Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
buyukdogu

Necip Fazıl Bir İman Adamıydı

Recommended Posts

Yılın bugünleri gelince yüreğime bir sızı dolar; Necip Fazıl'ı ve onun 'metafizik evladı' Hilmi Oflaz'ı hatırlarım. Hilmi Oflaz'ın Necip Fazıl'a sevgisini, bağlılığını düşündükçe, Mevlânâ'nın Şems'e olan muhabbetini idrak edebiliyorum.

O ne yürekten bağlılıktı; hiçbir artniyete, hesaba dayanmazdı. Necip Fazıl, Hakk'ın rahmetine kavuştuktan yıllarca sonra bile onu her anışında Hilmi Oflaz'ın gözleri yaşarırdı. İkisinde de öyle hassasiyetlere şahit oldum ki, daha dün fani âlemimize veda eden bu kişilerin yaptıkları anlatılsa, günümüzün insanı inanmakta güçlük çeker.

 

'Büyük Doğu'nun yazıişleri müdürlüğünü yapan bir dostumdan dinlemiştim: "Bir han odasında dergiyi çıkarıyorduk. Kahveci çırağı elinde bir kâğıtla içeriye girdi; Necip Fazıl üstad'a, 'Bunu size dışarıda dikilen birisi gönderdi' diyerek uzattı. Kâğıdı okuyan Üstad'ın yüzü değişti; çekmeceyi çekti; bir miktar para alıp kahveci çırağına verdi; 'Ona götür' dedi. Sonra da Aziz Nesin'in gönderdiği şiiri buruşturup çöp sepetine attı." Bu olay 1940'lı yılların sonlarına doğru cereyan eder. O zamanlar meşhur olmayan Aziz Nesin'in şartları çok ağırdı; belki de bir dilim ekmeğin hasretini çekiyordu. Dilenemiyor, kendisine yakışmayacak yollara başvuramıyor, telif almak ümidiyle bir şiirini Necip Fazıl'a gönderiyor. O da şiiri dergisine girecek kıratta bulmamasına rağmen gerekeni yapıyor. Birisi kimin kapısını çalacağını biliyor, diğeri de halden anlıyor.

 

Gün geldi, üne kavuşan Aziz Nesin çiftlik sahibi oldu. Necip Fazıl'a "Aziz üstadım"la başlayan nefis ve nezih bir mektup yazdı; arabasıyla aldırarak onu çiftliğinde birkaç gün misafir etmek istediğini bildirdi. Ne yazık ki Necip Fazıl'ın son günleriydi, bu davete icabet edemedi. Biri İslamcı, diğeri Marksistti; ama ikisi de insanlığının farkındaydı. Fikri ne olursa olsun, böyle kişileri takdir edebildiğimiz gün biz de insanlığımızın şuuruna ereriz. Hatta böyle meziyetli kişilere değil, sokakta, bakkalda rastladığımız her ferde verdiğimiz değer ölçüsünde biz de insan oluruz.

 

Necip Fazıl değişik yeteneklerle doğmuştu; şair, tiyatro yazarı, gazeteci, hatipti... Her şeyden önemlisi mütefekkirdi; bütün meziyetleri derinliğini buradan alıyordu. Henüz yirmi yaşına basmamışken Ahmet Haşim, "Çocuk, bu sesi nereden buldun?" diyerek dahi bir sanatkârı selamladığının farkındaydı. İlk gençlik yıllarında şiirleri dilden dile dolaşıyor, Falih Rıfkı, bir mısraının bir millete şeref olacağını yazıyor, henüz otuzuna basmadan okul kitaplarında yer alıyordu.

 

Mevlânâ, Yunus gibi mistik yanları ağır basanlar hariç, bütün dahi sanatkârların hafakanları vardır. Herhalde Necip Fazıl, dünyada Hölderlin, Kleist, Baudelaire, Rimbaud ile mukayese edilebilir. O yılanlı kuyudan hiçbiri çıkamadı. Hölderlin, dramatik bir hayatta perişan oldu. Kleist, intihar etti; Baudelaire mevsimini şaşıran çiçek gibi baharında soldu; Rimbaud, ruhunu kaybedip bir damla ışık için diyar diyar dolaştı. Necip Fazıl ise Abdülhakim Arvasi'nin sarkıttığı iman urganına sarılıp çıktı; fakat bu ona pahalıya mal oldu. Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki hocalığı elinden alındı, banka müfettişliği görevine son verildi, okul kitaplarından çıkarıldı... Aslında Abdülhakim Arvasi'ye yaklaşırken başına nelerin gelebileceğini biliyordu, ama kişi ve toplum için maneviyatın ne demek olduğunun da farkındaydı; asıl olan hesap adamı değil, iman adamı olmaktı.

 

İslamî bir yola girdiği için sanat ve fikir çevreleriyle de bağı koptu. Yazdıklarını görmezlikten gelirlerdi; "Üzerime sükut külü döküyorlar" derdi; bugün de öyle. "Bir Adam Yaratmak" piyesinin kapağındaki 'Necip Fazıl' adına bir bant çekilip yerine Shakespeare yazılsa, Shakespeare uzmanları bile fark etmezler. Hatta, "Ondaki bu metafizik derinliği nasıl sezmedim" diye de hayret ederler. Değerli eserleri tanıtılsa, geniş kitleler tarafından okunsa, iyi olmaz mı? Neyleyelim; "Baht utansın"dan başka ne diyebiliriz?

 

Mehmet Niyazi

Share this post


Link to post
Share on other sites

İşte gerçek bir müslüman farkı burada ortaya çıkıyor incitmeden kırmadan hareket etmek. kimbilir şiir neler içeriyordu onu bizde bilmiyoruz ama Üstad şiirden çok açda kalanın haline bakmış nitekimde Marksist bir kişilikten "Aziz Üstadım" satırıyla bir davet mektubu almış.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Baht mı utansın? Yok yok. Ben utanayım, biz utanalım, Genç adam utansın. Üstad demiyor mu "ölsekte sevinin eve dönsekte" biz bunda sadece heyecan ve coşku buluyoruz o tarafından ele alıyoruz ancak birde fikir tarafı varki? Aman Yarabbi!!! Ölsek te sevinin diyor... Bu ne demek aceba "ölsekte sevinin"...

 

Ben anladığımı söyleyeyim; Üstad bana diyor ki Evladım, genç adam: biz dünyaya geldik, Yeri geldi yobaz muamelesi gördük kör cahillerden, yeri geldi Gerici muamelesi gördük 29 harflik sözde aydınlardan, Yeri geldi garip muamelesi gördük Öz yurdumuzdan Ancak tahammül ettik Ciğerimizden kalemimize kan çektik, Bu dava uğruna Zindanlarda çürüdük ARDIMIZDA RASULULLAHIN ETEĞİNDEN TUTUNACAK BİR NESİL BIRAKMAK İÇİN Bizde öleceğiz ama o bayrak hep dalgalanacak Sen dalgalandıracaksın. diyor...

 

Ama cevaben "baht utansın" diyoruz...?????????

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...