BDG 76 Report post Posted December 5, 2007 Yararlı olacağına ittifak edip hazırlamış olduğumuz kelime çalışmasını bu başlık altında yayınlıyoruz. Aşağıda, genelde üstadın kitaplarında geçen ve anlamını bilmediğiniz/tahminde güçlük çektiğiniz kelimelere ulaşabilirsiniz. Kelime çalışmasına tüm üyelerimiz katılabilir.Hazırladığınız kelimeleri yönetimde bulunan arkadaşlara ulaştırabilirsiniz. Biz de gerekli incelemelerden sonra aşağıdaki listeye ekleriz. Çalışmada emeği geçen,düşüncelerini ve fikirlerini bize beyan eden arkadaşlara teşekkür ediyoruz. Başlığımız güncellenecektir,sabitlenmiştir ve kitlenmiştir. --A-- adavet- düşmanlık afaki- objektif, nesnel akamet- kısır, verimsiz aksülamel- tepki, reaksiyon âlicenap- cömert; onurlu, şerefli âmil- etken, sebep, faktör amud- dik durma araz- belirti Arz-ı Mev'ud : Vaad edilmiş topraklar, Filistin atıfet- iyilik, bağış, lütuf, ihsan avdet- dönüş, geri gelme --B-- bedahet- açıkça görünürlük; ispat gerektirmemek bedbin- kötümser bediiyat- güzellikler, sanat eserleri behemehal- ne yapıp edip, mutlaka, her halde belagat- iyi konuşma bende- bağlı, kul, köle, esir berhava- havaya uçurulmuş billur- bazı cisimlerin tabi olarak aldıkları geometrik şekil; (mecaz)duru, berrak buut- bir cismin en, boy ve yüksekliğinden her biri --C-- canfes- ince, parlak ve düz renkli ince dokunmuş ipekli kumaş canhıraş- Yürek paralayan, kulak tırmalayan, acı, tüyler ürpertici ceberut- acımasız, merhametsiz, zorba; merhametsizlik, zorbalık cebriye- kadercilik cehd- çalışma, çabalama cenah- yan, taraf cenup- güney cereyan- bir yöne doğru akma; bir şeyin gelişme, olma durumu; aynı görüşü paylaşanların oluşturduğu hareket cihet- yön, taraf, yan --Ç-- --D-- dehhaş- çok dehşetli, pek korkunç delalet- işaret; kılavuzluk, aracılık denaet- alçaklık deni- alçak, soysuz (kimse) --E-- ehram- 3, 4 veya çok kenarlı piramit ekalliyet- azlık, azınlık encam- bir şeyin, bir işin sonu, son, nihayet enfüsi- Nesnelerin gerçeğine değil, ferdin düşünce ve duygularına dayanan, öznel enstantane- objektifin kısa süre açılıp kapanmasıyla çekilen fotoğraf ercümend- muhterem, saygıdeğer, şerefli, değerli esfel- çok sefil, en sefil ezcümle- belli başlı, başlıca, başka şeyler arasında --F-- fantazya- boş gösteriş, debdebe farika- ayırıcı, ayrılmasına sebeb olan vasıf fasid- bozu(k)lmuş, fesad çıkaran fehim- anlama, kavrama fehmetmek- anlamak, kavramak ferasetli- anlayışlı; yiğit feveran- kaynama, fışkırma fevk- üst, yukarı filhakika- gerçekten, hakikaten, doğrusu frijider- soğutucu, buzdolabı --G-- galiz- kaba, çirkin gaseyan- bulantı, kusma (başlangıcı) --H-- Hamule- yük hars- tarım, ekin ekme; kültür hasbihâl- söyleşi, sohbet hasis- elinde bulunduğu halde kimseye yardım etmeyen; Bayağı, insanı küçülten, değersiz hasise- kötü huy hazırlop- (mecaz) emeksiz, zahmetsiz; haşlanmış yumurta helezon- Kıvrımlı, yılankavi biçim hendese- geometri, şekil hengame- devir, çağ; topluluk, cemiyet; kavga, patırtı, şamata; savaş hercümerç- karmakarışık, darmadağınık, allak bullak heyula- korku veren hayal; madde hicap- utanma, mahcubiyet duygusu hodbin- bencil hulul etmek- gelmek, erişmek; yanaşmak, sıvışmak