Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

thelordofthebaron

Üye
  • Content Count

    73
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by thelordofthebaron


  1. Bu hikaye çok eskilere dayanıyor. Subniminal mesajlar sadece filmlere yerleştirilmiyor. Toplumsal psikolojik yönlendirmeler filmdekilerden çok daha etkilidir. Öyleki, tıpkı şeytanın sağdan yaklaşması gibi, onlarda insanların sağından yaklaşıyor. Örneğin, muhafazakar bir grubu yönlendirmek için, mukaddesatından yakalıyorlar, yada milliyetçi vatansever bir grup için, yine o taraflarından yaklaşıyorlar.

    Tabi sol görüşlüler için de aynı kendi taraflarından, kendi jargonlarıyla onlara empoze edilen şeyler var. mesela bugün bütün kominist gruplar ermeni soykırımı yaptığımıza inanmış durumdalar. Ve milletimizin tarihinin faşistlikle geçtiğini düşünüyorlar. Ama ermeniler hocalıda Türkleri katletti dediğinizde, o ermeniler faşist olmuyor onlar için. Ya da ne bileyim stalin onca insanı katlederken haklı oluyor, ama hitler katlederken faşist oluyor.

    Aynı şey bizim içinde vardır tabi, yani sağ görüşlü insanlar için. ben şahsen kendim kendime bakarak göremem ancak illaki bir inanmışlık bir kavram kargaşası içindeyiz. Bu siyonizmin en büyük oyunu. Belki 300 belki de daha da fazla yıllık bir oyun bu. Ve çok da güzel oynanıyor.

    Düşünün bir kere, nereden nereye, eskiden tarikat şeyhleri yada hocaları nasıl ifade edersek, yetiştirdiği bir talebesini, benden alacağını aldın artık, git falanca diyarda falanca muhteremin yanına selamımı söyle, onda tamamlayacaksın eğitimini diyordu. Bunun örneklerine çok fazla rastlarız tarihe baktığımızda.

    Lakin günümüze bakarsanız görülen manzara vahim, vahimden de öte. Birbirlerine suçlamalar, yalancı demeler, iftiralar, kafirlikle suçlamaya kadar varan hakaretler. Cemaatlerin ve tarikatların bugünkü birbirine düşman haline gelmelerinin tek sebebi yine bu içeri giren ajanlar veyahutda, beyin kontürolü yada psikolojik telkin yollarıyla (kısacası sağımızdan yaklaşarak); insanlara fikir edindirilerek, birbirine düşman edilmiş durumdalar. İşte siyonizmin en büyük tuzağı budur ve malesef günümüzde bu tuzağın dibine batmış durumdayız.


  2. Bence olaya bir de ''ilkokuldan yani ilk 4 seneden sora imam hatip okullarına gidebilme hakkının yeniden doğması'' yönünden bakın. Eğer bu mümkün olursa kız çocuklarına eğitim, islami koşullara yakın bir şekilde verilebilir. Tabi eğer devlet bu konuda imam hatip okullarını açar ve islami usullere göre yeniden şekillendirirse bu mümkün olur ve çok da güzel olur.


  3. Haklısın sayın adıgüzel, ama şunu da unutma ki kimsenin yapamadığını yaptı, bastı parayı çekti filmi adamlar. Helal olsun demek düşer bize. Gayet de güzeldi, hele hele recep ivediki yapan adamlardan bu filmin çıkacağı aklıma gelmezdi. Bence o kapasiteye göre çok güzel, e teknolojide kullanılmış. İzlettiriyor da. Evet fatihin bazı hallerini bende beğenmedim, evet akşemsettin olmamış, evet vs. vs. Ama adamlar eleştirebileceğimiz bişi koymuşlar ortaya en azından.

    Düşün muhteşem yüzyılı eleştirebilirmisin, hayır çünki neresinden tutarsan elinde kalır, saçma sapan zırva bişey.

    Ama fetih1453 için şurası iyiydi şurası kötüydü, şöle olsa daha iyi olur, böyle olsa iyi olurmuş diyebiliyorsun. Bu sahiplenmek demektir. Yani izlenebilecek bir film var ve eleştiriliyor. Bu güzel bir şey. Sadece baştaki hadis bile yeterli. Bence bir dönüm noktası, cesaretlendirici bir olay bu film. Bundan sora bu tip tarihi hadiselerimizi film olarak görebileceğiz demektir bu, yapınca isteyince oluyor muş demektir...


  4. tuti-i mu’cize-guyem ne desem laf değil

    çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil

     

    ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana

    ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil

     

    yine endişe bilür kadr-i dür-i güfarım

    rüzgar ise deni dehr ise sarraf değil

     

    girdi miftah-i der-igenc-i maani elime

    aleme bezl-i güher eylesem itlaf değil

     

    levh-i mahfuz-i sühandir dil-i pak-i nef’i

    tab’-i yaran gibi dükkançe-i sahhaf değil

     

    nef'i


  5. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde ‘tutucu’, mevcut toplumsal düzeni, düşünceleri ve kurumları değiştirmeden olduğu gibi korumak isteyen kimse olarak tanımlanmış. Solcu aydınlar, yıllardır muhafazakârları özellikle ‘tutucu’ olarak nitelendirip onları ‘gerici’, ‘yobaz’, ‘dogmatist’ saymışlar. Kendilerini de devrimci, inkılâpçı, reformist ve ilerici olarak takdim etmişler. Sosyal demokratlar, bütün dünyada, ‘statüko’ya karşı çıkmak ve ‘değişim’den yana olmakla tanınmışlar.

