Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

ehl-i keyf

Editor
  • Content Count

    8
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by ehl-i keyf


  1. meseleye başından bakarsak şöyle toparlanabilir. evvela necip fazıl bir tarihçi değildi. elbette bu tip eserlerinde hatalı mülahaza yapması da muhtemeldir. yeniçeri eserini okudum yıllar evvel. en başta ocağın kurucusu hacı bektaş veli tesbiti doğru değildi sonraki araştırmalarda ortaya çıktı ki o tarihte hacı bektaş hazretleri göçümş idi. ocağa isimin verip dualayan ihtimal ikinci halifesi idi. neyse mevzu bu değil. yeniçeri hakkındaki yaklaşımı tabi üstadın üslubunca heyecanlı idi. ateşli idi. toptan hükümcü idi. ama büsbütün haksız filan değildi. yeniçeriler evet terakki edemediler, tarihe gömülmeleri bundandır. elbette bektaşi ocağının bi kısmı gibi o ocağa bağlı yeniçerilerde de bozulma hasıl olmuştu. yani ikinci mahmudun daha geri gidelim dördüncü muradın yeniçerisi süleyman'ın hazret-i fatih in yeniçerisi değildi elbet. olması lazım gelen oldu. (marx derler sakallı biri var "tarihte ne olduysa öyle olması kaçınılmaz olduğu için olmuştur" der) bi de dikkat isterim vakanın vaka-i hayriyye diye anılması sadece resmi mecburiyet değildir. halk da benimsemişti bunu. neyse

     

    gelelim şeyhülislam ebussuud hazretleri hadisesine. evvela şunu düzeltelim, şeyhülislam dedik ama o devirlerde o makamın sahibi kendine şeyhülislam demezdi. adı müftü idi. (makam sevdasından isim uydurmak sonrası vakitlerin işleridir) ebussuud efendinin bu tip fetvaları vardır doğrudur. ama şu tavır "ebussuud dediğiniz adam bakın bakın kime kafir demişti" uyanıklığı doğan medyası üslubu gibi. meselenin başını sonunu siyak-u sibakını bilmeden ya da daha vahimi bildiği halde göstermeden bi kısımını iktibas etmek. o bi kısım ile hüküm biçmek adil değildir. mesele o bunu dedi bu bunu dediden daha geniş ve bir polemikte cephanelik olarak kullanılmaktan epey uzak. kadim devirlerden beri medrese tekke farkı münakaşası malum. kadızadeler ile sivasiler gibi bir sürü hadise var bu meyanda. yani ki ebussuud efendi medrese menşeili olduğundan elbette önceleri batına dair içtihadlar ile kitabi hükümler vermiş. zahirden bakmıştır.. ama zamanla sonraları bilhassa halveti büyüklerinden sümbüli koulnunu münşii müçtehidi sümbül sinan hazretleri ile tanışıklıktan sonra batına nüfuz edince değişmiş başlarda gösterdiği hz yunus yorumuna muhalif kimi yorumlar fetvalar vermiş. aynı kitapta okuduysanız bileceksiniz hz sinan ı padişaha jurnalleyenlere karşı "vecd ve aşk sebebiyle zuhur eden hallere itiraze mahal olmadığı" yönünde gayet tasavvufa meyyal fetvaları vermiş. hazreti pir etrafındaki haset çevresini bertaraf etmiştir. keza malum ebussuud efendinin cenazesini de bizzat hz sümbül sinan kıldırmıştır.

     

    bektaşinin biri "ben namaz kılmam" demiş kuran yasaklar. hoca kızmış "nerde yazıyo yahu olur mu" demiş. bektaşi "içkili iken namaza yaklaşmayın" ayet-i celilesini göstermiş.. hoca demiş "yahu onun başı var sonu var, öyle değil ki" bektaşi itiraz etmiş "o kadarını bilemem hafız değilim ben" :)

     

    yani ki erenler. o öyle değil....


