Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
gardenya

Necip Fazıl'ı Düşünürken

Recommended Posts

KEYFİYET

Ahmet Selim

 

1 Haziran 1996

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

Necip Fazıl’ı düşünürken

Bence önde gelen vasfı, bir "tefekkür ustası ve muallimi" olmasıydı. Dili kullanma maharetini, şiirinde de, nesrinde de, İslami gayeye bağlı olarak bu mümeyyiz vasfının müessiriyet dairesi içinde kullandı. Aksiyonunu, denge hassasiyetini geriye iten, yalınkılıç, bir oraya bir buraya dalan bir serdengeçti delişmenliğiyle bu müessiriyet dairesinin emrine verdi.

 

İçtimai mesele üzerinde tefekkür etmeyi edebi icaplarıyla öğrenen gençler yetişsin, onlar nasılsa tefekkür yolculuğunu ileriye götürürler. Yalnız basına yürürsen, belli açılardan kendi hanene daha büyük verimler kaydedebilirsin. Ama anlaşılmamaya başlarsın, arkası gelmez, külli meseleler sahipsiz kalır... Üstadın tercihi bu değildi.

 

Şiir yazdı, makale yazdı, köşe yazısı yazdı, deneme yazdı, tarih tezi olabilecek incelemeler yazdı, konferanslar verdi, tiyatro eserleri yazdı, dini-fikri eserler yazdı. İlmihal bile yazdı! Kendi deyisiyle sadece tebliğ değil, telkin eden türden bir ilmihal... Polemiklere, siyasi kavgalara girdi...

 

Bütün bunlar "içtimai mesele" alanının her yerinde külli tefekkür şuurunun tohumlarını ekmek içindi. Her icabı (özde) örneklemek istiyordu. Çok zekiydi, çok kabiliyetliydi; bütün fıtri hasletlerini bu gayenin genişliğinde harcadı.

 

Tercihi doğruydu. Çünkü içtimai mücadele ve tezahür alanı, "edebi-fikri" icaplar bakımından bos gibiydi. İslami tesirler orada seslendirilemiyordu... Muayyen kabullenme seviyesinde varlığını hissettiren kim vardı başında? Bir düşünelim... "Ararsan bulursun"la olmaz, seni arayıp bulacak kim vardı?

 

Bir Necip Fazıl olmasaydı, bir "büyük Doğu" kapana-açıla çıkmasaydı; gençler, "İslami mefkûreye bağlı güçlü bir yazar" örneğini görebilecekler miydi? Necip Fazıl olmasaydı, görünür yerlerde sesini duyurma imkânlarını elinde bulunduran bir Peyami Safa da "bildiğimiz Peyami Safa" olmayacaktı.

 

Çocukluğumuzu, gençliğimizi hatırlayalım. Necip Fazıl (ona bağlı olarak düşündüğüm) Peyami Safa olmasaydı, aşağılık duygusuna kapılacaktık. Dini eğitim almıştık. Ama bunun, başında, geniş ifadesiyle "kültürel-içtimai" hayatımızda örnek alabileceğimiz tezahürleri yoktu.

 

"Demek ki böyle oluyor bu is" diyecektik! "Bizim edebiyatçılarımız olmaz, bizim yazarlarımız olmaz, bizim gazetemiz- mecmuamız olmaz." diyecek ve orta sağ anaforunda kaybolup gidecektik... Cemil Meriç’in dikkatle incelenmeye layık olan yazılarında da Necip Fazıl rüzgârının tesirleri mevcuttur... (Kendisi fark etmese de). Yanlış hatırlamıyorsam şöyle bir sözü vardı: "Yazmaktan, düşünmekten; beynimiz, kalemimiz kan-revan içinde." Doğru soyluyordu.

 

"Sol, Necip Fazıl’a kapalı." Ben bu kanaatte değilim. Sol, Necip Fazıl’ın sanat gücünü takdir ve teslim etmiştir. Tam itiraf edemese de... Fakat bence, Necip Fazıl’a sağ yeterince açık değildir. Alabileceğini ve alması gerekenleri almamak itibariyle böyledir.

 

Şiiri devam ediyor mu? Hayır. Birçok şiiri çok güzel okuyan İbrahim Sadri, Sakarya’yı okuyamadı. Niçin? Ters geldi de ondan. Sakarya’nın şiir dokusuna yabancı. Boldu, durdu, parçaladı. Çünkü şiir ilgilerimiz simdi böyle yürüyor... Sakarya uzun bir şiirdir ama tamamı bir tek beyit veya mısra gibi tam bir bütündür. Bu bütünlük, sesine ve dokusuna aynen yansımıştır. İbrahim Sadri'nin tutukluğu, bunu sezemeyişindendir.

