emir abdulkadir 80 Report post Posted March 10, 2015 Allah insanı neden yarattı? Bu soru biri insana diğeri Allah’a olmak üzere iki farklı taalluka sahiptir. İnsanla olan ilişkisi aynı zamanda insanın varlık gayesini ifade etmektedir. Yani “Ben niçin varım?” sorusunun cevabıdır. Allahu Teala insanları ve cinleri kendisine ancak kulluk etmeleri için yarattığını bildirmiştir. Yani insan ve cinlerin varlık gayesi, varlığına anlam katan şey Allah’a kulluk etmektir. Allah ile olan ilişkisine gelince, “bunu bilemeyiz.” Ancak bilemeyişimizi, bilemeyişimizin nedenlerini bilebiliriz. Benim yapmaya çalıştığım da niçin bilemeyeceğimizi izah etmek. O halde soruyu “Allah’ın herhangi bir şeyi niçin yaptığını neden bilemeyiz?” şeklinde değiştirelim. İlk olarak ‘İnsana bilme, idrak etme gibi istidatlar sağlayan bir kuvvet’ şeklinde tanımlanan ‘aklı’ ele alalım. Akıl sadece bildiğimiz şeylerle arasında bağlantı kurabildiği şeyleri idrak edebilir. İdrak edilmeye çalışılan mesele o ana kadar bilinen şeylerle nispet ve alaka kabul etmediği vakit akıl acze düşer. Ancak insan her zaman ele aldığı meselenin başka şeylerle nispet kabul etmediğini fark edemeyebilir. Böyle durumlarda çeşitli mantıksal çıkmazlara yüzleşmesi kaçınılmaz hale gelir. Bu hususu şu iki örnekle izah edebiliriz: Bildiğimiz, müşahede ettiğimiz her şey bir mekan içerisindedir. Bu esastan hareketle düşünmeye başlayalım. Şu an bir odadayım. Bu oda bir apartmanda, bu apartman bir sokakta, bu sokak bir mahallede, bu mahalle bir semtte, bu semt bir ilçede,… bu ülke ortadoğu’da,…., bu gezegen güneş sisteminde,…Samanyolu falanca yıldız kümeleri kümesinde, o falanca yerde…. Bütün bu saydıklarımız uzayda. Peki, içinde olduğunu saydığımız bütün şeylerle ve göz alabildiğine uzayan genişliğiyle uzay nerede? Elbette bir kavram daha icat edip onu söyleyebilirsiniz. Ancak bir şeyleri içerisinde barındırmak özelliğiyle ‘var’ kabul ettiğimiz ‘mekan’ ın nerede olduğu sorusunun cevabı yoktur. İnsan, mekansız bir şeyi müşahede etmediğinden ‘mekansızlık’ kavramını tam manasıyla anlayamamakta, var olan her şey için bir mekan tevehhüm etmekte ve bu sebeple mekansızlık kavramını ancak bir tenzih ile ifade edebilmektedir. Yani “mekansız” olmanın “nasıl olduğunu” anlayamamakta, “nasıl olmadığını” anlamakla iktifa etmek zorunda kalmaktadır. Aynı şekilde Zamanı ele alalım. Bildiğimiz gibi hem İslami inanca hem de modern bilimin verilerine göre ‘Zaman’ın bir başlangıcı vardır. Bu durumda akla “Zaman yokken ne vardı?” ve “Ne oldu da zaman başladı” soruları geliyor. Daha da önemlisi bu soruların zamandan öncesine dair olmak hasebiyle bir ‘öncelik’ ifade etmesi yani zamanın yokluğunda zaman bildireni bir ifade ile sorulmuş olmasıdır. Zamandan öncesinden bahsetmek zamanın kendisinden önce var olması kabul gerektirdiğinden olduğundan insan zihni bir çıkmaza düşecektir. Gelelim ’Tanrı herhangi bir şeyi neden yaratmıştır?’ sorusuna : İnsanın müşahede ettiği şeylerle arasında bir alaka kabul etmeyen şeyleri anlayamayacağını söylemiştik. Bu noktayı göz önünde bulundurarak İnsan ve Tanrı kavramlarını ele alalım. Konumuzla alakası bakımından İnsan: Hâdis [kendisinde yokluk arız olmuş] olmak Bir şey varlığı kendi zâtından olmamak [var olmak için başka şeylere ihtiyaç duymak] Bir şeylere ihtiyaç halinde bulunmak Noksan olmak Tanrı ise: Kadîm [Kendisinde yokluk arız olmamış] olmak Varlığı kendi zâtından olmak [ Var olmak için hiçbir şeye ihtiyaç duymamak] Hiçbir zaman hiçbir şeye ihtiyaç duymamak Zaman ve mekândan münezzeh olmak Tam kemal sahibi olmak Gibi çeşitli özelliklere sahiptir. Bu noktada bahsi geçen özellikler ışığında insanların eylemlerini değerlendirelim. İnsanın bilinçli bir şekilde yaptığı herhangi bir işte ya kendisindeki bir noksanlığın telafisi, ya bir ihtiyacın karşılanması gayesi vardır. İnsanın bu maksatlardan en uzak fiillerinden birisi şüphesiz sadaka vermek, zor durumdaki birine yardım etmektir. Öyleyse bir dilenciye verdiğimiz sadakayı düşünelim. Bu sadakayı niçin verdik? Dilencinin duasını almak, bize minnet duymasını sağlamak, diğer insanları da sadaka vermeye teşvik etmek, Allah’ın rızasını kazanmak, iyilik yapmanın verdiği huzura, manevi tatmin duygusuna ulaşmak…. Hangi sebeple vermiş olursak olalım, bu aynı zamanda bizdeki bir eksikliğin, noksanlığın ifadesi olacaktır. Dilencinin duasını almak gayesinde oluşumuz Allah indinde iyi amellere olan ihtiyacımızın, bize minnet duymasını istememiz içimizdeki büyüklenme arzusunu tatmin etmek isteyişimizin, diğer insanları teşvik etmek içinde yaşadığımız toplumdaki örnek alınacak kişi eksikliğinin, Allah rızasını kazanmak kul oluşumuzun – başka bir ifade ile “Allah olamayışımızın”-, iyilik yapmanın verdiği huzura, manevi tatmin duygusuna ulaşmak istememiz o huzurdan ve tatmin duygusundan mahrum oluşumuzun veya mahrum olmak tehlikesinde oluşumuzun ifadesidir. En basitinden bir dilencinin varlığı bile, ihtiyaç sahiplerine göz kulak olamayışımızın bir sonucu olmak hasebiyle içinde yaşadığımız toplumun ve o toplumun bir bireyi olarak bizim bir kusurumuzun ifadesidir. Peki biz hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, hiçbir şeyden mahrum olmayan biri olsaydık bu dilenciye hangi sebeple yardım ederdik? Onun ihtiyacı olduğu için diyebilirsiniz. Ancak bu yardımımızın dilenciye taalluk eden kısmının sebebidir. Olsa olsa neden başka birine değil de dilenciye yardım ettiğimizin cevabı olabilir. Peki bizim ihtiyacı olan birine yardım etmemizin sebebi nedir? İyilik yapmanın verdiği huzura bile ihtiyaç duymayan biri neden iyilik yapar? Hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı için hangi bir şeye ulaşmak amacı olmayan birisi herhangi bir işi niçin yapar? “Allah insanı neden yarattı?” sorusunun cevabını veremeyişimizin sebebi hiçbir şeye ihtiyaç duymama halini kavrayamayışımızdır. Emîr http://musbetfikir.com/2015/02/23/allah-insanlari-neden-yaratti-emir/ Quote Share this post Link to post Share on other sites
turanemir122333 5 Report post Posted March 18, 2015 Bu güzel paylaşım için teşekkürler... 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites