Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

e_buyur

Üye
  • Content Count

    25
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by e_buyur


  1. Liseye giden öğrencilerin anlayabileceği eserler elbette var.Çünkü belli seviyeye gelmiş oluyorlar.O konuda dediklerinize katılıyorum ama ilköğretim döneminde şahsi kannatim uygun değildir.Üstad'ın dalı çocuk edebiyatı değil.Bir Allahın kuluda üstadın çocuk edebiyatı alanında yazıları var diyemez.Çocuk edebiyatı farklıdır.Üstad o alanda yazmak istese elbette yazardı ama yazmamış.


  2. s.a

    Arkadaşlar ilköğretim 1. ve 2. kademe öğrencilerine verilen kitaplar çocuk edebiyatına yönelik kitaplar olmalı.Üstad'ın dalı çocuk edebiyatı değil.Üstadın kitaplarında sosyal olaylar,ahlak çözümlemeleri,karşılaştırmalar mevcut.O yaş çocuğunun vicdani gelişimi,benlik gelişimi ve duygusal gelişimi yam olarak oturmadığından okuduğu kitaptaki sosyal olguları kavraması güçtür.Ben bir eğitimci olarak dünya klasikleri,batı kalasikleri,şark İslam klasikleri,Türk klasikleri ve üstadın eserlerinin okunması için kitapların o yaş düzeyine o seviyeye uygun hale getirilmesi gerekirtiğini düşünüyorum ama bunu tasvip etmemekteyim.Tasvip etmememin kendimce iki nedeni var.

    1)Yazılan kitaplar yazarın büyük emeği sonucu ortaya çıkar.Siz bu kitapları inceltirseniz ve yeni düzenlemeler yazarsanız yazara ve emeğine hakaret etmiş olursunuz ve yazarın kitapta anlatmak istediğini kısıtlamış olursunuz.

    2)O yaş çocukları o kitabı okudu kitabın genel olylarını öğrenmiş olacaklar ve ilerde o kitabı okurken zevk almayacaklar çünkü en önemli olayları öğrenmiş olacaklar.O kitabı okumak istemeyecekler zaten az buçuk bilgim var onun yerine hiç bilmediğim kitabı okurum malumat sahibi olurum deme hakkını vermiş olacaksınız.

     

     

    Üstad çocuk edebiyatı alanında yazı yazmamıştır.Önemli olan o kitaplarda anlatılanları tam idrak edebilmek ve uygulayabilmektir.Eğer okuduğunuz kitabı idrak edemezseniz ve hayata uygulayamazsanız o kitabın bir getirisi olmaz.Dediklerim lütfen yanlış anlaşılmasın.


  3. Kitap Adı:

    Kendi Sesinin Yankısı /Necip Fazıl Kısakürek

     

    Yazar: Orhan Okay

    Ufuk kitapları

     

     

    445mb.jpg

     

    "Asırladır, belki dört beş asırdır, içine hapsedildiğimiz manevî bir zindan var.. Son dört beş sarın hesabını, her an bu manevî zindan rejimi bir kat daha ağırlaşmış olarak, böyle bir hapis haline icra edebiliriz. Asırlardır zindandayız! Neyin? Hangi halin zindanıdır bu?.. Bir türlü hakikate ulaşamamanın, dünyanın en şaşaalı oluşundan sonra, o oluşun aşkını kaybetmenin, birtakım hayallere kapılmanın, yapamamanın, edememenin, erişememenin, üstelik erişmekten alıkonulmanın muazzam zindanı... Evet, üç dört asırdır, en kuvvetli karakteriyle 150 senedir, en bariz ifadesiyle de 50 yıldır, kısaca ve topluca, Tanzimat'tan bugüne kadar bir manevî zindan içindeyiz. Sanki gözlerimizi çıkarmışlar, yerine, uydurma bir dünyanın çizgileri nakışlı, takma gözler takmışlar... Bu zindanı açmanın, bu zindanın kapısını aralamanın tek çaresi; bize onu hediye eden, bir külah gibi giydiren sahte kahramanları anlamaktır." Necip Fazıl Kısakürek

     

     

     

    Kitap Adı: Necip Fazıl Kısakürek

    Yazar: Muzaffer UYGUNER

    BİLGİ YAYINEVİ

     

    459wi.jpg

     

     

    Büyük Ozanlar / Büyük Yazarlar dizisinden 23. kitap. Bu dizideki kitaplar, yazınımıza değişik türlerde ürün vermiş pek çok ozanın, yazarın yaşamıyla sanatına ilişkin bilgileri, yapıtlarından seçmeleri içeriyor. Öncelikle öğretmen ve öğrenciler için birer kaynak olacak bu yapıtlar, bütün yazın meraklılarına da sesleniyor. Necip Fazıl'ın şiirlerinden (Çile, Serseri, Kaldırımlar, Otel Odaları, Ölüler, Yolculuk, Odalarım), oyunlarından (Tohum, Bir Adam Yaratmak, Para, Yunus Emre) düzyazı ve öykülerinden seçmeler sunuluyor kitapta.

     

     

     

    Kitap Adı: Sohbetler 2/ Mehmed Âkif / Yahyâ Kemâl / Necip Fazıl Kısakürek

    Yazar: Ahmet Kabaklı

    TÜRK EDEBİYATI VAKFI

     

     

    463yj.jpg

     

    Mehmed Akif, İslâm-Türk ülküsüne bakışta ve onu (Yunus gibi) terennümde milletimize yön göstermiştir. Yahya Kemâl, Türk-Osmanlı tarihine, İslâm dinine ve her soydan Kahramanlara seçkin sanatkâr gözüyle, derinleme ve aydınca bakışın timsalidir... Necip Fazıl ise, çağdaş bunalımlı insanın İslâm ve tasavvufta kurtulma hasretiyle ümidini, Türkçe'nin son imkânları içre dile getirmiştir.

    Her üçünün ülkülerine olan bağlılığımız ve sanatlarına olan tutkunluğumuz, Akif, Y. Kemâl ve N. Fâzıl'la sohbet yapmak hevesini bizde kuvvetlendirdi ve bu sohbetleri, içtenliği ölçüsünde güzelleştirdi.

     

     

     

    Kitap Adı: Şu Bizimkiler

    Yazar: Hüseyin Üzmez

    TİMAŞ YAYINLARI

     

    sude2.jpg

     

     

    Görünüşte bizden pek farklı olmayan insanlar… Ama onlar gelecek nesillere ışık olabilmek ve onları çeşitli ideolojilerin her türlü tuzağından koruyabilmek için bütün şimşekleri, paratoner gibi üzerlerine çekmişler. İşte, fikir ve mücadele adamlarımızın bilinmeyen ilginç yönlerini, Hüseyin Üzmez'in akıcı uslubuyla, kimi zaman tebessüm ederek zevkle okuyacağınız bu eserde bulabileceksiniz.


  4. Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar

    tarihwy3.jpg

     

    Her milletten ve her cinsten mazlumları bir arada toplayıcı böyle bir eser, zannımca ilk kez tecrübe ediliyor.

     

    Bizim, bazen belki de hep göğsümüze doğru esen rüzgarın, bir gün ense kökümüzün bir karış altından iteceği ümidini hiç kaybetmedim; ve bu ümitle her çileye katlandım, didindim, çabaladım, yaşadım.

     

     

     

    Tasavvuf Bahçeleri

     

    388ux.jpg

     

    takdim

    İrşad edicim, kurtarıcım ve efendim Abdülhakim Arvasi Hazretlerine ait dışından öğretici mahiyette bu son asrın en büyük din eserini, en titiz sadakat , en derin dikkat ve en keskin haşyetle sadeleştirirken, kendimden ekleyeceğim biricik ölçü, Büyük Veli'nin muazzez ruhaniyetine sığınmak ve affını dilemektir.

    Nisan 1983

     

     

     

    Tohum

     

    395nm.jpg

     

    TOHUM: (3 Perde ) Muhsin Ertuğrul, bir yemekte; "Niçin bir piyes yazmıyorsun?" sualiyle, tiyatroyu, "hayatın (kantite) gibi değersiz ve geçici yüzünü değil, (kalite) gibi derin ve sonsuz şahsiyetini zapteden ve onu molozlarından ayıklayarak tasfiye eden, tıpkısını, fakat başka türlüsünü gösteren mistik bir ayna" olarak gören Necip Fazıl'ın yıllardır içinde gömülü bir hasrete dokunur. O anda, Şehir tiyatrosuna bir eser teslim etmek için sadece 20 günlük bir süre kalmıştır. Hemen kararını verir ve 7 gün içinde "Tohum"u bitirir.

