Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
yavuzlenk

Kemalizmin Türkçeye Zararları

Recommended Posts

M.Kemal İslamiyet'den evvelki Türk tarihine büyük bir önem vererek İslami devreyi sönük hatta karanlık göstermek gayreti içinde olmuştur.

 

Bu durum bazılarının zannettiği gibi Türklüğün sevilip benimsenmesinden dolayı değildir.İslam reddedilince onun yerine milli mefahir namına bir şey ikame etmek mecburiyetiyle Türklük baş tacı edilmiştir.

 

İslam’a nefretle yola çıkınca,Onun icap ettirdiği her şeye karşı olmak elbette tabiileşecekti.Buna bir de teknikte ileri gitmiş batı alemine hayranlığı eklerseniz,Kemalist inkılapların fikri ve ruhi gayelerini kavramış olursunuz.

M.kemal, İslam’la yoğrulmuş maziyle alakayı kesmek istediğinden,Arapça ve Farsça kelimeleri dilden atma davasında baş teşvikçi rolünü üstlenmişti.

 

O derecede –ırkçı- ve –gayr-ı ilmi-idi ki:halkın günlük konuşmasında yer almış olup da köken itibariyle Arapça ve Farsça olan kelimelere bile lisandan atılması gereken unsurlar olarak ilan edildiler.Bunların yerine eski Türk lehçelerinden,Moğolcadan karşılılar arandı.Bulunamayanlar için yeni kelimeler uyduruldu.Avrupa lisanında Türkçeye girmiş olan kelimeler,Arapça ve Farsça kelimelere uygulanan boykotta etkilenmedi.Zira hedef İslami kökenli kelimelerin imhasıydı.

Hatta bu karşılık aranan Arapça,Farsça kelimeler için Avrupa kökenli kelimelerin alınmasında bir mahzur görülmedi.

(bkz.bernard levis-modern türkiyenin kuruluşu s.429)

Demek ki –yabancılık-sadece İslam kültürünün malı olan kelimelere hasredilen bir uygulama olarak ortaya çıktı.Gayet acele olarak –tarama dergisi-adıyla bir sözcük meydana getirildi.Herkes bu sözcükteki kelimeleri kullanmaya mecbur edildi.Böylece ortaya öyle maskara bir dil çıktı ki,kimse kimseyi anlayamaz oldu.

M.kemal ise baş teşvişçisi olduğu bu dil katline karşı 12 eylül 1934’te dil inkılabı yıldönümünde yayınladığı bir yazıyla hoşnutluğunu ifade etmektedir.

Fakat ortaya öyle kepaze durumlar çıkmıştır ki M.kemal bile teşvikçisi olduğu bu durumun kötü olduğunu belirtiyor.

Falih Rıfkı Atay hatıralarında şöyle diyor:

-bir akşam Atatürk,sofra bittikten sonra benim yanı başımdaki iskemleye oturmamı emretti,

-dili bir çıkmaza saplamışız dedi-(Falih Rıfkı Atay Çankaya s.477)

Bu ağır hatalı yoldan dönüş için kendilerini küçük düşmüş olmaktan kurtaracak bir çare aradılar.Bulunan bahane ise daha da gülünçtü.GÜNEŞ DİL TEORİSİ.

 

Nedir bu teori?

 

1935 yılında İstanbul’dan Ankara’ya rahatsız dönen kemal paşa,dil kurumu allamelerini hasta yatağında kabul etti.Onlara kimden öğrenmişse Viyanalı Dr.Kvirgiç adında biri tarafından insanlık tarihinde ilk tefekkürün Güneşle başladığını iddia eden Fransızca tezinden bahsetti.Buna göre dillerin doğuşu da güneşle izah edilmeliydi.Nasıl diğer yıldızlar Güneşten kopup ayrışmışsa bütün diller de güneş gibi olan Türkçeden türemiştir.Böylece dün Türkçe değil diye boykot edilip imha edilen kelimelerin bu kez aslında Türkçe olduğunu isbata çalışmak gibi gülünçlükler sergilendi.Dalkavuklar paçaları sıvadılar,hatta kimi Frenkçenin bile Türkçe asıllı olduğunu söyleyerek rezil ve komik durumlara düştü.Hatta Naim Hazım diye birisi,Arapça kelimelerinde Türkçe kökenli olduğunu söyleyerek,ilmen imkansız bir olayı kanıtlamaya çalıştı ve –arapçanın Türkçeyle yeniden doğuşu-isimi koca bir kitap yazarak komikliklere bir yenisini daha ekledi.

Bu teori güya yapılan imha ve tasfiye çalışmasından geri dönüşe bir kılıftı.Fakat bu Türkçemizi hazin bir kadere doğru sürüklemeye devam etmişti.

Lisanımızda yapılan bu tahribatın Kemalistlerce adı dil devrimidir.Bunun gayesini en doğru ifade eden f.Rıfkı Atay’dır.

-….yazı ve dil devrimleri türk kafasını arap kafasından ayırıyordu-

Burada Arap kafasından bahis, müslümanca düşünmektir.İşte Kemalistlerin Türkleri İslamiyet’ten koparmak için giriştikleri inkılap.Türkleri ana kimliklerinden,İslam’dan ayırarak,Arap harflerinden,yanı kurandan uzaklaştırarak dinsizleştirmek amacı güden bu inkılapların bizlere sayısız yara verdiği şüphesiz.Fakat Kemalistlere göre Türkiye’yi çağdaş bir seviyeye getirdikleri aşikar.

Gerek harf gerekse lisan inkılâplarının gayesi İslam kültüründen kopmaktı. Bunu Kemalistlerin iki numaralı adamı ismet İnönü ulus gazetesinde yayınlanan hatıratında açıkça ifade ederek:

-harf inkılabı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz.(halbuki okul sıralarında bizlere, arap harflerinin okuma,yazma,öğrenmesinin zor olduğu,Latin harflerinin daha kolay olduğu v.s anlatılırdı)Harf inkılabının bizde tesiri ve büyük faydası kültür değişimini(İslam kültüründen kopmayı)kolaylaştırmasıdır.İster istemez arap kültüründen(İslam kültürü)koptuk-(bkz,İnönü’nün hatıraları,ulus gazetesi,14,15 nisan tarihli nüshalar)

 

Lisanımızdan terk edilen kelimelerin,terk edilmek istenen kelimelerin kabahati menşelerinin Kur’an olmasıdır.

İslam irfanına açılan yolları tıkamak gayesi güden Kemalistler İslami kültürü silmek için böyle uygulamalar gerçekleştirmişlerdir.

Dünya’da bizden başka hiçbir ülkede böyle bir lisan kargaşası mevcut değildir.Bunlar arasında ‘kültür ihtilali’ yapmış olan komünist Çin’i bile zikredebiliriz.Dünya’daki bütün lisanlar birbirlerinden sayısız kelime almış bulundukları halde lisanda bizim gibi ırkçılık yoluna sapmış bir başka milletin mevcud olmaması ne ile izah edilebilir?

Milletimizi asırlardan beri tahakkuk etmiş bulunan orijinal şahsiyet ve inanışından uzaklaştırarak onu Batı’nın adeta topyekün bir lobisi haline getirmek gayesi güden Kemalist inkılapların temel hedefi bizi milletçe İslam’dan tecrit etmektir.

 

 

(Kaynak: Kadir Mısıroğlu Doğru Türkçe Rehberi,Sebil Yayınları İstanbul 1993)

 

 

Sebil yayınlarından çıkan,Kadir Mısıroğlu'nun kaleme aldığı Doğru Türkçe Rehberi adlı eseri ve sonundaki 1000 uydurma boykot kelime listesini okumanızı istirhamla tavsiye ederim.Bahsi geçen kitaptan uydurma kelime listesini bilgisayar ortamına aktardım,arzu eden arkadaşlara alfabetik sıraya göre tasnif edilmiş halde yollayabilirim.

Yine Sebil Yayınlarından çıkan Türkçe'nin Müdafaası adlı eserde aralarında Üstadımızında bulunduğu geçmişten günümüze kırk münevverin abide makaleleri yer alıyor.Türkçemiz üzerine oynanan kirli oyunları gözler önüne seren ve meşhur münevverlerimizin konu hakkındaki görüşlerini içere bu kitabı da konuyla ilgilenen arkadaşlara tavsiye ederim.

