Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

seyit

Üye
  • Content Count

    7
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by seyit


  1. Selamünaleyküm.

    Üstadın, Allah demenin yasak olduğu diktatörlük (tek parti diktası) döneminde, ideolocya olarak İslam şeriatını kavramlaştırdığını görüyoruz. Onun bu kamuflaj çabasını anlamak gerekir. Tek parti zulmünden çokpartili bir demokrasiye geçmeyi, hür iradeye dayalı, düşünce ve ifade özgürlüğünün olduğu bir düzende üstad, halkın anlatıldığı ve serbest bırakıldığında şeriata geçileceğine inanıyordu.

    Lakin, köprünün altından çok sular aktı, Türkiye o günlerden bugüne gelirken hem genel toplumsal yapı hem Müslümanlarda büyük değişim oldu. Özellikle darbeler ve paradoks bu ya, liberalleşme bütün bir Anadolu halkının o güvenilen kimliğini silip süpürdü. Burada üstadın halka güvendiği malum, lakin başka yazılarında, nurlu yüzlerin gittikçe yok olduğuna değinen bir şikayetnamesi de var.

    Şimdi, zaman zaman halka sorulur, şeriatın gelmesini ister misiniz diye, ve yüzde 70'le varan bir evet cevabı alınır. Bunlar boştur. Çünkü halkın istediği şeriat değildir, varolan ahlaksızlığı giderecek totaliter, diktatörlük sistemidir, yani şeriat gelsin el kessin, zina yapanı idam etsin vs. Hayır hayır bu halkın istediğiyle şeriat çok farklı. Şeriatın, yeme içmeden namaza hacca, komşusu aç yatarken tok yatmamaya, halifelikten şuraya vs. hayatın bütün yönlerine ilişkin sözü ve nizamı olan bir sistem olduğunu maalesef gözardı ediyorlar. Halkın durumu bu da, daha sofistike olanlar farklı mı, değil. Hatırlıyorum da, akademisyenin birisi zamanında "İslam ideolojisine doğru" diye bir kitap yazmış idi. Gafilliğen bu kadarı ancak okumakla olur! Kardeşim, İslam ideoloji değil ki.. Hadi burada üstadın neden Büyük Doğu ideolojisini kurduğunu tartışalım. Çünkü devir zulüm devri. Yekten şeriatı savunamıyorsun, o zaman ideolojik bir vecheden bakıyorsun haklı olarak. Tabir caizse şeriat anayol, ideoloji yanyol oluyor.

    Sonsöz: Eğer gerçek bir demokrasi olsaydı, bilmemne sevenler derneği diye yüzlerce dernek var, şu halde, "şeriatı sevenler derneği" diye bir derneğimiz bile yoksa, üzerinde düşünmek gerektir. Biz size islamı getirin demiyoruz, demokrasiyi getirin gerisi kolay, ama işte artık o güvenilen halk yok. Selamlar.


  2. Selamünaleyküm.

    Maalesef, tartışmalardan şu sonuç çıkıyor:

    1. Demokrasi, kendi içinde demokrat olmayan, olamayan, olamadıktan sonra bir idildir, hayaldir, boşa kürektir.

    2. Bir büyük doğu davası ile bir milli görüş davası nefsaniyeti değil, meselenin Allah ve Resulü davası olduğunu unutturarak nefsaniyetlerin üste çıkması bir adım bile yol alamadığımızın acıklı bir görüntüsüdür.

    3. Ömrünü bu davaya adamış üstadı küçümsercesine bu hareketin önderi olmaya talip olmak acınasıdır, nitekim acınası hale düşmüşlerdir.

    4. İslam davasında "size siyasete girin, meydanı boş bırakmayın" denildi diye bu davanın sahipliğinin tapusu bendedir diyemez hiç kimse! Ve "bu işi beceremediniz, çekilin" denildiğinde de, çekilemeyecek kadar antidemokratsa bu oluşumlar, onların ne ümmete ne kendilerine hayrı dokunur.

    5. Bu sahte demokrasya üzerinde artık kamuflajlı dava olamayacağının da sonuçlarıdır bunlar, hala ibret almayanlar varsa, bu karanlık dönemdeki perişan hale bir baksın: Ortalığı cehalet götürüyor. Bir modernist islamcılık ve teknolojik bağımlılık sapıklığı her yanı sarmış. Büyük yekpare bir islami hareket yok. Bunun gerçekleşeceğeine dair bir sevinçli hareket yok. Nasıl yapmalı? selam, dua sizlerle olsun.


