Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
nedmanün

Üstad'ın Mânevi Oğlu Hilmi Oflaz

Recommended Posts

Üstâdın manevi oğlu Hilmi Oflaz

 

02 Şubat 2006 Perşembe

Plazalar temiz, düzenli... Plazalar sessiz, haşmetli... Ancak Yenibosna İkitelli kırsalında mevzilenen matbuat mensupları hayattan koptu gitti.

Evet, yıllar evvel on muhabire tek daktilo gösterebilen gazete idareleri klimalı odalar, bilgisayarlı masalar sunuyorlar. İnternet bağlantıları, digital makineler ve tek tuşla önümüze açılan sayfalar...

Lâkin Cağaloğlu’nun tadı başkaydı, Küllük’te, Kızlarağası’nda, iki bardak çay içenler, ediplerle, şairlerle tanışır, derin mevzulara yelken açarlardı.

Gelgelelim ne edip ne de şair olan biri vardı ki ünlülerden fazla iz bırakırdı. Şüphesiz eser verecek bilgi ve donanımdaydı ama yazmazdı, belki de yazdıklarını saklardı. Evinde 30 bini aşkın kitabı vardı ve alayının da muhteviyatından haberdardı. Sürekli dinler, lüzum olmadıkça konuşmazdı. Eğer bir yanlışlık yer edecekse takır takır belge sayar, kapanışı yapardı.

Aslında Mahmutpaşa’da mendil çorap pazarlayan bir işportacı parçasıydı. Tezgahının bir yanını Büyük Doğu mecmualarıyla donatır, incik boncuk kovalayan kadınlara bile “dava” anlatırdı. Takdir edersiniz ki bu zor olmalıydı, saman pazarında inci mercan satılmazdı. Dergileri ekseri gelene gidene dağıtır, parasını cebinden verip hesabı kapatırdı.

 

 

Ziyafet saati

İkindi ile akşam arası mutlaka Türk Ocağı’na uğrardı. Gider teklifsizce musluk başına geçer, yanında getirdiği domatesleri peynirleri yıkardı. Gençlere birer simit, ya da dumanı tüten çıtır ekmek dağıtır, katıkları gazete kağıtları üzerinde servis yapardı. Her uzatandan sigara alır ve içsin içmesin herkese sigara tutardı. Kendisi Bafra’dan caymaz, elinde biriken Maltepe ve Samsunları talebelere sunardı.

Avurtları çökük, yüz çizgileri derin, boyun damarları belirgin ve bağrı daima açıktı. Seven sevdiğine benzermiş derler, siması Necip Fazıl’ı andırırdı. Mekâna yeni takılan gençlerle tanışır, kaynaşırdı. Bir fırsatını buldu mu kenara çeker ve “paraya ihtiyaçları olup olmadığını” sorardı. Düşünün kalabalık ailesiyle eğreti bir gecekonduya sığınan garip çorapçı, yenleri cepleri aşınmış ceketine, su çeken potinlerine bakmaz, talebelere burs vermeye kalkardı. Üstadın ifadesiyle “Hilmi kamyon gibi yük çeker, uçaktan hızlı uçardı...”

Hilmi Baba “hayatımda dört devre var: İkbal, idbar, ikmal ve icmal” dese de gençler onu bir başka kelimeyle hatırlarlardı: “İkram”

Hilmi Oflaz askere bile üç bavul kitapla gider, kışlayı kütüphane yapar. Önceleri Çengelköy’de bir köşkte otururlar, vaziyetleri iyidir, kira gelirleri, Düzce’de tütün tarlaları filan... Ancak Hilmi Baba servetini artırmakla uğraşmaz, habire dağıtır, dua almaya bakar. Nitekim köşk de uçar, kafasını Kuleli’deki gecekonduya zor sokar.

Bazen hemşehrileri gelip nasihate kalkarlar: “Bak Hilmi yaşlanıyorsun kenara bir şeyler koy, şu yaşa geldin, elinde neyin var?”

-Dostlarım, kitaplarım ve sigaram!

Servet olursa olur, olmazsa da olmaz. Ama dostluk ve muhabbet parayla tartılmaz. Hilmi Baba bahçesinde beslediği tavuklara bile birer ad takar ve bunların alayını Büyük Doğu mecmuasına abone yapar. Üstad satışımız arttı sanıp sevinsin yeter, son kuruşunu bile dergiye yollar. Dini ve milli eserler basan yayınevleri ona “üç beş kuruş kazansın diye” konsinye kitap bırakırlar. İyi de Hilmi Baba gençleri gördü mü dayanamaz, meccane dağıtır, borç boyunu aşar.

