Site icon N-F-K.com

Devrilen Ağaç

DEVRİLEN AĞAÇ

Dön de bak, dedi, bana Tanrıkulu, şu ağaca bak! Ve üzerinde düşün! Düşün ki, güzel ve sonsuz tabiatta, büyüklüğü, erginliği, olgunluğu, tek kelimeyle kemâli, ondan daha iyi gösterecek bir örnek bulunamaz.

Ağaç, madde ve ruh gibi, herşeyin bir dış ve bir iç yüzünü, toprak üstünde ve toprak altında, gür ve dolaşık varlığiyle çizgi ve biçime sokmuş bir remzdir. Yapraklarının kıldan ince damarlarını daha kalın bir sapta birleştiren, sonra bütün bu sapları birer dala bağlıyan, bütün bu dalları derece derece daha iri dallara iliştiren, daha bütün bu daha iri dalları tek ve ana bir gövdede düğümliyen ağaç; en son toprağın içine dalıp karanlık ve esrarlı bir kök âleminde tekrar kollara ayrılan, halattan ipe, ipten sicime, sicimden ipliğe, her kola gittikçe daha ince başka kollara bölünen, her başka kolu, gözün göremiyeceği ve hesabın tutamıyacağı inceliklere ulaşan, muhite doğru nâmütenahi dağınık ve çok, merkeze doğru nâmütenahi toplu ve tek, bir şahsiyet muvazenesinin ne eşsiz örgüsüdür.

insanoğlu, dünyaya ayak bastığı gündenberi ağaç, onun gözönünde çözülmez bir bilmecedir. Kışın her tarafı dökülür. Esrarlı istikametleri gösteren dallariyle çırçıplak ve kupkuru, bekler. O zaman, o bir çekmece gibi kapalıdır. Çok geçmeden bu çekmecenin kapağı aralanır. içinde sakladığı cevher tütmiye başlar. iğne ucu kadar ince mesamelerinden yeşil yapraklar fışkırır. Tabiatın en girift nakışlarını çerçeveliyen çiçeklerle donanır.

Fakat, o, henüz eserini vermiş değildir. Bütün bunlar, gelmek üzere bulunan bir eserin şenliği… Nitekim biraz sonra çiçekler dökülmüş, yapraklar eskimiş ve dallarda birer kandil gibi ışık saçan yemişler belirmiştir. Bu yemişler, her biri bir ağaçtan gelen ve her biri içinde birer ağaç gizleyen bu yemişler, açlık ve susuzluğa göklerin indirdiği çarelerdir. Açlık ve susuzluğu dindirmekse, fantazyadan çıkmak, ezelî ve ebedî derde ilâç olmak değil midir? Biraz sonra, o yine yapraklarını dökecek, gene yalçın bir çekmece hâlinde kupkuru kalacak, korkunç istikametleri gösteren kemik parmaklara benzer dallariyle kaskatı donacak ve daldığı rüya içinde yeni verimi, rahimde bir çocuk gibi gelişecektir.

Böylece her mevsim devrini tekrarlıyan ağaç, dipsiz gökleri dolduran âlemlerin ahenkli ve inzibatlı devirleri altında, büyük varlık orkestrasının vahdet ve sonsuzluğu hikâye eden, derin ve sıcak birinci kemanını andırır.

Ağaç insanlara neler öğretmedi?

En eski dillerde iyilik, fenalık ve bilgi ağaçları birer düstur oldu. En eski çağlarda, geniş alınlı ve kıvırcık sakallı düşünce adamları onun altında toplandılar. Zaten insanoğlunun dünyaya düşüşünü anlatan, şeytan ve Kadın unsurları yanında, yasak meyvayı yetiştiren Ağaç nedir?

Ağaç, bize, dünyaya geldiğimiz günden bugüne kadar içimizi dolduran anlama ve araştırma hırsının anatomyası biçiminde görünüyor. Gözlerimiz ona daldığı zaman, garip bir (röntgen) ışığı altında, ruhumuzun bin bir kollu iskeletini görmüş gibi ürperiyoruz. Sanki bu fevkalâde şahsiyetin hendesesindeki nizamla, içinde Allahın sırları yatan ruhumuzun hasret çektiği nizam arasında gizli bir anlaşma seziyoruz.

Bak, dedi, bana Tanrıkulu, şu ağaca bak! Ve üzerinde düşün!

Ağaç, bir plândır; bir insanın, bir âilenin, bir zümrenin, bir cemiyetin ve bütün varlığın iç ve nizam dâvasını, madde üzerinde düğüm düğüm örgüleştirmiş, şekilleştirmiş bir plân…

Tohum, kök, gövde, dal, yaprak, tomurcuk ve yemiş… Herşey bunlar arasındaki ahengi anlamak ve kurmağa bağlıdır.

(Tanrı Kulundan Dinlediklerim, Büyük Doğu Yayınları / s. 57-59)

Exit mobile version