     

    1935 senesinde Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenen "Tohum" piyesinde olay, Anadolu'nun işgal edilmiş bir köşesinde, Maraş'ta cereyan eder. Vatan sadace bir toprak parçasından ibaret değildir. Dolayısıyla vatanı müdafaanın gizlediği bir aksiyon; aksiyonun gizlediği bir fikir; ve fikrin gizlediği mahrem bir benlik olmak gerekir. Tohum, millî mücadeleyi, Anadolu halkının öz benliğinde mevcut ruhun bir fışkırışı olarak gösterir.

    (Yazıldığı tarih; 1935)

     

     

     

    Türkiye'nin Manzarası

     

    404sw.jpg

     

    Acıklı manzara.. Benzeri görülmedik derecede acıklı.. Tarihte ne Yıldırım Beyazıd'ın Timurlenk'e yenilişinden sonraki çözülüş devresi, ne de Birinci Dünya Harbi'ni takip edici çöküş merhalesi bu kadar korkutucu..

     

     

     

    Ulu Hakan İkinci Abdulhamid Han

    getimagev2aspxz0.jpg

     

     

    Abdülhamîd Etrafında

    Bu eser, ilk defa Ulu Hakan İkinci Abdülhamîd Hân'ın bütün okur-yazarlara, yeni doğmuş çocuk beynini salatasına doğratıp dişleyecek derecede korkunç bir zalim tanıtıldığı ve bu tanıtmaya müteârife gözüyle bakıldığı bir hengâmede meydan yerine dikildi ve satır satış şu mânayı tüttürdü:

    - 36 Türk hükümdarı arasında belki en büyüğü ve tarihî hakkı muazzam bir zat mevzuunda Yahudi, dönme, mason, kozmopolit ve emperyalizme ajanlariyle el ele, İttihat ve Terakki eşkıyasının imal ettiği ve Cumhuriyet rejimi boyunca devamına şahit olduğumuz yalancı tarihe paydos!.. Dünyada her şeyin sahtesi görülmüş, fakat ilim ve tarihin devamlı yalancısına rastlanmamıştır!

     

     

     

    Veliler Ordusundan 333

     

    414ay.jpg

     

    Bu hikayeler, dünyada insani ve beşeri kaç mevcut varsa ve bu mevcutlardan ne kadar iş ve fikir çevresi kurulmuşsa, hepsinin birden olamadığı, bulamadığı, varamadığı, eremediği ne şiirin, ne tılsımın, ne ilmin, ne fennin ulaşabildiği noktada bağdaş kuranların hayatlarından pırıltılar...

     

     

     

    Yahudilik - Masonluk - Dönmelik

    yyyuo8.jpg

     

    Yahudilik - Masonluk - Dönmelik kitabı, Üstad Necip Fazıl'ın, Büyük Doğu dergilerindeki konuya dair, müstear imzalı yazıları derlenerek hazırlanmıştır.

    ( Yayın yılı: 2006 )

     

     

    Yeniçeri

     

    425zo.jpg

     

     

     

     

    Yunus Emre

    yunustv8.jpg

     

    Yunus Emre

    - Ön tarafı açılır-kapanır bir mikâp içinde hayatı yakalamak... Kapana kıstırır gibi.. Tiyatro budur.

    - Bana sorarsınız beşerî keşiflerin en büyüğü olarak tekerleği gösteririm. Sanat şekilleri içinde bence en büyük keşif tiyatro.. Tekerlek, nasıl, bitmeyen mesafeler üzerinde sonsuz bir dönüşse, tiyatro da, durmayan zamanın mikâb biçimi bir kavanoz içinde, bütün madde ve hareket kadrosiyle dondurulması...


  5. Sabır Taşı

     

    305zv.jpg

     

    (3 Perde) Olayın "ezeldeki mazi ve ebeddeki istikbalde" geçtiği ifade edilen piyes, ana hatlarını eski bir Türk masalından alır. 1940'da yazılan eser, 1947 senesinde açılan bir yarışmada C. H. P sanat mükafatını kazanmıştır. Ancak Juri'nin birincilik kararı, Parti ileri gelenleri tarafından iptâl edilerek piyes yarışma dışı ilân edilmiş ve olaydaki komedi(!) günün gezetelerine aksetmiştir.

     

     

     

    Sahte Kahramanlar/ Sahte Kahramanlar/İman ve Aksiyon/ Özlediğim Nesil/ İslam ve Öbürleri

     

    319qe.jpg

     

    Sahte Kahramanlar

    İman ve Aksiyon

    Özlediğimiz Nesil

    İslâm ve Öbürleri

    Necip Fazıl Kısakürek'in dört ayrı konferansı... Her konferans, farklı tarih ve şehirlerde çeşitli defalar binlerce dinleyiciye hitaben verilmiş olup büyük ilgi doğurmuştur. 1949'da Büyük Doğu Cemiyetinin kuruluşundan itibaren Anadolu'yu bir uçtan öbür uca sarsan Necip Fazıl için, mevzuu ne olursa olsun verdiği her konferans, "Tanzimattan beri gelen sahte inkılapların çürüttüğü ruh kökümüzü kurtarma, kainat çapında hesaba vurma, Türkün ruh ve madde dünyasını Batının da hayran olacağı ve içinde her derde deva bulacağı bir ideolocya planında kurma ideali"ne bağlıdır.

     

     

     

    Senaryo Romanlarım

     

    321ix.jpg

     

    Sen Bana Ölümü Yendirdin

    Deprem (Çile)

    Katibim

    Villa Semer

    Vatan Şairi Namık Kemal

    Canım İstanbul

    Ufuk Çizgisi

    Son Tövbe

    En Kötü Patron

     

     

     

    Siyah Pelerinli Adam

    siyahva4.jpg

     

    Necip Fazıl, oynanmasından ziyade okunması için kaleme aldığı bu eserini, "tek perdede bir hikaye" şeklinde takdim eder. Eser ilk defa 1943 Büyük Doğu'larında tefrika edilmiştir.

     

     

     

    Son Devrin Din Mazlumları

    344tu.jpg

     

     

    Takdim

    Bu eser "Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar"dan sonra beklenmesi ve ona eklenmesi gereken bir bahsi çerçeveliyor. İman ve ideal uğrunda umumi mazlumluk davasının çok yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususi planda gösterilmesi..

     

     

     

    Sosyalizm Komünizm Ve İnsanlık

    soshf5.jpg

     

    Kaydettiğimiz gibi, cemiyete yüzde yüz denkleşme ve emek vahitleri arasında tesviyelenme imkânsızlığı, sanılmamalıdır ki; sımsıkı korunması, körüklenmesi ve geliştirilmesi lâzım bir hal, bir prensiptir. Tamamiyle aksi!.. Bu hal, hikmet icabı, bir zaruretin ifadesi; bu zaruret de, imkân nispetinde giderilmesi için ebedî bir mücadele mevzuu... Hayatı fışkırtan saik de, işte bu mücadeleye hız verici zıt kaynaklar... Nasıl saf bir sanat telâkkisi, bulmayı değil, sonsuz bir aramayı hedef tutarsa, cemiyet de tezatlarını kapatmaya doğru ebedî bir gidişi, varmanın aslâ mümkün olamayacağı şuuru içinde gaye edinmek borcudur.

    Yine dokunduğumuz gibi belli başlı bir sınır içinde ıstırap, mefkûrevî huzurun geçidi olarak bir nimettir; ve hissi iptal edilmiş uzuvdaki ağrısızlık gibi, ıstırapsızlığın ıstırabından büyük acı yoktur.

    (Kitap'tan sf:12)

     

     

     

    Tanrı Kulundan Dinlediklerim

     

    367oq.jpg

     

     

    Her "ulvi"nin zıddı, aynı boyda bir "süfli" değil mi?.. Kitaplık davaları günübirlik karalamalar ve hafif sohbetler içinde can çekiştirmek de cücelerin kârı...

    Göksu sefası için yapılmış sandalla açık deniz geçilmez. Nur içindir ki, böyle bir sandalda, bütün vapur süvarilerinin kılık ve edasına bürünmüş bir kayıkçı, bizi katıla katıla güldürür.


  6. Püf Noktası

    238en.jpg

     

    (Beyoğlu'nda bir pansiyonun tavan arası odası... Tavan çatı şeklinde ve basık..Solda ancak iki büklüm şeklinde girilebilecek

    bir kapı... Sağda mazgalvari biçimde dar ve küçük bir pencere ... Bir divan ,alçak yer masası ve her tarafa serpiştirilmiş

    yer yastıkları...Duvarlarda modern resimler.)

