Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
nurulhak

Necip Fazıl'ın şiiri üzerine Notlar

Recommended Posts

Necip Fazıl Kısakürek, şiire ilişkin düşüncelerini dile getirdiği 'Poetika'da, (–ki bu başlık altındaki yazıları önce 1946'da 'İdeolocya Örgüsü' içinde 'Büyük Doğu' Dergisi'nde tefrika edilmiş, daha sonra 1955'te 'Sonsuzluk Kervanı'nda toplu olarak yayımlanmıştır) 'ilimde tecrid teşhis için; şiirde teşhis tecrid içindir.

Bu yüzdendir ki, tecridde kalan ilimlere Felsefe ismi verilirken, teşhiste kalan şiire de davulculuk zanaatı gözüyle bakılır. Bütün kaba meddahlar, didaktik ve politik şairler bu soydandır.' der. Necip Fazıl'a göre, bilimle şiir arasındaki ayırdedici sınır da burada çizilir: Bilimde soyutlama (tecrid), somutlamak (teşhis) için kullanılır; şiirde ise somutlama, soyutlamak için!

 

Necip Fazıl'ın şiirin 'soyutlama' gayesi ile somut malzemeyi kullanma önerisi, Orhan Okay'ın 'Necip Fazıl Kısakürek' üzerine yazdığı o çok değerli çalışmada da belirtildiği gibi, Valéry'nin poetikası ile yakınlık gösterir. Bununla birlikte Necip Fazıl'ın sadece somutlama düzleminde (teşhiste) kalan şiiri 'davulculuk zenaatı' diye aşağılaması ve 'kaba meddahlar'la 'didaktik ve politik şairleri' 'bu soydan', yani 'davulcular'dan sayması, gerçekten üzerinde durulmaya değer. Gerçi 'Poetika'da, bu 'davulcular'ın kimler olduklarını söylememiştir, ama kimi kastettiği bellidir: Nazım Hikmet'i! Üstad, 1943'te, Büyük Doğu'da 'Tanrıkulundan Dinlediklerim' başlığı altında yayımlanan yazılarından birinde Nazım'ı 'heyecanda yüksek, fikirde şahsiyetsiz bir inanç, belagatte değerli bir beyanname' olarak niteler. Anlaşıldığı kadarıyla üstad için Nazım, Cumhuriyet devrinin 'kaba meddah[larından]' değilse bile, 'didaktik ve[veya] politik' bir şair olarak 'davulcu'lardan sayılmaktadır.

 

Pek iyi de, Necip Fazıl'ın şiiri nerede duruyor? Orhan Okay, 'Poetika'da, üstadın, "şiirin gayesi[ni] 'mutlak hahikati arama' "olarak dilegetirdiğini söyler. Mutlak Hakikat ise, Allah'tır. Okay, dikkat edilsin, şunları yazıyor: "Necip Fazıl'a göre şair, madde, bitki ve hayvan basamaklarından sonra, alelade insanla Tanrı arasında bir yerdedir: Onun bu benzetmesiyle Haşim'in 'şiir, resullerin sözü gibi...' diye başlayan cümleleri arasında bir yakınlık vardır[...] Onun bu düşüncesinde, öteden beri ilham denilen ve belki sezgi kelimesiyle açıklanabilecek kavramla vahiy arasında, kaynak ve mahiyet bakımından bir ilişki ve yakınlık kurulduğu da dikkatten uzak tutulmamalıdır."

 

Necip Fazıl'ın şiiri bu bağlamda okunduğunda, onun mistisizminin, Tasavvuf'la olan ilişkisi daha açık olarak görülebilir. Daha önce de Zaman'da, 1988 yılında Kayhan Tunaboylu ile yaptığım bir söyleşide de belirttiğim gibi, dilbilimsel bir analiz, üstadın şiirsel söyleminin 'emir' kipiyle kurulduğunu gösterecektir. Özellikle 1934'ten, yani Şeyh Abdülhakim Arvasi efendi ile tanıştıktan sonraki şiirlerinde Necip Fazıl, fiilleri 'emir' kipiyle kullanmayı öne çıkarmıştır. Ünlü 'Sakarya' şiiri 'Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!' diye biter; 'Senfonya'nın 'Finale'sinin son dörtlüğü, 'Diz çök zorlu kader, önümde diz çök' diye başlar. Daha birçok örnek sergilenebilir: 'Azgın Deniz' şiirinde deniz'e 'bir şey dinleme, çağır, vur, sal! gibi buyruklar verir; 'Gel' şiirinde bu buyruklar, 'git, gel, işit, ol! biçimini alır; vb, vb.

 

'Emir' kipiyle yazmak ne anlama geliyor? Belki de şu; 'Emir' kipi, Necip Fazıl'da doğrudan doğruya 'Kün' emrinin (Nahl, 40) bir varyantıdır. 1934 sonrası şiirlerini emir ve nehiy söylemi ile inşa eder Necip Fazıl. En din dışı şiirlerinde bile ('Sakarya' örneğinde olduğu gibi) bize Emir Alemi'nden buyurur gibidir: Dolayısıyla, onun mistisizminde Emir ve Gayb Alemi'nin 'emir' yanı, 'Gayb' yanına göre daha ağır basar. Doğa'ya (denize, nehirlere), Kader'e, emir kipiyle seslenmek! Necip Fazıl mistisizminde Ene'l Hakk'ın bir son değil, bir başlangıç; bir varış noktası değil, bir çıkış noktası olduğunu söylemek yanlış olmaz. Orhan Okay'ın Necip Fazıl'ın şiirine, Haşim'in 'Şiirde Mana ve Vuzuh' adlı yazısından aktardığı 'şiir, resullerin sözü gibi...' deyişi ile bir açıklık getirmesi, bu bağlamda önemlidir. Üstadın gerçekten kendini konumlandırdığı yer, Okay'ın deyişiyle, 'alelade insanla Tanrı arasında bir yer'dir.

 

Emir ve nehiy söylemiyle kurulmuş bir şiiri, dini bir düzlemin içine yerleştirmek! Bu, doğru, fakat eksik bir yaklaşımdır. Buyruk ve yasaklar, seküler düzlemde askeri bir söylemi de işaret eder. Necip Fazıl'ın şiirinin özellikle Müslüman Türk izleyicisine yakın gelmesinde, emir ve nehiyleri, buyruk ve yasakları ile dini–askeri söylemin içinden yazılmış olmasının payı yok mudur?

 

 

Hilmi Yavuz

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...