hususi- özel hüccet- delil, ispat hülasa- özet; kısaca --I-- Istılah- terim --İ-- ibda- yoktan var etmek ibham- belirsiz, zor anlaşılır ibka- bırakma, yerinde durdurma ifrat- aşırı, ölçüyü aşan ihtibas- tutukluluk, tutulma ihtikar- vurgunculuk ihtilat- karışma; görüşme, ilişkide bulunma ihtilaç ( c ) - kasların gayri ihtiyari kasılması, çarpıntı ihtiram- hürmet, saygı (göstermek) ilhak- katma, bağlama, ekleme; egemenliği altına alma iltizam- kayırma inayet- iyilik, kayra, atıfet, ihsan, lütuf indi- şahsi görüş, kendi kanaati indifâî- püskürme ile ilgili, püskürten inhidam- yıkılma, harab olma, çökme inhisar- tekel(inde) bulundurma inhiraf- doğru yoldan çıkma, sapma inhitat- iyi, kuvvetli halden kötü, güçsüz hale düşme inkıraz- sona erme, yok olma, tükenme; dinme, sönme inkıyad- boyun eğme, baş eğme inkisar- kırılma; gücenme inkişaf- gelişme, gelişim; yetişme insiyak- içgüdü inşirah- gönül açılması, ferahlık, iç huzuru intibah- uyanma, uyanış intişar- yayımlanma, yayılma intizar- bekleme, gözleme iptila- tiryakilik, düşkünlük irca- eski haline getirmek, döndürmek, çevirmek irşad- uyarma; doğru yolu gösterme irtikap- kötü, fena; rüşvet almak istidat- yaratılıştan gelen ve zamanla geliştirilen kabiliyet istifham- zihni meşgul eden soru, sorup anlama istihza- alaya alma, eğlenme, ince alay istihlak- tüketim; israf ederek bitirme istikraz- borçlanma istintak- söyletme, sorguya çekme istirkab- rekabet etme, çekememe, kıskanma itidal- aşırı olmama durumu, ılımlılık itiyad- huy; adet haline getirme, alışkanlık, alışma ittihat- birleşme, birlik oluşturma, fikir birliği etme izafet- iki şey arasındaki bağ izbe- ağaç kütük ve dallarından yapılmış ev; kuytu, pis yer izmihlâl- yıkılma, çökme --J-- jurnal- günlük defteri; gazete; ihbar --K-- kaime- resmi kağıt; kağıt para kamus- lugat kaput- kalın kumaşlı asker paltosu karine- ipucu; belirti, emare karina- geminin su içinde kalan bölümü kemiyet- adet, sayı, nicelik keyfiyet- bir şeyin nasıl olduğu, hal, durum, nitelik kırçıl- kırlaşmış, kıra çalan kışr- kabuk, kahve kabuğu kifayet- kâfi olma, yetme kumpanya- ticari ve sanayi maksatlı kuruluş, ortaklık küfran- nankörlük künh- dip, son; asıl, esas, kök, öz --L-- levs- pislikler, kir liva- sancak, bayrak --M-- maada- başka, gayrı, ayrıca mafsal- eklem (yeri) mahdut- miktarı, sayısı belli, az miktarda; sınırlanmış mahfil- toplantı yeri mahsup ( b ) - hesaplanmış, sayılmış mahut- herkesçe bilinen mahya- ramazan ayında minareler arasına gerilen ışıklı yazı mahzuz- hazzetmiş, sevinmiş, hoşnut olmuş makus- ters dönmüş; ters giden, uğursuz maktâ- kesit manivela- bir cismi hareket ettirmeye / çevirmeye yarayan bir mile tutturulmuş, çevrilerek hareket eden kol manzume- sistem martaval- yalan, palavra, uydurma maruf- herkesçe bilinen, meşhur, ünlü; şeriatın emrettiği matbuat- basın mayi- akışkan bir sıvı meccani- parasız, bedava mefahir- övünülecek şeyler mefluç- felce uğramış, felçli mefhum- bir sözün ifade ettiği mana mefkure- ideal, hayal, ülkü meftun- gönül vermiş, tutkun, vurgun meleke- yatkınlık, ustalık menfa- sürgün yeri menhus- uğursuz, meş'um, şeametli meram- İstek, amaç, gaye, maksat