    Türkiye’de ise daima bunun tersi olmuş; Prof. Küçükömer’in teşhis ettiği gibi, ‘solcu ve ilerici’ geçinenler tutucu ve statükocu olurken, kendilerine ‘muhafazakâr’ denilenler değişimi gerçekleştirmek için didinip durmuşlar. Daha da ilgi çekici olanı, kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayanlar daima demokratikleşmeye karşı çıkıp militarizmle işbirliği yapmışlar. Muhafazakârlar ise, 1950’den sonraki 60 yıllık dönemde, Menderes’ten, Özal’a ve Erdoğan’a kadar, her türlü reforma imzalarını atıp değişimi ve modernleşmeyi gerçekleştirmişler. DP, nispeten AP, ANAP ve AK Parti değişimci ve ilerici olurken, CHP her dönemde tutucu ve gerici olmuş...

    ***

    CHP’nin son Anayasa değişiklikleri ve Yargı Reformu konusundaki ihtilâfçı ve uyuşmaz tutumu da tam bir ‘tutuculuk’ örneğidir. Bir taraftan, 12 Eylül’e karşı çıkacaksın, 12 Eylülcülerin yargılanması için 1982 Anayasası ’nın değiştirilmesini isteyeceksin; 1982’den bu yana her fırsatta 12 Eylül Anayasası’ndan şikâyet edeceksin; sonra da değişiklik yapılmak istendiğinde, daha yapılacak değişikliğin ne olduğunu bilmeden karşı çıkacak ve bütün uzlaşma yollarını tıkayacaksın... Bu tavır, tutuculuktan öteye, siyasî sistemi tıkamanın suiniyetli bir örneğidir.

     

    CHP’nin, AK Parti hakkındaki ideolojik AYM kararını ileri sürerek bu Meclis’in anayasa değişikliği yapamayacağını söylemesi, hukuk dışı gülünç bir iddiadır ve aslında kendini inkâr anlamına gelir. Hukuka ne kadar takla attırılırsa attırılsın, mevcut TBMM’nin milleti temsil ve yasama yetkisine sahip olmadığını ileri sürmek mümkün değildir. Buna, hukuk illüzyonisti Kanadoğlu’ndan başka kimse inanmaz.

    Diğer taraftan, MHP’nin de nispeten uzlaşmaya daha açık tutumuna rağmen, üzerinde mutabakata varılacak anayasa değişikliği paketinin genel seçimlerden sonraya bırakılmasını istemesi de mantıklı değildir ve bir bakıma kendini inkâr demektir.

    AYM Başkanı Kılıç’ın, ‘Korkum, bu yargı reformu ve anayasa değişikliğinin de bize geleceği yönünde’ şeklindeki beyanatı yerinde olmamıştır. Hiç şüphesiz Kılıç, bu sözlerini sadece iktidarı değil muhalefeti de muhatap alarak mutabakata teşvik için hüsnüniyetle söylemiştir. Lâkin CHP lideri Baykal bu beyanatı hemen kullanarak reform paketi aleyhine Anayasa Mahkemesi’ne gideceklerini ifade etmiştir.

    Cumhurbaşkanı’nın ‘referandumsuz anayasa değişikliği’ teşebbüsünü olumlu karşılıyoruz. Esasen, AK Parti Grubu da sonuna kadar uzlaşma arayışlarını sürdürmelidir. Ancak, bu mümkün olmazsa da anayasa değişikliğinden vazgeçilmemelidir.

    ***

    Anayasa değişikliğinde son çare ‘referandum’dur.

    Referandum konusunda şu engellerden bahsediliyor:

    1. CHP Grup Başkan Vekili Okay’ın iddiasına göre, Anayasa’nın 67. maddesinin son fıkrasında seçim kanunlarındaki değişikliklerle ilgili madde referandum için de geçerlidir, bu yüzden önümüzdeki 1 yıl içinde referandum yapılamaz; 79. madde de referandumun genel yönetim ve denetimi milletvekili seçimlerindeki gibi olur. Bu iddia tamamen saçma ve geçersizdir. CHP’nin, Kanadoğlu’nun 367 illüzyonizmine alıştığı anlaşılıyor. Lâkin, 67. ve 79. maddelerle referandumun hiçbir hukukî ve mantıkî ilişkisi kurulamaz.

    2. AK Parti’nin, Anayasa’nın 175. maddesindeki beşte üçlük çoğunluğu, yani 330 oyu toplayamaması ihtimali zayıftır. AK Parti’nin bir miktar fire vereceği düşünülse dahi, bu açık, bağımsızlardan ve BDP’den karşılanabilecektir. BDP’nin barajın indirilmesi konusundaki şartı ise, zaten azamî temsil ihtiyacının bir gereğidir.

