Bir Neferle Mülakat

BİR NEFERLE MÜLAKAT

Arap atının şahane boynu gibi, yüzünde Anadolulu bir necabet damgası taşıyan bir nefer gördüm tranvayda… Neferin halindeki yağız saffet, ve duruşundaki erkek hicap o kadar hoşuma gitti ki, gözlerimi bir an yüzüne çiviledim. Sıkılan nefer sordu:

-Ağabeyim, ne bakıyorsun?

-Beğendim seni.

Utandı, yere baktı. Tramvayın sahanlığında yalnızdık. Lafı açtım:

-Adın ne?

-Ali oğlu Hasan.

-Tevellüdün?

-330.

-Nerelisin sen?

-Adananın Çakalderesi köyünden.

Dünyanın hiçbir edebiyatı, bana bu kaskatı sözlerden daha derin görünemezdi. Bu som altından hazinenin kapısını kurcalamakta devam ettim:

-Askerlik sana yaramış maşallah! Yüzünden sağlık fışkırıyor.

Cevabını kelimesi kelimesine, virgülü virgülüne kaydediyorum:

-Nasıl yaramasın ağabeyim? İyi yiyoruz, iyi giyiyoruz, iyi işliyoruz.

-Demek rahatsın asker ocağında?

-Öyle rahatım ki daha 5 yıl terhis edilmiyeceğimi bilsem bayram ederim.

Hazdan mest olarak sordum:

-Arkadaşların da senin gibi mi düşünüyor?

Derin gözleriyle yüzüme baktı. Bu mevzuda şüphe ihtimalini hoş görmeyen bir tonla cevap verdi:

-Herkes benim gibi düşünüyor. Ya sen nerelisin ağabeyim?

-Maraşlıyım. Ben İstanbulda doğdum ama babalarım Maraştan gelmiş.

-Yakınız öyleyse biribirimize.

-Biz çok yakınız biribirimize.

Çakalderesi köyünden Ali oğlu Hasan beni büyüledi. Devlet Ölçüsünde vatanın bu en küçük adamıyla konuşurken, bu seste bütün Türkiyeyi hülasa eden bir salahiyet ifadesi sezdim.

-Ne dersin be Hasan, Harp olacak mı?

-Mevla bilir onu.

-Olursa sevinir misin?

-İstemem kan dökülsün ama ağabeyim, şu davul zurna sesine hasretiz vesselam.

3 Ağustos 1939

(Çerçeve 1’den)

Share

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.