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kadir Mısıroğlunun pek çok hikayesi yanlış, eksik kaynaklı çıkıyor.Soruyorum tarih hocama yok öyle birşey Atatürk düşmanlığı yapıyor o adam diyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Kadir Mısıroğlunun pek çok hikayesi yanlış, eksik kaynaklı çıkıyor.Soruyorum tarih hocama yok öyle birşey Atatürk düşmanlığı yapıyor o adam diyor.

Misal veriniz?Öyle konuşmakla olmaz...bekliyorum...

Ayrıca bunlar hikaye değil,tarihi kaynak ve belgelere dayanarak yazılmış bir kitaptan alınan iktibaslar...Kadir Mısıroğlu'nu Atatürk Düşmanı ilan ederek gerçek tarihi saklamaya çalışanlar sizlere yazık ediyor da göremiyorsunuz...Çalakalem birşeyler yazmışsın da önce şu yazılanları bir okuma zahmetinde bulunsaydın...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Kadir Mısıroğlunun pek çok hikayesi yanlış, eksik kaynaklı çıkıyor.Soruyorum tarih hocama yok öyle birşey Atatürk düşmanlığı yapıyor o adam diyor.

 

 

Ah kardeşim, ah!

O Güneş Dil Teorisi var ya, yani gerçekten vardı o...

Hani bir okusan bu teorinin neticesinde ortaya dökülen komiklikleri, sen bile gülersin...

Mesela bir Fransız kelimesinin, nasıl yapıyorsa yapıyor, bir Türkçe kelimeden türediğini söylüyorlar. Yahu hangi Türkçe kelimeden hangi bilmem ne yabancı kelime türediğini ve güya örnekleriyle beraber ortaya çıkarıyorlar, kendilerince...

Ha unutmadan, Ecevit'in de kullandığı yeni Türkçe kelimeler muhteşemdir(!) mesela...

Şimdi diyeceksiniz ki, Güneş D. T. için kullanılan kelimelerden bir kaç örnek ver öyleyse?

Tabiki ama şimdi değil, efendim...

Yavuzlenk kardeşime buradan selamlar... Devam kardeşim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

T.C

İSTANBUL

C.Müddeiumumiliği

Muhaberat 934/26734

 

Büyük önderimiz Gazi Hazretlerinin son nutuklarında

Kullandıkları Öz Türkçe kelimelerin örnekleri yukarıya

yazıldı.

Öz Türkçemizi bir kat daha güzelleştirecek olan bu

Kelimelerin yazılarda yeri geldikçe kullanılması ve bü-

yük Önderimizin öz Türkçe kelimeleri derleyen nutuk-

ları çıktıkça örnek yapılması Dahiliye bakanlığının yazısı

üzerine Vilayetin 20/11/934 gün ve 6226/782 sayılı yazısın-

dan bildirilir ve kullanılması istenir ef.

26/11/1934

İst .C.M.U. Başmuavini

Salih

 

buyurun efendim,güzel lisanımız nasıl tahrip ediliyormuş görün de anlayın,okuyun da ağlayın...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Amazon’dan geçen eski Türkler (Amma da uzun) demişler. Amma da uzun zamanla Amazon olmuş.

Daha neler, daha neler...

Ha bu arada 'amma da uzun' ifadesinin 'Amozon' ismine dönüşü Güneş Dil Teorisinde oluyor...

Hani böyle komikten de komik daha nice örnekler var, bu teori için...

Güneş Dil teorisinden önce de bazı çalışmalar yapılmış, Türkçemiz üzerinde. Aşağıdakiler değiştirilmek istenen ve yerlerine getirilmek istenen kelimelerden bazıları...

 

(“Yabancı” kabul edilerek değiştirilmesi teklif edilen bazı kelimelerden örnekler: Âdet>alışkı, akıl>us, aşk>sevi, bahşiş>sevinmelik, cani>kıyacı, cefa>üzgü, cinayet> kıya, cümle>tümce, delege>seçilmen, devlet>erkyurt, edebiyat>yazın, eser>yapıt, gaye>amaç, hamam>ısıdam, harf>yazaç, hayal,>imge,görsü, hayat>dirim, hukuk>türe, ırk>anasoy, iflas>batkı, ilaç>em, kabir>gömüt, manevî>tinsel, masal>öyküce, millet>ulus, mühendis>ölçmen, nutuk>söylev, özür>bağışıt, parça>bölecik, sabır>katlantı, sebep>neden, selâm>esenleme, seyirci>izleyici, şair>ozan, şehir>kent, şeref>onur, şiir>koşuk, takip>izlem, taksi>taşınca, taksit<bölünç, tam>tüm, tehlike>çekince, ticaret>tecim, ücret>çalışmalık, zafer>utku, zarar>dokunca, zeki>varışlı, zengin >vasıl, vb.)

 

Dur şimdi bu yeni kelimelere göre bir cümle kuralım:

Arkadaş çok üzgü oldu. Ama ne yaparsın ki batkısını verdi... Yani tecim arkadaşa göre değil. Tabi bu talihsiz batkısında uymak zorunda olduğu erkyurd kuralları da rol oynadı. Ölçmen abisi vasıl olduğu halde, ona yardım etmemiş, o da ölçmen ve vasıl abisine çok içerleyip bir taşıncaya atladı. O anda tinsel bir boşluğa düşmüştü. İçinden sevi kaşukları yazmak geldi... Tecimde çekince görünce, çalışmanlıklı bir işe girmeyi düşündü. Tabi bu değişimin dokuncalarını iyice hesap etmeliydi. Aslında varışlıydı arkadaş. Ne de olsa anasay'ı sağlam. Dirim için dirime atılmalıydı. Gerekirse bölüncle bir şey alacaktı ama, borcuna sadık kalacaktı. Ama kesinlikle sevinmelik kabul etmeyecekti. Hemen bağışıt dilemesini de bilecekti. Bu öyküce de burada biter... E pek çok insan götürgeçin saati dolmak üzere de...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bakınız, türkçe geçmişinden bu güne bir çok değişikliğe uğradı. DİL konusu edebiyatımızı ilgilendiren bir konudur.Dilimiz, edebiyatın geçirdiği dönemlerden etkilendi.

Tanzimat - Servet-i fünun - Mİlli edebiyat- Cumhuriyet dönemi vs. Yazarlarımızın kullandığı türkçe geçmişten günümüze etkilenerek değişikliklere uğramıştır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Fatih Sultan İstanbul'u fethederken Haliç zincirli olduğu için kaptan-ı derya Süleyman Paşa'ya emir verir, git ve düşman gemileriyle çarpış, Haliç'i geçmemiz lazım der. Süleyman Paşa başarılı olamaz. Fatih bunu kıyıdan seyreder ve hiddetle der ki, bre nasip mağlup olursunuz. Sonra Süleyman Paşayı görevinden azleder. Maziyle, geçmişle uğraşacak zamanı yoktur. Hemen karar vermek ve harekete geçmek zorundadır. Şimdi gelelim bize. Hala 70-80 yıl öncesine gidip bir kefeye koyamadığımız Atatürk'ü parçaladıkça parçalıyoruz. Onu göklere de çıkarsak yerin dibine de indirsek bu bizim ilerlememize katkı sağlamaz. Sadece zaman kaybetmek ve harekete geçmeye mani olmaktan başka. Mevzumuz bu değil. İstanbul böyle fethedilmez!.. Onuncu Yıl Marşı'nı söyleyenler bizi ne kadar ileri götürebildi? Aksine geriletti. Ya Atatürk'e din düşmanı diyenler ne kadar ilerletti? Onlar da hiçbir şeyi beceremediler. Tabi doğruları bilelim ama içimizde bazı şeyler ukde kaldı hissini uyandırarak ve Atatürk'e dair aydınlanmayan bazı mevzular var diye Atatürk'ü günah keçisi yapmayalım. Aksini de yapmayalım. Bizi o kurtardı. Emperyalizme karşıydı, hepimizi birleştirdi diyip de gerçekleri göz ardı etmeyelim.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Fatih Sultan İstanbul'u fethederken Haliç zincirli olduğu için kaptan-ı derya Süleyman Paşa'ya emir verir, git ve düşman gemileriyle çarpış, Haliç'i geçmemiz lazım der. Süleyman Paşa başarılı olamaz. Fatih bunu kıyıdan seyreder ve hiddetle der ki, bre nasip mağlup olursunuz. Sonra Süleyman Paşayı görevinden azleder. Maziyle, geçmişle uğraşacak zamanı yoktur. Hemen karar vermek ve harekete geçmek zorundadır. Şimdi gelelim bize. Hala 70-80 yıl öncesine gidip bir kefeye koyamadığımız Atatürk'ü parçaladıkça parçalıyoruz. Onu göklere de çıkarsak yerin dibine de indirsek bu bizim ilerlememize katkı sağlamaz. Sadece zaman kaybetmek ve harekete geçmeye mani olmaktan başka. Mevzumuz bu değil. İstanbul böyle fethedilmez!.. Onuncu Yıl Marşı'nı söyleyenler bizi ne kadar ileri götürebildi? Aksine geriletti. Ya Atatürk'e din düşmanı diyenler ne kadar ilerletti? Onlar da hiçbir şeyi beceremediler. Tabi doğruları bilelim ama içimizde bazı şeyler ukde kaldı hissini uyandırarak ve Atatürk'e dair aydınlanmayan bazı mevzular var diye Atatürk'ü günah keçisi yapmayalım. Aksini de yapmayalım. Bizi o kurtardı. Emperyalizme karşıydı, hepimizi birleştirdi diyip de gerçekleri göz ardı etmeyelim.

