Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
daüssıla

Söz Yangını*çıktı

Recommended Posts

Sessiz ve sinsi bir yangını haber veriyorum size. Görünmez bir depremin enkazını resmediyorum. Nefeslerimizle harladığımız, hece hece alevlendirdiğimiz bir yangını körüklüyoruz ağzımızda. Dilimizin her kıpırtısında ürkütücü fay hatlarını tetikleyen zelzeleler büyütüyoruz odalarımızda. Sevaphanemizi yakıyoruz dilimizle. İyiliklerimizi yerle bir ediyoruz dudağımızla. Kendi duruluğumuzu bulandırdığımız, kardeşlerimizi küçük düşürdüğümüz, doğrularımızı eğrilttiğimiz, yüzümüzü de sözümüzü de ikileştirdiğimiz “fiskos bombaları” döşüyoruz ağzımıza, aramıza, yuvamıza, sokağımıza…

Bir insan inandığını söylediğinde, kendisini Allah’la ilişkilendirir. Bir insan “mü’min” olduğunu beyan ettiğinde, artık Allah’la yaşamaktadır. O’nu kendine Vekil edinmiştir. O’nu kendine Velî edinmiştir. Mü’min, Allah’ın kulu olarak tanımlamıştır kendini. Öyle yaşar, öyle bilir ve öyle bilinsin ister. Vekil’i Allah olan ise dokunulmazdır. Velî’si Allah olana dil uzatılmaz. Kendine “Allah’ın kulu” olarak markalayan, o kutlu markanın ardındadır, onun kalitesi üzerine laf edilmez.

“Allah’ın kulu”nun hataları olabilir elbette. Ama o kulun Allah’ı, hatasından dönmesi için sabreder, dönüşünü bekler. Bir başkası, Allah’a kul olanın hatasını görür görmez onu cezalandırmaya kalkamaz, sırlarını yağmalayamaz. O zaman kendini Allah’ın önüne koymuş olur. [bakınız, Hucûrat, 1]

Allah, kulunun ayıbını hemen yüzüne vurmaz, başkalarına ilan etmez. Bildiklerini hemen herkese her fırsatta söylemez. “Halîm” olarak bekler. “Tevvâb” olarak, dönmesi için mühlet verir. “Settâr” olarak kusurlarını gizler. Bir başkası araya girip, Allah’ın gizlediğini açığa vurma hakkına sahip değildir. Bir başka kul, acele edip “Allah’ın kulu”nun o kusurdan asla dönmeyeceğini varsayarak, Allah’ın kulunu o kusura indirgeyemez. Bir başkası, iyilikleri de olan, hatadan dönmesi de iyilik sayılan “Allah’ın kulu”nu hep kötülükten ibaretmiş gibi etiketleyemez. Bir başkası, Allah’ın hatasından dönmesi için beklediği, kusurlarını gizlemek için sustuğu kulunun hatırını hiçe sayıp, o kula ceza kesemez, konuşmaya kalkamaz. O zaman da kendini Allah’ın ve Resûl’ünün önüne koymuş olur [Yine bakınız, Hucûrat, 1]

Allah, kulunun hatalarını affedeceğini beyan eder. Hem de severek affeder. Affettiği için sitem bile etmez kuluna. Affettiğini hatırlatmaz bile kuluna. Bağışladığına, bağışladığını bile unutturacak denli nezaket ve anlayış sahibidir O. Hem de O, kulunun kusurunu bilmesiyle yaşadığı mahcubiyeti, kusursuzlukla kapılabileceği gururdan daha sevimli bulur. Hem de O, kulunun pişmanlığıyla döktüğü gözyaşını günahsızlığı sebebiyle kendini beğenmesinden daha makbul bilir.

Allah’ın kusurunu af ve bağışı için vesile eylediği kulunu kimse, affedilmez ve iflah olmaz ilan edemez. Allah’ın hatasıyla da sevdiği, hatta (tövbesine vesile olduğu için) hatası için sevdiği kulunu hiç kimse sevimsiz bulamaz. Yoksa, kendini Allah’ın Resûl’ünün önüne koymuş olur. [Daha dikkatlice bakınız, Hucûrat, 1]

Allah, mü’min kulunu dokunulmaz ilan etmiştir. [İnanmıyorsanız bir daha okuyun: Münafikûn’un 8. Ayetini: “İzzet, Allah’a, Resûl’üne ve mü’minlere aittir.”] Mü’min olmak şerefli olmak için yetiyor. Ek bir şart koymuyor Rabbimiz. Onurumuz Allah’a ve Resûl’üne göre yaşama çabasından besleniyor demek ki.. Allah’ın ve O’nun elçisinin garantörlüğü altındaymış mü’minin olarak dokunulmazlığımız. Allah’ın dokunulmaz kıldığına dokunan yanar! [bir de Hucûrat 2’ye bakalım: “…yoksa yapıp ettikleriniz boşa gider, sevaplarınız yanar!]

Bir insanın, gıyabında da onurunun korunduğu, olmadığı yerde de saygı gördüğü, işitmediği kapı arkalarında da hatırının sayıldığı biricik medeniyetin mensupları olarak, gıybetsizliğe davet ediyorum sizi. Gıybet Gönülsüzlüğüne… Etlerimiz gibi sözlerimiz de “İslamî usulle kesilmiş” olsun istemez miyiz? İçkinin olduğu kadar gıybetin de “damlasını ağzıma değdirmedim” diyebilmeyi istemez miyiz?

 

Senai Demirci

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet, sessizliği ve sinsiliği bizleri hapseden/hapsetmiş bir yangın var. Yanıyoruz, yanarken de hala yanmayı istiyoruz. Çünkü ne kalbimize, ne de dilimize sahip çıkıyoruz/sahip oluyoruz.

 

Her gün insan eti yemek için sabahın ilk ışıklarını bekliyoruz, ilk selam verdiğimiz kişiden başlayıp, akşam oluncaya dek sadece ve sadece konuşuyoruz. Konuşmayı erdem sayıyoruz !?

 

Zinadan daha ağır bir suça iştirak edenlerden olmamak mücadelesi ve temennisiyle.

 

Güzel bir Senai Demirci yazısıydı daüssıla kardeşim, eklediğin için sağolasın.

...

 

ALİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...