Garip kuşun yuvasını Allah yapar derler ya, Hilmi Baba bir gün yolda Mehmed Niyazi’nin ağabeyi Ziya Özdemir’i görür. Adamcağız “Hacca gidiyorum hakkını helal et” demeye kalmaz “ben de geliyorum” der arabasına atlar. O nasıl Kabe-i Muazzama ve Server-i Kâinat aşkıysa parasız, pulsuz “ve pasaportsuz” üç ülke geçer nurlu seyahati gailesiz tamamlar. Bizimki elini kolunu sallayarak geçerken sınır muhafızları tutulur kalır, adeta lâl olurlar.

Mahallenin çocukları onu görür görmez etrafına toplanırlar, zira Hilmi Babanın cebinde şeker, çerez eksik olmaz. Bayramlardada kandillerde paketler sardırır, yetim başı okşar.

 

Gıybet yasak!

Dedikodu bilmez, boş konuşmaz. Birinin aleyhinde atılıp tutulmaya başlandı mı mevzuyu değiştirir, bulunduğu yerde asla gıybet yaptırmaz. Öyle ya da böyle bu davaya hizmeti geçen birine toz kondurmaz. Eski bir mebus, birlikte vazife yaptığı arkadaşları aleyhine verip veriştirince “beyefendi söylemediklerinize saygımız sonsuz, ancak söylediklerinize katılamayacağız” der adamı fena bozar.

Yine günün birinde (adını vermeyeyim şimdi) ünlü bir profesör İslam âlimlerini küçümseyerek “bence”li, “bana göre”li cümleler kurar. Hilmi Baba kibarca ikaz ederse de Prof’umuz, üstüne basa basa “ben de âlimim” der “en az Ebû Hanife kadar ilmim var!...”

Hilmi Baba adamın yüzüne bakar, bakar “öyleyse yaşasın cehaletim” der, çeker kapıyı çıkar.

Bu derviş gönüllü insan 7 yıl kadar evvel bir bahar günü özlediklerine kavuştu, ekmeğini yedik Fatiha borcumuz var. Hani yemeyenler de okusalar...

 

>> Aziz dostum!

N. Fazıl’ın Toptaşı’nda çile doldurduğu günler (1960’lar)... Hilmi Baba tezgâhını satar, tam iki sene mapushane karşısında dikilir, bir hizmetim dokunur mu diye fırsat kollar. Üstadı görebilir mi? Eh işte, ara sıra, hayal meyal. Kendi ifadesi ile “bazen bulutlar dağılır, parmaklıklar arasından güneş doğar” o kadar.

Aradan yıllar geçer, N. Fazıl’ın dizi konferanslardan biri için Bursa’ya gelir. Şerefine Çelik Palas’ta yemek verilir, iş adamları, mebuslar, bürokratlar...

Çıkışta sokak kalabalıklaşır, ki tezahurat yapan gençler arasında yaşlıca bir adam vardır... Üstad derhal yanına gider ve elini omzuna koyar. Onu “fare tıkırtısından ürkecek kadar hassas, krallara diklenecek kadar gözü kara, aslanların önüne çıplak atlayacak kadar cesur” cümleleriyle tanıttıktan sonra “aziz dostum, işportacı Hilmi” der, noktayı koyar...

 

türkiye gazetesi

iz bırakanlar

ahmet sırrı arvas, irfan özfatura

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Benim bu insan hakkında hiçbir bilgim yoktu, paylaştığınız için Allah razı olsun.

 

İşte örnek bir Büyük Doğucu karakteri...

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

efendim biz aracı olduk Türkiye gazetisinin armağını ..

bende ilk okuduğumda böyle bir insanı tanımamıza vesile olanlara çok dua ettim..

 

necip fazılın izinden gitmiş, doğru yolu bulmuş, fikir çilesi çekmiş mübarek bi insan Allah rahmet eylesin .. bizlerede onlar gibi olabilmeyi nasip etsin ..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Amin Nedmanün , Amiinn.

 

NFK-Fan ustamın da dediği gibi, gerçekten Örnek bir Büyük Doğucu...

 

Paylaşımın için teşekkürler.

Share this post


Link to post
Share on other sites

hilmi oflaz efendiyle ilgili bir küçük yazı daha ... :angry:

 

Alınmışsa alınmıştır!

 

Otobüse koştular, bindiklerinde tıknefestiler. Birkaç durak sonra bilet kontrolcüsü otobüste dolaşmaya başladı. “Bilet kontrol” deyip yürüyor, yolcular da biletlerini gösteriyorlardı. Hilmi Oflaz’da bilet olduğu düşüncesiyle Niyazi hiç endişe etmiyordu. Kontrolör bunlara yaklaştı. - Bilet kontrol, dedi ve Hilmi Oflaz’a baktı. O, gayet soğukkanlı bir şekilde cevap verdi: “Ne soruyorsun? Alınması lazım geliyorsa alınmıştır. Alınmamışsa alınmayacak demektir!” Kontrolör şaşırır gibi oldu; ne demek istediğini pek anlayamadı; yanlış bir iş yaptığını zannetti. “Afedersiniz.” diyerek uzaklaştı. (Mehmed Niyazi, Dâhîler ve Deliler s.192) :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

derviş meşreb bir insan. tarife göre ilk bakışta tanınacak biri.