 

Dil hassasiyeti ve üslup titizliği devam ediyor mu? Peyami Safa'ya da refik edin... Ustad 1983'te, Peyami Safa 1961'de vefat ettiler. Birçok gence, Fuzuli kadar yabancılar!

 

Dilin modaya tabi olduğu nerede görülmüş? Elbise modası bile 20–30 yılda, hiçleşme nikbetinde değişmez.

 

Malum itiraz ve mazeret sudur: "Ağır geliyor!" Bel fıtığın varsa, 3 kilo bile ağır gelir. Kendini güçlendirmek durumunda olanlar ağırlık şikâyetlerine sığınamazlar. Bütün gün (manen) yatmaya alışmış olanlara, kendi vücudu bile yürürken ağır gelir.

 

Düsturum, "belirli günlerde anmak" değil, "daimi hatırlayış"tır. Ve bunun, önemli meselelerle alakalı bir doğru tavır olduğuna inanıyorum. Daimi hatırlayış olmazsa, belirli günlerde anmak ne ifade eder ki?

 

İçtimai hayatımızda; mefkûre heyecanı yok, şiiriyet inceliği yok, tefekkür vakarı yok, bütünlük şuuru yok... Birinci müsebbip "hayat tarzı icbarı". Kısmen iştirak ediyorum. Peki, ama o icbarın galip gelmesinde dil davasına hassasiyet göstermeyen kolaycılığımızın ve vefasızlığımızın payı yok mu? Bu noktaya "canim ne olacak!" diye diye gelmedik mi?

 

Akif bugün olmuş, Necip Fazıl bugün olmuş, Peyami Safa bugün olmuş; hadi analım. (Buraya "anımsayalım" daha uygun düşüyor!) Alabileceğimizi almak ve aldığımızı yasamak ve yaşatmaktır, asil yapmamız gereken... Yalnız değiliz, kendimizi yalnızlaştırıyoruz.

 

... "Kelimeler köklerinden uzaklaştıkça mucerreti ifade ederler; kelimeleri tarih yoğurur."

 

"İrfan... Ferdiyeti şahsiyete çeviren her şey." "Kavgayı önce kelimeler dünyasında kazanmak mecburiyetindeyiz."

 

Kelimeler, cümleler, meseleler; hayatimiz.

 

Saatlere takvimlere bakmayalım: "Halimiz ne ise; gün onun günü, saat onun saati."

(ZAMAN-Arşiv)

Share this post


Link to post
Share on other sites

İstifade edilebilecek güzel bir arşiv yazısı.Burada yazarın serzenişte bulunduğu şu noktaya bilhassa ben de katılıyorum:

..."Siiri devam ediyor mu? Hayir. Bircok siiri cok guzel okuyan Ibrahim Sadri, Sakarya'yi okuyamadi. Nicin? Ters geldi de ondan. "

Evet ibrahim sadri; o arabeskvari sesiyle fikir çilesi çekmeyen kabuk üstü avam ve agora muhafazakar romantiklerin şairiydi(.şimdi nerede durduğu hiç belli değil)

İbrahim sadri ve O'nun emsalleri hiç bir zaman kafa sancısı çeken münevver dokuya hitap edemedi.Açıkçası İbrahim Sadri,Uğur Arslan gibi tipler hep bana romantik,muhafazakar ve nafikir avamın hissiyatını gıdıklayan "Küçük Emrah"ı gibi geldi.İğrenç bir arabesk(bana göre) furyası ve duygu sömürüsü...Sanatla ,estetikle,tefekkür ve mefkureyle hiç bir alakası yok.Ve tabiyatıyla da bu sanatçıların (!) Üstad'ımızın şiirini okumamaları,okuyamamaları gayet normal.Hoş,okumadıkları daha iyi.Gerçi İbrahim Sadri "Kaldırım"ları okumuştu ya...

 

Yeri gelmişken buna da kısaca temas edelim.Malum Üstad'ımızın şiirlerini bir çok siyasetçi,hatip,ses sanatçısı okuyor,beste yapıyor vs.Yukarıdaki menfi tenkitlerimize mukabil şunu da belirtelim ki gerçekten bunu az da olsa hakkıyla yapanlar da var.Örneğin bir Hasan Sağındık'ın "O'na(benim efendim)" bestesini dinledikçe adeta vecde geliyorum.O ne güzel bir yorum, o ne güzel enstrumantel bir uyum ve armoni...Bir de Uğur Işılak var.Geçtiğimiz günlerde radyo programında bir projeden bahsediyordu.Üstadımızın on tane şiirini besteleyip,viyana orkestrası eşliğinde seslendirerek müstakil bir "üstad"albümü yapacağını söylüyordu.Gerçekten Uğur Işılak derinliği,belagatı,dünya görüşü olan,keyfiyette de üstad'ı örnek alan gerçek bir sanatçı diyebileceğimiz nadir kişilerden.Kısacası Uğur Işılak'a yakışır.Hele bir de viyana orkestrasında okunması da üstad'a pek yakışır.Üstad'ımız da klasik batı müziğini dinlerdi.Kısacası üstadımıza da bu yakışır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Kılıçkıran, tek kelime ile "mükemmel" tesbitler...