     

     

    Rabıta-i Şerife

     

    248ph.jpg

     

    takdim

    Efendime ait, Allah'a eriş kapısının anahtarı bu eser; her kelimesi üzerinde beynimi kanatıcı ve kalemimi yakıcı bir saygı, kaygı ve titizlikle sadeleştirilir ve yeni iman gençliğine aktarılırken söylemeye değer birkaç söz:

    Sonsuzluğa eriş ve sonsuzlukta oluş sırrının mukaddes rejimini nokta okta çizen bu eser, ulvi gayesinin yanı başında dini, esrar ve derinlik buudundan mahrum bırakmak isteyen ve güya dinden yana geçinen azı maddeci mankafalara indirilmiş bir balyoz mahiyetini taşıyor.

     

     

    Rapor 1-3

     

    252zs.jpg

     

    Büyük Doğu mecmuası, bin kere izah ettiğimiz gibi, bizden sayılan sözde olmuş ve yetişmiş kalemlerin (profesör, muharrir şu bu) mutlak kofluğu, ateşsizliği ve nefessizliği yüzünden ve bu davanın manada ve maddede vitrinini yapabilecek yardımcı el noksanlığından, şimdilik bulutlar üstünde bir mana sembolü olarak kalmak, asla toprağa inmemek ve şanlı mazisini gölgelememekle yükümlüdür.

    (sf. 203)

     

     

     

    Rapor 4-6

     

    262ek.jpg

     

    Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden,

    Daha keskin eliyle, başını ensesinden,

    Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına;

    Yerleştirse başını, iki diz kapağına,

    Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?

    Yetiş, yetiş, ey ulvî varlık muhasebesi!..

    (Kitap'tan sf. 71)

     

     

    Raporlar 7-9

     

    279ab.jpg

     

    Pislik arasındaki odun yığınının gizli bir köşesinde tek bir kıvılcım... Odunların üstüne yıllar ve asırladır, yağmadık dolu, düşmedik kar kalmadı. Odunları küf basmış, pas yutmuş, rutubet bürümüş; üstelik Garp dünyasının bütün kanalizasyonları bu odunların üzerine akmıştır.

    (Kitap'tan Sf. 16)

     

     

    Raporlar 10-13

    285cr.jpg

     

    Allah için aç ve susuz kalmayı sevenler, yeis ve ümitsizliğe düşmeden beklemeyi bilirler.

     

     

     

    Reşahat

     

    293ug.jpg

     

    Tasavvuf hikmetleri ve Evliya menkıbelerinin iki ana eseri vardır: Biri, Mevlânâ Câmi Hazretlerinin "Nefahat", öbürü de Şeyh Safiyüddin Hazretlerinin "Reşahat" isimli kitapları... Bunlardan ilki, "Halkadan Pırıltılar" isimli eserime malzeme kaynağı teşkil eder ve o kaynaktan söz ettiğim zülâl, benim ruh kabımda şekillenir, renklenir ve böylece istiklâlli bir mânâ kazanırken; sadece özleştirip aynen isimlendirdiğim "Reşahat", asliyle sadeleştirdiğim bir nevi tercüme denemesi oluyor. Fakat öyle bir tercüme ki, müellifini benim Türkçem ve üslûbumla ifadeye davet eder gibi bir şey...

    Şeyh Safîyüddin Hazretleri'nin:

    "Bîçare Safî, sen tek ayağı yanmış bir köpeksin ki,

    Üç ayağınla o şanlı kervanın ardında koşmaktasın"

    Diye anlattığı gerçek hayat kahramanının arkasında, ben de Şeyh Safî'den sonra gelen köpeğim...

     

     

    Reşahat Ayn El-Hayat

     

     

     

    Kapak resmi bulunamadı..


  7. Müdafaalarım

    143us.jpg

     

    Bu müdafaalar Necip Fazıl Kısakürek'in 1946-1983 tarihleri arasındaki muhtelif yargılanmalardan bir demet olup daha niceleri yayınlanmamış olarak mahkeme dosyalarındadır.

    Bu müdafaalar, üzerlerindeki tarihlerde, muhtelif ağır ceza mahkemelerindeki zabıtlara aynen mutabık olarak takdim edilmektedir.

     

     

     

    Mukaddes Emanet

    154mn.jpg

     

    (4 Perde, 8 Tablo) Piyes, I. Meşrutiyetin ilânından günümüze doğru gelen zamanın panoraması üzerinde, yüzyıllardır bir türlü şuurlandırılamayan Anadolu derdini gözler önüne serer ve dönem dönem ucuza harcanan Anadoluluyu kendi derdine sahip çıkmaya davet eder.

    (Yazıldığı tarih; 1971)

     

     

     

    Mümin - Kafir Vecdimin Penceresinden / Bir Pırlıtı Binbir Işık

    168ro.jpg

     

    Şeytan daima mübalağanın yanındadır. Her ne işte olursa olsun, mübalağanın yanında.. Yani hakikati karartmanın yanında.. Çok defa tefritte, olamayınca ifrattadır..

    Ah itidal!.. Sen ne büyük sırsın!

     

     

     

    Namık Kemal

     

    170vu.jpg

     

    Namık Kemal ve dünyasını suni siyasi bir tiyatro perdesi gibi, gayelerine göre boyayıp,elli küsur senedir, adi çıkartma kağıtları halinde genç nesillerin mektep çantalarına atanlara karşı bu eser, bir dava zaviyesinden olsa da, hacimli ve yalçın bir (realite) nin habercisi veya iddiacısı olmak bakımından, mevzuunda ilk sayılabilir. Bu ilk olmak haysiyeti noktasından da Namık Kemal vesilesiyle, sahte ve gerçek kahramanlar, yalancı ve hakiki hareketler arasındaki ince farka ait bir temel ölçü meydana çıkıyorsa ne mutlu bize.

     

     

    Nur Harmanı

     

    184st.jpg

     

    Hadis, Kainatın Efendisine ait her tavır, her hareket, her eda.. Tebessümlerinden sükutlarına kadar..

    Açık denizde güneşten mevki tayin edip akıl pusulasıyla yolunu bulan gemiye eş, insanoğlu sayısız hayat yönünde istikametini tespit edici her ana ölçüyü hadislerle bulabilir.

     

     

     

    Öfke Ve Hiciv

     

    197mq.jpg

     

    Eser, büyük şiirini, dünya edebiyatına "Çile" ile armağan eden Büyük Türk şairinin 1947 yılından başlayarak birçok gazete ve dergide "Ozan" veya "Ozanbaşı" gibi çeşitli isimlerle yayınlanmış satirik mahiyetteki günlük şaka ve fantezileriyle nazım formu içinde anlık tespit ve öfkelerini noktalayan bazı manzumelerinden ibaret olup, "b.d. Yayınları" tarafından derlenmiştir.

     

     

     

    O Ve Ben

     

    203qc.jpg

     

    Hayatını, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri'ni "Tanıyıncaya Kadar" ve "Tanıdıktan Sonra" diye iki ana bölüme ayıran Necip Fazıl, Efendisine doğru kendisini cezbeden hâdiseleri de mânâlandırdığı otobiyografik eseri "O Ve Ben"i 1975'de şöyle takdim etmiştir:

     

    "Bu eser, dünyaya gelişimden bugüne kadar en hususî renkleri, çizgileri ve sesleriyle hayatımın hikâyesi ve asıl O'nu tanıdıktan sonra mânasını anlamaya başladığım vücut hikmetinin bende tecelli eden yakıcı ifadesidir. Bu bakımdan, kendilerini görünceye kadar malik olabildiğim birbuçuk esere nisbetle bugün 60 cildi aşan ve hepsini birden o nura borçlu bildiğim eserler arasında, şimdikini, baş köşeye oturtulması lâzım ve en mahrem iç ve dış iklimlere doğru bir belirtiş olarak takdim ederim."

     

    Kitap, 1965 senesinde "Büyük Kapı" ismiyle yayınlanmıştır.

     

     

    Para

     

    218mn.jpg

     

    (5 Perde )Piyesin baş aktörü, "hayata hakim küçük tedbirlerin, miskin hesapların adamı" bir Banka Patronudur. Para kazanmak uğruna herşeyi meşru görür; ama asla, ahlâksızlığının üstünü örterek namuslu görünmek gibi riyakâr bir tavır içine girmez. Hasılı, ahlâksızlığında samimi bir adamdır. Ayrıca, aile fertlerinden başlayarak, yanında çalıştırdığı ve toplumun çeşitli kademelerinde ilişkide bulunduğu namuslu ve dürüst görünen insanların çoğunluğunun samimi olmadığının da farkındadır. Piyes'te gelişen hâdiselerin merkezinde para, öyle bir ölçüdür ki, insanların bütün içyüzünü olduğu gibi ortaya çıkarmaktadır...

    Eser, ilk defa 1941-42 kışında İstanbul Şehir Tiyatrosunda sahnelenmiştir.