    3. Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliği konusundaki yetkisi, Anayasa’nın 148. maddesine göre, esastan değil sadece şekil bakımındandır ve bu da ‘... teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır’. Buna rağmen, başörtüsü yasağı konusunda AYM, Anayasa’nın bu açık hükmünü ideolojik peşin hükümle çiğnemiştir. Bu ihtimale rağmen TBMM, yasama yetkisini mutlaka kullanmalıdır.

    4. Referandum neticesinde ‘ret’ oylarının fazla çıkması hâlinde, hukukî bakımdan hiçbir şekilde hükûmetin istifası gerekmez. Ancak Başbakan, böyle bir söz vermiş ise sözünde durması istenebilir. Halbuki Başbakan Erdoğan’ın bu şekilde bir sözü de yoktur.

    ***

    Hülâsa, hiç korkmadan, cesaretle anayasa değişiklikleri, referandum da göze alınarak gerçekleştirilmelidir. Bu mümkün olmazsa, ‘tutucular’ değişime karşı çıkmanın hesabını halka vereceklerdir.

     

    HASAN CELAL GÜZEL


  6. Ya dabbe midir nedir onu sinemada izlemeye gitmiştik arkadaşlarlan, böyle kara kara canavarımsı şeyler çıkıyor ordan buradan millet çığlık atıyor falan bir zamandan sonra bana iyice komik gelmeye başladı böyle kahkahayla gülüyorum hiç unutmam öndeki üç beş hanfendi rahatsız olmuş sessiz olurmusun film izliyoruz burada dediler bana; bende film önünüzde oynuyor önünüze dönün izlemek istiyorsanız demiştim ne kabaymışım o günlerde yahu; konumuz korkmaktı değilmi ben konunun dışına çıktım sanırım neyse ya işte idare edin artık.


  7. Yararlı bir tartışma olduğu kanaatindeyim, yer yer sinirlerimi zıplatıp biraz istihzalı konuşmama sebep olsanız da tuttum sizi. biggrin.gif Tekrar saygı ve selamlarımı sunar, esenlikler dilerim. smile.gif Sağlıcakla kalın...

     

    İlahi pembegül sizi gıcık ve sinir edebildiysem ne mutlu bana :D ama bunca şeyi size yazdırıp bunca insanın okuyup bir şeyler öğrenmesine vesile olduğum için kendimle gurur duyuyorum. :) Hem forum cemaati biraz usturuplu tartışma görmüş oldu fena mı? Yalnız şu uzun yazınızı okuduktan sonra bende cevap verecek derman kalmamasından mıdır yoksa kaleminizin keskinliğiyle bana karşılık verecek yol bırakmamanızdan mıdır nedir bende böyle bir hevessizlik bir üşengeçlik sormayın... Hasılı ben pes ettim büyüksüznüz vesselam...

    Hem yazsam ne yazayım bırakmamışsınız ki bana yazacak bir şey her şeyi yazmışsınız.

     

    Neyse uzun lafın kısası kalemimi kınına sokar helallik dilerim.

     

    Saygı sevgi ve selam ile...

     

    (unutmadan bana neden okumamış iması yaptığınızı da hala anlayabilmiş değilim.)


  8. uvvv bu ne ya ne yaptın sen!! :D :D

     

    Şimdi nerden başlasam bilmem ki bu kadar uzun yazılır mı yahu...

     

    Anayasa konusunda aynı fikirdeyiz.

    Hukuk sistemi hakkında verdiğin ayrıntılı bilgiler için teşekkür ederiz...

    Anayasa değişikliğinin geç kaldığı konusunda ki görüşümü hala savunmaktayım. İşte anlattığınız bunca saçma sapan sistemi değiştirmenin tek yolu anayasayı değiştirmek değilmidir. 8 yıldır iktidar olan tek başına iktidar olan bir partinin ve de bir şeyleri değiştirmek iddasıyla oy almış bir partinin hala başladığı noktada yer almasının tek sebebi anayasayı hala değiştirmemiş olmasıdır. Ve eğer önümüzdeki bir kaç yıl daha yapmaz olursa haklarındaki hüsnü-zannım kaybolacak ve art niyet aramaya başlayacağım. Takdir edersiniz ki 8 sene(dile kolay)de elle tutulur bir meyve görmemiz gerekirdi bu konuda.

     

    unu söylemekte ne gibi bir sakınca olabilir ki, yargının daima engel olduğunu söylemenin neresi yanlıştır!

    Şurası yanlıştır halk onlara bir şeyleri değiştirsin diye oy vermişken onların hali hazırdaki potansiyel halk gücünü 8 yıllık yerinde sayma şeklinde harcamasının bana savunmasını yapacağına bizi engelliyorlar! bizi engelliyorlar! şeklinde ezik modda sanki tek başına iktidar değillermiş gibi davranmalarına gıcık olmaktayım. Nedir yani partiyi mi kapatırlar. Kapatsınlar. Tekrar parti açılır tekrar daha fazla oy alınır. Bence korkuları tamamen dünyalık. ama ona da hak veririm kolay değil. yeter ki bana 8 senede elle tutulur bir şey göstersinler. mağduru oynadık zaten islam alemi olarak kaç sene artık başı dik adamlar bekliyoruz. O yüzden o kadar oy alıyor zaten. Onlar bunu hissettirsin istenen bu onlardan. Taviz verilecek zamanda değiliz ki.