 

Muhafazakar kesimin hoşlandığı tarzdaki edebiyat ajitasyon dolu, tamamen duygulara hitab eden, beyni zorlamayan, insanı geliştirmeyen, sadece gözlerden yaş getirmeye programlanmış veya birtakım duygularla, insanı içi boş bir coşkuyla doldurmayı, şişirmeyi amaçlayan bir edebiyat, ne yazık ki. Fikirsiz ve avama hitap eder bir edebiyat... Çoğu yerde evla tutulanlar da bunlar oluyor. İnsanı ağlatan yazılar, insanı düşündüren eserlerden daha değerli halde. Bu da zaten üstadın tanınmamasındaki etkenlerden olsa gerek şu gün. Çünkü üstadın eserlerini yüzdeye vurduğumuzda, önemli bir rakamı duygulardan ziyade aklı, fikri, düşünceyi önde tutan entellektüellere yönelik metinlerden oluşuyor.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Teşekkür ederim muhterem kardeşim.Entelektüel bir ruhun ve aristokrat bir duruşun mümessili olan üstad'ın talebesi olmak ne güzel. Ne güzel ki sizin gibi genç yaşında meselelerin künhüne vakıf olabilen kardeşlerimizle fikir ittifakı yapabiliyoruz.Farklı yerlerde olsak da Üstad'ımızın içimize düşürdüğü fikir ateşi aynı...

 

Birde bu mesele gerçekten müstakil bir boyutta ele alınması gereken mühim bir mesele...Sloganik,hamasi ve avami bir yapının doğurduğu büsbütün fikirsizlik hastalığına karşı halkın ne istediğinden ziyade neye muhtaç olduğunu tesbit edici ve bu minvalde fikir üretici Büyük Doğu'nun mutlak ve istisnasız kadrosu olan imanlı entelektüeller kadrosu...Bütün iş,varsa kurtuluş olağanca haşmetiyle bu kadronun,yani entelekteüllerin üzerinde toplanmıştır.Maalesef avami toplum yapısında oluşan hastalıklara karşı tabib mesabesindeki akademisyenler ve iktidar çevreleri üstadın tabiriyle halka kendi ilacını kendisine seçtirici komik bir tedavi metoduna gitmektedir.Zaten hasta olanın kendisi idealize edilmemiş halkın ta kendisi,ilacını seçen yine kendisi...İşte burada ilacı yazacak olan ehliyetliler(entelektüeller)kadrosuna; bu kadronun da iktidarına ve verilen ilacın prospektüsünü okuyup,talimatlarına uyabilecek çapta idalize edilmiş halk topluluğu...Bunun tersi de şu an gördüğümüz gibi bütün sanat ve tefekkür şubeleri nohut kafalı avamın insiyatifine verilmiş ve bütün cemiyet yapısı da bu başı boşluğun üzerine inşaa edilmiş.Tefekkür ve sanat şubeleri avamın hafimeşrep ve kıytırık bünyesinde ya "durdurun dünyayı" ya "şap şuppur ye beni" veya da siyasi bir minvalde posacı milliyetperverlikle "gominstlere ölüm" veya da kendi nefsinden kıl koparamamış taş kafalı ezbercide de cırtlak sesiyle "cihad(!),şeriat isterik"diye karşılık buluyor.

Neyse,esasen bilhassa bugünlerde çevrem itibarıyla ve bu avamcıların çokluğundan dolayı biraz öfkeli ve doluyum.Çok mühim,grift ve uzun bir mesele...Dediğimiz gibi başka bir zaman müstakil olarak ele alınması gerekiyor.

Bir de,eğer bizim dışımızda bu küçük yazıyı okuyup da yine avami bir ataletle "halk düşmanlığı"yaptığımızı iddia edecek biri olursa ondan ricam yine bu küçük yazı üzerinde hiç yapmadığı beyin zonklatmasını bir kez olsun yapsın ve halka olan şefkatimizin ne derece emsalsiz olduğunu idrak etsin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...