merhale- aşama mesnet- dayanak meşrep- mizaç, yaratılış, huy; davranış biçimi meşveret- müşavere, fikir alışverişi mevhum- vehim ile hayalde meydana getirilen, hakikatte olmayan mevt- ölüm mevzu- konu mey'us- yes'e düşmüş, ümitsiz mezun- izin almış, izinli; Bir iş için yetki verilmiş, yetkili mihrak- merkez nokta mihver- eksen mikap- küp mikyas- ölçü aleti, ölçme aleti; ölçek miyar- ölçüt, ölçü muaşeret- bir arada hoşça geçinerek yaşama muayyen- tayin ve tesbit edilmiş, belli, kararlaştırılan muhayyile- hayal gücü mukallit- taklitçi; başkasının reyi ile amel eden murahhas- izinli, ruhsatlı; bir heyet adına hareket edip yetkiyi kullanan kimse murakabe- gözet(le)me, kontrol, bir şeye dalarak onun üzerinde düşünce bazında yoğunlaşma murassa- süslü, işlemeli mutavassıt- vasıta muteber- hatırı sayılır, saygın; inanılır, güvenilir; değerli; geçerli mutedil- ılımlı mutemet- Kendisine inanılıp güvenilen kimse mutmain- inanmış, gönlü kanmış, emin olan muvazene- iki şeyin eşit olma hali; denge müberra- münezzeh, müstesna, azade mücehhez- hazırlanmış, donanmış; hazırlıklı mücessem- cisim olan, soyutun somutlaşması müdir- müdür müessir- tesir eden, etken; dokunaklı; etkili sonuç müeyyide- yaptırım gücü müflis- iflas etmiş müftehir- iftihar eden, övünen mülahaza- düşünce mümessil- temsilci münakale- ulaşım, aktarım münevver- bilgili, aydın kimse; ışıklı, aydın, parlak münevvim- uyku veren, uyutan münevvir- ışıklandıran, aydınlatan, tenvir eden münferit- başka bir şeyle bağlı olmayan / münasebeti olmayan, kendi başına, yalnız, tek münteha- en ileri nokta müphem- belirsiz, mahiyeti kapalı müsavat- eşitlik müsavi- eşit müstahsil- üreten, üretici müstaid- istidadlı, kabiliyetli müstelzim- gereken, gerekli olan; gerektiren müşahhas- şahıslaştırılmış, şekillendirilmiş müşkül- zor, güç, çetin mütearrız- taarruz eden, hücum eden, saldıran mütegallibe- zorba mütehassıs- uzman mütekabil- karşılıklı mütekamil- olgunlaşmış mütenasip- ölçülü, uyumlu, uygun mütevahhiş- ürken, korkan, çekinen müverrih- tarihçi müzmin- üzerinden zaman geçmiş, yerleşmiş, eskimiş --N-- nabi- haberci, haber getiren nadan- bilgisiz, cahil; kaba, kötü nahlistan- hurmalık, hurma bahçesi nahif- zayıf, cılız nahvet- gurur, azamet, büyüklenme, tekebbür naime- güzel, zarif kadın nakıs- eksik, kusurlu nâmütenahi- sonsuz, ucu bucağı olmayan nasbetmek- dikmek, koymak, yerleştirmek; tayin etmek nedamet- pişmanlık nedim- sohbet arkadaşı, arkadaş nedime- kadın nedim nefha- soluk, üfürük; esinti; güzel koku nefi- fayda, menfaat, kâr nefsa- yeni doğum yapmış kadın, lohusa nehar- gündüz nekahat- hastalıktan yeni kalkmış, fakat tam iyileşememiş kimsenin hali netamdi- gizli bir tehlike içeren, tekin olmayan niyabet- vekillik --O-- --Ö-- --P-- parsa- bahşiş toplamak için tutulan tabak veya tepsi; bu şekilde toplanan bahşiş pertavsız- büyüteç punt(d)- uygun fırsat, zaman, sıra punduna getirmek- uygun zamanı yakalamak --R-- raca- kral; ikinci derecede hükümdar rahne- yıkık ve bozuk yer remiz- ima, isteğini, meramını işaretle ifade etme rençber- tarım veya inşaatta çalışan ücretli işçi ricat- geri dönme, çekilme; vazgeçme rikkat- incelik, naziklik