     

    Asker konusundan sıkıldığımı söyleyip kurtulmak istiyorum.

     

    Son konu da da Allah Alemi İslama yardım etsin inşallah temennisiyle kapamak istiyorum.

     

    Ve eşşek konusuna gelirsek ne yani ben şimdi okumamış mı oluyorum??? yoksa yarası olan mı gocunsun?

     

    Saygı sevgi ve selam edip ettiğimiz kelamlarda varsa bir yanlışımız affedin diyerek bitireyim

     

    Ohh be bitti :)


  9. Lâkin siz; sizi haklı gören, yahut size yapılan baskıyı eleştiren birini gördüğünüzde, hemen savunduğunuz fikri bırakıp; olanca hıncınızı kedinin, süt döktükten sonra sahibinin paçalarına sürtünmesi gibi; sizi savunana biraz daha acıtasyonla;tartışmadan haklı çıkmaya çalışıyorsunuz...

    Valla kardeşim ne bileyim böyle dışardan bakınca adama hakaretler falan yükleniyorsun gibi geldi. Demek kandık ben biraz savununca fikirlerini değiştirdi demek. Vallahi çok özür dilerim hakkınızı helal edin. Ben onun Türkçe ezanı vs. konuları savunduğunu bilmiyordum.

     

    ---------

     

    Kazım Karabekir'in Yapılan inkilapları eleştirdiği yıllarda yazdığı bir şiir:

     

    SIFIR

     

    İster Binden bir çıkar, ister birden bir.

    Geriye kalır bir veya bir kaç ''sıfır''

    Ah bu şarklıların bedbaht hesabı

    Asırlar dolduran kara kitabı

    İş başına geldi mi bir zat:

     

    İlk sözü:HEYHAT!

    Herşey BERBAT!

    Hiç bir şey yapılmamış benden evvel,

    Der ve işi evvela sıfıra irca eyler..

     

    Tarih ameliyesi yapıldı demek

    Yandı kül oldu bir sürü emek.

    Gelen de bir sürü iş yapar,

    Zamana uyar ters yola sapar.

     

    Halkın sukut ve istiğnası

    Ve programsızlık belası

    Çıktı mı birden bir?

    Kaldı mı geriye sıfır?

     

    Gidemezsin ey şarklı

    Böyle ayakları bağlı

     

    Bir ileri bir geri

    Bunun yoktur bir değeri

     

    Çalış bire sende bir ekle

    Varı yıkma, onu besle

    Bir bir daha ikiyse bugün

    Binbir olur elbette bir gün

     

    Medeniyet denilen yüce aleme beşer

    Tarihle değil cemle çıktı üçer beşer.

     

    Ve Kazım Karabekir e yapılanların belki de en aza indirelerek anlatılabilmiş hali:

     

    Uzun yıllar yasaklı kalan ve düzensiz yayımlananlarla birlikte Karabekir'in evinin deposunda hiç açılmadan bekleyen notları, Kazım Karabekir Vakfı tarafından YKY'ye devredildi.

     

    Kızları Hayat Karabekir Feyzioğlu, Timsal Karabekir Yıldıran ve torunu Gülden Gazioğlu, arşivdeki tüm eserlerin basılacak olmasından çok memnun. Eserlerin 2007'de yayınlanacak ilk partisinde Paşa'nın bugüne kadar hiç bilinmeyen ‘Günlükler’i de var. Yayınların editörlüğünü daha önce İnönü'nün ‘Defterler’i ile Nihat Erim'in ‘Günlükler’ini yayına hazırlayan tarihçi Ahmet Demirel yapıyor. Doç. Demirel, Karabekir'in de İsmet İnönü gibi Harbiye yıllarından başlayarak günlük notlar tuttuğunu; bu notlardan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın niye kurulduğu, Atatürk ile olan anlaşmazlıkların temelinde neler olduğu gibi gizli kalmış pek çok şey çıkacağını söylüyor. Ön tasnif sonucu arşivde 50 eser bulduklarını belirten Demirel, bunların arasında ‘Hürcan' isimli bir romanın da varlığından bahsediyor.

     

    Karabekir'in arşivinde yakın tarihimize dair yeni tartışmalar açacak 39 defter bulundu. 1906-1948 yılları arasında neredeyse günü gününe tutulmuş günlüklerin 1932-1938 yıllarına rastlayan bölümleri ise ortada yok. “Defterlerin ne yazık ki en önemli 6 yılı kayıp.” diyen Doç. Dr. Demirel, 1938'in Atatürk'ün ölüm yılı olmasına ve o zamana kadar her şeyin Atatürk'ün kontrolünde gitmesine dikkat çekiyor. 'Peki, ne olmuş olabilir bu defterlere?' dediğimizde, Demirel, “Ya hiç yazmadı. Ya yazdı; ama çok güvenli bir yere sakladı ya da ailesi gizliyor.” diye cevap veriyor. Karabekir'in, yazılarından bazılarını Cafer Tayyar Eğilmez Paşa'ya verdiğini ve bunların Paşa'nın evi yıkıldığında işçiler tarafından bulunduğunu hatırlatan Demirel, günlüklerin de ona veya bir başkasına verilmiş olabileceğini söylüyor. Karabekir'in büyük kızı Hayat Hanım da, “Biz de bilmiyoruz günlüklere ne olduğunu. Yazıp yazmadığı hakkında da bir bilgimiz yok. Ama kanımca yazmıştır.” diyor. Karabekir'in küçük kızı Timsal Hanım ise kayıp günlüklerle aynı tarihe denk gelen günleri şöyle anlatıyor: “İzmir suikastından sonraki yıllar hem maddi hem de manevi açıdan çok zordu. Babamın bütün suçu, suikasta karışanların birinin yakınına selam vermesiymiş üstelik. Ama yine de kolay beraat etmemiş. 1927'de emekliye ayrılarak İstanbul'a yerleşen babamın 1938 yılına kadar çok dar bir çevre ile temas kurduğunu biliyorum. Bu dönemde yalnızca Nevzat Ayasbeyoğlu, Cafer Tayyar Eğilmez, Ali Fuat Cebesoy ve Rauf Orbay ile görüşürmüş. Zaten evden çıktığı anda arkasında mutlaka polis takibi vardı.”