1986 da 20 gün beyazıtta bir çorbacıda beraber iftar ettiğim çilekeş, arkadaşım, abim hilmi Oflaz.

Eskiden bahar sigarası içerdi sonra harmana döndü. Binlerce sigaranın üstünde hep üstadın söyledikleri cümleler vardı.

istanbula yolumuz düşmüyorki oğullarından soralım. gerçi onlarda bir vakfa bağışlamışlar kitaplarını ama.

hemen sabah olsada sigara içsem diyen arkadaşım.

her sigara tüttürdüğümde yanı başımda olan arkadaşım,

Şimdi Aykut kuşkayanın sigaram şarkısını duysaydı ne yapardı?

Allah rahmetini esirgemesin

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mechul Meshurlar

Dursun Gurlek

Necip Fazil'in azad kabul etmez kolesi:

 

 

HILMI OFLAZ

 

 

 

Hilmi Oflaz da sozun tadini cikaran, sohbetin kivamini yakalayan gonul erlerinden biriydi. Bulundugu her mekanda derhal comertlik peskirini seren Allah dostlarina dost olmanin sirrina eren bu enteresan sahsiyetin en onemli ozelliklerinden biri de hic kimsenin aleyhine konusmamasi ve konusturmamasiydi. Tabii ki bu arada en buyuk payeyi merhum ve magfur ustadimiz Necip Fazil'a vermeyi de ihmal etmemisti.

 

Hilmi agabeyin "Sairler Sultani"na olan fart-i muhabbetine temas etmeden once, kitaplar arasindaki sahsiyetinden birkac cizgi sunmak istiyorum: Unutmayiniz ki Hilmi Oflaz evinde yatacak yeri olmayan adamdi. Cunku her tarafi kitaplar istila etmis, adim atacak yer kalmamisti. Kutuphanesinde yaklasik otuz bin kitap bulunuyordu. Isportacilik yaparak kazandigi paralarla kurulan bu kutuphanede hemen hemen her turlu kitap mevcuttu.

 

Hilmi agabey kitap bekciligi yapan adamlardan degildi. Onda eser biriktirme meraki kadar, okuma hirsi da vardi. Mutalaa ettigi kitaplar hakkinda notlar alir, satirlarin altini cizer, kenarlarina cikintilar yapar, duygularini dile getirirdi. Bu ozelligini belirtmek icin dostlarindan birine -espri kabilinden- soyle demisti: "Biz kitabi cizerek, kariyi ezerek, bizden geriye hicbir sey kalmasin diyerek yasariz." Bu nev'-i sahsina munhasir adamin sozlerinden biri de soyleydi: "Benim dunyamda uc sey vardir: Sigaram, kitaplarim, dostlarim..." Hilmi agabey ilmi arastirma yapmak isteyenlere, yardim talebinde bulunanlara kutuphanesini acardi. Necip Fazil, Ali Fuat Basgil gibi meshurlar bile bazen bulamadiklari kitaplari ondan isterlerdi. Cunku Hilmi agabeyde "yakasi acilmadik kitaplar" vardi. Nitekim "Devlet Felsefesi" adindaki eserini hazirlarken Mehmed Niyazi Bey'e de gerekli muzahereti gostermis, tam 1444 kitaptan muhtelif yapraklar koparip vermis, boyle akil almaz bir fedakarlik ornegi sergilemisti.

 

Hayatini tasavvuf zevkiyle tatlandiran matbaaci Ali Sumbul Bey bir sohbet esnasinda soyle demisti: "Fenafillah o kadar zor degildir. Fenafirresul de nisbeten kolaydir. Asil guc olan fenafisseyhtir. Cunku isin bu safhasinda seytan sik sik araya girer, o da senin gibi bir adam diyerek turlu engeller cikarir. Dolayisiyla insanin ustadinda, hocasinda ve seyhinde fena bulmasi hakikaten zordur."Iste Hilmi agabey bu zoru basaranlardandi. Ene'sini hayli one cikaran, ne hikmetse bunu biraz da kendine yakistiran Necip Fazil, sahsini sonsuzluk kervaninin pesinde kosan tek bacagi topal bir kopek olarak gordugu gibi, o da ustadinin azad kabul etmez kolesi olmustu. Hilmi Bey'e gore dunyada Necip Fazil'dan daha "necip", daha "fazil" baska hic kimse yoktu. Bu bagliligin verdigi hazla omur boyu pesini birakmadi, onunla hemhal oldu, bir daha ayrilmasi muhal oldu.

