bunun için: Aralarındaki anlaşmazlıkları teşvik et ve fundamentalistlere yönelik eleştirileri cesaretlendir. İki kesim arasında oluşacak ittifakı engelle. Modernistlerle gelenekselleri birbirine yakınlaştır. Hanefi mezhebi ile diğer mezhepler arasındaki farklılıkları büyüt.

 

Fundamentalistlerle savaş. Bunun için: Onların İslam yorumunu ve çelişkilerini sorgula. İllegal gruplarla ve faaliyetlerle ilişkilerini bitir. Şiddet eylemlerinin sonuçlarını abart. Toplumlarına öncülük etmede gösterecekleri başarısızlıkları göster. Onları korkak ve düzen bozucu olarak göster.

 

Seçici bir şekilde laikleri destekle. Bunun için: Fundamentalizmin ortak düşman olduğuna dair onları cesaretlendir. Laik Müslümanların ABD karşıtı güçlerle, milliyetçilerle ve solcularla ittifak kurmalarını engelle. İslam'da din ve devletin ayrı olduğu ve bunun imanı tehlikeye atmadığı düşüncesini destekle.

 

Ve daha bir çok şey… Friedman, bu stratejilerin kaç yüz bin Müslümanın ölümüne sebep olduğunu bilmiyor mu? Pakistan'daki iç savaş, Afganistan üzerine yapılan hesaplar, Irak'ta mezhep ve etnik çatışma, bölgede bir çok ülkenin bölünmesi, şimdilerde Yemen'de başlayan mezhep eksenli çatışmalar, "İslam kendi içinde savaşmalı" tezinin sonucu değil mi? Son yirmi yıldır, içinde bulunduğumuz Müslüman Orta Kuşak üzerindeki bütün uygulamalar iç savaş senaryosuydu ve halen devam ediyor.

 

Sadece "aşırı uçlar"la sınırlı değil ayrıştırma senaryoları. ABD'nin en yakın müttefiklerinden Türkiye üzerinde de bir ayrıştırma senaryosu uygulandığını bilmiyor muyuz? Bir örnek verelim:

 

İsrail'in Lübnan'a yönelip her köşesini bombalamasına, yüzlerce sivili öldürmesine en şiddetli tepkiyi Türkiye gösterdi. İsrail Lübnan'ı bombalarken PKK saldırıları birden tırmandı. Bitlis ve Siirt'teki saldırılar ile İsrail'in bombardımanı aynı anda gerçekleşti. Türkiye'nin sesini kestiler! Herkes sustu. Neden? Kim, nasıl susturdu? PKK saldırılarıyla Lübnan saldırıları arasında bir bağlantı var mıydı? İsrail'in K. Irak yönetimi üzerindeki etkisini, İsrail istihbaratının bölgedeki faaliyetlerini birlikte düşünelim. Sonuçları itibariyle vardı. O zaman, "İsrail Türkiye'yi de vurdu" diye yazmıştık burada. PKK ya da İsrail'in Barzani için eğittiği birlikler ve kurduğu istihbarat teşkilatı İsrail'i kurtardı o günlerde! Bu gerçeği yaşadık, hatırlayalım.

 

İsrail'in Gazze katliamına en sert tepkiyi yine Türkiye gösterdi. Başka şeyler de oldu. Türkiye, bütün bölge ile güçlü, kalıcı ilişkiler kurmaya başladı. Türkiye'nin bölgesel etkisi arttıkça İsrail dar bir alana sıkışıyor, Türkiye-İsrail ilişkileri geriliyordu. "Türkiye'yi nasıl durduracaklar" konusunu bütün boyutlarıyla burada tartıştık. Gazze ve Lübnan krizinin tırmandığı, İran'a yönelik İsrail tehditlerinin devam ettiği bir dönemde, Lübnan savaşı sırasında olduğu gibi, Türkiye yine susturulabilir mi? Bu tez doğruysa, DTP'nin kapatılmasından sonra PKK saldırılarında ciddi tırmanma olacak demektir. Bunu yapmak isteyenler, hem içerideki barış arayışlarını sabote etmeyi hem de Türkiye'nin bölgesel etkisini kırmayı hedefliyorlar. Bu ihtimal de, çok yakın bir zamanda bölgesel nitelikli başka gelişmelerin olacağına işaret ediyor.

 

Friedman, endişe etmesin… Kendisi çok geç söyledi ama ülkesi ve müttefikleri, söz konusu "iç savaşı", sadece farklı İslami çevreler arasında değil, farklı olan bütün çevreler arasında uyguluyor. Türkiye ve bölge genelindeki krizlerin nasıl çıkarıldığını, zaafların nasıl istismar edildiğini, hangi çatışmada kimlerin ne tür hesapları olduğunu çok biliyoruz artık.

 

Ama bu oyun boşa çıkacak. Türkiye uzun yürüyüşüne devam edecek. Kendi barışını, çözümünü bulacak. İç savaş senaryosu bu topraklarda tutmayacak…

 

18 Aralik 2009 / Yenisafak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...