Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Beylerbeyi

Abdülhamid, Abdülhak Hâmid Ve Karındeşen Jack

Recommended Posts

Şu gerçeğin uzun zamandan beri farkındayım: İlgi duyduğunuz konular ve meseleler ne kadar çoksa, okuduklarınız size o kadar çok şey söyler. Bu sebeple eskiden okuduğum kitapları zaman zaman yeniden okumak ihtiyacı hissediyor ve ilk okuduğumda dikkatimi çekmeyen bir yığın önemli ayrıntıyla karşılaşıyorum.

Son günlerde diplomat şair ve yazarlar hakkında yazmaya çalıştığım bir makale için Abdülhak Hâmid'in hatıratını yeniden gözden geçirirken karşıma çıkıveren Karındeşen Jack'ı, ilk okuyuşumda nasılsa fark etmemişim. Hayret ki ne hayret!

 

Birçok filme ve belgesele konu olan Karındeşen Jack (Jack the Ripper), bildiğiniz gibi, 1888 yılının ikinci yarısında, Londra'nın gecekondu semtlerinden Whitechepel'de hayat kadınlarına musallat olan ve bütün cinayetlerini tasvir edilemeyecek kadar büyük bir vahşetle işleyen bir seri katildir. Kimliği araştırmacılar tarafından hâlâ merak edilen Jack'e bu isim, İngiliz istihbarat teşkilâtı tarafından katil olduğunu iddia eden birinin gönderdiği mektuptaki imzadan hareketle verilmiş. Hâmid, "Jack the Ripper" isminin Londra halkı tarafından verildiğini, "Yarıcı Jack" anlamına geldiğini, "Şikem-şikaf" (Karındeşen) dememek için "Ripper"in tercih edildiğini söylüyor.

 

Mesele şu: Sultan II. Abdülhamid, Londra'dan Jack the Ripper imzasıyla bir suikast mektubu almış ve bu mektubun kim tarafından yazıldığını araştırması için o tarihte Londra Sefareti'nde başkâtip olarak görev yapan Hâmid'e iki yüz elli liralık bir çek göndermiş. Bu paranın iki yüz lirası "ihsan", elli lirası ise tahkikat içinmiş. Çekle birlikte gönderilen mektupta müracaat edilmesi istenen İngiliz detektifinin ismi ve adresi de bildiriliyormuş. Hâmid, Şehbender Emin Efendi'yle birlikte gidip bu detektifle konuştuğu gibi kendi imkânlarıyla bazı araştırmalar da yapmış. Bu arada aynı tehdit mektuplarından Rus çarına da gönderilmiş olduğunu öğrendiklerini belirten Hâmid, "Londra'daki Jack the Ripper" diyor, "bizim çarşıdaki Sarı Çizmeli Mehmet Ağa'dan da beterdi. Yedi milyona karîb nüfusu olan bir şehirde böyle meşhur ve müstekreh bir nâm-ı müstearla yazılan suikast mektubunun sahib-i mes'ulü kimdir, nasıl tahkik olunabilir? Her taraftan bu yolda cevaplar almıştık."

 

Hâmid, Sultan Abdülhamid'in tahkikat için gönderdiği paranın çok azını harcadıklarını ve "netice-i tahkikat"ı "atebe-i şâhâne"ye arz ettiklerini söylüyor.

 

Şaşırtıcı olan, Abdülhamid'in böyle önemli bir mesele için sefir Muzurus Paşa'yı değil de, şiir yazmaktan ve güzel yaşamaktan başta derdi olmayan Abdülhak Hâmid'i görevlendirmiş olmasıdır. Acaba bu, Hâmid'e para göndermek için bir vesile midir? Üstad, hatıratının Karındeşen Jack meselesini anlattığı sayfalarında, "Hazine-i Hassa'dan muhassas (tahsis edilmiş) maaşım yoktu. Sultan Hamid'in vükelâsından yahut jurnalcilerinden değildim" diyorsa da, mektupları dikkatle okunursa başka neticelere ulaşılabiliyor.

 

Yukarıda sözünü ettiğim yazıda, Tanpınar'a dayanarak Abdülhamid'in Hâmid'e daima şüpheyle baktığından söz etmiş, bu konuda bir de Prof. Dr. İnci Enginün hanımefendinin görüşünü almak istemiştim. Hâmid'in hatıraları ve mektupları da dâhil olmak üzere bütün eserlerini kültürümüze yeniden kazandıran İnci Hanım, bu konuda şüpheleri olduğunu söyleyerek mektuplarından birindeki bir ifadeye dikkatimi çekti ve bazı şüphelerinden söz etti. Bu da mektuplarda dikkatimi çekmeyen küçük bir ayrıntıydı. Dedim ya, ilgi alanınız ne kadar genişse, okuduklarınız o kadar çok şey söylüyor!

 

İnci Hanım'ın söz ettiği çarpıcı ayrıntı şu: Hâmid, Sultan Abdülhamid'le özel olarak haberleşebilmek için bir şifre anahtarı hazırlamış! Açıkçası, Sultan Abdülhamid'in "Şair-i Azam"la ilişkisi var; durum anlaşılmasın diye Hazine-i Hassa'dan ek bir maaş tahsis etmemiş, ama Karındeşen Jack'ı tahkik etmek gibi sudan sebeplerle para gönderip durmuş.

 

Hâmid, çekirdekten yetişme bir hariciyeci gibi görünse de hep amatör kalmıştı; üstelik diplomat olarak ciddi bir faaliyetinden ve başarısından da söz edilemezdi. Güzel giyinmeyi, pahalı restoranlarda güzel yemekler yemeyi seviyor, çok içiyor ve çapkınlıkta sınır tanımıyordu. Fakat o hem "Şair-i Âzam"dı, hem de öyle anlaşılıyor ki, zât-ı şâhânenin has adamı! Başkalarının meslek hayatını bir anda bitirebilecek kusurlar, ihmaller ve skandallar onda hoş görülüyordu. Esat Cemal Paker'in Kırk Yıllık Hariciye Hatıraları'nda, Hâmid'in amatör memur olduğu için Muzurus Paşa'nın kendisinden iş ve yardım beklemediğini, esasen Abdülhamid'in onu Londra'ya iş görsün diye değil, bir bakıma mecburi istirahate gönderdiğini söylemesi de dikkat çekicidir.

 

Öğrendiğim bir gerçek daha var: Hatırat kitapları genellikle açıklamak için değil, gizlemek için yazılır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

okumuştum da saçma geldi koskoca padişah gizliden para yollayacak Hamid efendiye..

Share this post


Link to post
Share on other sites

efendim bu koca sultan ABDULHAMIT han. ne yaptigini, niye yaptigini kolayca kestirebilmek zor. olmusta olabilir olmamista olabilir. en dogrusunu ALLAH bilir.

 

selametle

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...