Birader yazını okuyunca anladım ki Atatürk'ü kıl keçisi ilan edenlerden birisi de ben oluyorum.Atatürk'ün dil konusunda yaptıklarını mantıklı bulan,kendisine hak veriyorum diyen varsa beri gelsin de göreyim,konuşayım...Önce Türkçe olmayan kelimeleri atıp,sonra da Güneş Dil Teorisi diye bir dönme icadıyla o Türkçe olmadıkları için atılan kelimeleri geri almak gibi komik bir durumu bana mantıklı izah edebilecek birisi varsa çıksın söylesin.Dünyanın tüm ülkelerinde milli kahramanlar eleştirilebilirken biz kanunla karumak gibi(aslında hakaretten öte hakarettir)saçmalıklarla geçmişe set çekiyoruz.Atatürk'ü yermiyorum,sadece dönemin zihniyetini ferdi planda (argoca çaktırmaya) çalışıyorum da işte muhtelif şahsiyetler çıkıp 5816'dan hüküm giyersin koçum demeye getiriyorlar...Haklısın ama burada haksızsın birader...

 

(Şunu belirteyim ki konunun amacı Atatürk değil dilimizin ne evrelerden geçtiği...Anatomi bilmeyen ve elinde neşter bulunan bir doktorun tedavisi gibi dilimizin yaşadığı buhranları birkaç cümleyle özetlemekdi gayemiz...Neyse,anlayan anlar...)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Güneş dil nazariyesi zaten saçma. Dile yapılan katliam da aşikar. Bunlara birşey dediğimiz yok. Yazımı yazarken yorumları okumadan yazdım, bu yüzden kimse müşahhas planda hedefim değildi, madem siz kendinizi yorumuma ait kişilerden gördünüz o halde lazım gelen cevabı verme hakkım vardır. Atatürk'ün Güneş Dil Nazariye'sini ortaya attığını biliyorsunuz. Bununla dile zarar verdiğini biliyorsunuz ve bu kadar bilgiyle ahkam kesiyorsunuz, öyle mi? O zaman Bektaşiler gibisiniz. Hani adamlar diyor ya, Kuran'da "namaz kılma" emri var; ama başındaki kısmını görmezden geliyor. Güya uyanık ve halkı kandıracak. Başında "alkollü iken" şartı var halbuki. Sizde de durum tam tersi. Sonunu unutuyor, bildiğiniz veya bilinmesini istediğiniz kısmı kesip piyasaya sürüyor ve de üstüne meydan okuyarak mantık istiyorsunuz, bana mantıklı izahını yapabilecek var mı diyerek. Bilmeyenlere bir iki cümleyle bilgi vereyim de, isteyenler araştırsın, ama sağlam kaynaklardan. Yarım yamalak yerlerden değil. Güneş Dil Nazariyesi Cumhuriyetin ilk yıllarında rağbet görmüş olan milliyetçilik fikrinin bozulmuş kolu olan ırkçılık bakışıyla bezenmiş bir görüştür. Yeni kurulmuş olan cumhuriyetin ilk devredeki temel taşları da savaş içerisinde yerleştirildiği için sağlıklı ve dinamik değildi. Bu yüzden ne sağlam tahlil şansı vardı ne de atılan adımların çoğunun doğru olma şansı. (Ama adımlar daha doğru atılabilirdi, bu ayrı mevzu.) İşte bunlardan basit bir örnek olarak Güneş Dil Nazariyesini verebiliriz. Doğru adımlardan bir tanesi olan Türk Dil Kurumu ne kadar isabetli bir hareket ise G.D.N.de o kadar yanlış bir harekettir. Bu görüşe göre herşey Türk'ten çıkmış ve tüm kelime'ler Türkçe'den türemiştir. İşte Atatürk'de Cumhuriyetin ilk demlerinde sisli ve soğuk havada doğru olmayan bir adım atarak bu hezeyan dolu görüşü desteklemiş ve yaygınlaşmasını istemiştir. Fakat ilerleyen zamanlarda gözlem ve akıl gücü ile muhakeme edip bu nazariyenin saçmalığını anlamış ve zarar vermiş olmasını da göz önünde bulundurarak, (zararın neresinden dönersek kar misali bakmış olabilir) bu saçmalığı resmiyetten kaldırmıştır. İşte sizin bilmediğini kısım son kısımdır. Bu görüşün zararını gözlerimize sokmasını biliyorsunuz ama işin hakikatini yansıtmayı hakikat adına niye yapmıyorsunuz anlamıyorum. Hakikat neyse onu göstermek lazım? Siz niye Atatürk'ün bu fikirden sonradan vazgeçtiğini göstermeksizin ilk kısmını alarak fıkra konusu olan Bektaşiler durumuna düşüyorsunuz. Benim haksız olduğum hükmünü vermişsiniz ya, o hiçbirşey ifade etmiyor. Size gerçekleri göstermek adına size göre haksız duruma düşmem hiç önem arz etmez, bence haklıyım. Hee, koruma kanunları felan ise, o Atatürk'ü değil Cumhuriyeti koruma kanunlarıdır. Bence tartışmaya açık bir mevzudur. Yazmaya kalksak bir cilt görüş çıkarırız.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Güneş dil nazariyesi zaten saçma. Dile yapılan katliam da aşikar. Bunlara birşey dediğimiz yok. Yazımı yazarken yorumları okumadan yazdım, bu yüzden kimse müşahhas planda hedefim değildi, madem siz kendinizi yorumuma ait kişilerden gördünüz o halde lazım gelen cevabı verme hakkım vardır. Atatürk'ün Güneş Dil Nazariye'sini ortaya attığını biliyorsunuz. Bununla dile zarar verdiğini biliyorsunuz ve bu kadar bilgiyle ahkam kesiyorsunuz, öyle mi? O zaman Bektaşiler gibisiniz. Hani adamlar diyor ya, Kuran'da "namaz kılma" emri var; ama başındaki kısmını görmezden geliyor. Güya uyanık ve halkı kandıracak. Başında "alkollü iken" şartı var halbuki. Sizde de durum tam tersi. Sonunu unutuyor, bildiğiniz veya bilinmesini istediğiniz kısmı kesip piyasaya sürüyor ve de üstüne meydan okuyarak mantık istiyorsunuz, bana mantıklı izahını yapabilecek var mı diyerek. Bilmeyenlere bir iki cümleyle bilgi vereyim de, isteyenler araştırsın, ama sağlam kaynaklardan. Yarım yamalak yerlerden değil. Güneş Dil Nazariyesi Cumhuriyetin ilk yıllarında rağbet görmüş olan milliyetçilik fikrinin bozulmuş kolu olan ırkçılık bakışıyla bezenmiş bir görüştür. Yeni kurulmuş olan cumhuriyetin ilk devredeki temel taşları da savaş içerisinde yerleştirildiği için sağlıklı ve dinamik değildi. Bu yüzden ne sağlam tahlil şansı vardı ne de atılan adımların çoğunun doğru olma şansı. (Ama adımlar daha doğru atılabilirdi, bu ayrı mevzu.) İşte bunlardan basit bir örnek olarak Güneş Dil Nazariyesini verebiliriz. Doğru adımlardan bir tanesi olan Türk Dil Kurumu ne kadar isabetli bir hareket ise G.D.N.de o kadar yanlış bir harekettir. Bu görüşe göre herşey Türk'ten çıkmış ve tüm kelime'ler Türkçe'den türemiştir. İşte Atatürk'de Cumhuriyetin ilk demlerinde sisli ve soğuk havada doğru olmayan bir adım atarak bu hezeyan dolu görüşü desteklemiş ve yaygınlaşmasını istemiştir. Fakat ilerleyen zamanlarda gözlem ve akıl gücü ile muhakeme edip bu nazariyenin saçmalığını anlamış ve zarar vermiş olmasını da göz önünde bulundurarak, (zararın neresinden dönersek kar misali bakmış olabilir) bu saçmalığı resmiyetten kaldırmıştır. İşte sizin bilmediğini kısım son kısımdır. Bu görüşün zararını gözlerimize sokmasını biliyorsunuz ama işin hakikatini yansıtmayı hakikat adına niye yapmıyorsunuz anlamıyorum. Hakikat neyse onu göstermek lazım? Siz niye Atatürk'ün bu fikirden sonradan vazgeçtiğini göstermeksizin ilk kısmını alarak fıkra konusu olan Bektaşiler durumuna düşüyorsunuz. Benim haksız olduğum hükmünü vermişsiniz ya, o hiçbirşey ifade etmiyor. Size gerçekleri göstermek adına size göre haksız duruma düşmem hiç önem arz etmez, bence haklıyım. Hee, koruma kanunları felan ise, o Atatürk'ü değil Cumhuriyeti koruma kanunlarıdır. Bence tartışmaya açık bir mevzudur. Yazmaya kalksak bir cilt görüş çıkarırız.

