Necip Fazıl’da Şiir, Allah’ı Arama Gayretidir

NECİP FAZIL’DA ŞİİR, ALLAH’I ARAMA GAYRETİDİR

SEHER KANTARCI

Daha yaşarken böyle anılmaya başlar Necip Fazıl. Sanatının büyüklüğü itiraf edilmiş ve kendisine törenle “Şairler Sultanı” unvanı verilmiştir. Attila İhan’ın deyişiyle “bizde heceyi yerine oturtan ilk şair” Necip Fazıl’dır. Şiirlerinde Türk halk şiiri geleneği ile Avrupai şiir anlayışını birleştirmiştir. Günümüz dilini kullandığı için de herkes tarafından anlaşılmıştır. Daha çok şair kimliğiyle tanınan Necip Fazıl, hikaye, tiyatro, roman, hatıra ve hitabet gibi hemen her türde eserler vermiştir. Bugün tiyatrolarının pek çoğu sahnelenmiş, bazıları televizyon filmi olarak çekilmiştir. Üstad, verdiği sayısız eser arasında, Kafa Kağıdı, O ve Ben, Cinnet Müstatili, Aynadaki Yalan, Bir Adam Yaratmak gibi eserlerinde kendini anlatmıştır. Kendini anlatırken, o dönemin aile ve toplum çevresini, yaşanan büyük değişimi de ortaya koymaktadır. Çile’nin ıstıraplı şairi Türkiye’de hiçbir şair, şiiri böyle anlamamış ve anlatmamıştır. Bütün şiirlerinin toplandığı “Çile” isimli kitabı, inancının destanıdır. İşte bu kitabının başına yazdığı şiir hakkındaki düşüncelerinde, şiiri “mutlak hakikati yani Allah’ı arama işi” diye tanımlar.

“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış. / Marifet bu gerisi, yalnız çelik çomakmış.”

Şiirlerinde, olması gereken Allah-kul ilişkisini, irtibatını en güzel ve en yalın ifadelerle vermiştir.

“Güzel Allah’ım senden ne gelecekse gelsin. / Sen ki, rahmetinle de, kahrınla da güzelsin…”

Gençlere peygamber aşkını ve edebini, O’nun ismi anılınca hürmetle salat u selam getirme borcunu öğretmeye çalışan Necip Fazıl, o ufuk Peygamber’e olan muhabbetini şu mısralarla anlatır:

“Düşünüyorum: O’ndan evvel zaman var mıydı? / Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı?”

Düşünün, ben ne büyük rütbeye tutkuluyum! / Çünkü O’nun kulunun kölesinin kuluyum!

Şaire göre ölüm bile, O’nun ölümüyle güzelleşmiştir:

“Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber… / Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?..”

Şairler sultanı Necip Fazıl kimdir? Necip Fazıl 1904 yılında, 1904 yılında, İstanbul’da büyük bir konakta dünyaya gelir. Köklü bir aileye mensup olan Fazıl’ın babası, İstanbul’a gelen ilk otomobili satın alacak zenginliktedir. Kabına sığmayan zekası sebebiyle çok yaramaz bir çocukluk geçirir. Daha dört beş yaşındayken okuma yazmayı öğrenmiş olan küçük Fazıl’ı, babaannesi, yaramazlıklarından kurtulmak için 6 yaşında roman okumaya alıştırır. Bütün çocukluğu hastalıklarla geçer Necip Fazıl’ın. “On-on beş yaşıma kadar, bir çocuğun çekmesi mümkün ne kadar hastalık varsa hemen hepsini çektim.” der kendisi. 10 yaşına kadar mahalle mektebinden yatılı mektebe, Fransız mektebinden Amerikan kolejine kadar pek çok okul değiştirir. Bahriye Mektebi’nde, yazılarıyla, Yahya Kemal gibi tanınmış hocalarının dikkatini çeker ve daha o zamandan okulda el yazması haftalık dergiler çıkarmaya başlar. Geleceğin cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve Nazım Hikmet gibi meşhur isimler o günlerde okul arkadaşlarıdır. 18 yaşındayken edebiyat büyüklerinin yazdığı Yeni Mecmua isimli dergide şiirleri çıkmaya başlar. Bu arada, eğitimine Darulfünun Felsefe Bölümü’nde ve Yüksek Öğretmen Okulu’nda devam eder.

Zamanın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından felsefe eğitimi için Paris’e gönderilir. Ancak o, okulunu yarıda bırakarak geri döner. Bundan sonraki yıllarda çeşitli bankalarda memur olarak çalışır ve müfettişliğe kadar yükselir. Bu arada şiirleri çeşitli dergilerde yayınlanmakta ve edebiyat çevrelerinde büyük şair olarak kabul edilmektedir. O zamanlar şiirlerinde kendisini ve bitmez arayışını şöyle anlatır:

“Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar; / Ne kendisine yar, ne kimseye yar, / Bir rüya uğrunda ben diyar diyar, / Gölgemin peşinde yürür giderim…”

Hayatında dönüm noktası 1934, hocası Abdülhakim Arvasi ile tanıştığı, hayatının dönüm noktası sayılabilecek bir senedir. Böylece, içindeki hakikati arayış çilesi, yaşadığı serbest gençlik hayatı sonrasında, hedefini bulmuştur. Bundan sonra geçirdiği değişimi, şiirlerinde açık şekilde görmek mümkündür. Kendi ifadesiyle şiirini, hocasını tanıdığı zamana göre “ondan önce, onunla beraber ve ondan sonra” şeklinde sınıflandıracaktır. O zamana kadar yaşadığı yılları ve yaptıklarını mısralarıyla şöyle anlatır:

Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum. / Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

Çileli yıllar Yaşadığı değişimle birlikte şiirinin mevzuları farklılaşır. Artık pek çok çevre tarafından dışlanmaya ve tepkiler almaya başlamıştır. Çıkardığı Büyükdoğu isimli dergi defalarca kapatılır ve kendisi sayısız mahkemelere çıkar. Uzun seneler hapis yatmış, yokluklar yaşamış olmasına rağmen, doğru bildiğini söylemekten ve yazmaktan asla geri durmamıştır. Sayısız eserlerle, konferans ve derslerle insanları aydınlatan Necip Fazıl kadar sevilen başka bir şahsiyet olmamıştır. 1983 yılında vefatıyla İstanbul sokakları insan seliyle dolmuş, cenazesi ellerde taşınmıştır. Eyüp Mezarlığı’na defnedilmiş olan Necip Fazıl, hayatında olduğu gibi, hâlâ sevilmekte ve eserleri okunmaya devam etmektedir. Necip Fazıl, hayatı boyunca mutlak hakikate yani Allah’a ulaşma hedefi için çırpınmıştır. Bizlere de bu arayışının hikâyesini, şiirleri ve eserleriyle miras bırakmıştır.

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.