     

    Yasaklanan kitap

     

    “Karabekir'in yazdıkları, Atatürk'ün 'Nutuk'ta anlattıklarından farklıdır. Bu yüzden Karabekir'in çeşitli kitapları yakıldı, yasaklandı veya hiç yayımlanamadı.” diyen Demirel, yayına hazırlanan ilk kitaplar arasında çok tartışılan ‘İstiklal Harbimizin Esasları’nın da olduğunu söylüyor. Bu kitap şöyle yazılmış: 1933'te Milliyet gazetesinin ‘Ankaralı'nın Defteri’ isimli sütununda yazılar yayınlanır. O dönemde gazetenin sahibi Siirt Milletvekili Mahmut Soydan, Mustafa Kemal Paşa'nın yanında yer alan isimlerdendir. Bu yazılar, Karabekir'i iddialara karşı kendini savunmak üzere harekete geçirir ve Paşa, gazeteye 7 mektup gönderir. Bunların 6'sı yayınlanır, 7'ncisi yayınlanmaz. Yerine, “Paşa mektup göndermekten vazgeçti.” diye not düşülür. Köşesine çekilmiş olan Kazım Paşa, bu olay üzerine anılarını kaleme alır. Kitap, üç bin adet basılır; ama toplanarak yakılır. Ancak kitabın formaları basıldıkça, bunlardan beş tanesi Kazım Paşa'ya gönderilmiştir. Bunun üzerine Karabekir Paşa'nın Erenköy'deki köşkü 100 kadar sivil ve resmi polis tarafından basılır. Ev, didik didik edilir, formalar bulunamaz. Kitap, saklanabilen birkaç nüsha sayesinde 1951'de yayınlanabilir. Uzun süren mahkemeler sonucunda okuyucuya 60'ların sonunda ulaşır. Kazım Karabekir'in anlattığı Atatürk ile resmi tarihin anlattığı Atatürk arasında önemli farklılıklar vardır. Paşa, İstiklal Harbi'nin sadece Atatürk ve İnönü eksenli anlatılmasına itiraz eder. Nutuk'un Kurtuluş Savaşı'nın tek ana kaynağı olarak görülmesi ve okul kitaplarının da bu kaynak esas alınarak yazılması, Paşa'nın tepkisini çeker. En çok bilinen anlaşmazlıkları ise ‘hilafet' konusunda yaşanmış. Atatürk, Vahdettin'in; Karabekir Abdülmecit'in halife olmasını istemiş. İstiklal Savaşı’nın önemli isimlerinden Kazım Karabekir, 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın başkanlığına seçildi. Parti, 1925'te Şeyh Said ayaklanması nedeniyle kapatıldı. Karabekir, Mustafa Kemal Paşa'ya karşı yapılan İzmir suikastı nedeniyle bazı partililerle birlikte yargılandıysa da beraat etti. Siyasi yaşamına 12 yıllık aradan sonra 1939'da İstanbul milletvekili olarak devam etti. 1946'da TBMM başkanlığına seçildi ve bu görevde iken 1948'de öldü.

     

    Kaynak : http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=184771


  10. Tartışma çok saçma bir hal almaya başladı.Yakında birbirinizi dinsiz imansız diye yaftalamaya başlayacaksınız.Ya ÖM yolu ile ya da Msn'den konuşun lütfen.Konuyu açtığıma açacağıma bin pişman ettiniz yani sağolun

     

    Senden özür diliyorum güzel kardeşim hakkını helal et ama görüyorsun ki bu iki kardeşimin kavgasına bir son vermek için uğraşıyorum.

     

    Ben orada türkçe olursa böyle olur şeklinde yazdım, bir nükte mahiyetinde. Nerde orda Türkçe olmasını istemek?Asla ve katha Türkçe olmasını istemedim.Arabi evrensel İslâm dilidir.Buna kimse karşı çıkamaz.Ve benim inancımcada Arabi kutsaldır.
    Evet ibni.ss kardeşim Basmacı Türkçe ezana karşıymış bu beyan etti. Başka ne kusuru var basmacının söyle tek tek çözelim şunları kavgaya lüzum yok...