  3. Selamünaleyküm.

    Aziz kardeşlerim,

    Artık ve artık şunu tartışmalı değil miyiz: "Size İslam'ı getirin demiyoruz, sadece demokrasyayı getirin gerisi kolay diyoruz". Üstadın bu ifadesi üzerinde durmak gerekiyor. Burada bir çelişki var. Demokrasi varsa, şeriatı savunuc u parti de olmalıydı, yok eğer demokrasi eksik ve şeriata geçit vermiyorsa eksiktir, yanlıdır, o halde "gerisi kolay" ifadesinin anlamı acaba mertçe şeriatı savunan bir parti mi olacaktır ki o çok methedilen Anadolu halkının bu oluşuma yüzde sıfır virgül 1, 2 katılımı olacağı açıkken; diğer yandan bugünün bir AKP'si gibi muhafazakar diye nitelenen ve kendini milligörüş denilen zımni şeriat partisinden de soyutlamış bir partiye giden yüzde 39-49 civarındaki destek mi? Bunu nasıl izah edeceğiz? Buradan şu sonuç çıkmıyor mu?:

    1. Demokrasi, Batılı ve batıl bir nizam olarak asla şeriata geçit vermez.

    2. O halde üstadın ifadesindeki birinci cümlecik tarihsel olarak kendini yanlışlamış oluyor: Size İslam'ı getirin demiyoruz= Sizden İslam'ı getirmemiz için bir demokrasi süreci istiyoruz!

    3. Buradan bir önemli soru daha çıkıyor: Bir çoğulcu demokraside Atatürkçülük ile Şeriatçılık yan yana nasıl yaşayabilecekler? Bugünün ve dünün 80 küsur yıllık çekişme ve çatışmasının manası budur. Buradan bir tarihsel uzlaşmaya geçilemezse, bu ülkede asla ne şeriat savunusu ne gerçek bir demokrasi olmayacaktır. Selam, saygı, rahmet sizlere olsun.


  4. Asırlardan beri at sırtında koşma, cihan hakimiyetini üstün idrak ve irfan ile aksiyon manivelası yardımıyla gerçekleştirmek; gelmiş geçmiş bütün tarihin hepsini boş bir kağıt gibi kabul edersek, üzerine yeşillerle en güzel ve en fazla yeri en ziyadesiyle doldurmak şerefine nail olmak. Ne büyük devletmiş... Şimdi ise tarihimizin ve talihimizin tersine dönüşü; bir anda tepetaklak oluşumuz ve bugünlere gelişimiz ne hazindir. Ruh iklimlerimizde Mars havasını yaşamak ve hasretini çektiğimiz ilk baharı görememiş olmak hüznünü zerrelerimizle hissetmeliyiz....

    Önce anlamak ve sonra hissetmek...

    Miskinler tekkesinde uyumak, hareketsiz olmak, bakarken baktığını bile görmemek, görenlerin de iş sahasına inmesine engel olmak gibi başlıca dersleri mi okuduk da bu hale geldik? Miskinlik, aşksızlık ve bunun getirdiği hareketsizlik okulunu mu bitirdik de böyle olduk? Üstün başarıya sahip olamayanlar hariç kimse bu hale gelemez. Bizler de hakikatin değil, tersinin tam başarısını göstererek bu dereceye çıktık...

    İçimizde, kalbimizin bir köşesinde keşfedilmeyi bekleyen, yeni tabirle "içimizdeki dev"i, saklandığı mağarada bulup onu çıkarmak başlıca görevimiz olmalı... Sorularla beynini çatlatmalı ve gücünü kaybetmiş o devi bulduktan sonra eski som, zengin ve güçlü haline dönmeli... Sormalı, sorgulamalı ve öğrenmeli... 14 asır yaşına gelmiş o devi doğduğu ilk gün gibi, büyüdüğü ve zirveye çıktığı 8. asır gibi tekrardan kendini ircasına memur ve tayin etmeliyiz. İçimizdeki tek kıvılcım tanesini tek kurtuluş yolumuz olan devi uyandırmak için kullanmalıyız.

