BDG 76 Report post Posted May 20, 2009 Kaldırımlar Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında, Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa karışan noktasında Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Necip Fazıl İşte Necip Fazıl'ın «Kaldırımlar»ı böyle başlıyor ve bu uzun şiirdeki her mısra yalancı birer elmas değil, fakat kaldırım çocuğunun adımları altında ses veren hakiki kaldırım taşlarıdır. Bu kaldırımların üzerinde esen rüzgâr ölümün nefesleri, şairi adım adım ta'kib eden de bizzat ölümün kendisidir. Bana, bilmem neden, Necip Fazıl ölümle konuşmuş gibi geliyor. Ölümden bahseden mısralarında insanı, bir elektrik teline tutmuş gibi sarsan bir kuvvet var. Bu cihetten, Necip Fazıl ile Fransız şairi Baudelôire -Bodler_ arasında bir akrabalık görüyorum. Islak bir yorgan gibi iyice bürüneyim, Örtün üstüme örtün serin karanlıkları: Necip Fazıl Je vais me coucher su le dos Et me rouler dans vosrideaux. O rafraichissantes fenebres! Charles Baudelaire İki şair arasında gördüğüm bu yakınlığın sebebini, Necip Fazıl'ın şu mısra'ı ile anlatayım: Kaynamış ruhlarınız bir derdin potasında. -Kaldırımlar- duygu itibariyle gittikçe derinleşen bir şiirdir, bunun için en güzel kısmını sonlarında okuyoruz. Burada şair, kaldırımların üzerinde geçirdiği geceleri bir kadın şeklinde görüyor: Bir siyah kadındır ki kaldırımlarda gece, Dalgın bir hayal gibi eteğini sürükler. ve o kadını ihtirasla seviyor: Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de Kucaklamak isterim onu koynuma alıp. Bu kadar sevdiği bir vücudu kıskanması tabiidir: Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım: 0nu bir başkasına ram oluyor sanırım Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı. ve nihayet şiir şöyle bitiyor: Varsın bugün bir acı duymasın gözyaşımdan, Bana rahat bir döşek serince yerin altı Bilirim kalkmayacak bir yar gibi başımdan. Kaldırımlar'dan sonra «Otel Odaları» ve «Sayıklama» manzumeleri geliyor. Zaten ayrı bir tarzda olan Ahmed Haşim’inkiler istisna edilirse, bu iki şiir kadar telkin kuvveti fazla hiç bir eser bizim edebiyatımızda yazılmamıştır. «Otel Odaları»nın bu kifayesiz addedilebilecek manzumenin, o kadar gürültüsüz, alayişsiz bir kuvveti var ki okuyan, adeta görülmeyen kollar tarafından kaldırılarak bir otel odasına götürülmüş gibi oluyor ve orada ölen bütün gariplerin acısını duyuyor. Ağlayın, aşinasız, sessiz can verenlere Otel odalarında, otel odalarında ... «Sayıklama» da, okuduktan sonra gözlerde pırıltılar, kulaklarda mırıltılar bırakan bir şiir: Söndürün lambaları uzaklara gideyim, Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim. Pırıl pırıl Pırıl pırıl Ne olurdu bir kadın elleri avucumda Bahsetse yaşamanın tadından baş ucumda Mırıl mırıl Mırıl mırıl Şair «Tabut» şiirinde yanlız ilk ve son kıt'ada muvaffak olmuştur. “Hırs”ın ilk iki mısra’ı tamamıyla, Faruk Nafiz'in: Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da gene Seni aşkım canavarlar gibi ta'kib edecek! mısralarının aruzdan heceye çevrilmiş bir şeklidir: Sen kaçan bir yavru ceylansın dağda, Ben peşine düşmüş bir canavarım. hemen üçüncü satırda şair kendi benliğine avdet etmişse de ben, Necip Fazıl, Faruk Nafiz’in aldığı hızla kendi şiirini sonuna kadar aynı kuvvetle getirebildi diyorum! Kitabın «Deniz» isimli kısmında toplanan manzumelerle