  11. Bak güzel kardeşim basmacı nın kendisine soruyorum. Basmacı kardeşim. Allah bir konusunda, Kuran konusunda Peygamberimiz(s.a.v.) konusunda ve diğer islami esaslar hakkında bir tereddütün varmı. Ehli iman olan bir kişi kendisi gördüğüm kadarıyla bu güne kadar islama zıt bir beyan da bulundu mu insanı imandan çıkaran şirk olan bir şey. Ben görmedim ama gören varsa o da söylesin. Eğer yoksa o senin müslüman kardeşin oluyor ve müslüman kardeşine davranışın da sana düşen görevler oluyor.

     

    Enver paşa insandır ve insan hata yapar hatalarına tövbe ederse Allah affedeceğini beyan etmiş. Son yaptığı hareket ve ölüm şekli de kahramanca dır. Müslüman insanlar uğruna ölmüştür. Geçmişinde ki hatalarını görmezden gelmiyor kimse kabul ediyoruz. Ben kabul ediyorum. Abdulhamit'e yapılanların başı olduğu için de Abdulhamit hakkını helal etmez. Haklıdır. Ve onunda hesabını verecektir elbette.

     

    Hz. Hamza'yı öldüren Hz. Vahşi yaptığı bu büyük günahı cinayeti yaptıktan sonra müslüman oluyor. ve biz ona artık sahabe olduğu için hz. diyoruz. Enver PAşa da büyük hatalar yapmıştır. Ama yaptığı son şey güzeldir. İnşallah Tövbe de etmiştir. Ve affolmuştur. Son yaptığı kahramancadır demek işte böyle bir şey oluyor. Anlayasın diye örnek bile verdim. Şimdi çelişki olmadığını anlıyorsundur.

     

    Ben ki lisede hoca Abdulhamid e laf söyleyince tek başıma karşı çıkmışım. Benim Abdulhamid sevgimi sorgulayamazsın. Ama bir insan dünyanın öbür ucunda müslümanlara ufacık bir iyilik yaptıysa onu da unutmam. Onu da anarım överim. Yaptığı hataları görmezden gelmem ama. Ben iki müslümanın boşa tartıştığını boşa birbirini kırdığından bahsediyorum. Helallik dilemenizden bahsediyorum. Siz hala birbirinizle tarih olmuş bir konuda hakaretler ediyorsunuz. Hemde ufak bir ayrımdan dolayı...


  12. Bak güzel kardeşim beni bozacı diye yaftalamaya devam etmene de sesimi çıkartmıyorum ama senin anlaman gereken bir şey var. Enveri kahraman yapmıyoruz. O sadece kahramanca öldü o kadar. Hayati yanlışları yaptığını defalarca söyledim. Basmacı kardeşim de biliyordur bunları. Ama senin bir müslüman kardeşine davranışların çok yanlış. Yakıştı mı sana bu?

     

    Hele hele bilmeden KAzım KArabekir i diğer ittihatçılarla bir tutman işte o abese iştigal oldu.

    KEndini düzeltmeni rica ediyorum. HAkaretlerini geri al fikirlerini sana yakışır şekilde söyle.

    Bilmediğin konu da da atıp tutma. Seninle basmacı arasındaki tek ayrım eğer tarihi bir konu ise ve bu yüzden iki müslüman birbirine hakaret ediyorsa yerin dibine batsın o tarih konusu...


  13. Fikir kusmuklarınızı bize göstermeyin mümkünse..

    Senin öyle bir ayrıcalığın varda biz mi bilmiyoruz. Tek sen mi fikir üretebilirsin bu forumda.

     

    Benim Türkçe ezanı savunduğumu nerde gördün be akıllı kendi kafandan fikirler üretip onları bana mal etmen bir hastalık olsa gerek. Biz burda İnönü şerefsizinin Ezanı Türkçe okutmasına karşı duran tek adam KAzım KArabekir i Savunalım Adam bize kalksın nası iftira atsın. Hayret doğrusu hangi dünyada yaşıyon sen? Yada yazdıklarımı okudun mu Allah Aşkına yoksa cümlen hazırdıda onu kopyala yapıştır mı yaptın?


  14. Basmacı kardeşim sen neyin ne olduğunu bilmeden okumadan araştırmadan duyduklarıyla konuşanlara aldırma. Ne enver paşa ne de kazımkarabekir paşa hain mason siyonist hayalci değildir. Tek art niyetli hareketleri olmamıştır. Eğer bu ülke üstünden İslamiyeti tamamen kazıyıp atamadılarsa bu Kazımkarabekir sayesindedir. Tabi tarih bilmek gerekir anlamak için.

     

    Ama Basmacı kardeşim sen de şunu kabul etmelisin. İttihat ve terakkiciler değil savunman gereken. Savunman gereken Enver Paşa, Kazım Karabekir. Hata yaptığını kabul etmen gerekenler var talat paşa cemal paşa, ama diğer ittihatçilerden bir cacık olmaz kardeşim bize, olsaydı olurdu zaten. Eğer bir güzellik varsa bu İttihatçi zihniyetinden kaynaklanmıyor bu insanların. Bu insanlar zaten iyi insanlar.