  2. valla üzülerek söylemeliyim cevap niyetine yazılan metinden mantıklı bir bütünlük bir diskur, söylenenlere bir cevap çıkaramadım. sürrealist olmuş hayli. ilk cümleye bakalım mesela; divan-ı lügatü't türk ü bilerek mi yanlış yazmış sonra kendi yanlışını benim gibi gösterip ders mi vermeye çalışmış? ne diyor anlamadım. nasıl atıfmış? kendiniz yanlış yazıp "yanlış yazmışsın" diye göstermediniz mi? başka, paralel bi evrende mi yaşıyosunuz? "sizin bunu görmeyerek hedef hatası yaptığınızı müspet hale getirmekti kaygım " ne demek. bunu anlayan özelden mesaj atsın sevaptır..

     

    tekavül tekabül ile eş anlamlıdır iddiası nooldu devam mı? ben lügate baktım siz de baktınız mı? baktınızsa yüzünüz kızardı mı, bakmadınızsa nasıl böyle iddialı olabiliyorsunuz? bu yerde kalkıp "bir yerine bi demiş" diye kusur aramak da çok hoş "bi" çırpınış.. intizar nazar falan lafı gevelemeyin. intizarın etimololojik ve deyim manası herkesin malumu. o da lugatlarda var. aksini söyleyen mi var bu tekavüle delil mi olur? bakın diyorum sözlük, kitap bi şeye. yoksa yine yardımcı olayım link vereyim ordan bakın. http://www.turkmusikisi.com/download/osman...gat/default.asp. şu tekavül işini isterseniz keselim üzücü oluyor artık.. tadı kalmadı bu saçma inadın.

     

     

    divan-ı lügatü't türk nasıl edebiyatın köşe taşı olur bi kere lugattır, sözlüktür. sözlükleri edebi eser mi sanıyorsunuz. divan-ı lügatü't türk türk dilinin teknik gelişiminde bir kerterizdir. budur. ne edebiyatı?

    ali şir nevai'nin muhakemetü'l lugateyn'i ise lugat değil lugatlerin mukayesesini yapan, divan-ı lügat'türke nisbetle bir edebi eserdir. türk dilinin gelişmesine katkısı vardır faydalanılmıştır tamam ama bir metod eseri değil türkçeyi öven bir inceleme eseridir. yani sapla samanı acaip karıştırmışsınız.. edebiyat eseri ile dil üzerine teknik çalışma arasındaki farkı idrak etmesi çok mu zor yoksa yine sadece "yazmış olmak için" mi yazıyorsunuz.. (haa yine gülüyoruz, gülmeye doyamıyoruz. kimbilir nerelerden alelacele bulup ekleştirdiğiniz bu eserin de adını yine yanlış yazmışsınız kuzum. allahtan yine sizden copy yapmadım.. gerçi bütün mânâ bozuklukları, cümle katliamı, fikir abukluğu içinde pek küçük ama "hatırası olan" bi kabahat. hatırlatırım arif susam'ın da "hatırası var" diye bi şarkısı var :) )

     

    "muhakeme'tül lügateyndir." demişsiniz o apostorof ü den sonra l den önce olacaktı. çabuk unuttunuz arapçayı bakıyorum :lol:

     

    tamam güldük eğlendik sadede gelelim; fuzuli hırsız dediniz baki arsız dediniz delil yok, belge yok. bekliyoruz. bunları iddia ederken yaptığınız hataların ikazını yapınca iyice içinden çıkılmaz cevaplara daldınız mevzu kaynadı. ha bunları dedik diye unttuk sanılmasın "kanuni ile fuzuli hiç görüşmedi" iddiasının da sallama olduğunu söyledim. ses etmediniz. çıktı mı google'da bi şeyler yoksa?


  3. yahu böylesini görmemiştim. hakkaten komedi oldu bu! ben de hatayı kendimde görüp cevap vermişim. şu "divanı lügat'ül türk " meselesi.

     

    be güzel kardeşim benim yazımdaki yanlış yazılış aynen sizin yazınızdan copy paste edilmiş. şimdi farkettim yani siz önce

     

    "ki yani türk edebiyatının köşe taşı sayılan divan-ı lügat'ül türk 19 yy da farkedilmiştir."