Cevabınızın ana fikri benim yiğidi öldürüp hakkını yemem oluyor galiba...Atatürk'ün meseleye yaklaşımını ele alarak önce millete Atatürk düşmanlığı empoze etme gayesini güden çıkarcı ben,Atatürk'ün konu hakkındaki diğer görüşlerini beyan etmeyerek çıkarcılıkla suçlanıyorum...Neyse birader,en azından ağzın laf yapıyor...Şurada konuşacak tartışacak adamı bulmak ayrı dert zaten...

 

İmdi,yazıyı okuduysan ki okumuşsundur aslında isnad ettiğin suçun çürüdüğünü alanen göreceksin.Belki idrak hususunda zorlanmışsındır,belki gözden kaçırmışsındır lakin yazının 5.paragrafında şöyle bir yazı mevcut:

 

Fakat ortaya öyle kepaze durumlar çıkmıştır ki M.kemal bile teşvikçisi olduğu bu durumun kötü olduğunu belirtiyor.

Falih Rıfkı Atay hatıralarında şöyle diyor:

-bir akşam Atatürk,sofra bittikten sonra benim yanı başımdaki iskemleye oturmamı emretti,

-dili bir çıkmaza saplamışız dedi-(Falih Rıfkı Atay Çankaya s.477)

 

İmdi,söyler misin bana,şu yukarıda ki satırlarda Atatürk'ün durumdan ve gidişattan üzüntülü olduğu,pişmanvari bir cümleyle bunu ifade ettiği belli değil mi?Neyse...

Yazının ana fikri Türkçe Davası üzerinden Atatürk'e çatmak değil,olayı özetle belirtmek idi.Farkına varabildiyseniz genellikle 'Kemalist' mefhumu kullanılmış ki sizin gibiler ortaya çıkıp da 'Edebiyat' yapmasın diye.Kemalist güruhu savunacaksanız hay hay bekleriz.Amma kaş yapayım derken göz çıkarmayın derim...

Atatürk pişman olmuş da,neye yaramış?Bu soruyu da cevaplamanızı istirham ederim.

 

Hiçbir gramer ölçüye dayanmadan Latin alfabesine geçerek hem Kültür birikimimizi,hem arşivlerimizi,yeni nesile adeta yabancı edenlerden hesap sormayacağız da ne yapacağız?İngilizler kaç yüzyıl ötesinden şekspirlerini okurken ben daha yüzyıl öncesini sözlüksüz okuyamıyorsam suç kimin birader?

Harf inkılabına inkılap gözüyle değil de maneviyatımızı ve edebiyatımızı ve tüm kültür mirasımızı yok edici bir darbe gözüyle baksan beni anlarsın...

Dilin önemini anlatacak değilim lakin yapılan hataların telafisi olmuyor...

Macar ozanımız ne diyor:

'üstün batılı meslektaşlarımızın teknik buluşlarıyla trüklerini taklit etmek değil amacımız, kendi toplumsal şartlarımızı ve halkımızla olan bağlantılarımızı göz önünde tutarak kendi alanımızda modern olmaktır.İstediğimiz ne yabancı bir kültürün katıksız ithali,ne bu ithalin döllendiği ve ilham ettiği milli bir kültürdür,bir mayalanma olgusu sayesinde kendi kültürümüzün gelişimidir.'

(Gyula İllyes)

 

Gaye bu olmalıydı ama işleri birileri rayından çıkardı ya...

 

 

(Şu 5816 meselesine cevabımı da ben değil Ahmet Kekeç Usta versin:

 

İtalyanlar,Garibaldi'nin eleştirilmesinden rahatsızlık duymazlar

Türkiye'de Atatürk'ü eleştirmek vatana ihanettir.

 

Fransa'da Danton'yu kurtarıcı,yalvaç,yarı tanrı görenlere popolarıyla gülerler.

Türkiye'de Mustafa Kemal?in ilahlığı tartışılmaz bile.

 

Fransız aydını Robespierre'i sever,saygı duyar,yeri geldiğinde alır,yerden yere vurur.

Türkiye'de Atatürk'ü sevmek vatandaşlık görevidir ve farzdır.

 

Amerika'da Washington'u Koruma Kanunu'na muhalefetten hiç kimse içeri tıkılmaz.

Türkiye'de '5816'şakır şakır adam harcar.

 

Ahmet Kekeç-Yurtta Sus, Cihanda Sus)

 

Latin harfleri hakkında o kadar attın tuttun da sen kimsin ki demene bırakmadan şimdilik iki örnek vereyim:

 

Lâtin harflerine tarafdar olanlar zannediyorlar ki, Garp Medeniyeti' ne bu sûretle daha çabuk ve daha kolay temessül edebiliriz. Halbuki Garp Medeniyeti'ne temessül harflerimizin tebdili ve Lâtin harflerinin kabulü ile kaabil olamaz.

 

Fuat Köprülü(Millî Mecmuâ, s. 75, 1 Kanunuevvel 1926)

 

Acaba bu Lâtince kabul edilebilir mi? Bu kabul edildiği gün memleket herc ü merce girer. Her şeyden sarfı nazar (her şey bir yana) bizim kütüphanelerimizi dolduran mukaddes kitaplarımız, tarihlerimiz, yazılarımız ve binlerce cilt eserlerimiz bu lisanla yazılmış iken büsbütün başka bir şekilde olan hurûfu kabul ettiğimiz gün en büyük bir felakete maruz kalacağız. Ve böylece derhal bütün Avrupa?nın eline güzel bir silah vermiş olacağız. Bunlar âlem-i İslâm?a karşı diyeceklerdir ki Türkler ecnebi yazısını kabul etmişler ve Hıristiyan olmuşlardır. İşte düşmanlarımızın çalıştığı şeytankârâne fikir budur.