    Mustafa Armağan gazeteci, bir gazeteci işine geleni seçer onu söyler kardeşim. Ayrıca Eğer KAzım KArabekiri övmüyorsa Mustafa Armağan Onun KAlıbına Tükürürüm ben; işte o zaman kendiyle çelişir. Ama ben yazılarında okumuştum sanırım övdüğünü. Yeniden bakarım.

     

    KAzım KArabekir ki mecliste inönü dalkavuğu ve yanaşmaları Türkiye'nin resmi dini hristiyanlık olsunu teklif edip yasalaştırmak isterken buna tek itiraz etmiş kişidir. Hemde nasıl itiraz. Paşa PAşa bunlar bu milletin uğruna savaştığı şeyi ruhunu öldürüyorlar sen burda izliyorsun diye bağırıyor mecliste. Ve mustafa kemal durdurmak zorunda kalıyor meclisi.

    KAzım KArabekir ki sırf halis müslüman dinine bağlı diye namazını kılıyor diye dışlanan kişi.

    Kazım Karabekir ki Sırf dini bütün diye, yapılan maymun inkilabına karşı diye hakkında iftiralar yazılan kişi.

    KAzım KArabekir ki ermenileri doğuda hiçbiryerden yardım almadan aç susuz ve az cephaneyle dize getiren kişi.

     

    KAzım karabekir olmasaydı, Şimdi tarihin gerçek yönlerini, vahdeddin hain değildir i, Aldulhamit han'ın ulu han olduğunu, Yapılan inkilapların aralarına kimin neler soktuğunu, İnönünün hain şerefsiz olduğunu, Lozanın hezimet olduğunu, İslamiyetin bu ülkeden nasıl kazınmak istendiğini de öğrenemezdiniz...

     

    Zaten öğrenmek de bir şeyi değiştirmezdi. Hristiyanlaşmış bir toplum olur kalırdık KAzım KArabekir olmasaydı.

    Ve işte bu yüzden Mustafa Armağan orduya karşı kazım karabekir açılımı diyor. Burada KAzım KArabekiri tanımak gerekir, KAzım KArabekir bizi temsil eder. KEndini gerçek müslüman görenleri...

     

    Enver Paşa hata yapmıştır. Yanlış yapmıştır eleştirebilirsin o yönlerini. Ama bilmiyorum Enver paşa ya laf atanların masonlukla suçlayanların moskofa karşı savaşabilip bilemeyeceğini. Oturduğunuz yerden ahkam kesmek kolay tabi. Sen evinde rahat uyuyorsun ama filistinde müslümanlar kesiliyor. İşte enver paşa da rahat evinde otururken şimdi filistinde olduğu gibi kafkasya da müslümanlara yapılan zulmü gördü ve o yüzden gitti hemde hiçbir destek almadan. İnönü şerefsizi ülke yönetmecilik, inkilap çıkarıcılık oyunu oynarken azerbeycandan yardım talebi gelince reddetti, sığınma talebi gelince geri çevirdi. Ve azerbeycanlılar ve kafkasyalılar Enver paşa öldükten sonra hiç destekçi bulamadılar... Ve rusya onları yıllarca kesti.


  15. Çok uzun yazmışsınız yahu Kim okuyup cevaplayacak bunları Haklısınız deyip geçsem mi :D

     

    Ama siz öyle demediniz ilk mesajınızda. Yani onu öyle yapsın bunu böyle yapsın dediniz. O halde aynı düzlemde düşündüğümüz anayasadan bahsetmeniz gerekirdi. Ben de mevcut durumda söylediklerinizin zor olduğu söyledim. Kaldı ki anayasa değiştirmenin çok kolay bişey olduğunu ima eder gibi konuşuyorsunuz.

    Doğru anayasının değiştirilmesinin öncelik olduğunu söylemedim ama gerekeni yapmasının gerektiğini söyledim bir an önce. Sonra da gerkenin ne olduğunu söyledim işte. Anayasa değiştirmek zor iş haklısınız ama zor veya kolay bir işe başlamazsan bitmez. Başlayıp başlamama konusunu bile kaç gün gündemde tutmaya gerek varmı...

     

    Hükümetin bu konuları dile getirmesinde yanlış bişey yok. Böyle bir vaziyet varsa, her alanda engellerle karşılaşıyorlasa bunu halka izah etmeleri normaldir ve ismi de asla yakınmak değildir.

    Nedir peki? devleti yöneten başka birileri varda onları mı bize şikayet ediyor. Devlet onlar değil mi yoksa. Bir muhalefet partisi şikayet eder halka yönetenleri şikayet eder hemde. Yöneten kişiler ise şunları yaptık der sadece. Hemde yaptıktan sonra... Evet biliyorum zor bir iş ama bu zorluk engellerden dolayı değil engeller her türlü aşılır işin zor kısmı anlayışın değişmeşi. Yıllardır böyle olageldiği için bu alışılmışlığı yıkmak gerçekten zor bir iş.

     

    Başörtüsü mevzusunda mhp nin tavrını ben doğru bulmadım.