     

    Eski çağlarda, arayan için Bağdat bile bulunurken, kalblerde gizlenen ve "bizim" içimizde olanı bulmak Bağdat'ı bulmaktan hem daha kolay hem daha zordur. Kolaylık içimizde olmasından, zorluksa içimizde aranmasından... Her işe kolaylık veren Allah, bu zor işimize de kolaylık vermiş.

    Tüm mesele silkinmekte...


  5. Üstadı çok özlüyorum.

    Çünkü onun çapında şiir, fikir yazısı, polemik ve harekete (tam da yazıdaki gibi) hasret kaldık. İki satırlık göz yaşartıcı çerçevelerine, düşmanı kudurtan polemiklerine, dostu ağlatan şiirlerine...

     

    Düşünüyorum da, üstad yaşasaydı acaba son güncel gelişmeler karşısında şöyle yazar mıydı?:

     

    -Ey anayasa mahkemesi üyeleri, ey yargıtay üyeleri! İddianame ve bildirilerinizden sanki bal damlıyor! Evet, biz şeriatı savunuyoruz, biz Allah ve Resulü davasının ölümsüz neferleriyiz. Sizin bütün suçlamalarınızı kabul ediyorum. Suçlu benim!

     

    Evet, Reis Bey'deki gibi bir ifadeyle. Allah rahmet etsin, nur içinde yatsın. (Bir not: 70'lerin sonunda MSP'lilerin üstadı neden küstürdüklerini şimdi daha iyi anlıyorum.)


  6. Kapatsalar bile AKP başka bir adla kurulup daha güçlü olarak yine iktidara gelecektir. Yahut tıpkı RP'yi böldükleri gibi AKP'yi de böleceklerdir. MHP'den çok yerinde bir ses geldi: Gelin anayasadaki parti kapatma maddesini kaldıralım dediler. Galiba sistemi sıfırdan yepyeni bir anayasayla donatmak en doğrusu. Laikist ırkçı cephe ve CHP ise doğalarına uygun olarak "oh be" dediler, kına yaktılar. Bundan sonra AKP'nin çok hizlı bir demokratikleşme paketi uygulaması lazım.


  7. Laiklik...Bunun manası, onca demagog kurnazlığı ve üçkağıtçılığının ötesinde, dini uluorta önce siyasi, ardından tabiatıyla ictimai hayattan tasfiye etme işidir. Bunun lamı cimi olamaz. Buna, yani laikliğe, en aşağısından da olsa bir hayat ve hakikat payı biçmek, küfüre büyük bir taviz vermektir ki, bu da ayrıyeten küfürlük bir vesikadır. İkisinin (yani dinin ve laikliğin) bir arada berdevam olması da muhal üstü bir muhal, abes ötesi bir abestir. Ha kasası yumurtayla yüklü bir kamyonetin üzerine taş yüklenmiş, ha dinin olduğu bir sahaya lasizma bulaştırılmış, aynı şey. Dinin, önce fert, ardından ictimai planda tam, pürüzsüz ve icra planında yetkin olduğu bir ortamda laisizmanın yeri yoktur. Demek ki Laiklik, dinden uzaklaşan cemiyetlerin mukaddesiyat surlarında açılmış, ve türlü demagoglarla, ilizyonlarla cemiyete (pencere) diye yutturulmuş bir küfür gediğidir. Müslüman mahallesinde bir yahudi ölüsü kadar gereksiz bir mefkure olan laisizmaya olan tavrımız ve tepkimiz daha net olmalı, bu tavizkarlık da neyin nesi?! Üstadımızın en muhteşem şekliyle çerçevelediği gibi, "Olunmayacak herşeyle olabilecek herşeyin kefalet ve keyfiyeti İslamda...Herşey İslamda...."

     

    Laiklik üzerine yazılmış en güzel yazıdır bu. Buna bir ek yapayım:

    -Hz. Adem, Cenabı Hak'tan kelimeleri alırken bunların içinde laiklik diye bir mefhum yktu! İlk hakikat, "ben sizin Rabbiniz değil miyim?" -Evet, sen bizim Rabbimizsin. İnandık ve itaat ettik. Oysa laiklik illüzyonu, madrabazlığı bunu örtmek ister. Zaten kafirler hakikatin örtücüleri değil mi?

×
×
  • Create New...