 

Necip Fazil'a ve Buyuk Dogu'ya destek olmak icin varini yogunu harcayan Hilmi Oflaz, bazen ilginc yontemlere de basvururdu. Mesela abone konusu bunlardan biriydi. Postaci her hafta evine ayni Buyuk Dogu'dan bes alti tane birden getirirdi. Cunku o ustadina destek olmak icin, aile fertlerinden isimler takarak, tavuklari ve horozlari bile Buyuk Dogu'ya abone yapmisti.

 

Tam bir aristokrat hayati yasayan Necip Fazil merhum sik ve zarif gorunumu icinde, bu hirpani kiyafetli ve zahiren perisan adami da yanindan asla ayirmaz, gittigi her yere birlikte gotururdu. Bir gun Ustad'in yolu Bursa'ya duser. Celik Palas Oteli'ne varinca, Hilmi Oflaz'i oradakilere su cumlelerle tanitir: "Fare tikirtisindan urkecek kadar hassas, krallari onunde egdirecek kadar irade sahibi, arslanlarin onune cirilciplak atlayacak kadar cesur, aziz dostum isportaci Hilmi!"

 

16 Mayis 1998'de Eyup Sultan Mezarligi'nda, ustadi Necip Fazil'in hemen yani basina defnedilen Hilmi agabeyin "Kisi sevdigiyle beraberdir." hadis-i serifine mazhar olmasini diliyor, Cenab-i Hakk'tan rahmet ve magfiret niyaz ediyorum.

 

Not: Yukaridaki bilgilerin bir kismini muhterem Mehmed Niyazi Bey'den aldim. Bu vesileyle kendisine tesekkur eder, saglik ve afiyet dilerim.

 

 

 

(ZAMAN-Arşiv)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hilmi Oflaz vefat etti

Kultur Servisi- Ustad Necip Fazil Kisakurek'i iyi ve zor gununde terketmeyen talebelerinden Hilmi Oflaz gectigimiz carsamba gunu kaldirildigi Yedikule Gogus Hastaliklari Hastanesi'nde onceki gece vefat etti.

 

Kaldirildigi Cerrahpasa Tip Fakultesi Hastanesi'nde girtlak kanseri teshisi ile ameliyata alinan Oflaz'in hastaliginin ilerledigi ve akcigerinde yogun iltihaplanmanin oldugu teshisi konuldu ve Yedikule Gogus Hastaliklari Hastanesi'ne sevk edilen Oflaz, burada yogun bakima alindi. Cuma aksami komaya giren Hilmi Oflaz 23.30 siralarinda vefat etti.

 

Trabzonlu bir ailenin cocugu olan Hilmi Oflaz, 1926'da Duzce'de dogdu. Ortaokuldan sonra Istanbul'a gelerek Ustad Necip Fazil Kisakurek'le tanisan Oflaz, yillarca ayni dava icin mucadelesini surdurdu. Genis bir kitap arsivine sahip olan Hilmi Oflaz, Ahmet Hilmi Bulentoglu mahlasiyla Necip Fazil'i anlatan bir eser yayinladi. Zamaninin onemli aydinlariyla yakin arkadaslik kuran ve onlarin sevgi ve itibarini kazanan Hilmi Oflaz Ustad Necip Fazil'a olan sevgisini "Ustad beni kapidan atsa bacadan girerim" seklinde dile getiriyordu.

 

Istanbul Universitesi'nde okumus ve bugun yurdun cesitli yerlerinde gorev alan yuzlerce bilim adaminin ogrencilik yillarinda harcliklarini temin eden ve butun varligini ogrencileri ile paylasan Hilmi Oflaz vefatiyla sevenlerini yasa bogdu. Oflaz'in cenazesi bugun Eyup Sultan Camiisinde oglen namazini muteakip Eyup Mezarligi'nda vasiyeti uzerine Necip Fazil Kisakurek'in kabri yakininda topraga verilecek.