en sondaki iki manzume, bence Necip Fazıl'ın en zayıf parçalarıdır. Son iki şiirin sayfa doldurmak için alındığı tamamiyle belli. Denizi, anlatmaya uğraşan manzumelerde ise üç dört mısraı çıkarırsak geri kalanlar her halde pek çabuk unutulacaklardır, Kendi hislerini kuvvetle anlatan şair deniz gibi tabiatın bir parçası karşısında söylenmiş şeyleri tekrardan başka bir şey yapmıyor. Bu aciz; Simsiyah camlarını üzerime dikiyor Gözleri çıkarılmış bir ama gibi evler Karşısında orjinal görüşleri olan bir şair için böyle, bir parça gariptir. Gözler, istasyon, Gurur, Keder şiirleri kücük bir şişenin içine hapsolunmuş kokular gibi, insana her okuyuşta bitmeyen bir zevk veriyor. Bakın, koskocaman bir keder sekiz satırcığın içine ne kadar kolaylıkla sıkıştırılmıştır. Keder, saçlarıma ak, Yüzüme çizgi serdi. Ruhumu çırıl çıplak, Soyup çarmıha gerdi. Akarken bağrıma kan, Beni seyretti hayran. Bir kadın oldu o an, Kendini bana verdi. «Heykel», «Anneciğim», Yattığim Kaya, birinci son bahsi, diğeri anne sevgisini, üçüncüsü ile nostaljiyi bütün incelikleriyle hissettiren şiirlerdir. Ziya Osman Saba (Uyanış- Servet-i Fünün C. 65, 13 Kanunuevvel 1928 Nr. 1687 – 2, sh. 27 ) Quote Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted May 20, 2009 Eklemiş olduğumuz metin çok eski bir yazı olması dolayısıyla bizim için önem arz edebilecek mahiyette. Eğer yazı dikkatle okunursa, gözümüze özellikle "Kaldırımlar" şiirinden eklenen kısmın üstad tarafından yazıldığı ilk hali çarpacaktır. (Üstad, vefatına kadar bazı şiirlerinin üzerinde değişiklik yapmıştır. Hepsini de son haliyle Çile adlı şiir kitabına eklemiştir. ) Servet-i Fünün akımı temsilcilerinden olan Ziya Saba'nın bu yazısında Necip Fazıl'ın Bodler ile benzeştiğini, (o dönemde N.F.K. 24 yaşında ve şairliğe adım atalı çok olmamış.) Faruk Nafiz'in şiirinin değiştirilerek tekrar yazıldığını ve sanıyorum ki o zamana kadar yazmış olduğu şiirlerin toplandığı kitapda geçen birkaç şiirin ise yer doldurmak için eklendiği söylenmiştir. Burada Bodler ile olan benzerliği değerlendiremezken Faruk Nafiz için de birşey diyemiyorum. Ama bu durumun gerçeği pek de yansıttığını sanmamakla birlikte Faruk Nafiz'in aruzla yazdığı şiiri daha detaylı bir incelemeye tabii tutarak durumu verimli şekilde değerlendirebiliriz. Nihayetinde o zamanlar 24 yaşında "Kaldırımlar Şairi" olarak bilinen üstad Necip Fazıl'ın yine o döneme ait yeni şairlerinden olan ve daha 18 yaşındaki Ziya Osman Saba gözünden değerlendirilişini görüyoruz. (Z. Osman Saba da şiir hayatına 1927 yılında yani bu yazısından bir yıl önce 17 yaşında iken adım atıyor.) Faydalı olabilecek bir yazı olup Cumhuriyet'in ilk dönemine dair şairlerin birbirilerine bakışını ortaya koyan bir numune olarak kabul edilebilir. Saygılarımızla... Quote Share this post Link to post Share on other sites
SafdeR 0 Report post Posted May 20, 2009 Gerçekten ilginç bi yazı.cumhuriyet dönemine ait sanat dünyasını kısmen günümüze yansıtıyor.Ve Ziya Osman Saba'nın,Kaldırımlar şiirini çözümlemesi dehşet.Bu şiiri çok okudum ama,Üstadın bu şiirde ölümle konuşmuş olacağı fikri hiç aklıma gelmemişti.Yunus Emre'nin şu dizesi aklıma geldi:"Yol odur ki, doğru vara, Göz odur ki, Hakkı göre'' Evet bize Allah'ı gören göz lazım.Allah yardımcımız olsun. Quote Share this post Link to post Share on other sites