 

Kazım Karabekir(Vakit, Tanin, Akşam, 3 Mart 1923)

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Size göre ana fikrim nedir, ben orasına bakmıyorum. Siz, kendinizi benim sizi bazı noktalarda suçladığımı düşünerek aslında kendinizin negatifinde yer alan düşüncelerin seslenişini ifade ediyorsunuz, benim değil. Eskilerde şöyle bir haber çıkmıştı, sanırım hürriyet gazetesiydi. "Hoca keçi çaldı" diye. O başlığı görenler tabi şaşırıp şok oldu, ama içeriği okununca anlaşılıyordu ki, aslında hocanın keçisi çalınmıştı. Tabi okumayanlarda hüküm belli, hocalar da bozuldu. Şimdi şu süslü püslü, kalın puntolarla, karşının anlamayacağını düşünülüyormuşcasına vurgulu şekilde yazılan yazı, eklenen başlıkta hoca keçi çaldı deniyor, ayrıntıya dikkat edilince fark ediliyor ki, hocanın keçisi çalındı, kırmızı puntolarla yazdığınız yer tam bu durumun ispatı. Hal böyleyken sizin kocaman bir apartman karşısına dabulyu si büyüklüğündeki bir betonarmeyi bize göstererek hakkı teslim ettiğinizi mi düşünüyorsunuz? Bunu anlamayanlar yutar ancak. Say say say sonra, fısıldarvari şekilde ama şöyle de dediydi, pişmanlık gösterdiydi demek yazının ve fikrin ne kadar kem niyetli olduğunu gösteriyor. Hee benim gözlerim iyi görür hatta sizin burdaki bedbin bakışınızı bile gördü. Algılayışım da idrakim de yerindedir. Aslında siz, benim anlayamadığımı veya gözden kaçırdığımı düşünerek sizin algılayışınızda bana dair bazı ihtimallere yer verdiğinizi görüyorum. Bu da algılayışının isabetsizliğini yani sizin anlayışının sorunlu olduğunu ortaya koyuyor. Neyse.

 

Gelelim Atatürk meselesine. Dil benim için devrimdir, inkılap değil. Yine algılayışsızlığınızı görüyorum, inkılap gözüyle baktığımı düşünmenizden ötürü. Bir nesli nasıl mahvettiler sorusuna hakiki cevap bu devrimde yatıyor. Kayıplar büyük. Zayiat, büyüklüğümüze eş. Ama harf konusuna gelince, ben Arap harflerindense bu harfleri daha çok beğeniyorum. Bu benim şahsi düşüncem. İslam anlayışını müstesna tutmak şartıyla, İslam sırf Arabistan'da çıktı diye Araplara aşırı hürmetkar oluşumuzun ceremesini fazlasıyla çektik. Artık İslam anlayışımız Arap tesiriyle değil, Türk Milleti'nin kendi mayasıyla yoğrulacak. (Burası çok hassas mevzudur. Boş kafalar yaydan çıkıp fırlayarak, ciyaklamasın. Millet ve milliyetçilik bakışına kayan bir noktada fazla derine inmemek iktiza eder. Açıklaması hayli uzundur zira.)Hee, eğer ki öztürkçe ayağına bakarsak, o dediğim gibi saçmalıktan başka birşey değildir. Dile sizin gibi bakarsak da içinde bulunduğumuz devreye düşman gözüyle bakmaktan daha mantıklı bir görüş dile getiremeyiz. Yoksa ne sizin dediğiniz gibi "maneviyatımızı ve edebiyatımızı ve tüm kültür mirasımızı yok edici bir darbe" pespayesine kanmak zorunda kalırız. Bu cümlede nasıl "tüm" lafını kullanabilirsiniz, kullanıyorsanız da durumu ispatlamalısınız. Ben istedikten sonra hem Fuzuli'yi okuyabiliyorum, hem filibeli Ahmet Efendiyi, hem Kaşgarlı'nın sözlüğüne bakabiliyorum, hem de Nizammülk'ün Siyeru'l-mülk'ünü okuyabiliyorum. Bunların hiçbiri de yok olmadı. Aksine duruyor. Sizin, durumu kötü göstermek gayeniz pek de gerçek değil. Abartarak gerçekleri örtmeye meyletmeyelim.

 

Dilin bozulduğunu da bilmiyor değilim, baksanıza, siz dilbilgisi yerine gramer lafzını kullanıyorsunuz. E siz bile kullanıyorsanız bu dile sağlam denir mi? Denmez tabi. Peki durum böyle oldu diye, hesabı kimden soracağız? Atatürk'ten mi? Hadi diyelim, evet. Ne elde edeceğiz? (İçimizdeki düşmanlık hissini dışarıya haklı yere haykırabilmenin yolunu mu) Önemli olan sonuçtur ve ne elde edeceğimizdir, siz on tane isim de sıralasanız bu bize müspet bir sonuç vermez, bir tane de isim sıralasanız müspet sonuç vermez. "Dili kim bozdu" değil, "dili nasıl düzeltiriz" sorusuna cevap vermek lazım. Bu da birçok yerde olduğu gibi sitemizde de var. Atın arpasını kaçıran eşekse, eşeğe mi ceza vereceksiniz? Yoksa balık, oltadaki solucan jimi gördü ve oltaya takılmaktan vaz geçti diye jim'e mi, kendinize mi ya da balığa mı ceza vereceksiniz?

 

Sizin Atatürk'e bakışınız olumlu da olumsuz da olabilir, fakat ben sizi, onun düşmanı ilan etmediğim gibi kendimi de onun taraftarı ve savunucusu kabul etmiyorum. Haksız ithamlara cevap veriyorum. Burada birisi Che'ye, o inanmayan bir adamdı, şan şöhret için devrime kalkıştı dese, ona da aynı cevabı veririm. Mesele olan gerçekleri gerçek haliyle ortaya koyabilmektir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şimdi neyi savunuyorsunuz?

Bana yiğidi öldür hakkını yeme demeye mi getiriyorsunuz?Misal verdiğiniz gazete haberiyle bu olayı bağdaştırmanızı kesinlikle anlayamadım.Amacım Atatürk’e çatmak olsaydı bakın açıkça çatıyorum,çatacağım.(Size göre)Orada ne yazıyor?

Şu nadide dilimize yapılan kirli oyunların bir özeti.Ve bunların baş sorumlusunun da bu evrenin mahiyetini izah edebilecek itirafı.Fakat olayı oradan taşıyıp da alicengiz oyununa dönüştürmenin lüzumu yok.Siz bu görüşleri kabul etmemekte serbestsiniz,eleştirebilirsiniz lakin manada sorgulama salahiyetine sahip değilsiniz.

Çok savunma gayretinde bulunduğunuz Atatürk hakkında neler biliyorsunuz gerçekten merak ediyorum.

Kısır ve eski halinden zerre eser kalmamış bir lisan miras bırakılmış size ve siz hala etrafa tebessüm saçacak haldesiniz.

Siz Latin harflerini beğenebilirsiniz lakin unutmayın ki çağdaşlık adı altında zorla ikame ettirilen bu harflerin kültürümüzden kopardıkları ciltler dolusu kitaba eş bir mevzudur.İsrailliler bin yıl önceki İbranice alfabesini alıp da 20.yy’da Dünya’da tek kullanmak uğruna diriltirken,Japonlar çağdaşlaşmaktan geri kalmayıp da harflerini feda etmezken bazıları(!) yüzünden biz neden bu hallere geldik.

Neyse fazla söze ne hacet,sen beni anlayamamışsın.Boşa kürek çekmenin de lüzumu yok.