     

    demişsiniz, ben de ona cevap vermek için o kısmı kopyalamışım kendi yazıma. sonra da siz o kısmı "yanlış yazım" sayıp arapça dersi vermeye kalkıyosunuz. "öyle yazılmaz bi kere arapça bilenler anlamıştır" falan diye de pek mütekebbir bi ifade takınmışsınız. ben de şaşırmış "harfu't tarif nedir bilirim nasıl öyle saçma yazmışım" diye hayıf etmiştim. meğer yazımda bulabildiğiniz tek yanlış, tek saçmalık kendi cümlenizmiş zaten. sizin hatalı yazımınızı düzeltmeden kopyaladığım için cümle kariiden özür dilerim. bi daha ona da dikkat ederim. ama iyi güldüm akşam akşam. sağolunuz var olunuz..


  4. hadi bu da hamiş olsun;

     

    tekavül tekabül ile eş anlamlı sayalım bi an için (uzatmayalım ama o anı) "TEKAVÜL geliştirip edebiyat dili haline getirdikleri" şeklinde bi cümle olmaz. tekabül geliştirilmez. tekabül eder.

     

     

     

    evvela TÜRKÇESİ BOZUK MUHARRİR NAMZEDİ ithamına karşılık vermek istedim. bana fena dokundu.

     

    efendim tekavül ile tekabül eş anlamlıdır. kelime haznenize ekleyiniz.

     

    fuzulinin maaş alması türbedarlığından ileri gelir.

    kanuni fuzulinin şiirlerini hiç görmemiş hiç okumamıştır.

    baki buna engel olmuştur.

    fuzuli adının duyulması bakinin ölmesinden sonra zuhur eden bir vak'a.

    fuzulinin kullandığı dil çağatay türkçesidir. ki bunda kasıt vardır. o mıntıkada çağatay türkçesi konuşulmazdı.

    çağatay türkçesi şii azerilerin sunni anadolu türkçesine TEKAVÜL geliştirip edebiyat dili haline getirdikleri osmanlıya karşı bir isyan dilidir.

     

    divan-ı lügat'ül türk değil divan-ı lügat'üttürk arapça bilen arkadaşlar tamlama yaparkan sessizlerin çiftleştiğini bilir. sultan'uşşara, dar'üşşafaka örneklerinde olduğu gibi.

     

    gelelim konuyla olan bağlantısına:

     

    çok değerli şeyler bazen çok geç farkedilebiliyor demeye getirmiştim. ama bağlantı kurulamamış.

     

    antalayaya döndüğümde bir bilgisayara sahip olabilirsem ismi zikredilen kitabı olduğu gibi farazi aleme aktaracağımı tahhüt ediyorum


  5. efendim dokunmuş ama düzelteyim..namzed demekle pek mültefid davranmışım. sanki bir "ihtimal varmış, bir istidad taşıyormuş" gibi olmuş. geri alıyorum. namzed olamayacak kadar kabiliyetsiz buldum şu son yazıdan sonra. kusura bakılmaya şahsi kanaatim budur. sebeblerine gelince;

    tekavül kelimesini klavye sürçmesi dese idiniz belki bize özür dilemek düşerdi.. ama efendiciğim hatanızda ısrar ile sözlük tavsiyesi pek trajikomik olmuş. "herkesi kör alemi sersem mi sanırsın" diyen şaire rahmet olsun. tekavül "kalv" den müştak bi kelimedir ve kavillşme yani sözleşme manasına gelir. eş anlamı olduğunu hangi lügattan öğrendiniz acep :)

     

    fuzuli'ye hırsız demeniz kesmemiş bâki'ye kulis arsızı, kıskanç şair muamelesi yapmışsınız buna da gülecektik gülemedik. acı bir tebessüm belki.. "kanuni fuzulinin şiirlerini hiç görmemiş hiç okumamıştır" demişsiniz. hayretler içinde kalınası bi iddia daha ama alışkınız şaşırmıyoruz. buna gülmekten çekinmiyoruz mesela.. bağdat'ın fethinden sonra kanuni'nin huzurunda bizzat kendisi "geldi burc-ı evliyaya padişah-ı nâmdar" diye giden meşhur kasidesini okuyup takdir edilmiştir fuzuli. hatta aynı mecliste damat ibrahim paşa ve sair paşalara da kasideler sunmuş hediyer almıştır.. fuzuli ile ilgili herhangi bir kitapta bunu görmeniz mümkün. hatta gölpınarlı dahi inkâr etmez "hiç görüşmediler hiç şiirini okumadı" diye sallamaz... ama sağlam kaynak isterseniz halil inalcık hocanın "şair ve patron" adlı eserini tavsiye ederim. kanuni, fuzuli, baki ve ilişkileri hayli tafsilatlı geçer. kitap okumam google yeter diyenlerdenseniz buyrun link vereyim. http://www.kultur.gov.tr/TR/Tempdosyalar/1...emmedfuzuli.pdf