    (Tamamlandığı tarih; 15 Aralık 1941)

     

     

    Parmaksız Salih

     

    229hr.jpg

     

    (4 Perde)Eserde, "en canhıraş sebepleri ve neticeleriyle doktor ve ilacı olmayan hastalığı, 'kumarı' göstermek" istediğini söyleyen Necip Fazıl, Parmaksız Salih ile ilgili olarak kendisine yöneltilen bir suale şu cevabı veriyor: "Eserde ifadelendirmek istediğim tek dava, binbir tezad ve binbir zıt kader cereyanı içinde hakiki fışkırışını bulamamış ve hatta kötülük baskısı altında uyuşmuş bir ruhun, en büyük saike kavuşur kavuşmaz birden şahlanışı; ve tam 55 yıl bilmeden hasret çektiği ve daima istekli yaşadığı ulvî aksiyona şiddetle atılışıdır."

    Eser 1948-1949 kışında İstanbul şehir tiyatrosunda temsil edilmiştir.

    (Yazıldığı tarih: 1948)


  8. Kafa Kağıdı

     

    kafaue7.jpg

     

    Roman icatçı bir hayat taklididir.

    Olurların, olabilirlerin, olamazların, olması özlenenlerin, hatta olmuş olanların, mutlaka (dinamik) vâkıalar zinciri içinde demeti, dizisi, sergisi roman...

    Böyle olunca, roman, aslî mahiyeti bakımından bir oldurma, oluşturma, biçimleme, yakıştırma, tasarlama işi halinde meydana çıkıyor ve insandaki eşya ve hadiseleri murakebe ve öteleri kovalayıcı hayal gücüne dayanıyor.

     

    Hayat hikâyesini bazı eserlerinde gereğince yazmış olduğunu, ancak asıl ruh hayatını, ruhunun kafa kâğıdını resimlendirmek istediğini dile getirirken, bu eseriyle geçmiş, özellikle çocukluk günlerinin perdesini bir daha aralar.

    Kafa Kâğıdı, olayların dış tezahür çizgilerinden ziyâde, onları doğuran ruhî oluşları tesbite yönelik bir otobiyografidir.

     

    Yarım kalmışlığı ile ayrı bir "hususiyet" kazanan eser, Ocak 1984'de Milliyet gazetesinde tefrika edilmiş ve daha sonra kitaplaşmıştır.

     

     

     

    Kanlı Sarık

     

    90yz.jpg

     

    (3 Perde 12 Tablo) Eser, Anadolu kapılarının Müslüman Türke açıldığı 1071 Malazgirt Zaferinden başlayarak, "Türkiye Tarihi"ne memleketin doğu ucundaki bir köşesinden terkibî bir bakışın temsilidir. 1967'de yazılan piyeste, Altun Halka'nın yedincisi Ebu'l Hasan Harkaanî'nin kabriyle şereflenmiş Kars şehri, zamanın bir sinema şeridi gibi üzerinde canlandığı bir tarih tablosudur.

    (Yazıldığı tarih; 1967)

     

     

     

    Konuşmalar

     

    konubi1.jpg

     

    takdim

    Eser, Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in 1931-1983 yılları arasında (27 yaşından başlayarak) çeşitli zaman ve mekanlardaki sohbet, ropörtaj ve anket sorularına sözlü olarak verdiği cevapların "b.d. Yayınları" tarafından kronolojik bir sıra içinde bir araya getirilmesi suretiyle derlenmiştir.

     

     

     

    Künye

    117eq.jpg

     

    3 Perde 12 Tablo) Birinci Dünya savaşında cepheden cepheye koşmuş, Harbiye mektebinde hocalık yapmış, Balkan savaşına katılmış, divanı harpte yargılanmış; başarıyı ruh, disiplin ve bilginin eseri bilen, şahsî hayatı olmayan, her şeye toplum açısından bakan ve insanı, Künye'sini aşmaya memur sayan bir dava adamının, Plevne şehidi bir zabitin oğlu Gazanfer Bey'in trajik hikayesi…

    (Yazıldığı tarih; 1939)

     

     

    Mektubat

     

    124hp.jpg

     

    Mektubatı Takdim

    Büyük Doğu'culardan İmam-ı Rabbaniye sarılmayı Allah ve Resulüne sarılmanın en mükemmel şartı bilmelerini, olanca dikkat, haşyet ve basiret nazarlarını bu mektuplar üzerinde toplamalarını, her kelimesi derya kadar derin mektuplara karşı" anladım, anlayamadım!" demeden, bir mektuptaki müşkülü öbür mektupta çözmeye çalışmalarını dileriz.

    Allah muvaffak etsin...

    N.F.K.

    1965

     

     

     

    Moskof

    mossek2.jpg

     

    Toplumlar ve milletler arasındaki zıtlığa, buzdağı ve yanardağ derecesinde en keskin örnek olarak, Moskofla Türkün gösterilebileceğini söyleyen Necip Fazıl, bu eserinde tarihî bir perspektif içinde Türk- Rus münasebetlerinin tahlilini yapar. Bu tahlilin içinde "Moskof" sözcüğünün ifade ettiği mânâ kadar Altun Ordu'dan başlayarak Cumhuriyet devrine kadarki Türk tarihinin kritik dönemlerinin teşhis ve mânalandırılması da vardır.

     

    Üç ana bölüm halindeki eserin, kitap boyunca ispatına girişilen temel tezi ise, 1917 ihtilalinden sonra bütün dünyanın başına belâ kesilen Rusya'nın dünya sahnesine çıkmasında iki müslüman ve asılları Türk başbuğun, 14. Asır sonlarında Timurlenk'in ve 18. Asır başlarında Baltacı Mehmed Paşa'nın sorumlu olduğudur.


  9. Hitabeler

    14ok.jpg

     

    Necip Fazıl Kısakürek'in, 1934 yılında D Grubu Resim sergisinde yaptığı "Beklenen Sanatkar" adlı konuşmasından, 21 Mayıs 1983 Cumartesi günü (vefatından 3 gün önce) Basında 50. yılını dolduranların Şilt Törenine gönderilmek üzere yazdırdığı satırlara kadar, her biri kesif ve keskin bir fikir ve aksiyon ruhu ifade eden, muhtelif yerlerde verdiği kısa konferans ve hitabeler..

     

     

    Hücum Ve Polemik

    20hb1.jpg

     

    Bilmiyorsun ki sen, cevherinin terkibini bulduğun ve yasaklarını kurduğun gün, sivri burunlu ve miyop bakışlı Avrupa kuyumcuları ayağına kadar gelecektir.

     

     

    Hz. Ali / İlim Beldesinin Kapısı

     

     

    36ui.jpg

    Çocuk Çığlığı

    Erkek güzelliğinin en çarpıcı çizgileri içinde otuzluk bir genç... Dalgın ve simsiyah gözleri yere eğik, vakarlı adımlarla, daracık Mekke sokaklarında ilerliyor.

    Öbürlerine göre biraz daha halli bir evin önünde durdu.

    Kapıyı çalıyor.

    Aralanan kapı...

    Yeni doğmuş bir çocuk çığlığı gelmekte içerden...

    Erkek güzeli otuzluk gencin yüzünde bir nur meltemi...

    (Kitap'tan Sf. 7)

     

     

    İbrahim Ethem

    46os1.jpg

     

    (Siyah ve mücerred fon.. Sol dip köşeden sağ ön köşeye doğru, haşmetli taht... Tahtın sağında bir gong... Büyüklü, küçüklü, şamdanlar... Siyah fonun üstünde ve orta yerde, altun yaldızla işlenmiş "Es-Sultan İbn-üs-Sultan İbrahim bin Edhem" yazılı tuğra...)

    (Tahtında, sol ayağını sağ dizinin altına almış ve yara bağdaş kurmuş biçimde, hafif ve gayet zarif siyah sakallı genç Sultan İbrahim Ethem... Elinde incecik bir hazeren değneği.. Önünde, yere, dizleri üzerine çökmüş, birinci ve ikinci dervişler... Mumlar yanıyor.)

    (Kitap'tan Sf.7)

     

     

    İdeolocya Örgüsü

    55hf.jpg

     

    Doğunun ruh kökü üzerinde, öz gövdesi ve dallarıyla içiçe, Batının maddi ağacını yetiştiren, böylece Doğu alemi içinden bir Büyük Doğu'nun fışkırmasını hedef tutan bir mefkure senfonyası çalınıyor!.. Her işi bırakıp bunu dinleyiniz!