Selametle…

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mevzu çok basit, kendi değerini kendisi biçen kardeşim, keçi örneği şudur, siz Atatürk'e olumsuz bakan cephede olduğunuz için dildeki yanlışlığın maddi-manevi tüm sorumlusu olarak onu ilan ediyorsunuz. İşte bu kısmı, hoca keçi çaldı kısmı oluyor. Yani Atatürk'e sempatisi olmayanlar hemen, "al işte, ben biliyordum zaten böyle olduğunu"diyor. Halbuki dil mevzuu incelenince görülüyor ki, bu uygulamadan Atatürk vazgeçiyor, yanlışı anlıyor, düzeltiyor-düzeltemiyor, ama iyiye niyet ediyor. İşte bu kısmı da hocanın eşeği çalındı, yani işin hakikat kısmı. Olayları ayrı ayrı düşünebilmelisiniz ki anlayabilesiniz... Siz önceye ait bir olayı, tüm zamanı kapsarcasına önümüze sürerek Atatürk'ün sonraya ait fikrini kafesliyorsunuz. Gerçekleri böylece saptırmış oluyorsunuz. Benim de karşı olduğum kısım bu. Kendinize bir düşman seçerek onu hedefe oturtuyor, herşeyi ona ihale edecek yolu takip ediyorsunuz. Ohh, ne güzel iş. Laf söylemek beleş nasılsa değil mi? Yok öyle yağma. Eğer bir yerde gerçeklerden sapma varsa onu dilimle veya elimde düzeltmeye çalışırım. Kalb ise son noktadır. Atatürk hakkında ne mi biliyorum, herkese meydan okuyacak kadar biliyorum. Ama bu onu savunduğum anlamına gelmez. Unutmayın ki, "suçlunun" "suçu", "suç" işlediği ölçüdedir, işlediği "suçun" bir fiske fazlasını bile onun hanesinde göstermek, gösteren kişinin başlı başına, ayrı bir "suç" işlemesidir. Bu da, "suçluyu" "suç" işlediği için yargılayacak olan zihinlerin, yargılamaya başlamadan, "suçluya" fazla "suç" isnat etmesinden dolayı,kendilerinin de "suç" işlediğini gösterir ve yargıç olan zihinleri (yani sizleri) geçersiz kılar. İşte sizin yaptığınız da buradaki anlamdan çıkan ne ise odur.

 

İsraillilerden veya Japonlardan bizene. Onlar bizim için ne numunedir ne referans. Onlar sırf eski dillerini koruduğu için bu kadar ileri ve biz de sırf bu yüzden geriysek bu paradokstur. Bu durumda Çin dünyanın en büyüğü olmalı. Araplar da onlarla eş olmalı. Abd ise Türkiye seviyesinde olmalı. Çünkü Çin, Arap ve Fars Milletleri eski dillerine hakimler. ABD vs ise kırma bir dile sahipler... Yani verdiğiniz örnek sakıttır, geçersizdir. Kabul edilemez. Ben sizi size göre anlamamış olabilirim, önemli olan başlığın açılmasındaki niyetin zuhurunu keşfetmiş olmakdır. Bu da aleni şekilde Atatürk'ü suçlu ilan etmek ve ne kadar kötü iş varsa hepsini onun hanesine yazarken ne hikmetse iyiye dair hiçbirşeyde de ona pay vermemek zihniyetinin bir parçası.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Yani Atatürk'e sempatisi olmayanlar hemen, "al işte, ben biliyordum zaten böyle olduğunu"diyor. Halbuki dil mevzuu incelenince görülüyor ki, bu uygulamadan Atatürk vazgeçiyor, yanlışı anlıyor, düzeltiyor-düzeltemiyor, ama iyiye niyet ediyor.

Katil cinayetten sonra özür dilese ne lüzumu var?Anlatamıyorum ya da sen idrak edemiyorsun tafsilatına girmek de ben istemiyorum lakin şu Türkçemiz adeta katledildi,Atatürkün ağzından çıkan her kelime imla klavuzlarına eklendi,Arapça ve Farsça kelimeler dilden atılarak yerlerine İÇKİ masalarında kelime arandı(bu kelimeleri kullanıyoruz,şaka değil).

Sen Atatürk'ü beraat ettirmeye çalışıyorsun ama nasıl?Diyorsun ki vazgeçiyor,yanlışı anlıyor.Evet birader haklısın,dilden Arapça ve Farsça kelimelerin tasfiye edilmesinden vazgeçiyor,pişman oluyor ve...

GÜNEŞ DİL TEORİSİ...

Hobaa...Ne oldu şimdi,az önce yabancı kelimeler diye attığımız halkımızın belleğine oturmuş,kültürümüzden bir parça olmuş Arapça Farsça kelimleri şimdi kendi öz kelimemiz diye sahipleniyoruz.Tüm diller Türkçe'den türemişmiş...

Yağmurdan kaçarken doluya tutulduk.

 

Gerçekleri böylece saptırmış oluyorsunuz. Benim de karşı olduğum kısım bu. Kendinize bir düşman seçerek onu hedefe oturtuyor, herşeyi ona ihale edecek yolu takip ediyorsunuz. Ohh, ne güzel iş. Laf söylemek beleş nasılsa değil mi? Yok öyle yağma.

Allah Allah.Şaşırarak okuyorum şu yazdıklarınızı.Ortada hiç birşey yokken gelip de beni şu suçlamanız için oldukça mütevazi olan yazıdan dolayı Atatürk düşmanı ilan ediyorsunuz.Atatürk'ün dil hususunda geri adım attıktan sonra hatasını telafi için neler yaptığını anlat da aydınlanalım.Artık gözümde var olan seviyende düşmeye başladı.Savunmak için savunan,olayların dış yüzünden iç yüzüne inemeyen bir bakış açısı senin ki.

 

İsraillilerden veya Japonlardan bizene. Onlar bizim için ne numunedir ne referans. Onlar sırf eski dillerini koruduğu için bu kadar ileri ve biz de sırf bu yüzden geriysek bu paradokstur. Bu durumda Çin dünyanın en büyüğü olmalı. Araplar da onlarla eş olmalı. Abd ise Türkiye seviyesinde olmalı. Çünkü Çin, Arap ve Fars Milletleri eski dillerine hakimler. ABD vs ise kırma bir dile sahipler... Yani verdiğiniz örnek sakıttır, geçersizdir. Kabul edilemez. Ben sizi size göre anlamamış olabilirim, önemli olan başlığın açılmasındaki niyetin zuhurunu keşfetmiş olmakdır. Bu da aleni şekilde Atatürk'ü suçlu ilan etmek ve ne kadar kötü iş varsa hepsini onun hanesine yazarken ne hikmetse iyiye dair hiçbirşeyde de ona pay vermemek zihniyetinin bir parçası.

Mesele Dil değil,dili katletme.ABD'nin dil geçmişi fazla değil lakin onlar dillerini katletmediler!!

 

Siz başlığın açılmasındaki niyeti keşfettiyseniz ne mutlu size.Bu yolda devam edin size.Başka bir mesaj mı okudunuz bilemiyorum lakin SAÇMALIYORSUNUZ.Yani dil hususunda Atatürk'e zerre kadar dokunmaya izin vermeyecek kadar şahin Kemalistseniz güle güle beyefendi.Zaten sizinle tartışıp da vakit öldürmem israf olur.Kafanızda oluşturduğunuz seneryolarla suçlamalarda bulunmayın.

Ondan bundan nem kapıp da avukatlığa soyunmayın.Şuan konu nerelere kadar geldi ben bile şaşırıyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Timurlenk'in İslamla müşerref şekli olan kardeşim, size göre seviyem çıkmış, inmiş, zirve yapmış, iflas etmiş, bu benim için çok önemli değil. O sizin bakışınız. Eğer benimki saçmalamak ise sizinkisi, saf beyinlere trenle uzaya gidelebileceğini inandırma derecesinde saçmadır. Diğer mevzuları kati suretlerle maddeliyorum ki, konuya uygun şekilde devam edilebilsin.

 

*Dil devrimi bizi manamızdan büyük ölçüde koparmıştır. Ama tamamen değil!..(Tamamen değildir, burasına dikkat edilmeli) Güneş Dil Nazariyesi ve Öztürkçe ise felaket iklimi olmuş ve bizi (2009'da) 80 küsur yıllık bir geçmişe sahip millet edasında göstermiştir. Tahribi Nagazakideki atom bombası tesirinden az değil.

*Atatürk bu yaptıklarının üzerine yanlışlarını da kavramayı bilecek kadar aklı yerinde bir insandı. Güneş dil nazariyesinden vazgeçti. Fakat Dil devriminin beraberinde getirdiği Öztürkçe ise bu felaket ikliminde sele dönüşecek bir ırmak olarak kaldı.

*Dil mevzusunda mesele olan suçluyu bulmak olsaydı bunu hep beraber yapalım derdik ama suçluyu ortaya çıkarmak bize istediğimizi vermez.