 

(ZAMAN-Arşiv)

Share this post


Link to post
Share on other sites

H.O. yu ilk kez duydum. Üstadın ideologyasının bir şahıs üzerinde hayat bulduğunu görmek oldukça güzel, ümit verici. Ve bu bize güzel bir örnek.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah rahmet eylesin..vefat edeli baya olmuş ama ilk defa şimdi öğrendim..geçen sene vakit gazetesindeki röportajlarını okurdum ve çok hoşuma giderdi..üstadla aralarındaki bağın sıkı olduğunuda bilmiyordum..ne diyelim Allah taksiratını affetsin,mekanı cennet olsun..AMİN

 

selam ve dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Marmara kıraathanesi sakinlerindendi rahmetli. Bu kıraathane sakinleriyle ilgili Mehmet Niyazi tarafından hazırlanmış Dahiler ve Delilerisimli bir kitap var. Roman denebilir ama malum, Mehmet Niyazi'nin romanları gerçeklerin sentezlenmesiyle oluşan belgesel nitelikli nefis eserler... Kesinlikle tavsiye ediyorum. Bu kitapta rahmetli Oflaz'la da ilgili hoş anekdotlar ve çeşitli malumat var. Alınsın, okunsun diyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

üstadımızın yakın arkadaşları ve Büyük doğunun gerçek sevdalılarının arasında isim merhum lütfü oflaz ağbi, müthiş vefakar gerçek dost üstad tam manasıyla aşık bir isim.şahsen görüp tanımayı çok arzu ederdim.hayatını ilk okuduğumda tüylerimi diken diken yapmıstı yaptıkları ! ALLAH RAHMET EYLEYE

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bahsettiğim Mehmet Niyazi'nin Dahiler ve Deliler isimli uyarlama romanında geçen şu olay tahmin ediyorum ki hepinizi şaşkın ve merhuma hayran bırakacaktır:

 

Hilmi Oflaz kahveye girdiğinde camın kenarındaki masada gençler oturuyorlardı. İçinden onlara çay ısmarlamak geldi. Yağmur yağıyordu; hava soğuktu. Belki aralarında çay içecek parası olmayanlar vardı. Sırtını duvara dönmüş, orta boylu, solgun yüzlü, gözlüklü birisi dikkatini çekti. İlk defa görüyordu.

 

- Adın ne delikanlı?

 

- İsrafil.

 

- Nerelisin, nerde okuyorsun?

 

- Oltu'luyum, Hukuk'ta okuyorum.

 

- Kaçıncı sınıftasın?

 

- Bu yıl başladım.

 

İsrafil'in ayakkabılarının su çektiğini, duruşundan onları saklamaya çalıştığını sezdi. Yanındaki Yargan'a döndü.

 

- Bir kitap okudum; insanın doğum günüyle, beden ölçüleri arasında ilişki varmış. Sen kaç numara gömlek giyiyorsun?

 

- Öyle şey olur mu? Ben Tıp Fakültesi'nde okuyorum. Bu tip görüşler ilme aykırı. Yine de söyliyeyim, otuz dokuz numara gömlek giyiyorum.

 

- Ondan on beş çıkarırsak, doğum gününe denk gelmesi lâzım.

 

- Dediğin işlemi yaparsak, ayın yirmi dördünde doğmuş olmam gerekir, yanlış. Siz Müslümanların kafaları hurafelerle dokunmuş; bunun için hurafe bilgiler verenlerden başka kitap okumazsınız; okusanız da anlamazsınız.

 

Yargan'ın söylediklerini ciddiye almayan Hilmi Oflaz bakışlarını İsrafil'e çevirdi.

 

- İsrafil'i yeni tanıyorum. Hakkında hiçbir bilgim yok. Bakalım okuduklarım durumunu doğrulayacak mı? Kaç numara ayakkabı giyiyorsun? ?

 

- Kırk bir.

 

- Sen de ayın yirmi beşinde doğmuş olmalısın.

 

- Yanlış ağabey.

 

- Demek ki okuduklarım yanlışmış. Bundan sonra her okuduğuma inanmamam için kendime size çay ısmarlama cezası vereyim ki, unutmayayım. -Sesini yükseltti- Hulusi Efendi, benden masaya çay ver.

 

Çayını içtikten sonra Hilmi Oflaz kalktı; ilerdeki bir masada Avukat Osman'la İktisat Fakültesi'nin genç asistanlarından Seyfeddin konuşuyorlardı; yanlarına oturdu. Avukat Osman, Türk milletinin tahsil yapan çocuklarının tembelliğine kafasını takmıştı.

 

...

 

...

 

İki gün sonra İsrafil kahveye uğrayınca, garson Hulusi Efendi yanına geldi.

 

- Adın İsrafil mi?

 

- Evet, niçin sordun?

 

- Hilmi Oflaz bir paket bıraktı.

 

Hulusi Efendi'nin getirdiği paketi açınca, içinden kaliteli bir çift çorap ile, kırk bir numara yeni bir çift ayakkabı çıktı.

 

 

 

 

Gerçekten de müthiş değil mi?..

 

Yine bahsi geçen kitaptan, Rahmetli Oflaz'ın, üstadla ilgili hatırlarının geçtiği bazı yerleri de aşağıya alıyorum.

 

 

 

Hilmi Oflaz elindeki çamaşırları sallıyordu.