     

    fuzuli azeri türkçesi kullanırdı çağatay türkçesi ile azeri dilinin çok ilgisi yoktur. ne isyanı? tekavülün orda ne işi var? şaka mı bu? ("yahu "yalan atmak kolay da saçma bulmak zor" diye bi atasözü vardı şu cihetten takdir etmiyor değilim. pek münbit bir dimağ..)

     

    gelelim "divan-ı lügat'ül türk" meselesine (burası çok komik bakın) cevap vermek için alıntı yaptığınız yazılıştan hemen sonraki cümlenin "kaşgarlı mahmut'un divan-ı lügatü't türk ü türk edebiyatının değil türk dilinin köşe taşıdır. aradaki nüansa dikkat edelim" şeklinde devam ettiğini kimden gizlemeye çalışıyosunuz kuzum? yazı az yukarda duruyor. kör sersem beklentisi içindesiniz hâlâ.. yani alıntı yaptığınız ilk kısmın sehven olduğu aşikar. nerden biliyoruz? çünkü hemen devamındaki cümlede doğrusu varmış. tekrar bakalım bi kontrol edelim....evet varmış. kaldı ki fakir hasbelkader "arapça bilen arkadaşlar" sınıfına girmeye çalışan bi miktar tahsilini görmüş biriyim. geçtik oraları çok şükür. harfu't tarif denir ona ve kameri harferde ayrı şemsi harflerde ayrı cem edilir. bahs-i diğer. girmiyim şimdi. mevuyla ilgisi yok.

     

    efendim iddialı olmak iyidir iddiali kişileri ve bu gibi insanlarla fikir alışverişini severim. öğrenir gelişirsiniz. ama sizin iddialı olmakla desteksiz sallamak arasındaki çizgiyi tarumar ettiğiniz hepimizin malumu. evvelen biraz iz'an, biraz kıraat (devellioğlunun lugatinden başlayabilirsiniz mesela. alır almaz da "tekavül"e bakın, sonra biraz biyografi, edebiyat tarihi falan zorlamdan yavaş yavaş.) biraz da imlâ çalışması tavsiye ediyorum nacizane.

     

    bilvesile vesselâm


  6. efendim madem kıymetli kardeşim lütfedip ismimizi zikretmiş, adımız meydan görmüş, dahil olmak icâb ider.

     

    mevzuya bakalım; rembo nâm hazret, fuzuli'nin âsârının "mühim bir kısmının başka divanlardan aşırma" olduğunu iddia edesiymiş. mesnedi nedir? hangi beyti ne şekilde hangi şairin hangi mısraından mülhem olmuş? bilemiyoruz. soruyoruz cevap olarak gölpınarlı gibi sicili bozuk, kaynağı meşkuk bi adamın 50 yıl mukadem neşrettiği bir eserden bahsediliyor. ama yine örnek yok, belge yok, huccet yok. elde fuzuli ve gölpınarlı(ya yaslanan rembo mahlaslı türkçesi kötü bir muharrir namzedi) adları var. af buyurun. oyumu fuzuli'ye veriyorum.

     

    bundan maada muddeinin iddiasını sürdürmek maksadıyla yazdığı son mesaja bakıyorum iler tutar yanı yok. inceleyelim;

     