riya- ikiyüzlülük, özü sözü bir olmama riyaziye- matematikle ilgili ilimlere verilen ad rub' - dörtte bir --S-- sabık- geçmiş, geçen, olmuş, önce; önceki, evvelki saffet- halislik, berraklık saik- sevk eden, gönderen; götüren saim- oruçlu sahabet- koruma, kayırma sakamet- bozukluk saniyen- ikinci olarak sarih- açık, belli satıh- bir şeyin dış yüzü, dış tarafı satvet- ezici güç selahiyet- yetki, bir işi yapmaya hakkı ve izni olma serpuş- baş giyeceği, başlık setretmek- gizlemek seyran- gezme, gezinme sirayet- yayılma, dağılma sirkat- hırsızlık sigaya çekmek- sıkıştırmak, rahatsız edici sorular sormak sökün etmek- art arda birbirini takip ederek gelmek sukut- düşme, sarkma süfli- aşağılık; kötü ve pis kıyafetli --Ş-- şamil- şümulü bulunan, içine alan, kaplayan şeamet- uğursuzluk, meymenetsizlik şehamet- akıl ve zeka ile birlikte olan cesaret şekavet- şakilik, eşkıyalık şenaat- kötülük, fenalık şeni- kötü, alçakça şiar- Duyuş, düşünüş ve inanıştaki ayırıcı özellik; Ülkü, düstur şimal- kuzey şimendifer- demiryolu; tren şua- ışın şümul- içine alma şümullü- tesiri yaygın --T-- tafsilat- ayrıntı tahassür- özlem tahkik- soruşturma tarh- çıkarma; ölçü dahilinde yapılan düzenleme tasfiye- temizleme, arıtma tashih- düzeltme tebşir- müjde verme, müjdeleme tedvin etmek- toplamak, kanun haline getirmek teessüs- teşekkül etme, oluşma, kurulma; kökleşme, yerleşme tefessüh- çürüme tefrik- ayırma, ayrı tutma tefrit- yetersizlik tekevvün- yaratılma, oluşma tekrir- ifadeyi kuvvetlendirmek için kelimeyi tekrarlama sanatı, tekrarlama telakki- anlayış, görüş; kabul etme, sayma telakki etmek- saymak, kabul etmek, öyle anlamak temerküz- merkez tutma, toplanma, birikme , yığılma tensib- münasip görme, uygun bulma tenvir- ışıklandırma, aydınlatma terakki- artma, ilerleme, yükselme; daha iyi hale gelme tereddi- kötüleşme, yozlaşma, bozulma terennüm- Güzel ve alçak sesle şarkı söyleme; (mecaz) Anlatma, ifade etme teshir etmek- zapt ve istila etme, elde etme teşekkül- şekillenme, oluşum teşmil- yayma, genişletme teşrifat- protokol teşrih- Bir sorunu veya konuyu ele alıp en ince noktalarına kadar gözden geçirerek anlatma tevahhus- korkma, ürkme tevdi etmek- emanet (olarak) bırakmak tevil- Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme tevkif- durdurma, alıkoyma tevzi- dağıtmak, bölüp payını vermek tezahür- belirme, görünme, ortaya çıkma; belirti tezyini- süsleme ile ilgili --U-- ufunet- eskime, kokma, çürük kokusu uhde- Birinin yapmakla yükümlü olduğu iş, görev; Sorumluluk uhrevî- Öbür dünya ile ilgili, ahiret ile ilgili, dünyevi karşıtı ukubet- felaket, musibet; ceza, eziyet; çok çirkin ukde- içe dert olan şey ulvî- yüce; gökle ilgili olan, semavî umumi- genel --Ü-- --V-- varak- yaprak; altın yaprağı vazıh- açık, aşikar, belli; kolay anlaşılır vehim- sebebsiz korku; yanlış ve esassız düşünce verese- varisler vuzuh- açıklık, vazıh olma hali; kolay anlaşırlık --Y-- yave- saçma sapan söz Yekpare- tek parça, bütün yekta- tek, yalnız; eşsiz, benzersiz yekun- toplam; hep, bütün, cümle --Z-- zaviye- köşe, bucak zebun- aciz, zayıf, güçsüz zecrî- zorlayıcı 4 Share this post Link to post Share on other sites