 

- Ucuzluk burada hanımlar, beyler! Bakmadan geçmeyin! Gel! Sen de gel!

 

Karşısındaki duvarda Necip Fazıl'ın çıkardığı "Büyük Doğu" dergisinden birkaç tane asılıydı. Bir ara Hilmi Oflaz sandalyesine çıktı, yumruk yaptığı ellerini sallayıp bağırırken boğaz damarları şişiyordu.

 

- "Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak. / Haykırsam kollarımı makas gibi açarak" diyen şair, mütefekkir, Üstad Necip Fazıl'ın buyruğuna uyarak ben de haykırıyorum. Sadece giyim kuşamınızı düşünmeyin; biraz da kafanızı düşünün. O dolarsa, hayatınız daha anlamlı hale gelir. Şu dergilerden bir tane alın; siz okumazsanız, çoluk çocuğunuz okur! Hanımlar, beyler!...

 

Ağır başlı, seviyeli bir fikir ve sanat dergisinden bu çevrede alış veriş yapanların bir şey anlamaları mümkün değildi; ama Hilmi Oflaz her gün birkaç kere sandalyesine çıkar; büyük şairin aynı mısraını okur ve nutka başlardı. Ucuz atlet, gömlek peşinde oldukları için kimse dergilere dönüp bakmazdı. Büyük Doğu'nun yeni sayısı çıkınca Hilmi Oflaz satılmışlar gibi parasını öder, eldekileri dağıtır, yenilerini sergilerdi. Kanaatince ülkenin kurtulması Necip Fazıl'ın kitaplarının ve dergisinin okunmasına bağlıydı. Bıkmadan usanmadan yazmasında da Necip Fazıl'ın şevki çok önemliydi. Bunun için Hilmi Oflaz her tanıdığını Büyük Doğu'ya abone yapmak isterdi. Kendisi, hanımı, kundaktaki dahil bütün çocukları abone olduğu gibi, tavuklarına ve horozlarına ad takmış, onları da abone etmişti. Salı günleri postacı bir kucak dolusu dergiyi gecekondusuna getirirdi.

(s.113)

 

 

 

...Herkes bir yer bulup oturdu. Bir tek Hilmi Oflaz hürmeten oturmadı; çömeldi. Necip Fazıl onu uyardı:

 

- Hilmi rahat otur.

 

Kalkıp tekrar çömeldi. Necip Fazıl'ın sesi yükseldi.

 

- Hilmi sana çömel demedim, rahat otur, dedim. Hilmi Oflaz, kalkıp tekrar çömeldi.

 

- Oturdum üstadım.

 

Hilmi Oflaz'ın durumunda bir değişiklik olmayınca, Necip Fazıl karşısında oturan gence:

 

- Gaziantepli adın ne idi? diye sordu.

 

- İsmet üstadım.

 

- Kusura bakma İsmet; sen şöyle yanıma gelip otur. Hilmi de senin sandalyene otursun.

 

İsmet, Necip Fazıl'ın yanına geçince, Hilmi Oflaz da boş sandalyeye oturmak mecburiyetinde kaldı.

Necip Fazıl gençlere döndü:

 

- Siz Hilmi'yi böyle görmeyin; Hilmi uçaktan hızlı gider, kamyondan çok yük taşır.

(s.214-215)

 

 

Necip Fazıl, son dönem tarihine dair bir araştırma yapacaktı. Hilmi Oflaz'ın Çengelköy'deki gecekondusunun ağzına kadar kitap, dergi, gazete dolu olduğunu biliyor, orada malzeme bulabileceğine inanıyordu. Pazar günü evine geleceğini söylemek maksadıyla Hilmi Oflaz'ın tezgâhına uğradığında Rıfkı gitmişti. Mal almak için değişik yerlerde dolaşmak zorunda kalan Hilmi Oflaz, gün boyunca yoğun yağmurla iliklerine kadar ıslandığından mallarını toplarken titriyordu. Necip Fazıl'ı görünce dünyalar onun oldu.

 

- Hilmi, önümüzdeki pazar kısmetse evine geleceğim. Son dönem tarihimizle ilgili bir eser yazmayı düşünüyorum. Kaynak olarak kullanabileceğim bir şeyler bulabilir miyim diye kitaplarına, dergilerine bakmak istiyorum.

 

- Buyurunuz üstadım, fakirhanemiz için unutulmaz şeref olur. Pek çok kitap ve dergi bulabileceğinizi ümit ederim.

 

Hilmi Oflaz, mallarını doldurduğu sandığı karşıdaki dükkâna koyup geldi. Duruşundan, tavrından Necip Fazıl'a beslediği derin saygı ve sevgiyi sezmek mümkündü.

 

- Gel Hilmi, seninle Park Oteli'nde çay içelim.