*Bizler sağlam bir dil anlayışını tekrardan yerleştirme gayesinde olmalı ve bunun çabasını göstermeliyiz. Bu konuda da kimseden çekinmemeliyiz. Çünkü doğru bizdedir, biz doğruysak bizim dışımızdakilerin bizim kadar doğru olmadığına inanıp sürekli bir gayret içerisinde olmalıyız.

 

 

*Bu madde de sadece benim şahsi görüşümdür; Harf inkılabına gelince, kötü tesiri olmuştur. İyi sonuç alabilirdik. En azından diğer Türk Devletleriyle aynı alfabe çalışmasını güçlü tutabilirdik. Olmadı!.. Arap alfabesi inancımız açısından en muhteşem alfabelerdendir. Dili de öyle. Ama onların tesirinde olmaktansa ayrı bir alfabeyi tercih ederim. Zira onları da şimdi görüyoruz. Harfleri Arapça da ne oluyor? Arap Emiri İngiltre'deki bankaları kurtarıyor. Bir kısmı İslam'ın infaz emrini veren ülkenin bizzat çalışan ameleleri. Petrol, petrol...

 

Son olarak şunu da belirtmek gerekir ki, Atatürk'e dair ne düşünüyorsunuz dediğiniz de üstadın Vahdettin adlı kitabını bilenler için cevaben, "üstadın Vahdettin adlı eserinin her noktasında geçenleri" derim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

''Eskilerde şöyle bir haber çıkmıştı, sanırım hürriyet gazetesiydi. "Hoca keçi çaldı" diye.''

Hürriyet değil de, Cumhuriyet...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Timurlenk'in İslamla müşerref şekli olan kardeşim, size göre seviyem çıkmış, inmiş, zirve yapmış, iflas etmiş, bu benim için çok önemli değil. O sizin bakışınız. Eğer benimki saçmalamak ise sizinkisi, saf beyinlere trenle uzaya gidelebileceğini inandırma derecesinde saçmadır. Diğer mevzuları kati suretlerle maddeliyorum ki, konuya uygun şekilde devam edilebilsin.

 

*Dil devrimi bizi manamızdan büyük ölçüde koparmıştır. Ama tamamen değil!..(Tamamen değildir, burasına dikkat edilmeli) Güneş Dil Nazariyesi ve Öztürkçe ise felaket iklimi olmuş ve bizi (2009'da) 80 küsur yıllık bir geçmişe sahip millet edasında göstermiştir. Tahribi Nagazakideki atom bombası tesirinden az değil.

*Atatürk bu yaptıklarının üzerine yanlışlarını da kavramayı bilecek kadar aklı yerinde bir insandı. Güneş dil nazariyesinden vazgeçti. Fakat Dil devriminin beraberinde getirdiği Öztürkçe ise bu felaket ikliminde sele dönüşecek bir ırmak olarak kaldı.

*Dil mevzusunda mesele olan suçluyu bulmak olsaydı bunu hep beraber yapalım derdik ama suçluyu ortaya çıkarmak bize istediğimizi vermez.

*Bizler sağlam bir dil anlayışını tekrardan yerleştirme gayesinde olmalı ve bunun çabasını göstermeliyiz. Bu konuda da kimseden çekinmemeliyiz. Çünkü doğru bizdedir, biz doğruysak bizim dışımızdakilerin bizim kadar doğru olmadığına inanıp sürekli bir gayret içerisinde olmalıyız.

 

 

*Bu madde de sadece benim şahsi görüşümdür; Harf inkılabına gelince, kötü tesiri olmuştur. İyi sonuç alabilirdik. En azından diğer Türk Devletleriyle aynı alfabe çalışmasını güçlü tutabilirdik. Olmadı!.. Arap alfabesi inancımız açısından en muhteşem alfabelerdendir. Dili de öyle. Ama onların tesirinde olmaktansa ayrı bir alfabeyi tercih ederim. Zira onları da şimdi görüyoruz. Harfleri Arapça da ne oluyor? Arap Emiri İngiltre'deki bankaları kurtarıyor. Bir kısmı İslam'ın infaz emrini veren ülkenin bizzat çalışan ameleleri. Petrol, petrol...

 

Son olarak şunu da belirtmek gerekir ki, Atatürk'e dair ne düşünüyorsunuz dediğiniz de üstadın Vahdettin adlı kitabını bilenler için cevaben, "üstadın Vahdettin adlı eserinin her noktasında geçenleri" derim.

 

Birader şu yazdıklarınla benimle neredeyse aynı görüştesin sadece ve sadece beni sürekli Atatürk konusunda itham etmen yüzünden tartışıyoruz bilmem farkına varabildin mi?

 

Yalnız şu var ki;Arap alfabesini kullanmamız onların tesirinde olacağımızı göstermez.Osmanlı Devleti Arapların tesirinde değildi,Araplar Osmanlı'nın tesiri altındaydı.Bu düşüncenize göre Latin alfabesini kullanınca da bazılarının tesirinde kalmış olmuyor muyuz?Hem de Gavurların.Zaten kalacağımız kadar kalmışız ya neyse.

O eseri de okuduysan beni niye terlettin anlamam ki.

 

Bu arada Timurlenk Müslümandı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben farkındayım zaten. Arap alfabesini kullanmamız onların tesirinde olacağımızı göstermez, doğru, ama yüzyıllarca kalmışız. Özellikle de Farslıların. Yoksa divan edebiyatı nerden çıktı(Divan edebiyatına laf söylediğim anlaşılmasın.), ya da Mevlana niye Farsça yazdı mesnevisini. Türkçe yazabilirdi. Latin harflerini kullanınca da başkalarının tesirinde kalabiliriz, bu da doğru. Bu kısmı aydınlatmaya şu anda vaktim olmadığı için detaylandıramıyorum. Timurlenk'in müslüman olduğunu ben de biliyorum. Benim deyişim, Timur'un Yavuz'a kıyaslanmasına binaendir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Ben farkındayım zaten. Arap alfabesini kullanmamız onların tesirinde olacağımızı göstermez, doğru, ama yüzyıllarca kalmışız. Özellikle de Farslıların. Yoksa divan edebiyatı nerden çıktı(Divan edebiyatına laf söylediğim anlaşılmasın.), ya da Mevlana niye Farsça yazdı mesnevisini. Türkçe yazabilirdi. Latin harflerini kullanınca da başkalarının tesirinde kalabiliriz, bu da doğru. Bu kısmı aydınlatmaya şu anda vaktim olmadığı için detaylandıramıyorum. Timurlenk'in müslüman olduğunu ben de biliyorum. Benim deyişim, Timur'un Yavuz'a kıyaslanmasına binaendir.

 

 

Ah kardeşim, Mevlana Türkçe de yazsaydı Mesnevisini, biz yine okuyamazdık onu. Hadi bakalım, Yunus Emre şiirlerini okuyalım... Hani günümüz Türkçesiyle bu zor. Ayrıca biz, sadece Türkçeye bağlı kalmakla dilimizi sınırlandırmış, sert kalıplar içinde boğmuş olmuyor muyuz? O zaman harf inkilabına niye çatıyoruz ki? Yani dilimize yerleşmiş Arapça ve Farsça kelimeler dilimizin zenginliğidir. Mesela bu zenginlik bahsini somutlaştıralım: Yunus Emre enfes Türkçesiyle gönül pınarlarından akıttığı şiirlerinin pek çoğunda nefs kelimesi geçer. Şu nefs kelimesinin bire bir anlamı, yahu bırakın Türkçeyi dünyanın hiç bir dilinde karşılayacak bir kelime yok. Şimdi nefs artık dilimize yerleşmiştir.

Ayrıca milletlerin birbirlerinden etkilenmeleri, inanın çok normal bir şey. Fıtrat meselesi... Zaten biz kavimler olarak yaratıldık ki, birbirimizden etkilenelim. Ama bu, bir milletin bir millete baskısı anlamında değil ve olamazda... Çünkü burada evrensel bir olgudan, yani dinden söz ediyoruz. Yani daha açık olursak, bizdeki camilerle, arapların camii mimarileri çok farlıdır mesela... Ama her iki mimari de camiidir neticede... Demek istediğim bizi etkileyen evrensel değerlerdir burada, Arapların camii mimarisi değil... Biz bu evrensel değerleri kendi kültür yapımızla şekillendiririz ve mesela uzun minareli camiler yaparız. bu mimari yapısı da bize has olur... İşte tam da burada ve özellikle son yüzyılda kültürümüzü devre dışı bırakarak dışarıdan taklit yoluyla aldığımız batı değerleri diyelim, bizi asıl benliğimizden koparandır.