     

     

    İhtilal

    62wp.jpg

     

    Eser, Habil-Kabil vak'asından başlar ve birinci bölümde mutlak inkılapçılar olarak Nuh Peygamber, İbrahim Peygamber, Musa Peygamber ve İsa Peygamberle beraber, Peygamberler Peygamberinin mutlak inkılâplarını anlatır. Ötesi, insanoğlunun Hak gördüğü ve bildiği yollardaki ayaklanışlarının, mâna, ilim, ve usûl bakımlarından ders çıkarılması gereken romanımsı hikâyeleridir. Eski Yunandan Amerika İstiklal savaşlarına kadarki ihtilâller ikinci bölümde; Büyük Fransız İhtilali üçüncü bölümde; Napolyon Bonapart ve sonrası ihtilaller de dördüncü bölümde anlatılmıştır. Son bölümde ise, "hak ve hakikat bağlılarına en faydalı iş ve hareket kültürünün aşılandığı" Sentez kısmı yer almaktadır.

     

     

    İman Ve İslam Atlası

     

    75gi.jpg

     

    Takdim

    - Bütün sanat, fikir, vecd, hassasiyet ve imân melekelerimi birleştirerek yepyeni bir hâdise mahiyetinde ortaya atmak ateşiyle yandığım "İman ve İslâm Atlası"... O zamanlar bir yığın malzeme toplamış olmama rağmen, bunları tablolaştırmamış ve aşkımın gerektirdiği nizam ve ifâdeye kavuşturamamıştım. Zira, göz açıp kapıncaya kadar hapis müddetim bitmiş ve haberini başıboş köpeklerden aldığım dış hayatın, bana kapısı açılmıştı. Buyur bakalım, o kadar özlediğin köpeklerin dünyasına!..


  10. Hadiselerin Muhasebesi-1

     

    88nb.jpg

     

    Bu eser:

    "Gündelik politika tekerlemeciliği sanatkârın ulvî faaliyetine yakışmayan bir iş olduğu kadar, benim işim

    değildir!"

     

    Diyen Necip Fazıl Kısakürek'in, içtimaî ve siyasî hadiseler üzerindeki duyuş ve görüş vazifesiyle

    "Hadiselerin Muhasebesi" başlığı altında, (Be-De) imzası kullanarak kaleme aldığı yazılarının 1. Cildidir.

     

     

     

    Hadiselerin Muhasebesi-2

     

    hhph9.jpg

     

    Bu eser:

    "Gündelik politika tekerlemeciliği sanatkârın ulvî faaliyetine yakışmayan bir iş olduğu kadar, benim işim

    değildir!"

     

    Diyen Necip Fazıl Kısakürek'in, içtimaî ve siyasî hadiseler üzerindeki duyuş ve görüş vazifesiyle

    "Hadiselerin Muhasebesi" başlığı altında, (Be-De) imzası kullanarak kaleme aldığı yazılarının 2. Cildidir.

     

     

     

    Hesaplaşma

     

    hhhfh7.jpg

     

    Millet.. Şimdi gidin, bağırın en büyük meydanında dünyanın: "Millet, gel!" Milleti tek adam halinde getirebilir misiniz önünüze?.. Millet hiçbir şey istemez ve isteyemez, dünyanın her yerinde... Milletten, isteyeceği şey istetilir, gösterilir ve benimsetilir. Mu manâda biz demokrasi idarelerinden çok uzağız.. Milletin otuz milyondan üç milyona, üç milyondan otuz bine, üç yüze, ve bire inmesi için onları potasında eritecek bir ideâle ihtiyaç vardır!.. Al sana: "Millet-i İslâmiyet ve tek adam".."

    (Kitap'tan 37)

     

     

    Hikayelerim

    114yb.jpg

     

     

    "En dakik Şeriat mihengi" ne vurulduktan sonra bütünleştirilen ve bütünleştirilecek olan eserleri üzerinde bu ölçüyü devam ettirmeye başlar ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcunu üstlenirken;

    O'na...

    Üstadımız, Güdücümüz, Varlık Vesilemiz'e...

    Dost, düşman, sevgi, nefret;

    "sema, toprak, güneş, dünya, Allah, Peygamber, kâinat öğreticim"ize...

    En yakıcı hasret; ve dayanılmaz yalnızlığımızı dayanılır hale getiren "emanet"lerine sadakat yeminiyle..

    B.D. Yayınları / 1983

     

    Necip Fazıl Kısakürek'in 1925 yılından başlayarak çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış ve bir bölümü 1933'de "Bir Kaç Hikâye Bir Kaç Tahlil", bir kısmı da 1965'de "Ruh Burkuntularından Hikâyeler" ismi altında kitaplaşmış, bütün hikâyeleri…

    1983'de "b.d. yayınları" tarafından eksiksiz olarak bütünleştirilmiş ve son şeklini almıştır.

     

     

     

     

    Üstadın eserlerinin devamını yollayacağım.Üstadın eserlerinin tanıtımı için tüm eserleri diye bir açıp bunları oraya taşırsanız ben inşallah tüm kitapları yollamaya gayret ederim.Üstadın 45 adet daha kitabını ilerleyen günlerde yollarım.


  11. Çöle İnen Nur

    33we.jpg

     

    İzin ver; onu bir kere de ben anlatayım! İzin ver; herkesin boyuna göre açıldığı bu ufuksuz denizde sana yaklaşabilmek değil, fakat kıyılardan, gerilerden yani kendimden uzaklaşabilmak manasına bir kere de ben gücümü deneyeyim! Öyle ki, sahili kaybetsem, artık gerilere dönemesem ve sende boğulsam, işte o zaman aradığım hayatın eşiğine ayak basmış olurum.

     

     

     

    Dininizi Öğreniniz -Gençler İçin-

    dinrq7.jpg

     

    "Dininizi Öğreniniz"kitabı,Üstad Necip Fazıl'ın Büyük Doğu dergileri ve"Ramazan Sahifeleri"nde Din ve Tasavvuf başlığı altında,hususen "gençler için"kaleme aldığı yazıları ve İslam büyüklerinden yaptığı sadeleştirmeler derlenerek hazırlanmıştır.

    ( Yayın Yılı: 2007 )

     

     

    Doğru Yolun Sapık Kolları

     

    43nt.jpg

     

    Sahabi ne midir?

    Ümmetin temel yapısı; kalbini, duygu ve düşüncesini peşin olarak O'na bağlayan ve sonra b bağlanış etrafındaki hakikat dairesi üstünde dilediği gibi akıl atını koşturan -ağzı kantarmalı at- ve artık hiçbir akıl sıkıntısı çekmeyen büyük insan örneği..

    İşte "Doğru Yolun Sapık Kolları" onlardan sonra kuru akıl ve şeytani hayalin baskısıyla açılmaya başladı.

     

     

     

    Dünya Bir İnkilap Bekliyor

    53es.jpg

     

    Bulunan, bulundu sanılan her şey eskimeye, pörsümeye, çürümeye, iflâs etmeye mahkûm.. Bu da, yaklaştıkça kaçan ufuk çizgisi misâline eş, bir "yeni"nin daha ilerideki "yeni"ye namzetliğini ilân ediyor. Aramak için aramak yok, bulmak için aramak var. Her bulduğum veya bulduğumu sandığım bayatlaşacağına göre aramak niçin?.. Her arayış da gayesine ulaşmayacağına göre bulmak ne fayda?.

    (Kitap'tan sf.15)

     

     

     

    Edebiyat Mahkemeleri

    edbfy7.jpg

     

    "Şimdi diyanet ve milliyet mefkûreleri, bütün edebî cereyanlara yavaş yavaş hâkim olmaya başlıyor. Hepimiz bu munis yol üzerinde, gittikçe daha berrak bir ufka doğru ilerliyoruz. Bu ruşen kafulelerin en önünde yürüyen meş'alekeşlerden biri de hiç şüphesiz Akif beydir."

    (Kitap'tan sf. 56)

     

     

     

    Esselam

     

    61co.jpg

     

     

    Nur

    Yok bile yokken O vardı;

    O bir nur... Ki mutlak saffet.

    Âdem, Allah'a yalvardı;

    O nur için beni affet!

     

    Adem'in alnında bir nur;

    Derken öbür Peygamberde.

    Âyet ki, çıplak okunur;

    Ne bir harf, ne zarf, ne perde.

     

    Geçti bilmem kaç nesilden,

    O nur, İlâhi dâire...

    İbrahim'den, İsmail'den,

    Vesaire vesaire..

     

    O nur, o nur, elde sancak;

    Aktarılır, nebi nebi.

    Bir beklenen var ki, ancak,

    Nurun ezelden sahibi...

     

    Nur sırdır, ışık üstür sır;

    Vurduğu eşya gölgesiz.

    Onsuz insan kör ve sağır;

    Ülkeler onsuz, ülkesiz.

     

    Son Peygamber, son Peygamber!

    İlk olunca sona geldi.

    Nur, fezayı tutan çember,

    Ondan gelip O'na geldi.