 

- Emredersiniz üstadım, fakat ben yanınıza yakışır

mıyım?

 

- Ne demek Hilmi! Müslümanın ayağının tozu bin zâlim kraldan daha üstündür. Senin gibi sâdık, ganî gönüllü, fedakâr, bu dünyada kaç kişi var? İnançsız insan kazurat fabrikasından başka bir şey değildir. Mutfak, tuvalet ve yatak odası üçgeninde yaşayanlardan neremiz aşağı? Senin gölgen onların bin tanesinden daha canlıdır.

 

(s.227)

 

 

Bir makalesinden dolayı bir buçuk yıla mahkûm edilişini Yargıtay onaylayınca Necip Fazıl hapishaneye girdi. Çocukları küçüktü; isteklerini yerine getiremezlerdi. Hanımının da hapishane kapılarında bulunması zordu. "İş başa düştü." diyerek Hilmi Oflaz Mahmutpaşa'daki işporta tezgâhını sattı; yanında iş yapan Rıfkı da memleketine dönmek mecburiyetinde kaldı.

 

Sabahleyin hapishanenin kapısına gelen, yağmur kar demeden akşama kadar orada bekleyen Hilmi Oflaz'ın eli çok açıktı; tezgâhın parası fazla dayanmadı. Harçlığını çıkarmak için hapishanenin önündeki tarihî, metruk çeşmenin önüne zarf, kâğıt, sigara, kibrit gibi şeyler koydu; satmaya başladı. Necip Fazıl'ın kirli çamaşırlarını evine götürür, temizlerini getirirdi. İlaçlarının teminine özen gösterir; ufak tefek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırdı. Görüşme günlerinde onu bir telaş sarardı, çünkü eşi Neslihan Hanımefendi, çocukları Necip Fazıl'ı ziyarete gelirlerdi. Onlar Hilmi Oflaz'dan hiçbir şey istemezler, ona kesinlikle yük olmamaya dikkat ederlerdi; ama o hizmeti eksiksiz yapmak için parçalanırdı.

s.247-248

 

Ve böyle gider bunlar... Allah ona ve üstadına gani gani rahmet eylesin.

Share this post


Link to post
Share on other sites
...Hilmi Oflaz, Ahmet Hilmi Bulentoglu mahlasiyla Necip Fazil'i anlatan bir eser yayinladi.

Bu nokta gözümden kaçmış, acaba bu kitabın ismini ve çıktığı yayınevini bilen arkadaşımız var mı? Böyle bir insanın üstadı anlattığı eserini okumayı çok isterdim. Yazık ki Google Çelebi bize yeterince yardım etmedi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ahmet Hilmi Bulentoglu mahlasiyla yazılan kitabın dışında bir de derleme bir kitap var.

Buradaki yazıyı okuyunca,Hilmi Oflazın çileli yazılarının, şiirlerinin, onun hakkında yazılanların "Çile Yazılarım" isimli bir kitapta toplanıldığını öğrendim. Ve sadece burada gördüm bu kitabı. Sanırım ulaşmak çok zor.

 

Hilmi Oflazdan

YİTİK

Kaç yıl engin suya kavuşmak için

Baharla birlikte buradan geçtik

Kaç yıl burada kaldık bir bayrak için

Şimdi bu şehirde büyük bir yitik.

Sevgili yol sorar turnadan

Bahar şarkıları söyler ve sonra

Bir defne dalını atar sulara.

 

ileyazlar.jpg

Share this post


Link to post
Share on other sites

teşekkürler.

 

Hilmi Oflaz hakkında bu akşam bişey daha öğrendik ben,serdengeçti,mehmet ve nfk fan olarak :)

 

tam cümle aklımda değil,Mehmet Niyazi Özdemir'in anlattığı olayı yazacaktım ama hafızam kuvvetli olmadığından hatırlayamıyorum :)

 

'işportacı Hilmi' aklımda kalmış,sizler hatırlıyorsanız yazar mısınız? :)

Share this post


Link to post
Share on other sites
teşekkürler.

 

Hilmi Oflaz hakkında bu akşam bişey daha öğrendik ben,serdengeçti,mehmet ve nfk fan olarak :)

 

tam cümle aklımda değil,Mehmet Niyazi Özdemir'in anlattığı olayı yazacaktım ama hafızam kuvvetli olmadığından hatırlayamıyorum :)

 

'işportacı Hilmi' aklımda kalmış,sizler hatırlıyorsanız yazar mısınız? :)

Selamlar,

 

Hatırlayabildiğim kadarıyla Üstadın Oflaz'ı tanıtmak amaçlı kurduğu cümle:

 

"Fare tıkırtısından ürkecek kadar hassas, kralları önünde eğecek kadar gözü kara ve irade sahibi, aslanların önüne çırılçıplak atlayacak kadar cesur aziz dostum işportacı Hilmi..." :)

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites
Ahmet Hilmi Bulentoglu mahlasiyla yazılan kitabın dışında bir de derleme bir kitap var.