    Samimi bulmadım demek istedin herlade. Burada kağıttan yazı okumayı bilmeyen konuşma özürlü ruhsuz keli savunacak değilim. Allah onun ve ekibinin belasını versin bu millete solcuların vermeyeceği zararı verdiler. Onca inansanın ütopyalarını da kullanıp sonra hayal kırıklığına uğratmaları da cabası. Ama ben burada şunu söylüyorum. Eğer dediğiniz gibi anayasayı değiştirmede engeller var ise. O zaman yanına destekleyici bulması gerekirdi hükümetin. İşte bu noktada mhp yi kullanması gerekiyordu. Siyaseten yapılması gereken hamleler vardır. O hamleler yapıldığında karşı tarafın sana karşı yapacağı hamleyi engellersin. İşte bu hamle buydu mhp ne kadar ters olsa da sonuçta milliyetçi sıfatıyla duruyor sahnede. Hükümet yanına milliyetçiyi alıp yola girdi mi artık milliyetçilik ilkesiyle vuramayacaklardı o engelleyiciler. Neyse ne desek boş aslında bu konuda...

     

    Hem demedi mi hükümet malum kişiler hakkında gereken yapılmalıdır diye. Kim ne yaptı? Ben ordunun hükümet emirlerini yerine getirme gibi bir zorunlulukları olduklarını düşündüklerine tüm kalbimle inanmıyorum. Buna herhalde kimse de inanmıyordur. Üstüne elzem olmayan ne kadar konu varsa bunların hepsini kendine görev bilen ordunun bahsettiğiniz yükümlülüklere uymaması da çok doğal ayrıca.

    Kendine vazife görüp görmemesi veya düşünüp düşünmemesi önemli değil ki. Kanun bu başbakan isterse yapmak zorunda yapmadımı kanuna ters iş yapmış oluyor. Bu emri veripte ordu yapmadıysa o görevi o zaman gelsin işte bana şikayet etsin. O zaman dinlerim.

    Ama bir gerçek var ki bu orduya bir format atılıp yeni sürümlerini güncelleştirmeleri yüklenip virüslerden temizlenmesi ve zamana ayak uydurması lazım. Bunun da dediğiniz gibi zamana ihtiyacı var elbette.

     

    Tabi tüm bunların olması uzzzzzuuuuuuuun vakit demek

    Ama Çok UZuuuun süre demek, ölen gencecik bir çokkkk can demek. Ailesinden çalınıp dağa kaçırılmış ve beyni yıkanıp terörist yapılmış çocuklar demek. Askere muhbirlik etti diye öldürülen insanlar demek, yakılan köyler demek. Satın alnınan satılmış rütbeliler demek. Bu işten rant sağlayan para babalarının ceplerinin dolmaya devam etmesi demek. Uyuşturucu demek, kaçakçılık demek.. Daha sayamadığım bir çok zararın yanında bir de her yıl o 300 milyar liranın harcanmaya devamı demek....

     

    Allah sonumuzu hayr etsin...


  16. Vay be herkes ne kadar dertliymiş bu konu da, sevindim doğrusu, islamın derdiyle dertlenmek güzel şey. Okul da bakıyorum devrimci kominist gençliğe deli saçması fikirlerini nasıl her yerde dile getiriyorlar. Ellerinde bildiriler geziyorlar. Birbirlerini nasıl tutuyorlar. Yeri geldi mi birbirleriyle kavga bile eden farklı sosyalist gruplar, herhangi bir gruba kendileri dışında bir müdahale olunca nasıl birleşip birbirlerini tek ağızdan savunuyorlar. Hocaları da öyle bunların bir hoca öğrencinin rengini anladımı nasıl ayrı muamele ediyor. Ve öğrenci hocanın kendi gibi kızıl beyinli olduğunu anlayınca nasıl kendi rengini belli ediyor. Bu dayanışma bu birlik insanı imrendiriyor doğrusu. Eşşek hürriyetini savunanlar böyleyken biz ne yapıyoruz. Kendi içimizde bölünmüş parçalanmışız. Birbirimizle uğraşıyoruz hala. Falancalar şöyledir falancalar böyledir diye diye bu hale geldik zaten. Dün okuldaki mescidte bir arkadaşın arkasında saf tutmuş hocaları gördüm. Çoğu nur cemaatindendi hocaların. Bazısı değildi ama onlarla birlikte gelmişti işte. Beraberdiler sonuçta. Sucu bucu ayrımı olmadan aynı safta dizildik kıldık namazımızı. Aramızda büyük ihtimal Anadolu gençlik üyesi gençler ve milli görüşçü hocalar da vardı. İşte bir müslümanın her gün ibret alması için gözünün önünde duran örnek. Ne kadar ismimiz ayrı olsa da safımız belli olmalı bizim. Aynı safta dizilebilmeliyiz. Tek bir işaret gördüğümüzde 'Ezan'ı duyunca camiye gidip aynı safta omuz omuza durduğumuz gibi durabilmeliyiz. Bunu eğer dar kafalı at gözlüklü gerinin gerisi küfrün en yobazları, koministler yapabilirken biz yapamazsak işte o zaman gerçekten yazık bize...

     

    bu aslan yürekli hocayıda laytlastırmasalar bari.
    Merak etmeyin bu hoca yaşlı başlı adam kurumuş ağaç yani eğip bükemezsin. En sağlam çınar misali hemde...

     

    sizinde elinize sağlık olsun arkadaşım . teşekkürler paylaşımınız için.
    Sen de sağol...

     

    Selametle

×
×
  • Create New...