    * "türk edebiyatında fuzulinin değer kazanması son yüzyıla tekavül ediyor. bunda fuzulinin şii olmasının rolü büyük" demiş. (not: tekavül derken tekabül demek muradındaydınız herhalde efendiciğim) son yüzyılda "türk edebiyatında" değer kazanmasının şiiliğiyle ne gibi bi bağlantısı olabilir? nasıl bir kaziye bu? son yüz yıl şii asrı mıydı? türk edebiyatı şii şairleri keşfetme dönemi miydi? cumhuriyet-osmanlı ayrımı yapılacaksa değil, hem yüz yıl dolmuyor hem osmanlı divan şairleri arasında fuzuli pek populerdir ve en çok nazire yazılan şairlerden biridir..hem hayatı hakkında bilgilerin çok kesin olmadığı malum iken şiiliğini tek gerçekmiş gib takdim etmek de akıllıca değil. fuzuli'nin şii olduğunu iddia eden araştırmacı yazar olduysa da aksini iddia eden sünni diyen de az değil. siz şii diyenleri sayın ben aksini söyleyenleri sıralarım merak buyurmayın. yani şii dir değildir bilmiyoruz tam olarak. kesin konuşulmasın..hz âlinin türbedârıdır ehl-i beyt muhibbidir diye şii denemez bunlar yetmez. hem sünni padişah kanuni'nin bizzat fuzuli'yi takdir ile taltif niyetiyle maaşa bağladığını atlıyor muyuz acaba. "devlete şirin görünmek için sanatını beğenenlerin bile eleştirdiği adam motifi" burda çökmüyor mu? devletin en başı hastası olmuş hediyeler maaşlar veriyor (da bu bürokrasiye takılıyor yer yer. tam tersi yani)

     

    *karışık cümlelerden anladığım kadarıyla gölpınarlının eserini okuyan bir arkadaşınız (bkz: bir arkadaş ekolü) "bu tarihe kadar kimsenin bu mevzuuyu araştırmamış olmasına" şaşırmış. o ilgisizlik gölpınarlı'nın gayriciddi bi kalkışmasını kimsenin eğilmeye değer bulmaması olabilir mi peki? bi düşünelim bunu. yukardı bahsi geçti "divan edebiyatı beyanındadır" adlı kitabı neşrettiğinde de nurullah ataç ın bi makalesinden başka ciddiye alan olmadı..

     

    * "ki yani türk edebiyatının köşe taşı sayılan divan-ı lügat'ül türk 19 yy da farkedilmiştir." kaşgarlı mahmut'un divan-ı lügatü't türk ü türk edebiyatının değil türk dilinin köşe taşıdır. aradaki nüansa dikkat edelim. de bunun fuzuli ile ne âlâkası var? ali emiri efendi uyanıklık etmiş bu kıymetli eseri sahaflardan bulmuş tamam. konuya, iddiaya ne katkısı var. onu çözemedim. mâlumatfuruşluk mu?

    misal mimar sinan da eserlerini 50 yaşından sonra yapmıştır, ben de geç konuşmuşum galiba biraz. ee nedir?

     

    hâsılı kelam ortada bi iddia var, mesnedi yok. "bi arkadaş görmüş saata 300 basıyomuş" ayarında bi çıkış sadece. malumat, belge bilgi varsa paylaşınız öğrenelim tenvir olalım inşallah.


  7. 1980 Türk Edebiyat Vakfı Türkçenin Yaşayan En Büyük Şairi

    1980 Kültür Bakanlığı Büyük Kültür Armağanı

     

    Üstad'ın bir gazetede "Türk'ün tarih muhasebesini İslami tefekkür noktası etrafında çerçeveleyen" bir makalesi yayınlanır. gazeteyi alıp Arvasi hazretlerine götürür. Hazret yazıyı çok beğenir, bir kalem ister ve kendi el yazısıyla "altın ile yazılacak yazı" diye not düşer. işte Üstad'ın hayatında aldığı en büyük ödül budur zannederim. bu o kadar böyle ki Üstad bu özel notlu yazıyı kesip saklamış mezarına konulmasını vasiyet etmiştir.


  8. üstadın nükte ve anektod bakımından hayli bereketli olduğu malum. lakin gözüme çarpan bi hususu belirtmeden geçemeyeceğim. burada bahsi geçen bazı hikayeler üstadın kendini anlattığı kitaplarda ve üstad ile ilgili hatıralarda geçmeyen kaynağı meşkuk hadiseler. bazılarının nasreddin hoca fıkraları gibi "yakıştırma" olduğu da aşikar. bu konuda biraz hassas davranmak, yazmış olmak için yazmamak lazım. üstadın bu tür yakıştırmalara muhtaç olmadığı, zekası, ve nüktedanlığının büyüklüğü herkesin malumu zaten. kıldan ince düşünmek, öyle davranmak üstadın takipçilerine yakışandır.

×
×
  • Create New...