...

...

Selamlar,

 

Arkadaşlar, bu Ahmet Hilmi Bülendoğlu meselesinde Zaman'ın bir yanlışlık yaptığı kanaatindeyim ben. Çünkü gerek kendi araştırmalarım esnasında, gerekse de Üstad hakkındaki bilgisine güven duyduğum kişilere danıştığımda böyle bir isme ait hiçbir bilgiye ulaşamadım. Fakat A. Arif Bülendoğlu ismiyle, 1960'larda kaleme alınmış bir Necip Fazıl incelemesi mevcut. Ayrıca A. Arif Bülendoğlu hakkında yaptığım araştırmalarda da, mevzubahis kitaptan gayri bir bilgi çıkmadı ortaya. Yani, A. Arif Bülendoğlu ismi de, kuvvetle muhtemeldir ki, müsteardan gayri bir şey değil... Bülendoğlu gibi nadir bulunabilen ve tercih edilme imkanı hayli düşük olan bir soyismini taşıyan iki farklı mahlas sahibinin, üstad hakkında kitap yazabilme ihtimalinin sıfıra yakın olacağı bedahetini ve eldeki diğer verileri (Hilmi Bülendoğlu'yla ilgili hiçbir bilgi olmayışı gibi) gözönünde bulundurursak, Zaman gazetesinin bu haberinde yanlış malumat verdiği hükmüne varabiliriz.

 

Dolayısıyla, "Merhum Hilmi Oflaz'ın Üstad hakkında yazdığı eserini okumak isteyenler, Üstad Hakkında Yazılan Kitaplar başlığında, A. Arif Bülendoğlu tarafından yazıldığını belirttiğimiz kitaba müracat edebilir" deme rahatlığını gösterme hususunda hiçbir tereddüte sahip değilim. Merhum Oflaz'ın mahlası varsa bu A. Hilmi Bülendoğlu değil, A. Arif Bülendoğlu'dur.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Teşekkür ederim, ben de Google'dan filan sonuç alamayınca bu esere ulaşamayacağımdan korkmuştum. Şu durumda ilk iş A. Arif Bülendoğlu mahlasıyla yazılan kitabı temin etmektir, anlaşıldı.. :)

Share this post


Link to post
Share on other sites
hilmi oflaz efendiyle ilgili bir küçük yazı daha ... :)

 

Alınmışsa alınmıştır!

 

Otobüse koştular, bindiklerinde tıknefestiler. Birkaç durak sonra bilet kontrolcüsü otobüste dolaşmaya başladı. “Bilet kontrol” deyip yürüyor, yolcular da biletlerini gösteriyorlardı. Hilmi Oflaz’da bilet olduğu düşüncesiyle Niyazi hiç endişe etmiyordu. Kontrolör bunlara yaklaştı. - Bilet kontrol, dedi ve Hilmi Oflaz’a baktı. O, gayet soğukkanlı bir şekilde cevap verdi: “Ne soruyorsun? Alınması lazım geliyorsa alınmıştır. Alınmamışsa alınmayacak demektir!” Kontrolör şaşırır gibi oldu; ne demek istediğini pek anlayamadı; yanlış bir iş yaptığını zannetti. “Afedersiniz.” diyerek uzaklaştı. (Mehmed Niyazi, Dâhîler ve Deliler s.192) :)

 

Hilmi Oflaz'ın nükteleri kadar, davranış şekilleri de kendine has bir mizah unsuru taşıyor. Bu vakanın ayrı bir nükte doğuran geri dönüş yolundaki hikayesi de aşağıya iktibas edilmiştir:

 

 

Durağa geldiler; Niyazi iki bilet aldı; birini Hilmi Oflaz’a verdi. İlk gelen otobüs tıklım tıklım doluydu, zorla bindiler. Her durakta inenden çok binen oluyor, biraz daha sıkışıyor, terliyorlardı.

Beşiktaş’a yaklaşınca otobüsten inenler çoğaldı. Dolmabahçe sarayı’na gelirken kontrolör dolaşmaya başladı.

-Bilet kontrol!

Sıra Hilmi Oflaz’a gelince, sağ elinin baş parmağı ile işaret parmağı arasında ezip büzdüğü, küçük bir nohut tanesi haline getirdiği bileti kontrolcuya uzattı. Kontrolör hafifçe irkildi:

-Bu ne hale gelmiş!

-Benim ne hale geldiğimi niye sormuyorsunuz?

 

(Mehmed Niyazi – Dâhiler ve Deliler)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...