     

     

    Hac

     

    74vb.jpg

     

    Güneş sabahın ilk saatlerinde Medine hurmalıkları üzerinde parıldarken, Ali Ulvi Kurucu ve Hasan Beşir, beni, bizde "garaj" dedikleri otobüs ve taksi kalabalıklarının kümelendiği bir meydandan Cidde'ye yolcu ettiler. Bana dolmuşta iki kişilik yer almışlar ve şoförün yanında rahat oturmamı sağlamışlardı.

    (Kitap'tan sf.97)


  12. Çile

    14js2.jpg

     

    Şairliğim on iki yaşımda başladı.

    Bahanesi tuhaftır:

    Annem hastahanedeydi. Ziyaretine gitmiştim... Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter.. Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde.. Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp:

    - Senin dedi; şair olmanı ne kadar isterdim!

    Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetimin ta kendisi... Gözlerim, hastahane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim:

    - Şair olacağım!

    Ve oldum.

     

     

    1925'de "Örümcek Ağı", 1928'de "Kaldırımlar", 1932'de "Ben ve Ötesi", 1953'de "Sonsuzluk Kervanı" ve 1969'da "Şiirlerim" ismiyle yayınlanmış şiir kitaplarının bir çok bakımdan kendini ifadelendiremediğini söyleyen Necip Fazıl Kısakürek'in, 1922'de Yeni Mecmua'da yayınlanmış ilk şiirinden başlayarak bizzat kendisi tarafından süzülen, ayıklanan, düzeltilen ve bir araya getirilen bütün şiirleri…

     

    Ve Poetikası… Bir yanda belli başlı bir sanat anlayışından tüten şiirler, diğer yanda, bu sanat anlayışının tüttürdüğü şiir mefkûresi…

     

     

    Cinnet Müstatili

     

    22mc.jpg

     

    Muamele

    Hareketimden bir gün evvel Üsküdar Savcılığında ifademi aldılar. Bu savcının yanında oturdum ve Sulh Ceza Mahkemesi beni görmeden kararını verdi: Tevkifi ve Malatya'ya sevki... Ne sual, ne sepet... Necip Fazıl ben miyim; kâfi!... Hâdiseyle en küçük temas ve alâkama dair hiçbir şey tespitine lüzum yok... İstanbul hâkimine düşen vazife, tevkifi matlup olan adamın Necip Fazıl olduğunu müşahededen ibaret...

    (Kitap'tan sf.93)

     

    Bir ansiklopediye geçmiş ifadeyle, "hapisleri üniversite yıllarından çok olan" Necip Fazıl, 1943'den başlayarak 1947-1950-1951-1952-1957-1959 ve 1960 senelerinde cezaevine girdi. Son mahkûmiyet kararı ise vefatı sebebiyle infaz edilemedi.

     

    1955'de "Yılanlı Kuyudan" ismiyle yayınlanmış olan eser, hapishane günlerinin, "büyük sanatkâr"a has, derin ve duyarlı bir iç hayat üzerindeki müthiş tesirini yansıtan bir ıstırap ve gözyaşı günlüğüdür.


  13. Benim Gözümde Menderes

    72zx.jpg

     

    Rakip atın ismi de "Demir kır-at"dır ve "Demokrat" kelimesinin halk hançeresinde hemen "Demir kır at"a çevrilivermesi, kafiye ve kelime oyunlarında davasının bir nev'i delilini bulan halkın bu partiye bağladığı ümitten bir işarettir. Halk "Demir kır at"ı benimsemiştir. Fakat soyunu, kanını, gücünü, nefesini, hızını tanıdığı için değil, onu Halk Partisi isimli yağız at şeklindeki ejderhayı tepelemeye geliyor sandığı için..

     

     

     

    Bir Adam Yaratmak

     

    89ld1.jpg

     

    Eser ilk olarak 1937-1938 kışında İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda temsil edilmiştir.

     

    Olay meçhul bir tarihte İstanbul'da geçer.

     

    "Husrev - Bir adam yaratmağa kalkıştım. Ona bir surat ve kader bulmak... Nerede bulayım? Kendimi buldum. Suratsız ve kadersiz adam şahlandı. Zincirini kırdı. Elimden kaçtı. Ben insanım. Beni arkamdan vurdu. Suratsız ve kadersiz adam benim suratımı takındı. Kalıbımı giyindi. Kaderimin içine yattı. (Bir an sükut) Benim de kaderim buymuş."

     

     

    Çerçeve 1

     

    92pd.jpg

     

    Bu başlık altında elim değdikçe hadiseleri çerçeveleyeceğim. Mikyasım 20 satırla 40 satır arası.. Demek ki, koyu ve toplayıcı çizgilere mahsus bir kemiyet ölçüsü üstündeyim.

    Keyfiyete gelince:

    Bir damlalık esansa bütün bir denizi ıtırlandıracak bir cevher sığar mı sığar. Ama o cevher nerede? Hangi taşın altında, hangi başın içinde? İş onu bilmekte...

     

     

    Çerçeve 2

    103ak.jpg

     

     

    Millet, büyüğünü hiçbir zaman ela gözlerine aşık olduğu için sevmez. Millet sevgisinin kaynağı, kör ve kaba hissilik değildir. Millet sevgisi, neticede his, sebepte fikirdir. Sevgide inanmak ve inanmakta bilmek var...

     

    Çerçeve 3

    56407429yl9.jpg

     

     

    Çerçeve 4

    128pd.jpg

     

    Bizde, gazete dedikleri, tirajı bir buçuk milyona yaklaşan nesne... Yüzde altmış beşiyle hava-cıva işportacısı, yüzde yirmisiyle solcu ve din düşmanı, yüzde onuyla de samimiyetsiz mukaddesat tüccarı... Halislik ve millîlik örneği olarak geriye kalan, sadece yüzde beş... Tersinden ne hazin nispettir ki, kendi deyimleriyle devrimciler ve ilericiler de bu milletin ancak yüzde beşi... Böyleyken, onlar, basındaki tecelleriyle yüzde doksan beş, millî ruh köküne bağlılık dâvasındakilerse yüzde beş...

    (Kitap'tan sf. 5)

     

     

    Çerçeve 5

     

    130wi.jpg

     

    Vaktiyle, kendilerini ilerici sayan bazı tipler, beni kötülemek için fikirlerime fikirle karşı çıkmazlardı da şahsıma çatarlar ve bu arada beni kibirlilikle, kendimi büyük görmekle suçlandırırlardı. Mesela bunlardan hürmetlice biri şöyle demişti bana:

    - Sen majüskülle yazılmış bir "Ben"sin!

    (Kitap'tan sf.5)


  14. Bâbıâli

    68yi.jpg

     

    "Bâbıâli"yi okuyan bazı Müslümanlık taslayıcıların ondan gocunduklarını haber aldım. Onlar, eserin, fikir ve sanat kıymetine dikkat ettikleri halde şahsıma ait günah dolu bir hayatın açığa vuruluşunda ayrıca günah bulunduğu kanaatinde imişler....

    Yazıklar olsun!..

    Eğer benim gayem İlâhi rıza olmasaydı da bu çeşit insanları kurtarmak olsaydı onları kurtuluşa asla ehil saymaz, bir köşeye çekilir, "Allah"tan başka kelime etmez, yalnız nefsimizin tezkiyesiyle uğraşır ve işte bu kabil marka Müslümanlarından el etek çekerdim.

    (Kitap'tan sf.5)

     

     

    Başbuğ Velilerden 33

     

    resim24cp.jpg

     

    Ezelle ebed arası Allah'a doğru giden evliya kervanları arasında en şanlısına ait 33 kolbaşılı "Altun Halka - Silsile-i Zeheb" çerçevesidir ki, keyfiyet ölçüsüyle temel sayısını, bütün kainat gibi O'ndan alır.

     

     

    Başmakalelerim 1

     

    19yr4.jpg

     

    Böylece bize düşen felaket, imtihanların en ağırı karşısında en halis örnekleri yine kendi içinden fışkırtma vaziyetindeki bir neslin, büyük kalabalığıyla, hareket ve iradeye düşman, yılgın ve inmeli bir marazilik belirtmesidir.

     

     

    Başmakalelerim 2

    29wx.jpg

     

    Hükûmet bu hükûmet midir, bilmiyoruz; fakat mutlaka bilinmesini istiyoruz ki, muhalefet bu muhalefet değildir. Bu muhalefet, kalpazanların, şantajcıların, yani sadece erbâb-ı mesleğin muhalefetidir; ve böyle bir muhalefet, bu derece şenî bir mâna kalpazanlığiyle "Personna Grata" rolünü oynamakta devam ettikçe gerçek muhalefet ve sâf fikrin ırzı hetkedilmekte devam edecektir.