Yazanel kardeşim; lütfen bu yazıyı kendine cevap diye algılama. Ben bu mevzuu ile ilgili fikirlerimi yazdım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dil devrimi denilen facia resmen sistematik bir cinnet hali. Devletin keçileri kaçırıp tımarhanelik olması gibi bir hal yani. Düşünüyorum da, sadece 'kökü farklı dilden olmasın' diye yeni kelime uydurmak, çocukların daz-dız-bıddaa-gıttala-homanaa-gutaa gibi olmayan kelimelerle yabancı dilde şarkı söylemeye çalışması kadar abes. Biliyorsunuz, dünya üzerindeki tüm milletlerin belleyip kendi aralarında iletişim kurmaları için insanlar tarafından üretilmiş Esperanto gibi yapay diller var. Fakat bizim Agop Dilaçar gibi şarapçıbaşılarına emanet ettiğimiz Türk Dil Kurumu üretmek için değil, var olanı tahrip etmek için çalıştı ve nihayetinde kolu kanadı kırık bir uyduruğun adı Türkçe oluverdi.

 

İnsanların birbirleriyle iletişim kurmak üzere oluşturdukları ve o cemiyetin tüm kültürünü çerçeveleyen dili tahrip etmek hem yaşayan nesillerin beynini boşaltmak, hem de gelecek nesilleri robotlaştırmaktır. Zira kelimelerin kullanıla kullanıla elde ettikleri bir ruh vardır, bir an'anevi birikimleri vardır. Bunlar birtakım konseptler dahilinde kullanıldıkça manaları zenginleşir, soyutlaşır, sözlük manasını aşan bir ruha kavuşur. Hepsinden geçtim, kelimelerin herşeyden önce karşıladıkları anlamla ilişkili bir fonetiği, yani söylenişi ve manası arasında uyumu vardır. Ne demek istediğimi anlamak isterseniz alın bir teraziyi kafanızın içine, bir kefeye 'gönenç'i, öbürüne de 'refah'ı koyun. Ben gidiyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah, Mahmud Esad Çoşan Hazretleri'nin sırrını artırsın...

Ne güzel adamdı...

 

Bu kıymetli Allah Adamı'nın evvelce bir zaman bir yerden temin ettiğimiz bir eseri var. Okuyan bilir, işiten hatırlar: Dilimiz Ve Kültürümüz... 100 küsur sayfadan müteşekkil bu kitap sayfa sayısına bakarak bilmeyenlerce hafif(!) bir kitap olarak değerlendirilebilecekse de muazzam bir içeriğe sahip...

 

Malum konuyu okuyunca gönlümüze Hazret ve eseri düştü... Hatırladığımız kadarı ile (mana olarak) kitabın bir yerinde buyruluyordu ki:

 

Bir milleti yok etmek için, dahili ve harici düşmanların en büyük kozlarından bir tanesi, o milletin dilini "dile dolamak", diline dalaşmaktır. Bir milletin dili ile ne derece oynanır ise o milletin ruhu ve temeli ile de o derece oynanmış ve taşlar yerinden oynatılmış olur... Yani dile vurulan her kazma, milletin yükseldiği temelin toprağına, taşına vurulmuş demektir... Er yahut geç şayet bir dil ortadan kaldırılabilirse millet de var gibi görünse dahi ortadan kaldırılmış olacaktır... Ve muasır medeniyetler seviyesine nihayet ulaşılmış sayılacaktır. Yok ya hu!... Kitapta ki cümle tam bu değildi. Karıştırdık. Latife bir yana yukarıda geçtiğimiz cümlelerin hiç biri birebir kitap da bulunmuyor. Ama anlatılan, anlatılmak istenen yani murad olunan mana (en azından bizim cephemizden) şeklen ve aynen yukarıdaki... Evet şayet bir milletin dili alaşağı edilirse milletin sırtı yere gelmiş demektir buyruluyor... Üstelik bir daha minderden kalkamamacasına...

 

Alçak adamlar!... Ah Üstad kalbimde düştün... Bunlar çukur bile olamazlar ki!... Kendi milletine düşman, milletin dinine düşman, dinin Peygamberi'ne düşman, Peygamber'in Allah'ına düşman bu çukurluktan da yoksun adamlar... Adamlar diyorum da anlayın işte adamlar!!!... Biz Allah dostuna da adam diyoruz da adam sözcüğünü dahi kıskanıyorum şimdi... Vazgeçtim, düzeltiyorum... Evet... ...Peygamber'in Allah'ına düşman bu çukurluktan da yoksun yoksullar diyeceğim... Yoksulluk, fakirlik de kıymetli bir kelime...

 

Ya hu mevzu bu uğursuzlar olunca kelimeler, cümleler, akıllar, fikirler de karışıp birbirine giriyor... (Bir millet, bir devlet nasıl girmesin?!...) Tekrar deneyelim... Evet bu, kendilerine iyi yahut çirkin hiç bir sıfatın yakıştırılamayacağı sıfatsız adamlar az ya da çok bir şekilde emellerine ulaştı, ulaşmış gibi göründü... Gerçi onların kimi göreceğini gördü, kimisi de görecek... Gördüklerinin ve göreceklerinin daha ziyadesini yataklarından kalktıklarında bulacaklar ama başlarını taşlara, kumlara vura vura ağlarken çok sevinmesinler yaptıkları bu işe; dile yani millete yani dine yani Peygamber'e yani Allah'a karşı giriştikleri bu işe...

 

İnşaallah her şey en başa dönecek... Bu güzel millet de güzele erecek... Dili ile, dudağı ile, damağı ile, aklı, fikri, kalbi ve ruhu ile dönecek... Diline, dinine, Rasulü'ne Rabbi'ne er-geç bir gün kavuşacak... Biz göremesek de belki çocuklarımız olmadı torunlarımız o da olmadı torunumuzun torununun torununun çocukları kavuşacak Allah'ın izni, Peygamber'in duası, Sadat'ın himmetleri ile...

 

Bekleyin ama onlar gibi hani sıfatsız olan onlar gibi değil!...

Ama bekleyin...

Güzel günler yakında...

 

En nihayet adı geçen kıymetli eserden bir cümle aktaralım... Bu cümle birebir var haaa!...

 

"Bizi ve hatta çağımızı,

ilme saygılı,

ahlâka bağlı,

âhirete inançlı,

sorumluluk duygusuna sahip,

adil, merhametli,

ebediyete gönül vermiş,

vefakâr, fedakâr,

cesur ve zarif insanlar yetiştirdiğini ispat etmiş olan ince ve eşsiz kültürümüz kurtaracaktır.

 

Bu kültürümüzü iyi tanımalı, yaşamalı ve yaşatmaya çalışmalıyız."

 

(DİLİMİZ VE KÜLTÜRÜMÜZ Sf. 95)

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest Hakan

Bu adam tarihci değildir bildiğin düzanmaz sahtekerın biri mesleği avukatlıktır...ve çok yalan söylemekte

kadir mısıroğlunun ASIL MESLEĞİ , Avukatlıktır . Tarihçi değil bu adam sahtekarın önde gideni Kendisi beleşçi, yalancı ve tarihi çarpıtan bir Gazete yazarıdır.(Sözde)ayrıca almanya da halal sucuk fabrikası kuracağım diyerek milleti dolandırıp parayı iç etmiştir,konu almanya mahkemelerinde ceza almış üçkağıtçı / Ve Eski Milli Selamet Partisi'nin yöneticilerinden olan ve halen gazetecilik ile yazarlığın dışında avukatlık yapan BOP için amerikaya rapor verdim diyecek kadar Vatan hainidir, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne karşı açılan davayı kaybedince müvekkili Doğan Göçer tarafından bacağından vuruldu. Verdiği parayı geri isteyen Göçer, olumsuz yanıt alınca belindeki silahı çıkarak Mısıroğlu'nun bacağına bir el ateş etti.

wall-06.jpg

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...