    (Kitap'tan sf. 11)

     

     

    Başmakalelerim 3

     

    31na.jpg

     

    Yolumu, 1961 sonunda, hapisten çıkarken kalbime yazmıştım: Çocukların taş attığı sapanları gibi bir şekil... Biri, kuyunun dibini, öbürü kulenin tepesini gösteren iki uç... Bütün şehir yıkılsa sesinin gelmeyeceği kuyu; ferdiyetine tam kapanış ve dudaklarını tam kapayış... Tepesinden gök gürültülerinin yayınlanacağı kule ise, cemiyete tüm açılış ve çığlığı tam koparış.. Ya her şeyden büsbütün el etek çekeceğim, yahut her şeye topyekûn el uzatacağım...

    (Kitap'tan sf. 5)


  15. Abdulhamid Han

     

    resi49ju.jpg

     

    (5 perde) Piyes, Büyük Osmanlı Padişahı Abdülhamid Han'a ait tepetaklak edilmiş tarihî hakikatlerin, "Ulu Hakan" eseriyle taş taş yerine oturtularak bir tez, bir manifest halinde bina edilmesinden sonra, bir ölçüde sahneye yansıtılmasıdır

     

     

    Ahşap Konak

    45qa1.jpg

     

    (3 Perde) Necip Fazıl'ın 1960 İhtilalinden sonra girdiği hapishanede yazdığı ikinci piyes olan Ahşap Konak, giderek yozlaşan ve ahlakî değerlerinden uzaklaşan bir toplumu, çekirdeğinden gösteren bir temsildir. Ahşap Konak, her katında üç neslin ayrı ayrı fakat birarada ve aralarındaki korkunç anlayış ve yaşayış uçurumu içinde yaşadığı bir mekânı temsil ederken, zaman boyutunda, 1950 sonrası Türk cemiyetinin tezatlar içindeki içler acısı halini sembolize etmektedir.

    (Tamamlandığı tarih: Eylül 1960, Balmumcu Garnizonu)

     

     

    At'a Senfoni

     

    53ip.jpg

     

    "At'a Senfoni" yahut Atın Romanı... Tarihi, felsefesi, her şeyi içinde...

    İnsanı doktorluk kitaplarından, teşrih ve fizyoloji yapraklarından ne kadar anlamak kabilse, atı da baytarlık, yetiştiricilik, idman vesaire, fen cephelerinden o nispette kavramak mümkün olduğuna göre, eserimde kuru teknik taraf mevcut değildir. Olan, bütün manası ve bu mananın insan elinde kullanılış şekliyle ve bütün romaniyle at...

     

    At'a olan sevgisini, "dokuz yaşında ata bindim ve yalan olmasın, bir daha inmedim." diye belirten Necip Fazıl, belki de sahasında başka bir örneği bulunmayan bu eserinde, tarihi, felsefesi ve bütün estetiğiyle At'ı anlatır.

     

    O'nun gözünde At, insandaki maddî ve manevî fâtihlik cehdine Allahın en fazla yakıştırdığı bediî ifade içinde bir kahramanlık sembolüdür.

     

    Bu kitap ise bu sembolün, yani, ilk zamanlarında basit fayda planında her türlü yükü sırtlamış bir hizmetçi olarak gördüğümüz At'ın, ayıklana ayıklana neticede yalnız bineğe ve yarışa mahsus Prens Soy haline gelişinin romanı…

     

    Eser, 1958 senesinde yazılmış ve ilk defa Türkiye Jokey Kulübü tarafından bastırılmıştır.

     

     

    Aynadaki Yalan

    ayqm6.jpg

     

    Örgüsü beline kadar inen, koyu altun sarısı saçlar... Açık kumral, parlak örneksiz bir renk tonu... Gözleri de saçlarına denk.. Açık bir alın, vezinli bir burun, kendinden kıpkırmızı, hafifçe kalın, kaçak bir istihza büklümüyle kavisli dudaklar... Çıplak ayak bileklerinde soylu çizgilerin en incesi... Kapalıca, kavuniçi rengi bir entariden giyimi içinde, öğretilemez ve öğrenilemez bir vakar ihtişamı... Yoksa masallardan kaçırılmış ve bu köye hapsedilmiş bir sultan mı bu?..

    (Kitap'tan sf:9)

     

    Necip Fazıl Kısakürek'in, roman kalıpları içinde kaleme aldığı tek eseri… Roman, üniversitede felsefe asistanı olan Naci'nin hayatı etrafında gelişir… Bu hayat, Necip Fazıl'ın kendi hayatı değildir ama onun hayat hikayesindeki bir çok unsuru içinde barındırır. Naci, çevresine karşı davranışlariyle, kadın, cemiyet ve sanat anlayışiyle, hayata ve ölüme dair düşünceleriyle bir karakter bütünü halinde şekillendikçe hayalimizde bir Necip Fazıl portresi belirir gibi olur.


  16. Necip Fazıl’ın tarif ettiği gençlik

     

    Eserlerinde İslamiyet ile ilgili motifleri ön plana çıkardığı için, “sistemli bir şekilde” Türk milliyetçilerine unutturulmak istenen “şairler sultanı” Necip Fazıl Kısakürek, bütün ömrü boyunca “batı teslimiyetçiliğine” karşı başkaldıran “inançlı” ve “imanlı” bir gençlik yetiştirmek için uğraştı durdu!..

    Necip Fazıl, “gençliğe hitabesinde” hayalindeki “asımın neslini” bakın nasıl tarif ediyordu:.

     

    Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... “Zaman bendedir ve mekân bana emanettir” şuurunda bir gençlik... “Dininin”, “dilinin”, “beyninin”, “ilminin”, “ırzının”, “kininin”, “kalbinin” dâvacısı bir gençlik... Halka değil, “hakka” inanan, meclisinin duvarında “Hakimiyet hakkındır” düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti hakka kölelikte bilen bir gençlik...

    Allah”ın kâinatı yüzü suyu, hürmetine yarattığı sevgilisinin mukaddes eteğine tutunacak ve onun düşmanlarını ancak “kubur farelerine” lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...”

    Üstad, eğer şimdi yaşıyor olsaydı, “esen kahpe rüzgarın” o filizleri nasıl birer birer dalından koparıp “boşluğa” doğru sürüklediğini görecek, belki de “utancından” kahrolacaktı!..

    5.9.2005 / İSRAFİL KUMBASAR / YENİÇAĞ


  17. ABD’ye beyin göçü artıyor

     

    İSTİHBARAT SERVİSİ

    Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’den Amerika’ya beyin göçü hızla artıyor. Araştırmaya göre, 1980 yılından bu yana Amerika’ya göç etmiş Türklerin sayısı 80 bine yaklaşırken, bu sayı son zamanlarda hızla yükseldi. Amerika’da yaşayan Türklerin sayısı 440 bini bulduğu belirtilirken, bunların 46 binin üniversite öğrencisi olduğu ifade edildi.


  18. Üniversitelerimiz yasaklarla uğraşa dursun, içimizdeki cevherler yurtdışında 1 numara oluyor

     

    Böyle kaybediyoruz

     

    Başörtüsü yasağına, katsayı adaletsizliğine ve yolsuzluk davalarına “taraf” olmaktan eğitime vakit ayıramayan YÖK ve Türkiye’de bilimsel araştırma ve geliştirmeyle sorumlu kuruluş TÜBİTAK, dünyada Yılın Genç Bilim Adamı seçilen 26 yaşındaki dahi Türk Ahmet Yıldız’ı bir kez bile aramadı.

     

    Beyin göçü, YÖK’ün umurunda mı?

    İnsan hücresindeki motor proteinlerin nasıl yürüdüğünü ortaya çıkaran buluşu nedeniyle, Amerikan bilim dergisi Science tarafından, “Dünyada 2005 yılının Genç Bilim Adamı” seçilen California Üniversitesi Araştırma görevlisi Dr. Ahmet Yıldız, “YÖK ve TÜBİTAK’tan beni bir kez bile aramadılar” diye konuştu.

     

    Felç ve kanseri araştırıyor

    “Beyin göçü bazı ülkelerde de yaşanmaktadır ancak Türkiye’de daha fazla yaşanıyor. Türkiye dokuz nesildir beyin göçünü geri getirememiş. En azından bundan sonra beyin göçünün yüzde 40’ı geriye getirilebilmeli” diyen Yıldız, şu anda “Dainin” proteini ile ilgili çalışma yaptığını, bu proteinin hücre bölünmesinde çok önem taşıdığını ve hücre bölünmesinin de doğrudan kanser hastalığıyla ilgisi olduğunu söyledi.

     

    SAKARYA

    İnsan hücresindeki motor proteinlerin nasıl yürüdüğünü ortaya çıkaran buluşu nedeniyle, Amerikan bilim dergisi Science tarafından, “Dünyada 2005 Yılının Genç Bilim Adamı” seçilen Dr. Ahmet Yıldız (26) Türkiye’deki bilimsel araştırma imkânlarının yetersiz olması nedeniyle yurt dışına gitmek zorunda kaldığını söyledi.

    Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nden mezun olduktan sonra, kazandığı bursla ABD’ye giderek, California Üniversitesi’nde, “insan hücresindeki motor proteinlerin nasıl yürüdüğü’ konusunda doktora tezi hazırlayan Yıldız, yaptığı çalışmayla, hem doktor unvanı aldı, hem de Science tarafından “Dünyada 2005 yılının en genç bilim adamı” seçildi. Sakarya’da Arifiye Beldesi’nde emekli bir ailenin çocuğu olan Dr. Yıldız’ın başarısı, bayram tatili dolayısıyla eşiyle birlikte geldiği memleketinde de sevinçle karşılandı. Dr. Yıldız, ülkedeki bilimsel imkânların yetersizliği nedeniyle yurtdışında eğitim gördüğünü söyledi. Dr. Yıldız, “Yapacağım araştırmalar için burada imkanlar yeterli olursa, tabi ki ülkemde çalışmak isterim. Ancak bu başarıma rağmen Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK ) ve Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu’ndan (TÜBİTAK) bir kez bile aranmadım” dedi.

     

    Buluş, hayati önem taşıyor

    Bilimsel buluşuyla insan hücresindeki motor proteinlerinin nasıl yürüdüğünü ortaya çıkaran ve çalışmasının felç, alzheimer, kanser, sağırlık ve körlük gibi hastalıkların tedavisi için hayati önem taşıdığını kaydeden Dr. Yıldız, şöyle konuştu:

    “Buluşum bu alanda çalışan insanları meşgul eden bir konuydu. Fakat teknik yetersizlikten dolayı bulunamıyordu. Teknik yetersizliği şöyle anlatabilirim; bu proteinler hücrenin içinde metrenin milyarda bir boyu kadar adım atıyorlar. Günümüzde metrenin milyarda bir boyunu ölçecek teknik imkan sayısı bir ya da ikidir. Bu teknikler bizim çalışmalarımıza uygun değildi.

    Proteinlerin hücrede yürüdüğünü biliyorduk. Ancak iki ayaklı olan bu proteinlerin nasıl yürüdüğünü, nasıl adım attıklarını bilmiyorduk. Biz de yeni bir teknik geliştirerek bir bacağına bir boya sürdük, diğer bacağına farklı bir renkte boya sürdük. Proteinin ayaklarının birbirini geçerek, aynı insanlardaki gibi arkadaki ayak öne geçecek şekilde, birbiri ardına adımlar atarak yürüdüğünü gördük. Bilim dünyasında bunu izleyen ilk grup olduk. İşin ilginç yanı bu kadar küçük boyalarla bu kadar büyük iyi çözünürlük elde etmemizdi. Metrenin milyarda biri kadar çözünürlük elde ettik. Bu buluşum da bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı.”

     

    Beyin göçü Türkiye’de daha fazla...

    Türkiye’deki bilimsel imkânların yetersiz olduğunu ifade eden Dr. Yıldız sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Ama imkanların yeterli olduğuna inandığım an döneceğim. Beyin göçü bazı ülkelerde de yaşanmaktadır, ancak Türkiye’de daha fazla yaşanıyor. Türkiye dokuz nesildir beyin göçünü geri getirememiş. En azından bundan sonra beyin göçünün yüzde 40’ı geriye getirilebilmeli. Ayrıca oradaki teknolojiyi kendisine geri getirmiş olacak. Yaptığım araştırmayı buradaki imkanlarla sonuçlandıramazdım.

    Üniversitelerimiz bu tekniğe sahip olmadıkları için öğrenciler yurtdışını tercih ediyorlar. Son iki yıldır üniversitelerde araştırmalar için diğer yıllara oranla çok yüksek bütçeler ayrılmaya başlandı. Olumlu gelişmeler var. Yapacağım araştırmalar için burada da imkanlar yeterli olursa tabi ki ülkemde yapmak isterim. Ancak bu başarıma rağmen YÖK ve TÜBİTAK’tan beni bir kez bile aramadılar.”

     

    Düzenli bir insan değilim

    İstanbul Fen Lisesi’ni bitirdikten sonra fizikçi olmaya karar verdiğini ve 1996 yılında Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nü kazandığını kaydeden Dr. Yıldız, 2001 yılında üniversiteyi bittirdikten sonra master yapmak için özel burs kazanarak ABD’ye gittiğini söyledi. Başarısının tesadüf olmadığını, yüksek motivasyonla çalışmasının başarıyı getirdiğini vurgulayan Dr. Yıldız, şöyle dedi:

    “Düzenli bir insan değilim. Ders çalışırken motivasyonum çok yüksekti. Lisede o kadar kendimi derse vermiştim ki dış etkenlerden kendimi soyutlayabiliyordum. Mesela Türkiye’de hiç cep telefonu kullanmadım. Zararlı olduğunu düşündüğüm için hem de insanı meşgul eden bir cihaz olduğu için kullanmadım. Cep telefonlarının öğrencilerin motivasyonunu dağıttığını onları boş yere oyaladığını düşünüyorum.”

    Proteinlerle ilgili çalışmasını İllinois Üniversitesi Paul Selvin Laboratuvarı’nda yaptığını söyleyen Dr. Yıldız, 18 Şubat’ta Nobel ödüllü bilim adamlarının da katılacağı törende, buluşundan dolayı 25 bin dolarla ödüllendirileceğini belirtti. (a.a

     

    Milli Gazete


  19. ABD felakete hazırlanıyor!

     

    Neo-con çılgınlık İran’ı veya başka bir ülkeyi değil, Amerika’yı felakete sürükleyecek. İran, Rusya ve Çin, ABD’yi intihara sürüklemeye çalışıyor. Ekonomik felaket durumunda ortaya çıkabilecek terörist saldırı, halk isyanı gibi durumlara ilişkin hazırlık yapılıyor.

    Irak’ı istila eden ancak direnişçiler karşısında rezil duruma düşen bu ordu, yeni bir savaşı göze alabilir mi? Tahran’ı kızdıracak birkaç füzenin bütün bölgeyi nasıl kaosa sürükleyeceğini bilenler, İsrail için atılacak füzelerin Amerika’yı nasıl bir hezimete sürükleyeceğini de takdir ederler… Askeri gücü, silah kapasitesi, yayılma hırsı ne kadar azgın olursa olsun ABD, ekonomik açıdan iflasa sürüklenme gerçeğiyle karşı karşıya.

    Irak işgali için 2 trilyon dolara yakın bir maliyetle yüz yüze bulunan ABD, aslında kendine karşı bir savaş yürütüyor. Irak gibi, İran’a da ambargo uygulayarak on yıl beklemek istemiyor. Peki, İran’a saldırının ortaya çıkaracağı kapsamlı savaşı finanse etmek için 6 trilyon doları nasıl ve nereden bulacak? Bunu da mı Çin’e borçlanarak yapacak? Çin ABD’nin bankeri. Rusya ve Çin, Güvenlik Konseyi’nde ABD’yi durdurursa Washington bu nükleer güçlere karşı ne yapabilir?

    ABD, İsrail ve İngiltere Irak gibi İran’a da saldırıya hazırlanıyor. Saldırının temel sebebi İran’ın petrol ticaretinde Euro kullanma kararı. İran Mart ayında doları çökertmek için önemli bir adım atacak.

    ABD Hazinesi geçtiğimiz günlerde Amerikan ekonomisinin çöküşün eşiğinde olduğu uyarısını yaptı. Borçlanma limiti hızla aşılıyor. Şu anki toplam borç 8.162 trilyon dolar…

    Amerikan bankaları birkaç hafta önce çalışanlarını, ekonomik çöküş döneminde mudilerine nasıl cevap verecekleri konusunda gizli eğitime başladı…

    Ekonomik felaket durumunda ortaya çıkabilecek terörist saldırı, halk isyanı, kitle gösterileri ve yönetime karşı ayaklanma gibi durumlara ilişkin hazırlık yapılıyor. Milyonlarca insanı barındıracak gözaltı merkezleri organize ediliyor. ABD Başkanı George Bush, böyle bir durumda sıkıyönetim ilan etmesi halinde hangi yasaların askıya alınacağına ilişkin kararlar verilmiş bile... Neo-con çılgınlık İran’ı veya başka bir ülkeyi değil, Amerika’yı felakete sürükleyecek. İran, Rusya, Çin ve ABD’nin küresel imparatorluk hayallerinden rahatsız olan ülkeler, onu daha da tahrik edip intihara sürüklemeye çalışıyor. Nükleer silahların da kullanılmasını içeren 90 gün akılalmaz gelişmelere sahne olabilir. Gerilim çok yüksek.

    26.1.2006 / İBRAHİM KARAGÜL / YENİ ŞAFAK

×
×
  • Create New...